3 Haziran 2011 Cuma

Şırnak’ta AKP ‘Geri Viteste’

Yeni_Özgür_PolitikaŞırnak’a ayak basar basmaz kulaklarımızı bir seçim otobüsünden yapılan konuşmanın gürültüsü doldurdu. BDP’liler miting yapıyor sandık. Şehrin girişindeyiz. Yolu araçlara kapatmışlar. Dağ yamacından uzanan yola tırmanacağız. Bir çocuğa soruyoruz: “Kimin mitingi?” Çocuğun yüzünde muzip bir gülümseme beliriyor: “Erbakan konuşuyor.” Saadet’in mitingiymiş. Kaç kişi diye sorunca aldığımız yanıt iyice matrak: “Yüz bin kişi var amca” diyor. Şaka yapıyormuş: “Eski para hesabıyla söyledim hocam, diyor, yani en fazla yüz kişi…” “Taş atan Kürt çocuğu”, Kürt mizahını da canlandırıyor.

AKP’nin arabası geri viteste!
Dik yokuşu çıkıyoruz, Belediye’nin önüne geliyoruz. O ne? Tam karşı binanın cephesini dev bir bez kaplamış. Afişte AKP’nin 2. sıraya koyduğu Mehmet Tatar’ın resmi var. Al sana demokrasi diyoruz. Kimse bunları “tehdit” filan etmiyor. Orada bir belediye çalışanı yanımıza yaklaşıyor. Ve anlatıyor: “AKP arabası Şırnak’ta artık geri geri gidiyor. Neden mi? Malum bizde ağalar arabanın ön koltuğuna oturmayı sever. Ağanın biri bakmış ön koltuk dolu. Oturduğu arka koltuktan şoföre bağırmış: Geri vitese al şu arabayı da ağa yine ön koltuğa oturdu desinler…” Mehmet Tatar aynen böyle. Şırnak’ta AKP arabasının ön koltuğuna, daha önce Belediye başkanı adaylığı sırasında alıp da ödemediği borçlardan dolayı Dündar olan soyadı halk tarafından “Deyndar” yani “borçlu” diye değiştirilen Emin Dündar oturmuş. Tatar’ın seçilmesi imkansız. Ama Tatar, sanki seçilecekmiş gibi dev afişlerle ortalığı şenlendirmiş. Şimdi AKP arabası geri vitesle geriye gidiyor ve Mehmet Tatar da “seçilebilecek” bir “sırada”ymış gibi görünüyor. Taş atan çocuklar bile bu adamcağızın afişlerine dokunma gereği duymuyor.

Selma Irmak, AKP ile değil kendi kendisiyle yarışıyor
“Evet”, diyor tutuklu aday Selma Irmak’ın vekili Uludere Belediye Başkanı Şükran Sincar; “AKP Şırnak’ta geri vitese takmış, büyük bir hızla geriliyor. Bu hızla giderse, Şırnak ilinde yüzde on barajının da dibine düşecek. Zaten biz de AKP halkımızın tarihini, kültürünü, doğasını mahvetmek için ‘barajlarıyla’ bizi boğmadan önce, biz onu baraj altına düşürmek için çalışıyoruz.”

Anlatıyor: “Burada klasik seçim çalışması yapamıyoruz. Gittiğimiz her yerde, tam söze başlayacağımız sırada, ‘bırakın bunları anlatmayı’ diyerek sözümüzü kesiyor seçmenler. ‘Burası tamam, siz gidin başka yerleri kazanın.” “Rakip yok” diye yakınıyor Şükran Sincar. Selma Irmak, bu “rakipsizlik” durumuna çare bulmuş. “Kendimizle yarışalım” demiş. Şimdi Şırnak’ta bağımsız aday Selma Irmak, seçim bölgesi olan Silopi, Uludere, Beytüşebap ilçelerinde geçen seçimde alınan oy oranını aşmaya çalışıyor. Yani burada AKP’yi “geçmek” komik bir hedef. Kürtler Şırnak’ta kendi kendilerini geçmeye çalışıyor.

Selma Irmak’la Botan’ı birlikte değerlendirmişler: “Botan’da ‘algı’ değişti” diyorlar. “Ji bin xwede re dewlet heye” (Allahtan sonra devlet gelir) diyen halk, bu anlayıştan kurtuldu. Burada halk bir partiden ya da hükümetten “yüz çevirmiyor.” Kopuş oligarşik devletten. Artık tam kopuşun çaresi “demokratik ulus bloku” ve “demokratik özerklik”… Selma Irmak, kendi halkına bu mesajı veriyor.

Faysal Sarıyıldız: Yüksekova’nın rekorunu geçeceğiz
Av. Roşhat Dilsiz ile konuştuk. Hayret. O da sözleşmiş gibi Şükran Sincar’la aynı benzetmeyi kullanıyor. Diyor ki, “Gittiğimiz herkes bize, ‘sizin rakibiniz sizsiniz’ diyor. O da bunun üzerine Faysal Sarıyıldız’la bu ‘rakipsizlik’ durumuna son verme kararı almışlar. Onlar rakip olarak Yüksekova’yı seçmişler. Yüksekova bölgenin ‘birincisiymiş’. Faysal Sarıyıldız hücresinde, “Cudi’ye koşarak tırmanabilecek kadar enerji biriktirmiş”. “Biz birinci oluruz” diyor Roşhat Dilsiz.

Ortada bir tuhaflık var açıkçası. Başbakan “PKK tek partili rejim kuracak” diye bağırırken, kendi partisinin Kürt coğrafyasında adım adım tasfiye olduğunu itiraf ediyor. Ama bu tasfiye AKP’nin PKK’yi silahla, BDP’yi de tutuklama ve kapatmalarla tasfiye etme yöntemine hiç benzemiyor. Emek, özgürlük, demokrasi bloku AKP’yi “parlamenter ve yasal yolla” bölgeden tasfiye ediyor. Cezaevindeki Kürt siyasetçileri AKP’nin Şırnak’tan tasfiye oluşuna gülüyorlarmış. Diyorlarmış ki, “Başbakan bağırma, çalış, senin de olur!” Anlatanların yalancısıyız. “Faysal seçilir mi?” diye, tipik bir “ahmak gazeteci” sorusu soracakken hemen vaz geçiyorum. Burada “seçilmek ya da seçilmemek” değil. “Varolmak ya da olmamak bütün mesele”…

Hasip Kaplan: Özgür ve hızlı aday
Hasip Kaplan Şırnak’ın tek ‘özgür’ bağımsız adayı. Onun seçim bölgesi İdil, Şırnak merkezi ve Güçlükonak. Soyadından mıdır, yaptığı planlamadan mıdır bilinmez, Kaplan’a yetişmemiz mümkün olmadı. Tam yetişirken, bir kaza oluyor, Kaplan planı değiştiriyor ve bizim planımız çöküyor. Telefonda konuşuyoruz: “Ne yapalım, üç adaylık koşu yapıyorum” diyor. Sonunda onu yolda yakaladık. Şartları zor bir bölgede çalışıyor. Burada AKP oylarını yarı yarıya düşüreceklerini söylüyor. AKP’nin durumunu şöyle anlatıyor: Başbakan yandaş medya aracılığı ile hiç sıkılmadan Kandil ile Silivri arasında uydurma bir bağ kuruyor. Burada durumu açık. Tatar’ı listenin başına koymuş, halktan umudunu kesmiş, korucuların bile çoğunluğunu kaybetmiş, artık JİTEM’le suç ortağı olan beş-on korucu köyüne dayanmak zorunda kalmış. Onlarla bize karşı seçim kampanyası yürütüyor. Sözde Ergenekonla savaşan Başbakan, Şırnak’ta, İdil’de JİTEM’cilere sığınmış.”

Kaplan’a AKP’nin bölgede gösterdiği adayların silik profilinin nedenini sorduk. Onun görüşüne göre, geçen seçimde AKP’den Meclise girenler, her ne kadar Mecliste Kürt sorununun çözümü için ciddi bir çaba harcamamış olsalar bile, nisbeten Kürt sorununda belirli bir bilgileri ve hassasiyetleri olan vekillermiş. Kaplan diyor ki, “eğer onlar yeniden seçilseydi, biz Kürt ulusal demokratik birliği siyasetimizin gereği olarak onlarla diyalog kurabilir ve önemli bir kesimini barış ve çözüm cephesine çekebilirdik.” Şimdikileri “Erdoğan’ın siyasi korucuları” olarak ciddiye bile almıyor Kaplan.

En büyük asker ‘nasıl’ asker!
Biz, Şırnak’ta adayların ve seçmenlerin 12 Haziran seçimlerinden çok, İmralı’nın işaret ettiği 15 Haziran’a ‘hazırlandığını’ hem Selma Irmak’ın vekiliyle, hem de Faysal Sarıyıldız’ın vekiliyle konuştuğumuz anda anlıyoruz. AKP’yi ‘hafife’ almaları, ‘seçim’ lafını pek öyle fazla kullanmamaları, gözlerini İmralı müzakerelerine, ordunun bölgedeki hareketliliğine dikmeleri, aynı zamanda her türlü abartıdan uzak bir kararlılıkla “halk hazır” demeleri bize çok şey anlatıyor. 15 Haziran’dan sonra olacakların “en iyisi için” de “ser seran, ser çavan” diyorlar, 15’inden sonra olabilecek olan “en kötüsü için” de aynı deyimi kullanıyorlar: Başım gözüm üstüne!.

Düşünün: Başbakan Şırnak’a ‘paramiliter’ bir çıkarma yaparken, Cizreliler Hewlêr’e giden Heyeti 1000 araçlık bir konvoyla uğurluyorlar. Şırnak sokakları bomboş, Şırnak, Cizre, İdil yolu boydan boya BDP’lilerin konvoyuyla dolu. Ve üstlerinde 4 Skorsky, 4 de Kobra helikopterleri beliriyor. Birinde Başbakan var. Sivil araçlara karşı savaş helikopterleri… Şırnak’ta Başbakan Hakkari’deki hezimeti yeniden yaşadı.

Şırnaklılar, 1992 yılını unutmuyorlar. Resmi rakamlara göre 52 şehit verdikleri o gün onlara tanklarla, toplarla, makinalı tüfeklerle, yaşatılan ‘korkuyu’ gün be gün, ay be ay, yıl be yıl adım adım nasıl yendiklerini, konuştuğumuz her Botanlı bize anlatıyor. Ve diyorlar ki, artık korku yok. Korkuyu, 10 gerillanın cenazelerini almak için mayın tarlasında, askerin kurşunları, havan topları arasında, başlarına atılan kayaların altında koştukları o Güney Kürdistan topraklarına, artık kesin olarak gömmüşler. Korku yok.

Anlatayım: 26 Mayıs, sabah saat 07.30. Bir öğretmen işe gitmeye hazırlanıyor. Kulağına o saatte slogan sesleri gelince, şaşırıyor. Bu saatte seçim çalışması olamaz. Pencereyi açıyor. Yoldan bir konvoy geçiyor. Evet. Seçim konvoyuna benziyor. Bazı otobüslerin üzerinde Hasip Kaplan’ın afişleri var. Ve bu otobüslerin camlarından sarkan gençler zafer işareti yapıyorlar. ‘Çerxa şoreşê’ marşını söylüyorlar. Ama bu otobüsler seçim otobüsleri değil. Konvoy askere gidenlerin konvoyu. 600 Botanlı genç askere gidiyor. Öğretmen kendi kendine mırıldanıyor: “En büyük asker nasıl asker?” Dağa çıkmayan, vicdani retçi de olmayan, askere giden Kürt genci bile işte ‘böyle’ askere gidiyor. Evet, ‘asker’, ama ‘nasıl asker’?.. Bize kalırsa ‘bu asker’ de 15 Haziran’a hazır…

Sistem çözülüyor, Kürt safları sıklaşıyor
Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal ile konuştuk. “Güçlükonak’ta tabur, onun her köyünde bir karakol var. Biz 2009’da buradan gösterecek aday bile bulamadık. Korucubaşı Bahattin Akdağ 20 yıldır burada Belediye Başkanlığı yapıyor. Ama Botan’da işler değişti. Parti örgütümüzü kurduk. Ve halk hızla partimize yöneldi. İşte sonuç: Korucubaşı ve Belediye Başkanı Bahattin Akdağ’ın yakın akrabası ve AKP Güçlükonak İlçe Başkanı Mehmet Emin Akdağ BDP’ye katıldı.” Eski ANAP’lı milletvekili Kemal Birlik de BDP’ye katıldı. Bunlar rastgele isimler. Katılım hızla artıyor. Botan’da ‘sistem çözülüyor’.

İşte Cizre. İlçe Başkanı Esat Malkoç, bu çözülmenin bazı somut belirtilerini şöyle sıralıyor: Fındık, Karalar, Hilal, Beman, Şenoba, Gilê beldelerinde düne kadar örgüt yokken, şimdi hepsinde örgütlenmişler. Örneğin faili meçhullerin en çok yaşandığı Hilal ve Şenoba’da oyların çoğunu alacaklar. Söyleyelim, bu beldeler korucuların yaşadığı yerler. Jîrkî Aşireti’nin önde gelen kişisi Tahir Adıyaman’ın Çemen köyünde sürpriz bekleniyor.

Cizre’de bini aşkın korucu var ve bu silahlı adamların yarıdan çok fazlası, siyasi tercihlerini BDP’den yana koyacaklar. Botan çapında bu sayı belki yirmi bin. İşte size tarihin garip cilvesi: PKK’ye karşı aşiretleri silahlandıranlar pek yakında korucuları nasıl silahsızlandıracaklarını kara kara düşünececekler. Bizden söylemesi… Herkesin ortak kanısı şu: Koruculuk sistemiyle Kürt halkını birbirine düşürmek ve bu halkın bağrında kitlesel kan davası yaratmak planı iflas etti. Bütün bunlar yeterince fikir veriyor. Ama işte size bu fikri perçinleyen bir başka örnek. Adı Ramazan Mungan. Onunla parti İlçe Merkezinde buluştuk. Uzun boylu, hürmetkar, sessiz bir Cizreli. 7 yıldır MHP’nin İlçe Başkanlığını yapmış. Köyü yakılınca, korucu olmamak ve ailesini devletin baskısından korumak için çareyi MHP’ye üye olmakta bulmuş. Ve işte şimdi, “geçmişte olanlar hepimizin vicdanını kanattı, şimdi biz Kürt halkı olarak birlik olmalıyız” diyerek BDP’ye üye olmuş. Törenle rozeti takılacak.

Demokratik özerklik ve özerk Diyanet
Botan’da İslam, devletin zincirlerini kırıyor ve özgürleşiyor. Mele İsmail Yanık (resmi imam), Mele Sait Özdemir ve Mele Ömer Barkın ile bir araya geldik. Onlar Cizre’de ‘çölde’ Cuma namazlarını kıldırıyor ve Kürtçe Hutbe okuyorlar. Her üçü de, Başbakan’ın ikide bir, KCK Yürütme Kurulu Başkanı Karayılan’ın sözlerini tahrif edip, “bunlar meğer eskiden Zerdüştmüş” demesini, hem büyük bir cahillik, hem de günah sayıyorlar. Onların ağzından bugüne kadar bilmediğim şeyler dinledim. Aktarayım:

“Mezopotamya peygamberler diyarıdır. Her peygamber kendi kavmine, o kavmin anlayacağı dilde gönderildi. Bunlardan Hz. İbrahim’in dili Kürtçe’ydi. Rivayet edilir ki, Hz. İbrahim aynı zamanda Zerdüştün kendisiydi. Kürtler sırayla gönderilen bütün Peygamberlere biat ettiler. Hz. Muhammed (SA) en son peygamber olduğu için, Türklerden önce İslamiyeti benimseyen Kürtlerin dini, bir daha değişmeksizin Müslümanlık oldu.”

Bir diğer Mele dedi ki, “Türkler de Müslüman olmadan önce Şamanist idiler. Şimdi biz desek ki, ‘Erdoğan ve arkadaşları Şamanistmişler’ bu günah olur.” Hepsi “dine devletin müdahale etmesine karşıyız” dediler. Onlar Demokratik Özerklik olacaksa, Diyanetin de özerk olmasını ve camilerin yönetimine cemaatlerin demokratik katılımını savundular. Onlar insanlık hakkındaki İslami tasavvuru öyle bir anlattılar ki, dinleyenler, İslamın ‘insanlık’ anlayışının, ‘demokratik ulus’ ile aynı özde olduğunu anladılar.

VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: