9 Temmuz 2011 Cumartesi

Küba ve `Sosyalizmini` Yerinde Görmek-6


Başka önemli bir sorun hırsızlık. Puro ve Rom fabrikalarında çalışanlar Puro ve Rom çalarak bunu sokakta gizlice satarlar. Mesela resmi dükkanlarda 25 Purodan oluşan bir paket 2 bin ya da daha fazla dolara satılırken, aynı markaları sokakta 20-30 dolara hırsızlardan alabilirsin. Bu nedenle yüzlerce çalışan hırsız işten atılır ya da hapsedilir. Devlete ait her atölye, resmi ve iş yerinde her gün bir şeyler ya kendi ihtiyaçlarını karşılamak için ya da satılmak için çalınıyor. Ve bu nedenle nerdeyse hergün iş yerlerindeki mallar sayılıyor. Mesela bir kafeteryada çalışanlar iş saati bitiminde kafeteryayı daha sonra çalışacak olanlara teslim ederken bir sorumlu tarafından içerde ne varsa sayılıp teslim edilir. İçecek şişeleri bile sayılır. Ve bu sırada kuyrukta bekleyenler ne halde bir düşünün. Bu durumlara kendim rastladım ve kuyrukta epey beklediğim oldu.

İthal edilen petrol çalınıyor. Benzin istasyonlarında çalışanlar aracılığıyla çalınıp mahallerlerde nerdeyse yarı fiata satılıyor.
Trafikte devlete çalışan taksilerin çoğunda taksimetre yok. Olanı bile taksimetreyi kapatıp gelen paranın çoğunu cebe indiriyor.

Çimentodan tutun, demir ve tahtaya, boya ve çiviye, ele ne geçerse her kes devlete ait mal ve malzemeyi imkan ve fırsat bulursa çalıyor.

Hırsızlık ve soygun büyük bir suç. Bir bayanın boynundaki en basit kolyeyi alıp kaçan ve yakalanan birinin dört yıl hapis yattığını duydum.

Bir inek, bir büyük baş hayvan çalmanın cezası adam öldürmekten daha fazla, en az 10 sene. Çünkü insanın değeri yok. Ama insanı besleyecek et ve yiyeceğe ihtiyaç olduğu için bir inek daha değerli. İnsanın topluma faydası yok; ama ineğin, yenildiği için faydası daha fazla.

Havanna Libre adında Havanna`da Lüks bir hotel var. En tanınmış ve gözde semtlerden biri olan Vedado`nun merkezinde bulunuyor. Burada turistler kalıyor. Bahçesinde yüzme havuzu ve güneşlenmek için bir alan bulunuyor. Hotel misafirleri dışında dışarıdan gelen turistler ve Kübalılar da on beş dolar karşılığında bu havuzda yüzebilir, güneşlenebilir ve yemek yiyebilir. Havuz başında bir iki bekçi gelenleri karşılar, giriş ücretini alır. Ancak bekçiye yasak olduğu halde gizliden beş dolar verirsen yemek yemeden yüzüp, güneşlenebiliyorsun. Düşünün en lüks hotelde bile devlete gidecek olan giriş ücreti bekçi tarafından çalınıyor.

Hırsızlık her yerde var diyeceksiniz. Evet, belki de var, ama devletten bu kadar küçük miktar hırsızlığa tenezül eden insanlar her yerde yok. Halkın büyük bir kesimi sabıkalı. Üstelik sosyalist bir ülkede bunlar olmamalı.

Yaşamdan bir kaç kesit

Şu yukarıdaki peynir konusunu hep hatırlarım. Çünkü nerdeyse kavga edecektim. Bir sosyalist olarak sosyalist bir toplumda bu tür çürümüşlüğü kabullenemezdim. Biraz anlatayım. Yıllar önceydi. Yürüyordum, bir vitrinden şu sarı kaşar dedikleri peynir gözüme ilişti. On metre karelik küçük bir dükkan, sadece bir metre uzunluğunda iki büyük peynir parçası gördüm. İçeri girdim ve elimle peynir üzerinde dört yüz gram kadar işaret ederek, çalışandan birine kesmesini istedim. İki orta yaşlı bayan bu iki peynir parçasını satmakla görevlendirilmişti. İşleri buydu. ”Peyniri kesmek için bıçak yok” dedi, bayanlardan birisi.
”Eee, ne olacak, nasıl yok” diye sordum. Bıçağın kırıldığını ve peyniri kesemiyeceğini bana anlatırken, sinir oldum. İki kişi kesip satamayacağı peynirin başında bekliyor, güya çalışıyorlar. Bir bıçak bulmalarını istedim, aksi taktirde şefi bulacağımı, bulamazsam Fidel`e haber yollayacağımı, hava atarak satıcılara ilettim. Ve bekledim. Bayanlardan biri dışarı çıkıp on dakika sonra bıçakla geri geldi.

Devlete çalışanlar görevini yapmıyor. Çünkü ayda on dolar için gelişkin bir hizmeti gerekli görmüyor. Niye çabalasın, kendini yorsun ki! Tarım, hizmet sektörü, yemek sektörü, turizm, herşey nerdeyse yüzde dokzandokuzu devletin. Tüm buralarda çalışanlar 10-20 dolar aylık maaş aldıklarından kimse bu değersiz para için kendini fazla yormuyor.
Tüm resmi dairelerde de durum aynı. Personal oturup bol bol dedikodu ve sohbet yapıyor. İhtiyaçlarını karşılamaya gelenler sohbet ve dedikoduların bitmesini bekliyor. Ben de sık sık bu tür sohbetlerin bitmesini bekledim.

Küçük bir pencereden satış yapan bir bakkaldan sigara alacaktım. Önümdeki adam da sigara alacaktı. Sigarayı aldıktan sonra calışanla öyle bir sohbete tutuştu ki ben beş dakika diyeyim ama siz on dakika kabul edin. Sohbet bitmiyor. Sinir oldum. Önümdekine acelem olduğunu, sohbeti bitirmesini istedim. Birşeyler söyleyerek ters ters yüzüme baktı. Bir sigara alabilmek için bu kadar beklenmez ki. Sırada onlarca kişi olsa anlaşılır. Ama bir kişi o da çalışanla sohbete dalmış. Dünyanın hiç bir ülkesinde bu kabul edilir bir durum değildir. İkinci sıradaki ve arkasındakiler bağırıp çağırır. Çalışandan acele etmesini ister, hatta ona ve sohbeti yapan müşteriye bağırır, çağırır ve belki de döver. Ama burada öyle bir durum söz konusu değil. Herkes kuzu gibi. Çünkü her kes sabırlı ve her kes bu tür durumları yaşıyor ve başkasına yaşatıyor.
Başka bir gün pizzacıdan pizza siparişi yaptım ve bir masaya iliştim. 45 dakika pizzayı bekledim. Geldi ama tuzsuzdu. Tuz istedim. Yok dediler. Yav kardeşim tuzu olmayan lokanta olur mu! Arka odada hesapla uğraşan şefi çağırtım. Şefe tuzu olmayan lokanta olmaz, dedim. Bu sosyalizmin ilkelerine aykırıdır. `Sosyalizm`de herşey olmalı, ihtiyaçlar giderilmeli, dedim. Şef ters ters bakarak dışarı çıktı. On dakika sonra plastik bir bardağın içindeki tuzla geri döndü. Ama pizza artık savumuştu….

butik olmuştu. Pizzacıya Bu son gidişimde peynirciye uğramak istedim. Ama yerinde değildi. Peynir dükkanı eski elbise satan birda uğradım. Hala tuz yok. (Adres veriyorum. Gidenler görsün diye. Vedado- Havanna Libre`nin karşısında, Jara sinemasını yanında.)

Bu arada gerekli olan şemsiyeyi on gün sonra dükkanlarda değil de sokak satıcılardan satın aldım. Niye şemsiye bulunmuyor diye sordum bir kaç kişiye. Üretilmiyor, çok az ithal ediliyor ve bunlar kısa zamanda dükkanlardan çalıyorlar, dediler.
Onlarca kişiye sabır ve boşvermişlik durumundan rahatsız olduğumu anlattım ve nedenini sordum. Alınan ücret çok az olduğundan çalışanlar satışı umursamıyor. Satın alan müşterinin de zamanı çok. Evet, bu ülkede her şeyden çok zaman var. Herkesin konuşmaya, içmeye, gezmeye, güneşlenmeye ve bol bol uyumaya zamanı var. Çünkü bu ülkede yapılacak fazla bir iş yok. Burada bu nedenle zamanın, saatin, günün, ayın, yılın hiç bir önemi yok. Plan, program, disiplin yok. Zamanı iyi kullanayım, diye bir dert yok. Çünkü zaman çok. İşsizler ordusu insanlar işte Küba`da zamanı, üretmeden boş boş tüketiyor.
Ama son yılların reformlarıyla onbinleri bulan özel teşebbüs denilen sokak satıcıları müthiş çalışıyor. Onlarca km`lik alanları yürüyorlar, satışlarını yapıyorlar ve devletin ödediği maaşın belki bir kaç katını kazanıyorlar.
Genelde milyarlar getiren özel mülkiyet, özel üretim ve ticarete karşı biri olarak, yani kapitalizmdeki kâr hedefini benimsememe rağmen gelişimin, kalkınmanın özel sektörsöz mümkün olmadığını düşünüyorum. Refah, iş sorunu, özgürlük geri kalmış bir ülkede `sosyalist` bile olsa elde edilemez. Herşeyin devlete ait olduğu bir toplumda refah olmaz. İşsizlik sorunu çözülmez. Ve bu tür toplum biçimlerinde özgürlükte olmaz.

Küba, ekonomide, maaşta, çalışanlar arasındaki uçurumu en aza çeken eşit insanlardan oluşmuştur. Burada kâr amaçlı hiç bir çaba yoktur. Bu ülke kapitalist değildir. Zengini olmayan bir ülkedir. Ama yoklukta, fakirlikte eşitlik neye yarar.

vitaminsizlkten şikayet ediyor. Ama balık tutmayı, avlanmayı, deniz ürünlerinden faydalanmayı bile beceremiyorlar. Halbuki bu ülke balıkla bile karnını doyurabilir, ihrac edip, para kazanabilir. Ama buna ne devlet müsaade ediyor Dört tarafı denizle çevrili bir adanın balığı önemsememesi düşünülür mü? İnsanlar yokluktan, gıdasız veve ne de insanlar balık avlama mücadelesi veriyor.

Ağla balık tutmak yasak, balığı satmak için avlamak yasak. Sadece oltayla insanlar bir kaç balık tutup evde yemek ihtiyacını karşılıyabilir. Ağla avlanmayı ise devlete çalışanlar yapıyor. Öyle büyük çapta değil. Lüks restoranlarda yemek yiyen turistler için kısıtlı bir balık tutma sezonu. Aslında buna bile önem vermiyorlar. Çalışmıyorlar, biz Kürtler gibi sadece şikayet ediyorlar. Durumdan şikayet.. Ama kime?
-----------

devam edecek….

cumalicotkar@live.seBu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

Hiç yorum yok: