25 Temmuz 2011 Pazartesi

İspanya'da Polis Müdürlerine ETA Soruşturması



İspanya’da Bask ülkesinin özgürlüğü için mücadele veren ETA ile (Euskadi Ta Askatasuna, Bask Ülkesi ve Özgürlük) 2006’da ‘ateşkes görüşmeleri’ yürüten sosyal demokrat hükümetin en önemli üç emniyet görevlisi hakkında, özel yetkili savcılık on gün önce soruşturma başlattı. Savcılığın “terör örgütü ETA’ya yardım etmek, silahlı çeteyle işbirliği yapmak ve devlet sırlarını teröristlere vermekle” suçladığı emniyet görevlilerinin adını ve statülerini yazarsak olayın boyutları daha iyi anlaşılır:


İspanya Eski Emniyet Genel Müdürü Victor García Hidalgo, Bask Özerk Bölgesi Emniyet Genel Müdürü Enrique Pamiés ve Álava (Araba) Özerk Bölgesi Polis İstihbarat Sorumlusu José María Ballesteros. Bu üç isim yetkileri dışında aslında ETA’yla mücadelede ülkenin en önemli uzmanları arasında sayılıyor. 
Evet, İspanya’ya bakarak biraz Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşenleri, biraz Hanefi Avcı’yı ve başına gelenleri, biraz da elbette Ergenekon’u düşünmemek elde değil. Ama adeta heyecanlı bir ‘siyasi polisiyeyi’ andıran İspanya’daki gelişmelere yakından bakıldığında, Türkiye’dekilerin mi yoksa İspanya’daki entrikacıların mı daha başarılı olduklarına karar vermek zor. Olup bitenlerin bize benzeyen birçok yanı olduğu gibi, “bunlar bizim elimize su dökemez” dedirten de çok yanı var. Şimdi olup bitenlere bakalım. 
    
BAKAN ETA’YA BASKINI ÖNLEDİ İDDİASI

İspanya İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Alfredo Pérez Rubalcaba, 21–22 Mayıs tarihlerinde yapılan İspanya yerel seçimlerinde sosyal demokratların ağır yenilgi almasından sonra, Başbakan José Luis Rodríguez Zapatero ile anlaşarak geçen ay hükümetteki bütün görevlerinden istifa etti. Zapatero, gelecek yıl yapılacak genel seçimlere kadar kendisinin görevi yürüttüğünü, Rubalcaba’nın gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde sosyal demokratların başbakan adayı olacağını, partiyi seçime hazırlamak ve yeni ekibi oluşturmak için hükümetteki görevlerinden ayrıldığını açıkladı. Yani gelecek kongrede Rubalcaba, büyük olasılıkla Partido Socialista Obrero Espanol’un (İspanya Sosyalist İşçi Partisi-PSOE) başına geçecek ve seçimde Partido Popular’ın (Halk Partisi-PP) rakibi olacak. Konumuzla ilgisiz gibi görünen bu bilgileri biraz aklınızda tutun. Bundan sonra anlatılacakların bunlarla doğrudan ilgisi var.

Hem İspanya sağ basını hem de sağcı PP, hükümetin ETA ile ‘ateşkes’ ya da ‘silah bırakma’ görüşmeleri yürütmesini hep ‘terör örgütüyle masaya oturmak’ ya da ‘teröre yardım etmek’ olarak değerlendirdi. İktidarda sosyal demokratlarda olsa da, bu konuda özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemeler de hep sağcılardan yana tavır aldı. Son yerel seçim döneminde tekrar gündeme getirilen eski bir iddia, ETA ile görüşmeleri ‘Zapatero adına yürüttüğü sanılan’ Alfredo Pérez Rubalcaba’nın başbakan adayı olacağını açıklamasının ardından, daha da yoğunlaşarak basında yer bulmaya başladı.


Sürekli “az sonra, az sonra” diyen TV sunucuları gibi yazdığımın farkındayım. Tamam, şimdi en önemli detayları veriyorum.  


Beş yıldır süren ve şimdi polis müdürlerinin soruşturulmasına neden olan iddia şu: “İçişleri Bakanı Rubalcaba, 2006 ilkbaharında Bask Bölgesi’nin Irun kentinde ‘Faisán’ adlı bir barda toplanan ETA üyelerinin gözaltına alınmasını engelledi. Bakan Rubalcaba, Emniyet Genel Müdürü Victor García Hidalgo’ya engelleme emri verdi. Hidalgo da emrindeki diğer polis yetkililerine emir vererek, operasyon öncesi teröristlere bilgi verilmesini sağladı.”


Neden? “Çünkü ETA, o dönem sosyal demokrat hükümetle yaptığı gizli görüşmeler neticesinde ‘şartsız ve sınırsız ateşkes’ ilan etmişti ve hükümet ETA’nın üstüne gitmek istemiyordu.”


BASKINI KİM HABER VERDİ?

Halk Partisi, bugün olduğu gibi o dönemde de ana muhalefetteydi ve ETA’yla masaya oturmamayı, ‘sözde ateşkes’e inanmamayı ve son ETA’lı kalıncaya kadar mücadeleyi savunuyordu. ETA konusunda tarihi boyunca oldukça irrasyonel bir tutum sergileyen Halk Partisi, El Kaide’nin Madrid’deki kanlı tren sabotajını da ETA’ya yüklemişti. (11 Mart 2004’teki bombalamada trende bulunan 191 kişi ölmüş ve 2.051 kişi yaralanmıştı.) Halk Partisi o zaman aslında ETA’ya ‘müsamahalı’ davranan İspanya solunu cezalandırmak istemişti. Çünkü ülkede, bombalama tarihinden üç gün sonra, genel seçimler gerçekleşecekti. Olay daha sonra El Kaide tarafından üstlenildi ve İspanya polisiyle çatışmaya giren, El Kaide üyesi olduğu sanılan 7 kişi bulundukları evi havaya uçurarak intihar etti. (Hoş, bu olayın da birçok yönü aydınlatılmadı.)

Yeniden ETA’ya, 2006’ya gelelim. Alfredo Pérez Rubalcaba, 2006’da da gündeme gelen bu iddialara elbette hem o zaman hem de şimdilerde cevap verdi. İspanya yakın siyasi tarihine ‘Faisán Baskını’ diye geçen olayın Rubalcaba’nın anlattığı versiyonu şöyle:


“Birincisi, Faisán bara yapılması düşünülen baskının İçişleri Bakanı’nın emriyle engellendiğine dair hiçbir kanıt yok. Zaten böyle bir şey asla olmadı. Baskın öncesi barın basılacağına dair oradakilerden birine bir telefon gelmiş ve herkes barı boşaltmıştır. Ne telefon dinlemelerde ne de daha sonra yakalananların ifadelerinde telefonunun polisten geldiğine dair bir bilgi yok. İkincisi, zaten uzun süredir gözetim altında olan bu bar, daha sonra basılmış ve o gün kaçtığı söylenen kişilerin de içinde olduğu 16 kişi yakalanmıştır. Ancak, burada yakalananlar Halk Partisi’nin iddia ettiği gibi ETA teröristleri değil, ETA’ya maddi destekte bulunduğu sanılan, ETA için ‘devrim vergisi’ topladığı iddia edilen sempatizanlardır. Ancak, Halk Partisi ve sağ basının tepkisi yüzünden zaten polis kontrolünde olan bu bardan, gerçek teröristlere ulaşma şansı kaçırılmıştır.”


Muhafazakâr El Mundo gazetesi o dönemde, Halk Partisi’nin sesi gibi yayın yapmış ve “Hükümet ETA’yla görüşme uğruna polisi örgütün yanında yer almaya zorlamaktan çekinmiyor” diye yazmıştı. Peki, baskını kim haber vermiş olabilir? Rubalcaba, barın bulunduğu kentin Bask Özerk Bölgesi’nde olduğunu hatırlatıyor sadece.

Halk Partisi, bu Faisan baskınının engellenmesi meselesini aslında ETA’yla görüşmeye karşı olan siyasetinin sembolü haline getirmiş durumda. Örneğin hiç gündemde değilken ve olayın üzerinden 4 yıl geçmişken Halk Partisi Avrupa Parlamentosu Milletvekili Teresa Jiménez-Becerril Barrio, Strasbourg’ta konuyla ilgili bir konuşma yaptı ve Avrupa Parlamentosu’ndan şunu istedi:


“Bar Faisan olayı hâlâ aydınlatılmadı. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’ne uygun olarak terör kurbanlarının isteğini yerine getirmelidir ve İspanya’ya çağrıda bulunmalıdır. Bu istek de teröristlerle pazarlık yapılamayacağı ve teröristlerin cezalarını affa uğramadan tamamen çekmeleridir.”


HÜKÜMETİN BAŞARISI RAHATSIZ EDİYOR

2006’dan beri arada sırada gündeme getirilen bu iddiaları ülkenin tanınmış sağcı-muhafazakâr savcılarından Pablo Ruz, geçtiğimiz haftalarda birden bire oldukça ciddiye aldı ve üç önemli polis yöneticisi hakkında 13 Temmuz tarihinde soruşturma başlattı. İspanya siyasi gözlemcileri bunun nedeni olarak şu tezi öne sürüyor:

Sağcı Halk Partisi, yerel seçimlerde iktidardaki sosyal demokratların 10 puan önüne geçti ve hemen şimdi genel seçimler yapılmasını istiyor. Yani “sosyal demokratlar zaten ekonomik kriz ve başka nedenlerle köşeye sıkışmışken, toparlanamadan baskın seçime gidilmeli” diyorlar. 


Oysa soysal demokratlar eski İçişleri Bakanı Rubalcaba ile toparlanmaya çalışıyor ve seçimleri zamanında yaptırmaya uğraşıyor. Bu iddia ve soruşturma en çok Rubalcaba’yı yıpratıyor. Çünkü Halk Partisi, ‘terör destekçisi’ Rubalcaba’nın ülkeyi yönetecek özelliklerden uzak olduğu propagandasına başladı bile.


Acaba, Rubalcaba’nın yerine İçişleri Bakanlığı’na yeni getirilen Antonio Camacho mu Halk Partisi’ne ya da savcılara eski dönemle ve polis şefleriyle ilgili bilgi sızdırıyor? Hayır, çünkü Rubalcaba’nın İçişleri Bakanlığı döneminde Camacho bakanlık müsteşarıydı ve şimdi Camacho da Halk Partisi’nin hedefinde. Sağcılar, “Camacho işin içindeydi, en azından baskının engellendiğini görmezden geldi” diyor.


Suçlanan polisler ve hükümet, savcıya ateş püskürüyor. Örneğin Bask Özerk Bölgesi Emniyet Genel Müdürü Enrique Pamiés, Hanefi Avcı tadında, soruşturmayı ‘bu zamana kadar kendisine karşı yapılan en büyük hakaret’ olarak değerlendirirken; hükümet, savcı Ruz’un ‘saçmaladığını’ açıkladı ve kendisini hâkimler yüksek kuruluna havale etti. Rubalcaba, soruşturmanın tek bir nedeni olduğunu söyledi: “Çünkü ben adayım…”


ETA’NIN SİYASALLAŞMASI HAZMEDİLEMİYOR

Konunun ETA’yı ilgilendiren yanı da var elbette. ETA destekçileri, yerel seçimlere ‘bildu’ seçim ittifakıyla girdi ve Bask Bölgesi’nde birçok yerde yerel seçimlerin galibi olarak çıktı. (Ayrıntıları daha önce ‘Ve ETA yerel seçimleri kazandı’ başlığı ile yazmıştık.) ETA, 13 Temmuz’da, kendine yakın Gara gazetesinde ‘Bildu’nun başarısını önemseyen, ayrıca daha önce ilan ettikleri eylemsizliğin derinleşerek süreceğini bildiren, siyasal mücadelenin önemli olduğunu vurgulayan bir bildiri yayınladı.

Yani sosyal demokrat hükümetle uzun süren görüşmeler sonrasında ETA, silahlı eylemlerdense, siyasi eylemlere yönelmiş ve ‘terör’ü bırakmış olarak şimdi siyasi arenaya çıkmış oluyordu. Bu elbette Halk Partisi’ni rahatsız eden, sosyal demokratları başarılı gösteren bir durumdu. Halk Partisi açısından en kötüsü de, ‘bildu’nun terörü desteklememesine ve açık alanda siyaset yapıyor olmasına rağmen, Bask Ülkesi’nin özgürlüğü için mücadeleyi savunmaktan vazgeçmemiş olmasıydı. Halk Partisi’ne kalsa, bildu da yasaklanmalıydı. Belki de savcılar, ‘terörün uzantısı’ olarak gördükleri ‘bildu’ politikacıları hakkında da dava açacaktı ama henüz erkendi.


Zaten savcılar, henüz ‘bildu’ politikacılarına karşı dava açmasa da, ETA’ya yakın gördükleri kişiler hakkında davaları sürdürüyor. Yine geçen hafta, özel yetkili mahkeme Audiencia Nacional, ülkenin tanınmış kadın avukatlarından Arantza Zulueta hakkında ETA’ya yardımdan soruşturma başlattı. Zulueta, ETA’lıların ve diğer siyasi tutukluların davasını almasıyla tanınıyor ve daha önce de ETA’ya yardım ve yataklıktan yargılanmış biri. Fransa ve İspanya’da yargılanan Zulueta’nın en ağır soruşturma konusu ise şuydu: Zulueta, ETA’nın silahlarını sakladığı yeraltındaki üç silah deposu hakkında bilgi sahibi. El Pais’in ‘polis çevrelerinden aldığı bilgiye göre’, şimdiki soruşturma ise, ETA’nın bombalamak istediği özel yetkili mahkeme Audiencia Nacional hakkında örgüte bilgi vermek, ETA’nın özel istihbarat ağı sorumlusu olmak.


TÜRKİYE’YE BENZİYOR MU?

İspanya Halk Partisi’nin ETA ile görüşmeye ve pazarlığa şiddetle karşı çıktığı için bu dolapları çevirdiğini söylemeye çalıştık. Peki, İspanya Sosyalist İşçi Partisi ve Başbakan Zapatero, ETA ile masaya oturmaya ve görüşmeye çok mu meraklıydı ya da ne kadar masada kalındı? Evet, sosyal demokratları masaya oturmaya ETA zorladı ve başta sosyal demokratlar da masaya oturdu. Ancak hem ETA’nın bazı ‘özensizlikleri’ hem de sosyal demokratların kararsızlıkları tarafları masadan kaldırdı. İspanya’da masa hâlâ ortada duruyor ve ETA, masanın başında olduğunu söylüyor.  Her ne kadar sağcılar masanın tekmelenerek devrilmesini savunurken, sosyal demokratlar görmezden gelse de, masanın kurulu olduğunu biliyorlar.   

“Türkiye ve İspanya ne kadar birbirlerine benziyor değil mi?” Bu soruyu sorduğum İspanyol gazeteci arkadaştan “evet” cevabını alamadım. Arkadaş daha güncel ve teknik meselelerle ilgiliydi. Şöyle cevap verdi: “Sizde çok çabuk tutukluyorlar, bizde hiç değilse tutuksuz yargılama var hâlâ…”


ETA: Siyasi ve ideolojik üstünlük elde ettik

ETA, 13 Temmuz günü Bask dilinde yayın yapan Gara gazetesinde yayınlanan bildirisinde, 10 Ocak’ta ilan edilen ‘kalıcı’ ateşkesten bu yana “kat edilen yolda daha ileri gitmeye hazır olduklarını" açıkladı. 2009’dan bu yana eylemsizlik sürecinde bulunan ETA, Bask ülkesinde barış için fırsat oluştuğuna ‘tamamıyla ikna’ olduğunu belirtirken, diyalog ve müzakere için alanın genişletilmesi çağrısında bulundu.
ETA, 22 Mayıs’taki yerel ve bölgesel seçimlerde Bask’ta elde edilen başarının ‘siyasi ve ideolojik olarak zafer’ anlamına geldiğini belirtti. Seçim sonuçlarının yeni bir dönemin kapısını açtığını kaydeden ETA, tüm aktörleri çözüm için çaba göstermeye çağırdı. ETA, bu yolda mücadele eden herkesle birlikte yürümeye hazır olduğunu açıkladı.

Bu bildiri, ETA’nın 6 ay önce ilan ettiği ‘kalıcı, genel ve kontrol edilebilir ateşkes’inden sonraki ilk bildirisi. 1959’dan beri sosyalist bir Bask Ülkesi için mücadele eden örgüt, bu bildiride, ‘bildu’ seçim alternatifinin başarısından sonraki siyasi durumu tahlil ediyor. Seçimlerde, 2009’dan beri yasaklanan Bask sol partileri yerine, böyle bir modelin denenmesini olumlu bulduğunu açıklayan ETA; devleti barış görüşmelerine militarist yöntemle değil de kitlesel halk hareketiyle zorlamayı daha doğru bulduklarını da açıkladı. 


İlk icraat Kral Carlos’un portresini kaldırmak

20 yıldır sosyal demokratların belediye başkanlığını elinde bulundurduğu San Sebastian’da yeni belediye başkanı ‘bildu’lu Juan Karlos Izagirre, göreve geldikten sonra ilk işlerinden biri olarak belediyedeki İspanya Kralı 1. Juan Carlos’un portresini kaldırmak oldu. Fotoğrafı kaldırırken Izagirre, “Bu portre bu şehri temsil etmiyor. Bu şehri artık hem İspanya’da hem de bütün Avrupa’da biz temsil ediyoruz” dedi.

Bask Özerk Bölgesi’ndeki 100’den fazla belediye gibi, Guipúzcoa’nın başkenti Donostia (San Sebastian) Belediye Başkanlığı’nı da kazanan ‘bildu’ hem sağcıları hem de sosyal demokratları üzmeye devam ediyor. Bildu’dan seçilen Izagirre, kendilerinin seçilmesinin Bask Bölgesi’nin ‘siyasi olarak normalleşmeye başlaması’ olarak değerlendirirken diğer partiler karşı atağa hazırlanıyor. Bütün partiler, yasa gereği portrenin asılması gerektiğini savunurken, kralın yazlarını bu şehirde geçirdiğini belirtiyor ve en azından bunun için portrenin kalmasını istiyor. Partiler, Izagirre’nin meşruiyetini sorgulamaya başladı.


Ancak, San Sebastian belediye başkanı, hiç ummadığı bir desteği de AB’den almış durumda. San Sebastian, 2016 için, Polonya’nın Wrocław kentiyle birlikte Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi ve şimdiden Izagirre bütün Avrupa’da meşruiyetini kurmuş durumda.

Hiç yorum yok: