29 Temmuz 2011 Cuma

İran’ın Saldırısı ve PJAK’ın Direnişi


Televizyonumuza doğu cephesinden savaş ve çatışma görüntüleri geliyor. Dağların doruklarındaki Kürt gençlerinin telaşlı, heyecanlı ve bir o kadar da vakur duruşları dikkatimi çekiyor. Karşıda İran karakolları. Gerillalar ise mevzide. Genç kadın ve erkek gerillalar İran askerlerinin hareketlerini izliyor.  Birazdan çatışma başlayacak. Genç bir kadın gerilla sabahın mahmurluğu ve dingin sesi ise şu cümleleri kuruyor; “Bu baskıcı İran rejmine karşı ne olursa olsun direneceğiz. Apocu direnme kültürü ile direneceğiz. Doğu’daki ve Güney’deki halkımızı ve özgürlüğümüzü savunacağız.” Kendisinden emin. Ne yaptığını bilen bu genç gerillanın sözleri kameranın kayıtlarına geçiyor...

Evet, İran ordusu yaklaşık iki haftadır Kandil’i temel hedef alarak PJAK’a ve PKK’ye saldırıyor. Türkiye kamuoyu konuya ilgisiz. Kürtlerin tepkileri parçalı. Ama süren savaş dar bir alanda yürümüyor. Hatta uzun bir alanda cephe savaşı tanımlamaları da yapılıyor. İran’ın bu saldırıların birden fazla hedefi var. İran, Kandil üzerinden Kürtlere büyük bir gözdağı vermek istiyor. Doğu Kürdistan’ı bloke etmek, Güney Kürdistan’ı kontrol altında tutmak ve Kürt kazanımlarının diğer parçalarla buluşmasını engellemek. Çünkü İran’ın Kürt siyaseti çok net. İran, özellikle de direngen ve mücadeleci karakteri olan hareketleri tasfiye etmeyi temel bir politika olarak yürütmekte. Tarihte bu politikanın çok örneği var. Temel hedefi İran devleti ile işbirlikçi bir düzeye getirmektir. Özgür düşünen, kendi inisiyatifi ile politika yapan hareketlere karşı fazla tahammülü yoktur İran devletinin. PJAK’a ve PKK’ye karşı saldırısının temelinde bu politika var.

Tabii egemen güçlerin Ortadoğu’yu dizayn etme girişimlerinin İran müdahalesine ulaşmaması için de ön mevziler tutmak istiyor. Yani İran’ın bu saldırısının temelinde büyük bir Kürt korkusu var. Bu nedenle de İran bu hedefini gerçekleştirirken de Türkiye ile anti-Kürt stratejisinin tarihsel ortaklığını güncelliyor. İran’ın Türkiye ile ortaklığı AKP ile karakterize olmuş durumda. AKP bölgede yaşanan değişimin sonucunda Kürtlerin kazanacağı statü ile bütün bölge devletlerinin gücünün sınırlanacağını düşünüyor. Kürtlerin kazandığı her hak ve genişlettiği özgürlük alanı İran, Suriye, Türkiye ve Irak için kabus özelliği taşıyor.

PKK’nin direniş kültürünü iyi bilen İran, savaşta PKK’yi direkt karşısına almadı. Sürekli dolaylı yollarla bu direnişi kırmak istedi. Ve o dönemler İran-Türkiye ilişkileri bu kadar gelişkin değildi. AKP’nin iktidara gelmesi ile İran-Türkiye ilişkileri daha da gelişti. AKP’nin gönlünden geçen rejim İran gibiydi. İran ise izlediği Kürt politikasını AKP üzerinden Türkiye’ye ihraç etti. AKP’nin “Kürt Açılımı” başlığı taşıyan bu politika İran’ın Kürt politikasının özelliklerini taşıyor. Bireysel olarak hak tanıyan, inkar etmeyen ama direnişçi, özğürlükçü özellikleri ise idamla, imha ile yok eden bir politikadır bu. Türkiye İran’ın bu politikasını uyguluyor. İran’ı uluslararası müdahaleden uzak tutmak ABD’yi oyalayan Türkiye’nin jestine karşı da İran ordusu Kandil’i hedefleyip Kürt siyasetinin kalbini ve dinamik gücünü oradan söküp atmak istiyor. Bu hedef, Türkiye, Suriye ve Irak’ın istediği bir durum. ABD’nin de bölgedeki müttefiklerinin istemlerini karşılayan bu isteğe sessiz. Hatta ABD, çelişkili olduğu İran’ın saldırılarını Türkiye üzerinden destekliyor. 15 Şubat 1999 uluslararası komplosunu hatırlatan bu işbirliği  şimdi biçim değiştirmiş, Kürtlerin kazanımlarını ve direnme noktalarını ortadan kaldırmayı hedefliyor. 

Peki bu mümkün olabilir mi? İran-Türkiye-ABD merkezli bu uğursuz ittifakın başarı şansı var mı? Birincisi Doğu’daki Kürtlerin idamlara, askeri imha operasyonlarına karşı direnmesi hiç sıradan ele alınacak bir durum değil. İkincisi PKK’nin son 35 yılda ortaya çıkardığı direniş kültürü İran’a kayarsa İran’ın PKK’ye karşı dayanma gücü çok zor. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan’ın bu konuda söyledikleri çok net. Karayılan diyor ki: “Biz İran’a savaş açmadık daha. Ama gücümüzü tamamen İran’a yöneltirsek İran 6 ay bile dayanamaz.” Bu tespit gerçekten önemli. Çünkü PKK Türkiye’de yok edilen Kürdün kimliğini açığa çıkarma mücadelesi verdi. İran’da ise Kürtlerin kimlik sorunudan çok o kimliğini özgür yaşama sorunu var. Dolayısıyla Doğu’daki Kürtler uyuyan bir dev potansiyeli taşımaktadır. 

Üçüncüsü Kürtler İran’dan daha çabuk kopabilirler. Coğrafik konum ve nüfus dağılımı Türkiye’deki gibi değildir. Kürtler kendi topraklarında İran devletine hiç ama hiç ihtiyaç duymadan kendilerini var edebilirler.

Dördüncüsü; İran’ın uluslararası güçlerin müdahale hedefinde olması da dikkate değer bir konudur. İran sürekli kendini savunma modundadır. Dolayısıyla saldırılarında kırılma yaşarsa, bu içteki muhalefeti de büyük bir hareketin içine çeker.

Beşincisi; Kürtlerin sahip olduğu ideolojik kimlik 21. yüzyılın gerçeğini içermektedir. Yani toplumun moral ve siyasal değerlerine karşılayan öncülük sorunu da yoktur.

BAKİ GÜL

Hiç yorum yok: