16 Mayıs 2011 Pazartesi

Şehadetlerin Gücü


Mayıs ayı hem Kürdistan hem de Türkiyeli devrimciler açısından şehitler ayıdır. Deniz, Yusuf, Hüseyin bu ayda idam edildiler. İbrahim Kaypakkaya bu ayda işkenceler altında katledildi. Büyük devrimci, halkların kardeşliğinin sembolü Haki Karer bu ayda şehit düştü. Hilvan-Siverek direnişinin komutanlarından ve Güney Kürdistan’da gerilla savaşının hazırlıklarını yaparken şehit düşen Mehmet Karasungur bu ayın kızıl güllerindendir. Kürdistan’da kültürel soykırıma karşı Özgürlük Mücadelesi’nde yerini alarak kültür-sanat devriminde öncülük yapan Ozan Mızgin de bu şehitler ayını mücadele ayı haline getiren büyük devrimcilerdendir. Mızgin gibi sanatçılar her zaman devrimci duygunun zirvesini yaşayarak şehadetleri daha da anlamlı hale getirmişlerdir.

Bir halkın Özgürlük Mücadelesi’nin içeriğini, çizgisini ve programını esas olarak bu ayda şehit düşen devrimciler belirler. Bu açıdan şehit düşen devrimci kişilikleri anmak ancak onların devrimci duruşlarını, duygularını ve karakterini anlamak ve mücadeleyi ona göre yürütmekle mümkündür. Ancak bu devrimcilerin özlemleri için mücadele ediliyorsa onlar anılıyor ve sahipleniliyordur.

Kürt Halk Önderi, Mahir ve on arkadaşı Kızıldere’de katledildiğinde 12 Eylül sıkıyönetim koşullarında 23 yaşında bir gençken, Mahir’in okulu Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde boykot örgütlüyor. Bu şehadetler karşısında bir şeyler yapmanın sorumluluğunu böyle yerine getiriyor. Bu nedenle 7 ay cezaevinde kalıyor.

Mamak Cezaevi’ndeyken Denizler idam sehpasına götürülüyor. Bu devrimciler idam edilince onlara söz veriyor. Onların mücadelesini yaşatmayı aklına koyuyor. “Öyle bir örgüt ve mücadele ortaya çıkarmalıyız ki düşmanın istediği an ve yerde değil, devrimcilerin istediği an ve yerde mücadele yürütmeli ve bu mücadelenin sürekliliği olmalıdır” diyor. Devrimci mücadelenin aynı zamanda bir strateji ve taktik mücadelesi olduğunu görüyor. Bütün devrimci mücadelesini de Denizlere verdiği bu söz çerçevesinde yürütüyor. Onların idam sehpasında haykırdığı “halkların kardeşliği”ni bir yaşam ilkesi olarak kabul ediyor.

Mamak Cezaevi’nden çıkar çıkmaz 12 Mart sıkıyönetim koşullarında Ankara devrimci gençliğini örgütleme sorumluluğunu üstleniyor. Mahirlerin ve Denizlerin anılarına bağlılığın gereği Ankara’da Türkiyeli devrimci gençliğin örgütlendirilmesinde büyük çaba gösteriyor. 12 Mart sonrası devrimci gençliği örgütleyen ilk devrimci önderlerden olduğunu o dönemi bilen herkes kabul eder.

Apocular grubunun ilk öncü kadrolarından olan Haki Karer vurulduğunda artık bu davayı kanla sahiplenenler olmuştur; bu mücadele bu şehidin anısına bağlılığın gereği yükseltilmelidir, demiştir. Belki de Apocu grubun gerçek bir mücadele örgütü haline gelmesi Haki Karer’in şehadetiyle olmuştur. Apocular grubunun partileşmesi de bu şehadet üzerinden gerçekleşmiştir. Bu şehadet bir partileşme talimatı gibi ele alınmıştır. Haki’nin anısına bağlılık hem mücadele geliştirilerek hem de PKK kurularak gösterilmiştir.

Amed zindanlarında Mazlum’un, Dörtlerin ve Büyük Ölüm Orucu şehitlerinin anısına 15 Ağustos hamlesini gerçekleştirerek karşılık vermiştir. Şehadetlere bu yaklaşım Kürt Halk Önderi’nin, PKK’nin, bugün de Kürt halkının karakteri olmuştur. Kürt halkı şehadetlere neden mücadeleyi yükselterek karşılık veriyor sorusunun cevabı bu tarihte gizlidir.

Kürt Halk Önderi çözümlemeleri ve savunmalarında gerilla komutanı Mahsum Korkmaz şehit düşünce buna,”gerilla ordulaşmasını geliştirerek cevap verdik” demektedir. Nitekim 1986’dan sonra gerilla her yıl nicel ve nitel olarak büyümüştür.

Şehitlere bu yaklaşım 1990 yılında büyük halk serhildanlarını ortaya çıkarmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nde şehadete bağlılık halkta da yeni bir kültür ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucu 1990 yılında yaşanan şehadetler Nusaybin’den başlayan bir serhildan dalgası ortaya çıkarmıştır. O günden bu yana Kürt halkı her şehadeti serhıldanlarla karşılamıştır. Şehadetler yılgınlığı değil mücadele ve serhıldanların gelişmesini getirmiştir.

Demokratik siyaset alanının ilk şehitlerinden olan Vedat Aydın’ın cenaze töreninin serhildan haline dönüşmesi, Kürdistan halkının şehadetlere yaklaşımının tamamen bir direniş kültürü haline geldiğinin kanıtı olmuştur.

Türk devleti kirli savaşla halkın serhildanlarını bir dönem geriletse de, faili meçhul cinayetler ve gerilla kayıpları halkın öfkesini büyütmekten başka bir sonuç vermemiştir. Binlerce gerillanın yaşamını yitirmesine rağmen halk gerillaya sahip çıkmış, gerilla da en zor koşullarda şehadete bağlılık temelinde direnişini sürdürmüştür.

Uluslararası komplo başladığında cezaevinde ve dışarıda “Güneşimize Karartamazsınız” denilerek Kürt Halk Önderi etrafında ateşten bir barikat kurulmuştur. Birçok kendini yakma eylemi öncülüğünde onlarca şehadet yaşanmıştır. Bu dönemdeki halk direnişi yeni bir halk ruhunu ortaya çıkarmıştır. 1990’lı yıllarda gerçekleşen serhildanlarla birlikte yeni bir halk ruhu ortaya çıkmıştı. Uluslararası komplo döneminde bu ruhun daha da derinleşmiş bir direniş gerçeğiyle mayalandığını söyleyebiliriz.

Uluslararası komplonun boşa çıkarılmasında bu ruh belirleyici olmuştur. Halk da, gerilla da bu ruhla direnmiş ve ayakta kalmasını bilmiştir. Kürt Halk Önderi bile bu direnişten etkilenmiş, İmralı direnişini bir yönüyle de bu direniş döneminde yaşanan şehadetlere bağlılığın gereği geliştirmiştir. İmralı direnişinin mayasını ve derinliğini bir yönüyle de “Güneşimizi Karartamazsınız” direnişçiliği etkilemiş, hatta belirlemiştir.

Zaten Kürt Halk Önderi şehadetleri her zaman kendine bir emir olarak almıştır. Zilan’ın şehadetine yönelik yaptığı bir değerlendirmede bu önderliğin şehadet gerçeğine nasıl yaklaştığını görmek mümkündür. Kadın özgürlük çizgisinin derinleştirilmesi ve kapsamlılaştırılmasında Zilan’ın şehadeti önemli bir rol oynamıştır.

Komployu boşa çıkarmada “Güneşimizi Karartamazsınız” direnişinin etkisi olduğunu söyledik. 2004 1 Haziran gerilla hamlesinin gelişmesine de etkisi olmuştur. Bu defa da gerilla halk şehadetlerine anlam kazandırmıştır. 2004 1 Haziran sonrası yaşanan şehadetler de tasfiye saldırısına bir cevap olmuştur. ABD, Türkiye ve Güneyli siyasal güçlerin içinde olduğu tasfiye hareketini 2004 1 Haziran hamlesi sonrası yaşanan şehadetler boşa çıkarmıştır. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi tarihinde defalarca görüldüğü gibi bu defa da şehadetler engelleri aştırıp mücadeleyi geliştirmede rolünü oynamıştır.

Türk devleti zorla ve ölümlerle mücadeleyi bastırmayı bir strateji olarak benimsemiştir. Türk devleti şimdiye kadar tüm muhaliflerini böyle ezmiş ve susturmuştur. Bu nedenle Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı da bu politikayı yürütmektedir. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi, Türk egemenlerinin halkların direnişini ölümlerle ezme tarihini tersine çevirmiştir. Şehadetler, Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi’nde birleşmenin, safları sıklaştırmanın ve mücadeleyi geliştirmenin gerekçesi haline getirilmiştir. Bugün Türk devletinin yenemediği güç bu şehadetler ordusudur. Bu şehadetler ordusunun Kürt toplumunda derinleştirdiği direniş çizgisidir. Şehadetler arttıkça direnişin yenilmezlik gücü artmaktadır. Şehadetler Türk devletinin arzuladığının tersine bir etki yaratmaktadır.

Ancak Türk devleti bunu hala anlamış değildir. Bu nedenle dağda, şehirde asker ve polis terörünü arttırmaktadır. Nitekim son bir ayda 30’dan fazla gerilla katledilmiştir. Dersim’deki gerilla kayıplarından sonra Botan’da da operasyonlarını arttırması Türk devletinin hala 1990’lı yıllardaki politikadan vazgeçmediğini göstermektedir.

Bu AKP yandaşlarının söylediği gibi sadece ordu içindeki bir kesimin politikası değildir. Bu, MGK tarafından belirlenmiş ve AKP tarafından uygulanan politikadır. Zaten Başbakan Erdoğan, bir yerde terörist varsa orada operasyon da olacaktır diyerek bu politikanın kendilerine ait olduğunu açıkça söylemiştir.

Son zamanlarda AKP yandaşları gerilla eylem yaptığında da, gerilla öldürüldüğünde de “arkasında başka güçler var” diyorlar. Böylece kendilerini akıllı, herkesi de aptal yerine koyuyorlar. Daha doğrusu herkesin aklıyla alay ediyorlar. Nuray Mert bunlara iyi bir cevap vermiş. Ama bunlar neyin ne olduğunu bilmediklerinden değil, bilerek bu tür bir dil kullanıyorlar. Daha doğrusu özel savaş merkezi onların böyle değerlendirmeler yapmasını istiyor.

Böylece AKP’nin halk düşmanı ve savaş rantçısı politikasını gizlemiş olacaklar; Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişine de kuşku yaratacaklar! İşte hesap budur!

Ancak gerçekleri ne özel savaş ne de AKP yandaşı basın örtebilir. Bugün savaş ve çatışma varsa bunu yaratan AKP’nin çözümsüz politikalarıdır. Bugün halka baskı varsa bunun nedeni AKP’nin Kürt demokratik hareketini güçsüz düşürüp kendi tasfiye politikalarını rahat yürütme isteğidir.

AKP’nin politikası netleşmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edip devletin başat gücü olmak istiyor. Bu nedenle seçimden güçlü çıkarsa tasfiye politikasının daha da sertleşmesi ve savaşın tırmandırılması gerçekleşecektir.

AKP’nin bu politikasını durduracak tek güç, halkın direnişi ve blok adaylarının seçim başarısıdır. Blok adayları seçimden güçlü çıkarsa Türkiye’nin önünde demokratik çözümden başka yol kalmayacaktır. Çünkü bu durumda tasfiyede ısrar Türkiye’ye daha büyük kaybettirmekten başka bir sonuç vermeyecektir. 

Mustafa Karasu

Hiç yorum yok: