31 Mayıs 2011 Salı

Seçim İzlenimleri - Mardin-2


Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun tutuklu adaylarından Gülser Yıldırım ile, demir parmaklıklar ardında seçimi ve adaylığını konuştuk

"Acıların bu denli köklü yaşandığı bir ortamda seçim havasına giremiyorum. Eğer adaylığım barışa katkı sunacaksa, kadın rengini yansıtacaksa önemlidir. İşe kendimiz gibi olmakla, kendi irademizin yani kadın iradesinin temsilcisi olmakla başlayacağız. Eril karakter taşıyan iktidarla mücadele etmek hep önceliklerimizden olacak. Politikaya kadın pusulası gerek. Biz bunun mücadelesini yürüten diğer kadın arkadaşlarımızla beraber bunu sağlayacağız."


Politikaya kadın pusulası gerek


Ah Mardin! Farklı inançların, kimliklerin özgür birlikteliği. Kibirden ve hoyratlıktan uzak kent. Her yer Mardin olabilse. Ama hapishanesi hariç.


Mardin'de Gülser Yıldırım'la görüşeceğim. Bir başka yiğit kadın. Dirençli bir Kürt kadını, özverili bir anne. Avukat görüş kabinine geldiğinde soran gözlerle bakıyor. Kendimi tanıtıyorum. Röportaj dileğimi iletiyorum. Tabii, diyor, cezaevi koşullarında ne kadar sağlıklı olabilirse. Ama sohbete dalınca bir de bakıyoruz o da ben de cezaevinde olduğumuzu unutmuşuz.
"Cezaevinden aday gösterildiniz. Peki siz buradayken seçim çalışmalarınız nasıl gidiyor?" diyerek başlıyorum sorularıma.

"Halkımız yasta. Halkımız çok acı çekiyor. 10 can daha katledildi. Eğer çözüm için uzattığımız el tutulsaydı hiç olmazsa onlar ölmeyebilirdi. Bu koşullarda seçim çalışması düşünemiyorum ki. Bu operasyonların seçimleri sabote etme girişimi olduğu fikrindeyim.


Başbakan devletin askerini, polisini, tüm imkanlarını kullanarak insanlarımızı yok ediyor. Sonra kalkıp 'Kürt sorunu bitmiştir' diyor. Bitirmekten anladığı Kürtleri bitirmek olsa gerek. Bu hiç ahlaki ve insani değil.


Acıların bu denli köklü yaşandığı bir ortamda seçim havasına giremiyorum. Eğer adaylığım barışa katkı sunacaksa, kadın rengini yansıtacaksa önemlidir" diyor.


O politikanın emekçilerinden


"Mardin Cezaevi'nde kaç kadınsınız? Adaylığınızı nasıl karşıladılar?" soruma bakın nasıl cevap veriyor:


"48 kadın siyasi tutuklu var. Her kesimden kadın var. Öğrenci, parti yöneticisi, ev kadını yani işsiz.


Her yaştan da insan var. 76 yaşında da, 30 yaşında da, 17 yaşında da. 3 kuşak kadın. Haksızlık had safhada. Mesela bir anne 15 yıldır gerilla olan oğlunu bir kez ziyarete gitmiş, sadece 6 saat kalmış, 6.5 yıl ceza almış.


Burası bu kadar kişiyi barındıracak kapasitede değil. Koridorlarda, ayakkabı yerlerinde bile yatak var. Koşullar çok kötü yani.


Adaylığım açıklandığında beklediğimden daha olumlu tepkiler aldım. Sadece buradan da değil, başka cezaevlerinden de. Hem kadın oluşum, hem tabiri caizse politikanın emekçilerinden oluşum, ki HADEP döneminden beri pek çok kademede çalışmam da olumlu tepkilere vesile oldu."


Gülser 4 çocuklu bir anne, soruyorum "Peki çocukların adaylığını nasıl karşıladı?" diye.


"En küçük çocuğum Lise 2. sınıfta. Büyüdüler yani. Çok küçük yaşlardan beri bu havayı teneffüs ediyorlar. Hem çocuklarımın hem tüm ailemin büyük bir desteği oldu. Sadece bugün değil, bugüne dek politik faaliyetlerimi hep desteklediler. Hiçbir zaman kopukluk ve ihmal de olmadı. Çocuklarım hem memnunlar, hem de benim bunu başaracağıma dair güvenleri tam."


Kadın başarı şansını artırır


Geçen dönem en çok kadın milletvekili parlamentoya gönderen ve kadını siyasetin öznesi haline getiren bir geleneğin adayı Gülser Yıldırım. Politikaya kadın rengini katmaktan bahsedince "Bu nasıl olmalı?" diye soruyorum.


"Öncelikle" diyor, "Barış, demokrasi ve özgürlüklere yönelik tüm engellerle mücadele ederek. Ki kadın özgürlüğü önündeki engeller ve cinsiyetçilikle mücadele, mücadelenin tamamını daha doğru bir rotaya çevirecek ve başarı şansını artıracaktır. Kadının durumu neolitik dönemden bugüne içler acısı bir noktaya geldi. Biz, erkeklerin isteğine göre, önüne ne koymuşlarsa o çerçevede kendisini ifade eden kadın olmayı reddediyoruz. Bu politikalarımıza, önceliklerimize, politika yapma biçimimize de yansıyor. İşe kendimiz gibi olmakla, kendi irademizin yani kadın iradesinin temsilcisi olmakla başlayacağız. Eril karakter taşıyan iktidarla mücadele etmek hep önceliklerimizden olacak. Politikaya kadın pusulası gerek. Biz bunun mücadelesini yürüten diğer kadın arkadaşlarımızla beraber bunu sağlayacağız."


Barışın tesis edildiği bir ülke


Cezaevindeki seçmenlerinin beklentilerini sormadan duramıyorum. Yıldırım, "Bireysel beklentileri yok. Toplumsal beklentilere sahipler. Öncelikle kadın kimliğine layık olmam, kadınların layık olduğu siyaseti yürütmem konusunda beklentileri ve tabi inançları var. Zaten burada bulunma nedenimizin toplumsal olduğunu biliyor tüm tutuklu arkadaşlar. Dolayısıyla öncelikle Kürt sorununun çözümü önündeki engellerin kalktığı, onurlu bir barışın tesis edildiği bir ülke istiyorlar." diye cevaplayınca; "Ne zamandan beri tutuklusunuz" sorusunu peşinden ekliyorum.


"Ben 13 Şubat 2010'da alındım. İlk duruşmaya çıkmak için 8 ay bekledik. Ama doğrusu hiç yapılmasa da fark etmezmiş. Nitekim 4 duruşma geçti, hiçbir ilerleme yok. Benim evime baskın yapmışlardı. Sadece kitap buldular evde. Ki bu benim en insani hakkım. Telefon görüşmelerini de delil yapmışlar ama orada da hiçbir şey yok aslında. Ben, merkez ilçe başkan yardımcısıydım. Telefonda görüştüğüm herkes de üye ya da yöneticiler ki öyle olmaya da bilirdi. Tüm görüşmelerim, partinin yasal faaliyetleri, toplantıları, kadın toplantıları üzerine. Mesela bir arkadaşı aramış, şu saatte Kızıltepe'ye siyaset okuluna gidiyorsun demişim, suç olmuş. Oysa o siyaset okulunu, resmi başvuruyla açmışız. Hem AKP'nin de siyaset okulları var. Ama demek bize aynı hak tanınmıyor. Bu hangi yasada yazıyor? Mardin'de barış çadırı açmıştık. Büyük Mardin Oteli altında büyük bir meydan var, orada açtık. İzin de alındı. Üstelik de bir basın açıklaması ve törenle açtık. O bile illegal bir faaliyet gibi yansıtıldı. İllegal çadırı kentin göbeğinde kim açar?" diye yanıtlıyor beni.


Sorumluluğum çok ağır


"Peki, bölgenizdeki seçmenin desteği nasıl? Takip edebiliyor musun?" sorumu da şöyle cevaplıyor: "Çok güçlü bir destek var. Ben buradayım ama çalışmaları yürütenlerden bunun haberlerini alıyoruz. Dışarıdan gelen mektuplar da müthiş bir destek olduğunu ifade ediyor. Ben kendimi çok ağır bir sorumluluk altında hissediyorum doğrusu. Kendime güven sorunum asla yok. Dürüstlük, emek ve halka bağlılık, halkın menfaatlerini kendi menfaatlerimden üstün tutma noktalarında kaygım yok. Ama sorumluluğu çok ağır. Hele de cezaevindeki bir kadın olarak. Görüştüğüm herkese tek tek öneri ve beklentilerini soruyorum. Yeterliliğimi onaylıyorlar, gerisi de deneyim işidir diyorlar.

Şu an en büyük temennim, seçilen arkadaşlarla beraber bu sürecin Türkiye'de barış, demokratik özerklik temelinde Kürt sorununun çözümü ve tüm halklar için gerçek demokrasinin inşasına vesile olmasıdır. Biz bunu çözecek öneri ve özveriye sahibiz. Bu dönem seçilecek arkadaşlarımıza biçtiğim rol de budur. Bu hayata geçsin, bir gün sonra ölsem umurumda olmaz. Bu kadar canın yitirilmesi, bu kadar annenin ağlaması bir anne olarak beni çok derinden sarsıyor. Bunu tüm anneler için söylüyorum. Evet Bölge'de daha fazla acı çekiliyor ama yine de tüm annelerin acısı aynıdır. Kürt anneler de böyle söylüyor. Başka anneler ağlamasın diyor. Ama hâlâ ortada inkar var, tanınmama var. Sadece bize çizilen sınırlar içinde yaşamamız dayatılıyor. Oysa biz kimseyi inkar etmiyoruz. Kendi kimliğimizle, kültürümüzle, dilimizle yaşamak istiyoruz. Herkes öyle yaşayabilsin istiyoruz.


Hükümete bakıyorum ne kadar iki yüzlü. Erdoğan başka yerlerde asimilasyon insanlık suçudur derken, söz konusu olan Kürtler olunca asla tanımıyor taleplerimizi bölücülük olarak lanse ediyor. Bu ahlaki mi? Bu vicdani mi? Biz bunları sorguluyoruz."

 

Emeklerine büyük saygı duyuyorum

Gülser Yıldırım, son olarak Mardin halkına şu mesajı verdi:  "Beni dünyanın en güzel denilen yerine de götürseler Mardin'de yaşamak isterdim. Binlerce yıllık tarihi, farklı inançları, dilleri, halkları barındıran ve beraber yaşama kültürüne sahip kadim şehir. Bu kent gösteriyor ki egemenlerin kendi çıkarları için yarattığı sorunlar olmasaydı, halklarımız beraberce çok iyi yaşardı. Ki egemenler bu canım bölgede bile Asuriler ve bazı halkları yok etmeye çalıştı.


Mardin halkının, öncelikle çalışmalarında, emeklerinde yanlarında olamadığım için vicdan azabı çektiğimi bilmelerini isterim. Emeklerine çok büyük saygı duyuyorum. Desteklerini bekliyoruz. Çünkü biz hakların eşitliği şiarıyla yola çıktık. Halkımızın gerçek emekçileri olacağımızdan kuşkuları olmasın. Her koşulda onların daha güzel, daha onurlu, daha özgür yaşamaları için gerekirse canımızı bile veririz. 12 Haziran'da adaylarımızı büyük bir destekle sahipleneceklerine inanıyorum. Saygı ve sevgilerimi sunuyorum."

 

Ekonomik sorunumuz demokrasi sorunumuzdan kaynaklanıyor

Her adaya sorulan rutin soruları Yıldırım'a da soruyorum.


Öncelikle seçim bölgenizdeki ekonomik sorunların çözümü için önerileriniz nelerdir?  


Ekonomik sorunumuz demokrasi sorunumuzdan kaynaklanıyor. Dünyanın her hangi bir yerinde 4000 köy boşaltılsa, oradaki milyonlar göçe zorlansa, tüm geçim kaynakları yok edilse kıyamet kopar. Ama bu Kürtlere yapıldı. Tarlası, hayvanı, merası yok edildi. Bölge'de ekonomik sorunun savaşla doğrudan bağlantısı var. Savaş politikaları Bölge'nin geçim kaynaklarını yok ettiği gibi, devletin kaynaklarının da silaha sarf edilmesini getirdi. Dolayısıyla savaş sorunu çözülmeden hiç bir ekonomik önlem işe yaramaz. Yoksulluk savaş politikalarına bağlı gelişiyorsa, bu politikalar son bulduğunda yoksulluk da çözülecektir. Kaldı ki can derdim varsa önce ekmek değil canı düşünürüm.


Bir de tersinden Kürt sorununu ekonomik nedenlere bağlayanlar var, ne dersiniz?


Onlara şunu sorarım. Kürt sorununun nedeni ekonomik ise neden 88 yıldır çözmediniz? Halkımızın öncelikli talebi özgürlük, eşitlik, kendi kimliği ve diliyle yaşayabilmektir.


Halkların uyanışı çözüm getirir


Konuyla bağlantılı olarak sizce önümüzdeki dönem çözüm olasılığı var mı?


Türkiye'yi tek başına siyaset yapan bir ülke olarak görmüyorum. Uluslararası güçlerin de etkisi var. Özellikle dış siyaseti böyle şekilleniyor. Kürtler Ortadoğu'da yem haline getirilmeye çalışılıyor. Her fırsatta PKK ortak masaya yatırılıyor. Türkiye halkı bu konuda dikkatli olmalı. Halkların çıkarları nerede iyi gözetmeli. Bir Kürd'ün kendi dilini konuşması bir Türk'e zarar vermez. Aksine güç katar. Birbirimizi boğazlarsak bunun kime yararı olur? Ben halkların uyanışı ile çözümün mümkün olacağını düşünüyorum. Bu anlamda, halkların özgürlüğünü, demokrasiyi, eşitliği esas alan seçim bloğumuz Türkiye'ye çok şey katacak ve çözüme yaklaştıracak. Dünyada hiçbir imparatorluk zorbalıkla ayakta kalmamıştır. İnsan kellesinden kale yapan Asuri hükümdarları nerede şimdi? Dolayısıyla bu zorbalık bir fayda getirmez. Bir yandan da halkların empati kurması ve duyarlı olması gerek. Kazada bir insan öldüğünde bile içimiz cız eder. Artık kelimeler acıları yansıtmaya yetmiyor.  Son 1 ayda 40 can kaybettik. Buna yanmak için illa da kendi acınız olması gerekmez. Ben yüzlerce anne tanıdım. Eşini, çocuğunu, hatta 3-4 çocuğunu birden savaşta yitirmiş. Ama yine de barış çığlıkları yükseliyor o analardan. Başkasının da acısını yüreklerinde duyuyorlar. Bu ne kadar anlamlıdır. Ama inkar imha yaklaşımı asla benimsenemez. Ölümü göze alırız ama yok sayılmayı göze almayız. Biz 'Kendim için ne istiyorsam aynısını senin için de istiyorum' diyoruz. Bu milliyetçilik değil, halkların çözümüdür. Milliyetçilik ırkçılıktır ve sadece kendini savunur. Biz kimseye dayatmadan kendimiz gibi yaşamak istiyoruz. Mesela şu an da size kendimi Kürtçe ifade etmiş olsaydım tüm bunları çok daha güzel ifade edebilirdim.

 
Gülser Yıldırım kimdir?

Seçim bölgesi:
Nusaybin, Midyat, Dargeçit, Ömerli ve Yeşilli

1963 Nusaybin doğumlu. Lise mezunu, evli 4 çocuk annesidir. Çeşitli platformlarda yürüttüğü siyasi mücadelesine, aktif olarak 2000 yılında HADEP Kadın kollarındaki çalışmaları ile başladı. Özgür Parti, DEHAP, DTP ve en son olarak BDP de yönetici olarak çalıştı. 15 Şubat 2010 yılında BDP Merkez İlçe Yöneticisi görevindeyken gözaltına alınan Yıldırım, halen Mardin Kapalı Cezaevi'nde tutukludur.

Hiç yorum yok: