12 Temmuz 2011 Salı

Çin’in Yükselme Süreci ve Yeni Bir Mali Kriz Olasılığ


Geçen hafta, Çin ‘Komünist’ Partisi’nin 90. kuruluş yılı kutlamaları ve Başbakan Wen’in Avrupa Birliği gezisi bağlamında gündeme gelen tartışmaları aktarmaya çalışmıştım. Bu tartışmaların odağında Çin’in Avrupa Birliği’ne “yardım elini uzatmasının” anlamı, Çin’in dünya sisteminde liderlik konumuna yükselme olasılığının dinamikleri vardı. Geçen hafta boyunca Çin’le ilgili tartışmaların odağında, Çin ekonomisinde mali (kredi) kriz riski, gerçeklemesi durumunda dünya ekonomisi üzerindeki olası etkileri vardı.

‘Yeni düzen geliyor’

Çin’in hegemonik ülke konumuna yükselme süreci üzerine When China Rules The World... başlıklı kitabıyla dikkat çeken Martin Jacques’ın (Britanya Komünist Partisi’nin post-modern teorik yayın organı Marxism Today’in 1977’den 1991’de kapanmasına kadar editörü) geçen hafta, muhafazakâr eğilimi Amerikan dış politika dergisi The National Interest’te ilginç bir yorumu yayımlandı.

Jacques, Batı merkezli mali krizin ABD ve Çin arasındaki dengeleri değiştirdiğini, Çin’in ABD’yi yakalayarak geçme sürecini kısalttığını ileri sürdükten sonra, Çin’in hegemonyası altında dünyanın yeni bir biçim alacağını vurguluyordu. Batı dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturuyordu,
“yeni düzen” çok daha geniş bir kesimi kapsayacağından daha demokratik dolayısıyla daha iyi olacakmış, Jacques “bu düzenden korkmamak, bir an evvel hazırlanmak gerekir” diyor. Jacues’ın, başka yorumcular tarafından da benimsenen, adeta “zamanın ruhunu” temsil eden bu savı gerçekten de çarpıcı somut verilere dayanıyor ama, önemli bir zaafı var. Sürecin kesintiye uğramada ilerleyeceğini var sayıyor. Halbuki Çin’den kaynaklanan bir mali kriz, bu krizin dünya ekonomisindeki etkileri, bu etkilerin olası siyasi-askeri yansımaları karşımıza, bugünden çok farklı ama, hiç de demokrasi, istikrar vadetmeyen bir senaryo koyabilir.

‘Bir numara’ olmaya doğru...

Goldman Sachs’ın 2005’te yayımladığı bir çalışma Çin’in 2027’den sonra ABD’yi geride bırakacağını ileri sürüyordu. Martin Jacques’a göre kriz bu tarihi daha yakına, 2020’ye çekti. Çünkü, ABD ekonomisi mali krizde iyice yavaşlarken Çin ekonomisi yüzde 8-9 gibi yüksek bir hızla büyümeye devam ediyor. Bu farklılaşmanın sonuçlarını da görmeye başladık. Çin 2010 yılında Almanya’yı geçerek dünyanın en büyük ihracatçısı, Japonya’yı da geçerek ABD’den sonra ikinci büyük ekonomisi oldu: 2011 başında, 110 yıldır kesintisiz dünyanın en büyük imalatçısı konumunda olan ABD’yi geride bırakarak birinci sıraya yerleşti. Pazartesi yazımda aktardığım gibi, Çin dünyanın en çok kredi veren ülkesi konumuna yükselmiş durumda. Çin Kalkınma Bankası ve Çin Exim Bank’ın 2009-2010 yıllarında gelişmekte olan ülkelere verdikleri kredilerin toplamı, Dünya Bankası kredilerini geçti. Sırada Dünya Bankası ve IMF’nin marjinalleşmesi, Remninbi’nin doların yerine geçerek uluslararası rezerv para konumuna yükselmesi var...

...tabii, bu arada ‘patlamazsa...’

Gerçekten de, geçen hafta benim izleyebildiğim tartışmaların odağında, Çin’deki hızlı ekonomik büyümenin beraberinde getirdiği borç köpüğü ve bir banka krizi olasılığı vardı.

Örneğin
Foreign Policy dergisinin altı Çin uzmanını bir araya getiren tartışmasında, katılanların hepsi, sorunun Çin’de devletin ekonomik büyümeyi sürdürmek için yatırımları teşvik etmesinden kaynaklandığını savunuyorlardı. Bu teşviklerin sonucunda yerel yönetimlerin, borçları 1.3 trilyon dolarla 2.2 trilyon dolar arasında bir büyüklüğe ulaşmış.

Tartışmaya katılan uzmanların bir kısmı, bu kredi köpüğünün eninde sonunda patlayarak bir resesyona yol açacağına inanıyorlar. Buna karşılık bir kısmı, alacaklıların devlet bankaları olmasından hareketle, bu köpüğün, patlamasına izin verilmeyeceğine, patlasa bile kontrol altına alınabileceğine inanıyorlar. Hatta, George Town Üniversitesi’nden ve Atlantik Konseyi üyesi Prof. Albert Keidel, Çin’in daha çok alt yapı yatırımına gereksinimi olduğunu savunuyordu.


New York Times
’ın aktardığına göre Harward’dan ve sekiz yüz yıldır tekrarlanan mali çılgınlıkları araştıran bir çalışmanın ortak yazarı Prof. Kenneth Rogof, Prof Keidel’in iyimserliğini paylaşmıyor, bu köpüğün patlayarak, tüm dünya ekonomisini etkileyecek bölgesel bir resesyona yol aşacağına inanıyor (David, Barboza 06/06/11). Çin’de inşaat sektöründe oluşan kredi köpüğünü, Çin’in dokuzuncu büyük kenti Wuan örneğinden hareketle inceleyen New York Timesaraştırması, Çin’de sabit sermaye yatırımlarının GSMH’nin yüzde 70’ine eşit bir büyüklüğe ulaştığına dikkat çekiyor. Mali krizden önce ABD’de tüketici harcamaları benzer bir büyüklüğe ulaşmıştı. Köpük patlayınca, tüketim hızla gerileyerek resesyona yol açtı. Çin’de de benzer bir durum oluşmaya başlayınca devlet, kamu harcamalarıyla büyümeyi sürdürmeyi deneyebilir ama, nereye kadar ve bunun enflasyon, gelir dağılımı ve Remninbi’nin değeri açısından etkiler ne olur?

Patlarsa ‘küresel depresyon’

1980’den bu yana bir finans bülteni yayımlayan Mark Skousen, 97 milyar dolarlık varlıkları yöneten küresel yatırım kurumu GMO’nun uzmanlarından, mali piyasalarda ‘spekülatif köpükler’ üzerine en yetkin analistlerin başında gelen Edward Chancellor’un 2010 yılında hazırladığı ‘Çin’in 10 kırmızı bayrağı’ (risk göstergesi) çalışmasına dayanarak bu köpüğün patlamasının kaçınılmaz olduğunu, hatta Chancellor’un bu köpük, internet (dot.com) köpüğümün son aşamasını andırmaya başladı saptamasından hareketle yakında patlayacağını ileri sürüyor. Bu ‘10 kırmızı bayrak’ kısaca şöyle: Çok cazip ama abartılı bir büyüme öyküsü; ekonominin yönetimindekilere aşırı güven; yatırımlarda hızlı ve sermayeyi doğru yönlendiremeyen bir artış; yolsuzluklarda ani bir artış; para arzında, ucuz kredilerin büyümesinde hızlanma; esnek olmayan bir döviz rejimi; aşırı risk almayı teşvik eden bir açgözlülük; kaldıraçlı yatırımlar artarken, getirilerinin giderek düşmesi (Minski’nin Ponzi piramidine benzettiği durum), gayrimenkul karşılığı verilen aşırı riskli (eşik altı) krediler.

Peki ya patlarsa?

Kredi köpüğü patlar ve Çin ekonomisinin büyümesi belirgin bir biçimde, örneğin yüzde 5 düzeyine, gerilerse Fitchs Ratings’e göre emtia fiyatları yüzde 20 düşebilir. BCA Araştırma Grubunun Global Stareji Müdürü Chen Zao’ya göre, Çin ekonomisindeki yavaşlama, dış ticarette sert bir gerilemeye yol açarsa, dünya ekonomisinde bir deflasyonist şok yaratabilir. Nihayet köpük patlayınca, bankalar, nakit yaratabilmek için ellerindeki ABD borç kâğıtlarının satmaya başlayabilirler. Bu satışlar dolar faizlerini yükselmeye zorlayarak, ABD’de yeni bir mali kriz ve yavaşlama döngüsü yaratır.

İlginç olan şu ki, Çin’den kaynaklanacak bir mali kriz, göreli olarak çok daha kırılgan olan Batı ekonomilerini Çin’e göre daha çok sarsacağından, 1930’lu yıllarda, ABD ekonomisinin konumunu anımsatan bir biçimde, Çin’in yükselmesini hızlandırabilir...

Hiç yorum yok: