31 Mayıs 2011 Salı

Seçim İzlenimleri - Van(Wan)-2

1980'de tutuklanıp 22 yıl cezaevinde kalan, en son 'KCK operasyonları'ndan tutuklanan Kemal Aktaş, kendisini aday gösteren Wan halkına selamlarını gönderdi

"Wan'dan aday gösterilmek bana gurur verdi. Wan halkının bana göstermiş olduğu ilgi ve sahiplenmeyi candan paylaşıyorum. Tüm zorluklara ve acımasız yönelimlere rağmen topyekün ayakta olan ve bu konuda her şeyini esirgemeden ortaya koyma cesaretini gösteren halkımızın kazanacağına ve bizi görmek istediği yere taşıyacağına inanıyorum. Bu vesileyle herkese derin selam ve saygılarımı iletiyorum." 
 
Zindanlarda bir derviş

Diyarbakır Zindanı'nı yaşamış ve hâlâ dimdik mücadele içinde yer alan birisi, kuşkusuz çok derin bir saygı uyandırıyor insanda.


Kemal Aktaş, geçmişini mücadelesine destek yapmış, ancak hiçbir zaman o geçmişin kendisini ön plana çıkaracak bir özellik haline getirmemiş biri. Anlatışında öyle bir tevazu var ki, insan hayret etmeden duramıyor. Oysa Diyarbakır Zindanı'nın hem tanığı hem mağduru. Van'da BDP'nin desteklediği dört bağımsız adaydan biri olan Aktaş, KCK davası nedeniyle cezaevinde. Kendisiyle adaylık sürecini ve Diyarbakır Cezaevi'ni konuştum.


Adaylığının cezaevinde nasıl karşılandığını soruyorum ilk olarak. Türkiye tarihinde cezaevinden adaylığın örnekleri bulunduğunu ama bu sürecin önceki örneklerden çok farklı olduğunu ifade ederek giriyor söze.
"Bu sürecin özgünlüğü şu; AKP, Kürt sorununda açılım adı altında başlattığı ve milli birlik projesine dönüştürdüğü süreçte, aslında Kürt örgütlü gücünü dağıtma hesapları yaptı. 29 Mart yerel seçimlerinden sonra Kürt Hareketi'nin başarısına karşı, 12 Eylül'ü aratacak bir tutuklama furyası başlatıldı. Süreç ilerledikçe, AKP'nin nasıl bir amaç taşıdığı, Kürtlerin demokratik muhalefetine bakış açısı anlaşıldı.

Bu şartlarda 12 Haziran'da yeni bir seçim gerçekleştirilecek. Tüm kuşatılmışlığa rağmen demokratik siyaset ve anayasal demokratik çözümde ısrar eden bir duruşumuz var. Bu açıdan aday gösterilmemiz, Kürt Hareketi  üzerine yürütülen hukuk dışı yönelimin bir yerde cevabı ve aynı zamanda halka dayanan siyaseti temsil ettiğimizin göstergesidir. Halk siyasetine güvenmeyenler, bireysel olarak böylesi aday süreçlerine girmez. Dolayısıyla bizim adaylığımız cezaevinde sevinçle karşılandı. İradeli bir duruşu ifade ediyor" diye cevaplıyor.


Buradan Meclis'e uzanmak


Cezaevlerindeki arkadaşlarınızın sizlerden beklentileri nelerdir diyorum.


"Genel talepler, Kürt sorununda çözümsüzlüğün, onurlu bir barış, eşitlik temelinde son bulması. Kimsenin bireysel beklentisi ya da talebi yok. Cezaevindeki arkadaşlar da bir davanın, bir amacın peşinde koşan ve bunun bedelini ödemekte olan arkadaşlar. Tabii demokratik çözüm ve barış umutlarının tükenmemesi açısından bu sürecin daha etkili biçimde yürütülmesi gerekliliğini ifade ediyorlar" diyor.


Aktaş'a cezaevinden adaylık çalışmalarını yürütmek çok kolay olmasa gerek? diyorum.


"İçeride de dışarıda da mücadelenin zorlukları var" diyor ve devam ediyor. "Zindan insanın her şeyden mahrum edildiği bir alan. Dolayısıyla insan gerçekliğini zorlayan başka bir ortam içinde, yaşam iradesi göstermek, ayakta kalmak, yürümeyi becermek, elbette büyük bir kavgayı gerektiriyor. İradesel olarak güçlü bir duruşu, büyük bir bağlılık taşımayı gerektiriyor. Geleceğe dönük büyük umutlar taşımak gerekiyor."


Vekil olmak da oldukça büyük bir sorumluluk yükleyecek değil mi? diyorum.


Aktaş oldukça mütevazı bir dille "Buradan Meclis'e uzandığımızda, sistemin kalbinin attığı bir yere giriş yapmış olacağız. Her şeyin merkezileştiği bir yer. Dolayısıyla burada da amaç edindiğin ülküler uğruna, katı yapılanmaları, anti-demokratik zihniyeti aşıp, halkçı bir açılımla demokrasiyi eşitliği geliştirme çabası içinde olmak başlı başına zordur. Bu benim açımdan bir ilktir ve zorlu bir mücadele olacağını tahmin ediyorum" diye yanıtlıyor beni.


Hazineleri aşan bir miras var


İçinde bulunduğumuz dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüm mümkün mü?


Aktaş bu sorumu "Aslında, Kürt Hareketi olarak ağır bedeller ve mücadele ile elde ettiğimiz bir miras var. Bu mirasın bizi insanlık tarihi içinde hak ettiğimiz yere taşıyacağına hiç kuşkum yok. Bu miras insanların yaşamı pahasına elde edilmiştir ve hazineleri aşan değerdedir. Geleceğimiz bu sağlam miras üzerine bina edilecektir.


Bu süreçte devletin, sistemin hatta AKP hükümetinin şu anda engellemeye çalıştığı demokratik bir hamlenin zemini çok güçleniyor. Bir kısım Türkiye aydını, demokratı, liberali 2007 sürecinde umut bağladığı AKP cephesinden gittikçe kopuyor. AKP yerini sağlamlaştırdığı oranda tüm muhalefeti ve potansiyelini ezmeye çalışıyor.


Halkımızın direnişiyle AKP politikalarına karşıtlık birleşebilirse, ki bunun işaretleri var, özlemini duyduğumuz yarınların arifesini yaşıyoruz demektir. YSK veto kararı karşısındaki refleksler aslında Türkiye'yi şu anki atmosfere taşıyan bir durumdu.


AKP'nin daha da öfkelenmesinin, pervasızlaşmasının esas nedeni de bu. Başta Kürt toplumunda dizginlenemez bir heyecan ve yükseliş var. İmralı'da Sayın Öcalan'ın çabaları, demokratik çözüme yönelik inançları doğrultusunda yaklaşım olursa, çözüm mümkün olabilir" diye cevaplayınca; Peki "Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun sürece etkisi nasıl olur sizce?" diyorum.


Ve, "Bu demokratik blokla 2 halk arasında ortaya çıkan örgütlü mücadele cephesi AKP'de korku yaratıyor. Bunun sonuçları yarın daha net görünecek. Ben bu noktada Türkiye'deki demokratik liberal farklı etnik kesimde olan kısacası sistemden zarar gören ezilen, dışlanan herkesin, Türkiye, Mezopotamya ve Anadolu halkının, bu coğrafyada daha özgür yaşamalarının zemini ve ortamını yaratması için bu süreçte mücadeleyi elden bırakmamaları gerektiğine inanıyorum. Mücadeleci direngen bir tutumda kalmak ve bu zorluğu beraber aşmamız gerektiğine inanıyorum" yanıtını alıyorum.


Çürük iddialara dayanan bir dava


O bir KCK tutuklusu, diğer tutuklu adaylara sorduğum soruları Aktaş'a da soruyorum "Halkın KCK davası hakkında hiç de olumlu bir izlenime sahip olmadığını, yargının inandırıcılığını ve güvenilirliğini yitirdiğini biliyoruz. Buna rağmen, böylesi çürük iddialara dayanan bir davayı sürdürmekte kimin çıkarı olabilir sizce?"


"Halkın çıkarının olmayacağı kesin" diyor ve devam ediyor. "Öncelikle bu dava, başta yürütmenin başı AKP hükümeti ve sisteminin, Türkiye'nin geleceğini aydınlatabilecek, kördüğüm haline gelmiş sorunları aşıp, demokratik tarzda bir çözüm süreci başlatabilecek bir hareketi istemediğinin açık göstergesidir. AKP böylelikle Kürt Hareketi'ni tasfiye edebileceği yanılgısına düştü. Oysa KCK operasyonları Kürt halkının uyanış ve mücadelesine mani olamaz" diyor.


"Hakkınızdaki gülünç iddialar neler?" diyorum.


"DTP'nin yerel yönetimler komisyonu vardı. Ben o komisyon içindeydim. Yerel yönetici ve başkanlarla görüşmeler yürütüyorduk. Böyle bir komisyonun kendi partisinden bir belediye başkanı ile toplantı ve görüşme yapmasından doğal ne olabilir? Yaptığımız bu toplantılar örgütsel faaliyet olarak nitelendirilmiş.


Gizli tanık ifadelerinin, iddianameye paralel olarak uydurulmuş beyanlar olduğu o kadar açık ki. Örneğin benim örgüt adına tüm belediyelerden bağış topladığım, ihalelerden örgüt adına pay aldığım iddiası var. Ayrıca Diyarbakır'daki özel hastanelerden tehditle para alındığı iddiası var. Ama nedense hiçbir özel hastaneye bunun doğruluğu sorulmamış. Diyarbakır'daki özel hastaneler belli. Savcı hastane sahipleriyle görüşebilir, bunun doğru olup olmadığını öğrenebilirdi. Bunu bile yapmadan bu iddiayı ithama dönüştürdüler.

Başka bir örnek de şudur: İran sınırında çatışmalarda yaşamını yitiren bir gerilla benim köylüm. Ben bir telefon görüşmesinde 'köye taziyeye geldim' diyorum. Savcı, benim o törene örgüt adına katıldığımı, örgüt mensuplarının ailelerini sahiplenmenin örgütsel faaliyet olduğunu söylüyor. Kürt halkı içinde  hemen herkesin ailesinden gerilla olmuş kişiler vardır ve hemen her ailede en az bir kayıp vardır. O halde evlatlarının cenazelerine katıldığı, cenazelerini sahiplendiği, taziyede bulunduğu için tüm Kürt halkı örgütsel faaliyet içinde midir?" diye yanıtlıyor.


Van halkına selamlıyorum


"Takip edebildiğim kadarıyla Van halkının büyük desteğini alıyorsunuz. Onlara bizim aracılığımızla söylemek istediğiniz şeyler var mı?" diyorum Aktaş'a.


Van'dan aday gösterilmek bana gurur verdi ve çok mutlu etti. Van halkının bana göstermiş olduğu ilgi ve sahiplenmeyi candan paylaşıyorum. Tüm zorluklara ve acımasız yönelimlere rağmen topyekün ayakta olan ve bu konuda her şeyini esirgemeden ortaya koyma cesaretini gösteren halkımızın gerekli başarılı sonuçları elde edeceğine ve bizi görmek istediğimiz yere taşıyacağına inanıyorum. Bu vesileyle herkese derin selam ve saygılarımı iletiyorum" diyor.
 
Onbinlerce Kemal Aktaş!

Van'da Kemal Aktaş'ın seçim çalışmalarını yürüten meslektaşım Av. Cüneyt Caniş'e; Tutuklu bir adayın seçim çalışmalarını yürütüyorsunuz. Bunun kuşkusuz türlü zorlukları var. Sıkıntılarınız nelerdir? Nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? gibi sorularımı peşpeşe soruyorum.

"Tabii ki sizin de belirttiğiniz üzere tutuklu bir adayın çalışmalarını yürütmek zor bir durum ama bizim çalışma alanımızda çok fazla sorunla karşılaşmıyoruz. Bir defa bölgemiz açısından değerlendirirsek halk her zaman adayla aynı alana temas etmek istiyor, aday ile yüz yüze gelmek yanında görmek yani hissetmek istiyor. Tek zorluk bu.


Aktaş'ın bölgesi altı ilçe ve bir mahalleden oluşuyor; Başkale, Özalp, Saray, Çatak, Bahçesaray, Gürpınar ilçeleri ve Akköprü Mahallesi seçim bölgemiz. İlçelerimizde daha çok ilçe örgütleri ve il genel meclis üyeleri üzerinden oluşturulan komisyonlar köyleri gezerek çalışma yürütüyorlar. Aynı zamanda seçim bölgesinde kanaat önderleri üzerinden oluşturulan bir komisyonumuz var ve çalışma yürütüyor."


Sonuçlar için tahmininiz nedir?


Caniş "Halk çok sahiplendi, bölgemizde bulunan tüm ilçelerimizde seçim bürolarımız miting havasında açıldı. Halkımızın katılımı oldukça anlamlı ve coşkuluydu. Adayımızın gönderdiği mektupları halkımızla paylaşarak teşekkür ettiğini belirtiyoruz. Tüm bu hareketlilik ve coşku ile halkımızın sahiplenme duygusu bir araya gelince tek ses "Kemal Aktaş cezaevinden çıkacak" şeklinde oluyor. Seçimlerde aday olarak desteklediğimiz dört adayımızın çıkacağından ve oylarımızda artış olacağından son derece eminiz."


Diğer partilerin adayları ya da bireysel bağımsız adaylarla ilgili yorumunuzu alabilir miyiz?


"Mevcut listelere bakıldığında AKP'nin Bölge'den elini eteğini çektiğini çok açıkça söyleyebiliriz. AKP Kürtlerden umudunu kestiğini bu listeyle bir kez daha ortaya koydu. Kürt sorununa dair gerek basında gerekse seçim çalışmalarında AKP adayları tarafından tek bir söz dahi sarf edilmemiştir. AKP adaylarının kaybetmeyi şimdiden kabullendiklerini ve kılıf aradıklarını görüyoruz. Yaptıkları tek şey ilçelerde kaymakamlar üzerinden kolluk koruması altında faaliyet yürütmek şeklindedir. Diğer bağımsız adaylar açısından bakıldığında ise açıkçası halkımızın bu adayları desteklemeyeceği çok açıktır. Bu adayların halka ne vaat ettikleri dahi bilinmemektedir."


Çalışmalarda halkın adayımızla ilgili çarpıcı bir söylemini ya da ilginç bir olayı aktarır mısınız?


"Son zamanlarda oldukça popüler olan bir söylem Kemal Aktaş için uyarlandı. "Hepimiz Kemal Aktaş'ız" şeklindeki söylem oldukça yaygınlaştı. Onların sekiz adayı var ise biz de onbinlerce Kemal Aktaş olarak seçime gireceğiz denilmekte. Yani sekize karşı onbinlerin örgütlü ve güçlü sesi yükselecek Amed zindanına ses verecek."

Duvarların diline hacet yok

Aktaş'a soruyorum "çok uzun bir süre Diyarbakır Zindanı'nda kaldınız. Tarihin bu utanç sayfası hakkında söyleyeceğiniz çok şey vardır elbette?


"Oradaki uygulamalar hem Türkiye hem de insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti. Diyarbakır Cezaevi dünya tarihindeki soykırımları neredeyse aşacak düzeyde tüyler ürpertici, acısı çok derin insanlık suçlarının gerçekleştiği yer oldu. Orada yapılanlar için, işkence demek yetersiz. 24 saat aralıksız vahşetti. Yok ederken bile Türkleştirerek yok etmeyi hedeflediler. Cezaevleri, işkencehaneler, bunların hepsi Türkiye'nin prangalarıdır. Özgürlükleri kısıtlayan tehdit unsuru olarak duran yerlerdir. Çözüm, yeni cezaevleri yaratmak değil. Başbakan, Diyarbakır Zindanı'na dair yaptığı 'ah bu duvarların dili olsa da konuşsa' çağrısında samimi ise, o duvarları yıkarak değil, o duvarları insanlığa ibret dersi verecek geçmişle hesaplaşacak örnek olması açısından olduğu gibi muhafaza ederek müze haline getirmesi gerek.


Hem duvarların diline de hacet yok. Benim gibi bu süreci yaşamış, tanıklık etmiş çok sayıda insanın çağrısına kulak vermesi yeterlidir.


1980-88 arası Diyarbakır Zindanı'ndaydım. Vahşet süreci olarak değerlendirdiğim, 80-84 arasını en yoğun biçimde yaşayanlardan biriyim. Orada teslimiyet içinde olan da vardı. Ama o zulme ve imhaya karşı kahramanca kendi bedenlerini feda eden onlarca devrimcinin direnişine de tanıklık ettim.


82'de Mazlum Doğan'ın, 4. koğuş, 9. hücrede, teslimiyet ve ihanete karşı 3 kibrit çöpüyle Newroz'unu kutladıktan sonra yaşamını noktalamasına, 1982 Temmuz sıcağında Mehmet Hayri Durmuş'un duruşma salonunda bir abide gibi dikilip 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişini başlattığı tarihe şahitlik ettim. Yine 5 Eylül 1983'te, cezaevini türlü direniş ve özgürlük sloganlarıyla kaplayan bir grup ölüm orucu yolcusunun kervanında yer alanlardanım.


1984 yılında adeta bir savaş çıkartması gibi cezaevi toplu bir bombardımana tutulduğunda, teslim olmamak için her şeyini ortaya koyan, cezaevi yapısının içinde duruş sergileyenlerden biriyim. Bu tarihi kesitlerin hepsini birebir yaşayan ve yanı başında son nefesini veren arkadaşlarına şahitlik etmiş biriyim. Bunların hepsi aslında insanı tepeden tırnağa kadar sarsan mücadele ve geleceğe büyük bir umutla bağlı kalmanın gerekliliğini ifade eden etkileyici pratiklerdir" cevabını alınca; "O gün Diyarbakır Zindanı, bugün İmralı, sizce zihniyette bir değişim var mı?" sorusunu ekliyorum.


Belirtiğiniz gibi devletlerin asimilasyon, imha ve işkence yöntemleri dönemsel olarak değişiyor. O gün dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen Diyarbakır Zindanı, bugün yine dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş en ağır tecridin uygulandığı İmralı Cezaevi.


Türkiye tarihi açısından özel bir önemi var İmralı Cezaevi'nin. Hem fiziki hem manevi olarak bitirme üzerine kurulmuş bir mekanizma. Hukuka uygun bir mekanizma olmadığı gibi siyasi ve sosyal etiğe de asla sığmıyor. Oranın da insanlık namına kapatılıp müze yapılması gerek" diye yanıtlıyor.

 

Kemal Aktaş kimdir?

1958 Urfa'nın Suruç ilçesine bağlı Şewrîmezin köyünde doğdu. Urfa Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü mezunudur. Lise yıllarında Kürt sorununun demokratik çözümü için devrimci-politik çalışmalara katılan Aktaş, 1980 yılı başlarında gözaltına alınarak, yoğun işkencelere maruz kaldı. Diyarbakır Askeri Mahkemesi'nce tutuklandı. 22 yıl cezaevinde kalan Aktaş, 2001 yılında tahliye oldu. Tahliye olduktan sonra politik çalışmalarına devam eden Aktaş, 2002 yılında HADEP Urfa İl Yöneticiliği yaptı. 2004 yılında DEHAP Yerel Yönetimler Komisyonu'nda çalıştı. Aynı yıl Demokratik Toplum Hareketi içinde yer aldı. Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kurucu üyesi olan Aktaş, üç dönem DTP PM ve MYK üyeliği yaptı. DTP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini de yürüten Aktaş, 2006'dan 14 Nisan 2009'a kadar DTP Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komisyonu'nda çalışmalarını sürdürdü. AKP'nin geliştirdiği 14 Nisan 2009 DTP darbesinde gözaltına alınıp tutuklandı. 12 Eylül darbesinin tüm vahşet aşamalarını yaşayan Kemal Aktaş, halen KCK yöneticiliği yaptığı iddiasıyla Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunuyor.

Hiç yorum yok: