28 Mayıs 2011 Cumartesi

Karayılan: "Bir Yıldır Hazırlık Yapıyoruz"


KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türkiye’de yapılacak yeni anayasada Kürt inkarına izin vermeyeceklerini belirterek, ‘’Devlet seçimlerden sonra artık bize net bir şey söylemeli. Aksi durumda kendi başımızın çaresine bakarız’’ dedi.

Kürt meselesinin çözümü için Emek Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun seçimlerden başarıyla çıkması gerektiğini vurgulayan Karayılan, ‘’Devrimci halk savaşı çerçevesinde önemli bir hazırlık yapmış bulunmaktayız. Bir yıldan fazla bir zamandır bu hazırlıklarımızı sürdürüyoruz’’ dedi.

Karayılan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

‘’Kürt halkının özgürlük mücadelesinin içinden geçtiği dönem çözümün kendisini dayattığı bir dönemdir. Bu açıdan Türkiye ve kuzey Kürdistan’da yapılacak olan seçimler Kürt halkı açısından büyük önem arz ediyor.

Bilindiği gibi Türkiye cumhuriyeti tarihinde Kürtler birçok kez isyan etti. Tüm bu isyanlar, serhıldanlar zorla bastırıldıktan sonra, 38 yıl önce Özgürlük Mücadelemiz başladı ve birçok aşamadan geçerek bugüne kadar geldi. Bu süre içerisinde büyük direnişler gelişti, büyük zulümler yaşandı. Yirmi bine yakın insanımız şehit düştü. Gerilla, yurtsever halkımız, milis güçlerimiz her kesimden insanlarımız çok büyük emek harcadılar, büyük bir direniş geliştirdiler.

Bundan 38 yıl önce hiç kimse ben Kürdüm demeye cesaret edemezdi. Ama bugün gelinen aşamada işgalci sistemin partileri kendi içlerinde Kürt sorununu tartışıyorlar. Kürt isminin kabul edilmediği bir aşamadan Kürtler için özerkliğin tartışıldığı bir aşamaya geldik. Kürt halkının özgürlük mücadelesi sıfırdan başlayarak günümüzde çözümün tartışıldığı bir aşamaya geldi.

‘YENİ DİZAYNDA KÜRTLERİN YERİ’

Gelinen aşamada sorunun artık demokratik teamüller çerçevesinde çözülmesini istiyoruz. Bir heyet devlet adına ayda bir defa gidip önderliğimizle görüşüyor ve bu görüşmeler halen devam etmektedir. Önderliğimiz her şeyi seçimlere bağladı. Yani Türk devleti seçimlerden sonra artık bize net bir şey söylemeli. Eğer demezse biz de başımızın çaresine bakacağız. Ortadoğu’da halk ayaklanmaları yaşanıyor. Arap halkları başkaldırı halindedir ve bölgeyi yeniden dizayn etmek istiyorlar. İşte bu yeni dizaynda Kürtlerin yeri de olmak durumundadır.

Kürt halkının özgürlük mücadelesi bugün artık son aşamasına gelip dayanmıştır. Halkımız her gün alanlarda serhıldan halindedir. En demokratik haklarını talep ediyorlar. Binlerce insanımız zindanlarda tutsaktır, milyonlarca insanımız ayakta ve özgürlük diye haykırıyor. Bu açıdan halkımızın özgürlük talepleri artık ertelenemez.

‘YENİ ANAYSA KÜRT İNKARINA İZİN VERMEYECEĞİZ’

Türkiye’de anayasa tartışmaları da uzun bir süredir gündemde. Türkiye’nin bütün siyasetçileri dahi yeni bir anayasanın artık gerekli olduğunu dillendiriyorlar. Biz de Kürtlerin bu coğrafyanın kadim bir halkı, bir hakikati olduğunu söylüyoruz. Bugüne kadar Kürtler hep inkar edildiler, zulümlere maruz kaldılar. Artık bunlara son verilmeli, bundan vazgeçilmelidir. Kürtler dili, kültürü olan bu toprakların sahibi olan bir halktır. Yeni anayasada Kürtler tanınmalı, hakları verilmelidir. Demokratik özerklik perspektifiyle Kürtler kendi kendilerini yönetebilmelidirler. Bu, Kürtlerin en doğal haklarıdır, bizim sürekli söylediğimiz şey de budur.

Biz yeni anayasada Kürtlerin yeniden inkar edilmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Çünkü biz varız. Şunu herkesin bilmesini istiyoruz; biz varlığımız için elimizden ne gelirse yapacağız. Türk devleti, sorumluları bunu iyi bilmelidirler. Ama bunlardan önce halkımız bunu iyi bilmelidir. Dindar Kürtler, Kürt alimleri, şeyhleri bunu bilmelidir. Kürt demokratları, yurtsever Kürtler bunu bilmelidir. Kürt kadınları, gençleri, çiftçileri, Kürt esnafı, işçisi ve Kürt işadamları bunu bilmeliler ki bugün önemli bir dönemdeyiz.

Kimse bireysel çıkarı için gidip oy kullanmamalıdır. Herkes elini vicdanına koymalı. Cüzdanı düşünmenin zamanı değildir. Bu koşullarda bile bir kişi eğer kendi çıkarları için işgalcilerin partilerine oy verirse tarih bunun hesabını ondan soracaktır. Bu büyük bir günahtır. Her gün Çocuklarımızı meydanlarda şehit ediyorlar. Annelerimiz sokaklarda saçlarından tutularak yerde sürükleniyor. Kürt halkı üzerinde büyük bir zulüm uygulanıyor.

DEĞERLİ BİR BİRLİK

Başta da belirttiğim gibi seçimler Kürtler açısından oldukça önemli bir süreçte yapılıyor. Emek, özgürlük ve demokrasi bloğu da ortak bir liste ile bu seçimlere katılacak. Bu liste hem Kürt birliğini içeriyor hem de Kürt ve Türk kardeşliğini temsil ediyor.

Eskiden de Kürt halkı kendi içinde birliğe sahipti. Ancak, bazı siyasi partiler bu birliğin dışında kalıyorlardı. Fakat şimdi onlar da bu birliğe dahil oldular. Bu çok kutsal, çok değerli bir birliktir. Aynı zamanda Türkiye’de de Kürt sorununun demokratik çözümünü isteyenler, Kürtlerin dili, kültürü ve tüm zenginlikleriyle özerk yaşamalarını isteyenler, bu hususta emek sahibi olanlar, Türkiye sol çevrelerinde tanınan isimlerin bazıları da temsili olarak listede yer alıyor. Bu da yine oldukça önemlidir. Emek, özgürlük ve demokrasi cephesi listesi, gerçekten de halkların kardeşliğinin ve Kürt halkının birliğinin fotoğrafını gösteriyor. Asıl önemli olanda budur.

Ölümler artık son bulmalı. Ezme ve ezilmeye artık yeter denilmeli. Yasaklara artık yeter denilmeli. Allahın bu halka verdiği dilin yasaklanmasına artık yeter denilmeli. İnsan doğasına aykırı olan bu tür uygulamalar artık son bulmalı. Bunlar insanlık dışı olan, ne çağımız felsefesinde, ne din ne de dostluk felsefesinde var olan şeylerdir. Allahın uluslara verdiği dilin yasaklanmaması gerekir. Eğer Kürt halkı ve Türkiye’deki demokrasiden yana olan güçler bu cephe içinde bir araya gelip güçlerini birleştirirlerse bu halklar açısından, özellikle Kürtler açısından büyük bir anlam ifade eder. Bugün ABD, Avrupa ve bölgedeki tüm devletlerin gözü Kürtlerdedir. Kürtlerin ne derece de irade sahibi olduklarını, birlik olduklarını görmek istiyorlar. Biz de artık bir statümüzün olmasını istiyoruz. Bu açıdan emek özgürlük ve demokrasi bloğunun seçimlerde mutlaka birinci olması gerekir. Kürtlerin en azından yüzde yetmişi bu listeyi desteklemelidir.

‘HERKESE GİDİLMELİ’

Eğer Kürtlerin büyük çoğunluğu bu listeyi desteklerse bu şöyle bir mesaj vermiş olacaktır: Kürtler bu meseleyi çözün ve bizi tanıyın demiş olacaklardır. Kürtler artık savaşın olmasını istemiyor, barış istiyor. Kürt halkı en doğal haklarına sahip olmak istiyor. Bu açıdan seçimler çok önemli. Seçimler referandumdan daha önemlidir. Seçecekleri kişiler onların temsilcileridir. Bunun için hareket olarak bütün Kürt halkına çağrımız bu listeyi desteklemeleridir. Bu listeyi desteklemeleri kendilerini desteklemeleri demektir. Kendi mücadelelerini desteklemeleri demektir.

Önemli bir çalışma yürütülüyor. Moral ve coşku yüksektir, ancak eksik ve yetersizlikleri de var. Bazıları bu kadar gelişme yaşandı daha ne istiyorsunuz, diyor. Ödenen bedeller karşısında yaşanan gelişmeler yetersizdir, daha fazla olmalıdır. Biz kendimizi tanımaya başladık ve bir ulus olduğumuzu anladık. Haklarımızın yendiğini bilince çıkardık. Bundan kaynaklı daha çok örgütlenmeliyiz. Ben, bütün kadro ve çalışanların, bütün yurtseverlerin kendilerini daha fazla örgütlemeleri gerektiği kanaatindeyim. Her bölge kendi komitelerini örgütlemeli, çalışma ekiplerini kurmalıdır. Bütün köylere, evlere, herkese gitmelidirler. Sadece bilinen yurtseverlere değil, şu ana kadar AKP’ye, CHP’ye, SP’ye hatta MHP’ye oy verenlere dahi gitmeliler. Neden? Çünkü bu süreç özeldir, eskisi gibi değildir.

‘YA ÇÖZÜM OLACAK YA YENİLGİ’

Eskiden seçimlerde herkes aşiret reisine, akrabalarına oy verirdi. Hatır için bile oy verilirdi. Şimdi artık ulusal değerler için oy verilmelidir. Kürt meselesini gözeterek oylarını kullanmalıdırlar. Çünkü bu aşamada Kürt meselesinde ya çözüm olacak ya da yenilgi. Yenilgi derken, savaşın, katliamların, ölümlerin gelişebileceğinden söz ediyorum. Dolayısıyla Kürdistan’da yeniden bir direniş dönemi başlayacaktır. Biz kolay kolay yenilmeyiz. Herkes bunu iyi bilsin. Direniriz fakat savaş büyür. Buna hazırlıklıyız.

Bilinmelidir ki eğer Türk devleti adım atmaz, yeniden inkarcılık gelişirse bu da bizi imha etmede ısrar ettikleri anlamına gelecektir. Bundan kaynaklı herkes seferberlik ruhuyla çalışılmalıdır. Hiç kimse şunun için çalışırım veya çalışmam dememelidir.

Halkımızın blok adayları arasına fark koymamasını istiyoruz. Hangi bölge için kim tespit edilmişse oylar ona verilmelidir. Farklı bölge için tespit edilen kişiye verilen oyların AKP’ye gideceği ve onlara hizmet edeceği bilinmelidir. Çünkü bir oyu eksiktir diye seçilmeyen kişinin yerine AKPli seçilir. Hiç kimse böyle yapmamalıdır. Bu mesele bir onur ve şeref meselesi olmalıdır.

AKP ‘KÜRT VARDIR AMA HEPİMİZ TÜRK MİLLETİYİZ’ DİYOR


Erdoğan yalan söylüyor. Halkımızın Erdoğan’ın yalanlarını anladığına inanıyorum. Erdoğan, ‘ben Kürt meselesinde bazı adımlar attım artık inkar kalkmıştır’ diyor. TRT 6’dan falan bahsediyor. Sanki bedavaya vermiş gibi. Öyle değildir. Kürt meselesi 2000’lerde çözüm aşamasına geldi. Erdoğan’dan önce Ecevit’in sorunun çözümüne yönelik çabaları, arayışları vardı. Fakat daha sonra Ecevit iktidardan düşürüldü ve 2002 yılında Erdoğan başa geldi. Erdoğan hep ‘çözeceğim, iyileştireceğim’ dedi. Dokuz yıldır Erdoğan bu meseleyi tıkatıyor, hep umut yaratıyor ama adım atmıyor.

Son olarak “Kürt sorunu yoktur” dedi. Şu ana kadar halen AKP’den umutlu olanlara şunları söylüyorum: AKP “Kürt vardır ama hepimiz Türk milletiyiz” diyor. Yani ‘hem vardır hem yoktur’ diyor. ‘Varlar, kardeştirler dillerini konuşabilirler fakat hepimiz Türk milletiyiz’ diyor. Türk devletinin siyaseti Kürdistan’da iflas edince AKP bir kurtarıcı gibi devreye sokuldu. Şimdi AKP, Türk işgalciliğinin temsili olarak Kürdistan’da çalışıyor. Bazı ailelere ve çevrelere para yağdırarak zenginleştiriyor. Hüseyin Çelik’in ailesi neydi? Eskiden fakirdiler şimdi milyoner oldular. Şimdi hepsi mal mülk sahibi oldu. İhsan Arslan milyoner oldu. Kürt mücadelesini boğmak için birçok kişiyi zengin ettiler ki kendilerine zemin yapabilsinler. AKP’nin yaptığı budur.

‘AKP ENGELDİR’

Şimdi Kürt sorununun önündeki engel AKP’dir. Dikkat edin Kürt meselesiyle ilgili kim konuşursa Erdoğan ona cevap yetiştiriyor, Bülent Arınç da aynı şekilde. Onlar artık Türk işgalciliğinin sorumluluğunu üzerlerine almışlar. Bunların dindar olmadığı da ortaya çıktı. Bunlar kendi çıkarlarına, zenginliklerine ve iktidarlarına bakıyorlar. Kürt halkını da buna kurban etmek istiyorlar. Biz haklarımızı istiyoruz ve bu istemimizden de geri adım atmayacağız. Bizi yeniden uğraştıramazsınız ve taleplerimizi erteletemezsiniz.

Biz gelişecek böyle bir sürecin her yerinde biz olalım da demiyoruz. Ama eğer çözüm gelişmezse, tekrar sorunu erteler ve inkar siyasetini dile getirirlerse bizde buna karşı mücadelemize devam edeceğiz. O zaman da Kürdistan’da kıyamet kopar. 15 Haziran bunun için milattır.

Dikkat edin, seçim barajını sadece Kürt halkının iradesi Türkiye siyasetine yansımasın diye aşağı çekmediler. AKP bütün konuşmalarında 12 eylül cunta anayasasına karşıyız diyor, fakat 12 Eylül’ün bir kanunu olan seçim barajını ise savunuyor. Baraj olduğu için Kürtler seçilemiyor, AKPliler bedavadan meclise gidiyor. Sonra da ‘biz Kürtleri temsil ediyoruz, benim 60 tane Kürt parlamenterim var’ diyor. Bu yaptığı ikiyüzlülük ve adaletsizliktir.

‘BARAJ OLMAZ İSE KÜRTLER 80 MİLLETVEKİLİ ÇIKARIR’

Kürtler bağımsız olarak seçime girecekler, fakat çıkarabilecekleri milletvekili sayının ancak yarısını çıkarabilecekler. Eğer baraj olmasaydı Kürtler seksen parlamenter çıkaracaktı. Şimdi ise otuz beş kırk milletvekili çıkarmak için çaba sarf ediyorlar. Örneğin bloğun Batman’da iki adayı var. Karşılarında da iki aday var. Batman halkı yüzde altmış beş yüzde yetmiş oylarını bloğun bu iki adayına vermelidir. Belki seçilmeleri için bu kadar oy gerekmiyor ama yine de Kürtler için alınacak oy sayısı belirttiğim şekilde çok önemlidir.

Eğer mesele kişilerin parlamentoya girmesi olsaydı her halde biz hareket olarak bu kadar konuşmazdık. İnsanlarımız her gün meydanlarda canlarını veriyorlar. Eğer Kürtlerin yüzde ellisinden fazlası oyunu birleştirir ve bağımsız adayları desteklerse Kürt mücadelesi sonuç alacaktır. O zaman seçimleri kim kazanırsa kazansın, AKP ya da bir başkası da iktidara gelse Kürt meselesi konuşulmak durumunda kalınacaktır. İktidara gelen ben bu sorunu çözeceğim, diyecektir. Zaten eğer böyle derse biz diyalog için devrede olacağız. Kürt halkının temsilcileri devrede olacaktır.

Bu davayı PKK başlatmadı. Bu dava iki yüz yıldır vardır. Osmanlı Kürt sorununa kısmen de olsa yumuşak yaklaşıyordu. Ama Türkiye Cumhuriyeti vahşetle yaklaştı. Herkesi tasfiye ettiler. Şimdi onların mezarlarının yerini bile bilmiyoruz. Şex Said’in cenazesinin nerede olduğunu bilen var mı? Seyid Rıza’nın cenazesinin nerede olduğunu bilen var mı? Said-i Nursi’nin cenazesinin yerini bilen var mı?

Halen de Kürtleri yok etmek istiyorlar. Bütün bunlara rağmen gidip işgalcilere oy verip ben dindarım demek doğru değildir. Gerçek dindarlık böyle değildir. Dindar olmak vicdanlı olmayı gerektirir. Zulme karşı durmayı gerektirir. Hakkaniyetten yana yer almayı gerektirir. Zaten AKP’nin dindar olmadığı da belli oldu. Din yoluyla, para pul, tehdit ve şantaj yoluyla Kürtleri teslim almak istiyorlar. Kandırmak, korkutmak istiyorlar. Yaptıkları budur. Bunun için şu ana kadar AKP’ye oy verenlerin bunları düşünmelerini istiyoruz. Böylesi önemli bir dönemde Kürt meselesinin çözümü için her ne sebeple olursa olsun işgalci partilere oy verilmemelidir. Ancak bu şekilde meselenin çözülmesine hizmet etmiş olurlar.

‘MAL VARLIĞIMIZ ÜSTÜMÜZDEKİ ELBİSEDİR’

Erdoğan her gittiği mitingde, meydanlardaki her konuşmasında bize saldırıyor. Ortada açık bir haksızlık var. Biz de orada yokkuz ki cevap verebilelim. Eğer biz de alanlara inebilseydik, ona cevap verebilseydik tamam, ama bırakın bizim alanlara inmemizi, bize yakın olanlara bile yasaklar koyuyorlar. Her gün insanlarımızı tutukluyorlar. Meydanlardan önderliğimize, hareketimize saldırıyor. Saldırılarının da haddi hesabı yok. Bizi kaçakçılık gibi şeylerle suçluyor. Oysa hiçbirimizin elbisesi ve çantasının dışında bir şeyi yoktur. Bizler kendi halkımıza özgürlük için mücadele edeceğimize dair söz vermişiz. Bizimle birlikte mücadele eden arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu şehit düştü. Bizler onların davasını sürdürmeye kararlıyız. Onların isteği Kürt halkının özgür olmasıydı. Biz de Kürdistan’ın özgürlüğü için sonuna kadar çalışacağız. Kaldı ki bizim de ne zaman şehit düşeceğimiz belli değildir.

ABD’nin bize ait paralara el koyduğunu söylüyorlar. Hiçbirimizin parası yok ki ABD el koysun. Halkın önünde açıkça yalan konuşuyorlar, bize iftira atıyorlar. ABD’nin yaptığı bir iftira taktiğidir. Bize haber gönderip, PKK bizim sorunumuz değil, Türkiye’nin sorunudur, biz de böyle bir şeyin olmadığını biliyoruz. Fakat biz Türkiye’yi bölgede dostumuz yapmak, çıkarlarımız temelinde ittifak kurmak için böyle şeyleri yapmak zorundayız, diyorlar. Zaten biz bu konuda dava da açmış durumdayız. Tabii diğer taraftan bizi de kendisine muhtaç kılmak istiyor. Çünkü bölgede bağımsız hareket eden tek parti durumundayız.

KÜRTLER SAVAŞI DA SİYASETİ DE ÖĞRENDİ

Bizler bu mücadele içinde siyaseti de savaşı da öğrendik. Artık kendimizi koruyabiliyoruz. Kaç defa gelip uçakla, tank ve toplarla etrafımızı sardılar, kuşattılar. Bizi yok etmek istediler. Başarabildiler mi? Hayır. Tabi kendimizi koruyabildiğimiz için ayakta kalabiliyoruz. Türk ordusu bütün tekniğiyle Zap’ın üzerine gitti, alabildiler mi? Hayır başaramadılar. Kürt halkı gelinen aşamada savaşta da siyasette de kendisini ispatlamıştır artık. Bu PKK şahsında kendisini ispatlamıştır.

Çamur at, tutmazsa izi kalsın misali karalama kampanyaları düzenliyorlar. AKP’nin yaptığı da budur. Örneğin halkımız sivil cuma namazları çerçevesinde alanlarda namazını kılıyor. Bu çok kutsal ve anlamlıdır. Kürt halkı devlete, biz kutsal dinimizi sizin hizmetinize sokmayacağız, diyor. Siz on beş bin imam hatipliyle dini kullanarak Kürt halkının gözünü yeniden boyayıp Türk işgalciliğine bağlamak istiyorsunuz, ama biz bunu kabul etmeyeceğiz, diyor. Kürt halkı; biz dinimize bağlıyız, dindar insanlarız ve özerkiz, diyor. Bunun gereği olarak da namazını alanlarda kılıyor. Böyle olduğu için de AKP ve Erdoğan bundan çok rahatsız durumdadır. Çünkü yıllardır Kürtleri kandırmak için kullanılan önemli bir kozları bu şekilde ellerinden alınmış oluyor. Bundan sonra da dini bir koz olarak artık kullanamayacaklar.

NAKŞİBENDİ ŞEYHİ İLE GÖRÜŞTÜM

Erdoğan çıkıp “bunlar, biz Zerdüştiyiz, diyorlar” şeklinde benim yazdığım kitaba atıfta bulunuyor. Kitapta İslamiyet’ten ve Zerdüştlük’ten bahsediyorum. Amed’de bir imam da bu meseleyi dile getirdi. 1370 yıl önce Kürtler Zerdüşti idiler fakat sonra islam oldular. Bugün büyük çoğunluğunun dini inancı islamdır. İşgalcilik, Kürtlere karşı dini kullanmak istedi. Bu bir gerçektir. Nakşibendi tarikatı da kullanılmak istendi. Bu şu anlama gelmiyor ki bütün Nakşibendi tarikatı tek kalıptadır ve işgalciliğe hizmet etmiştir. Böyle bir durum yoktur. Nakşibendi tarikatının Kürt halkına hizmetleri de vardır. Şeyh Said de Nakşibendi’dir. Nakşibendi şeyhlerinin öncülüğünde birçok Kürt direnişi gelişmiştir. Ancak genel olarak düşman bunlardan faydalanmak istemiştir ve günümüzde de bu politika devam ediyor. Bugün AKP bundan faydalanıyor. Kadiri olsun, Nakşibendi olsun Kürtlerin mensubu olduğu tarikatlar Kürtlerin haklarına da sahip çıkmalıdır.

Ben bundan bir süre önce Şex Şebendi ile görüştüm. Nakşibendi tarikatının merkezi Süleymaniye’dedir. Tarikatın en büyük Şeyhi de Şex Şebendi’dir, kendisi de bu durumu dile getirdi. Bu bir hakikattir. Bütün Nakşibendiler kötüdür demiyoruz, hayır. Biz, samimi ve dürüst dindarlar, Türkiye işgalciliğinin Kürt halkına karşı bir koz olarak dini kullanmasına izin vermemelidirler diyoruz. Kitapta bu hususlar net ifadelerle yer alıyor. Ancak Erdoğan kitap üzerinde çarpıtmada bulunuyor, tersyüz etmek istiyor. Aslında Erdoğan’dan önce Fethullahçılara ait olan Zaman gazetesi bu çarpıtmayı geliştirdi, Erdoğan sonra bu çarpıtmayı meydanlara taşıdı.

'5 LİRA ALDIĞIMIZI İSPATLASIN HER ŞEYİ BIRAKIRIZ’

Erdoğan’ın elinde MİT var ayrıca polis ve devletin bütün istihbarat imkanları elindedir. Belediyeden bir şey aldığımızı söylüyorsa belgesini ortaya çıkarsın. Halka ilan etsin. Erdoğan belediyelerden 5 lira aldığımızı ispatlasın her şeyi bırakırız. Fakat ispatlayamaz. Çünkü böyle bir şey yoktur, yalandır. Belediye başkanlarından isteğimiz sadece halka hizmet götürmeleridir. Ben açıkça söylüyorum: Ne bize ne başkasına para vermesinler. Yurtsever belediye başkanları yalnızca hizmet yapmalılar. Her şeyleri şeffaf olmalı.

Hem Hakkari hem de Şırnak belediye başkanları açıklama yaparak devletin kendilerine ödediği paranın ancak çalışanların maaşını karşılayabildiğini söyledi. Hakkari belediye başkanı, sadece 101 bin lira kalmış, Erdoğan gelsin bu parayla hizmet yapsın, dedi. BDPli belediyelere hükümet para vermiyor tam tersi göndermesi gereken parayı kesiyor. Buna rağmen Erdoğan kalkmış yalan söylüyor. Biz bütün halkımızın ve AKPlilerin de bu gerçekleri görmelerini istiyoruz. Hakkari belediyesinin parasını kestiler, belediye zar zor kendisini idare edebiliyor. Bize nasıl para göndersin? Kaldı ki bizim paraya da ihtiyacımız yoktur. Bizim maddi bir çıkarımız olamaz, manevi bir hareketiz. Maddiyatla bir işimiz olamaz. AKP’den Siirt’te belediye başkanı olan ne yaptı? Belediyeyi talan etti, gitti. Van belediyesi en zengin belediyeydi. AKPli belediye dört yıl içinde iflas ettirdi. Bütün paraları çalıp gitti. CHPliler de eskiden belediyelere öyle yaklaşıyordu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Türkiye genelinde ranta bulaşmayan, dürüst ve sade çalışan sadece BDP’nin belediyeleridir.

NASIL YARIŞ OLACAK

Tayyip Erdoğan Kasımpaşalıyım diyor. Yani kabadayı olduğunu söylüyor. Ama Kürdistan’da yaptıkları kabadayılığın harcı değildir, onurlu bir insan böyle yapmaz. Onun rakibi BDP’dir. BDPlileri tutukluyor. Son iki yıl içinde üç bin siyasetçiyi hapse attı, neredeyse çalışan bırakmadı. Rakibinin ellerini ve ayaklarını bağlıyor sonra da dövüşelim, diyor. Nasıl kavga olacak ki? Bu nasıl bir yarış? Karşısındakinin kafasından polis copunu eksik etmiyorsun, bütün çalışanlarını zindana atıyorsun, korkutmak istiyorsun, zulmü başlarından eksik etmiyorsun. Sonra da gelin sandıkta yarışalım, diyorsun. Bir siyasetçi, onurlu bir parti başkanı böyle yapmaz. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de PKK bunları yapıyor, diyor. Bu AKP’nin ikiyüzlülüğüdür. PKK kimseyi zindana atmamış, kimseye sokakta işkence yapmamış. PKK kimseyi öldürmemiş ki. Bütün bunları yapan AKP’dir. Peki, PKK nasıl baskı yapıyor, ne yapıyor? Erdoğan yalan söylüyor yine gerçekleri ters yüz ediyor. Kendisi baskı uyguluyor, halkın gözünü korkutmak istiyor. Sonra da bizim boynumuza atmak istiyor.

‘HAKKARİ VE ŞIRNAK HALKINI SELAMLIYORUM’

Hakkari ve Şırnak halkının tutumu onurlu ve kutsal bir tutumdur. Bu vesileyle Hakkari ve Şırnak halkını selamlıyor, bir kez daha saygılarımı sunuyorum. Bu aynı zamanda tarihi ve ulusal bir tutumdur. Botan halkımızın bu tarihi ve ulusal değerdeki tutumu Türk işgalciliğine verilmiş açık bir cevaptır. Bu tutumla Erdoğan’a bizi tanımayanı biz de tanımayız, denilmiştir.

Şunu da belirtmek isterim ki, aslında ben kepenk kapatma eylemlerinin sürekli yapılmasını çok gerekli görmüyorum. Çünkü bu tür eylemler sürekli geliştiğinde esnafımızın zarar görmesine neden oluyor. Fakat Hakkari ve Şırnak’ta olduğu gibi çok özel ve önemli durumlar karşısında bu tür eylemler olabilir. Yine Uludere halkının ateş altında olduğu halde dağlara çıkarak şehitlerinin cenazelerini alması, sahiplenmesi büyük bir cesaret örneğidir ve mücadelede yeni bir aşamadır. Bu, yurtseverlik tutumunda yükselen cesaret ve fedai ruhun göstergesidir.

KONFERANSI DESTEKLİYORUZ

Ortadoğu’da yeni bir dönem başladı. Bu yeni süreçte Kürtlerin de statüsü olmalı. Ama bakıyoruz ki Türk devletinin ABD ile ilişkileri Kürt mücadelesini geriletme ve yeni dönemde de Kürtlerin bir statü sahibi olmalarını engelleme temelindedir. Tekrardan inkar siyasetini Lozan’da olduğu gibi hakim kılma çabaları vardır. Bu çabalar Kürdistan’ın dört parçası için de sergileniyor. Bugün Kürt Özgürlük Mücadelesi önemli bir aşamadadır. Bunun için Kürt halkı ulusal birliğini geliştirmelidir. Ortak stratejimiz olmalıdır. Hem her parçadaki Kürtler kendi içinde birlik olmalı hem de her dört parçanın birliği olmalıdır. Kongra gel 8. Genel Kurulu bunun çağrısını yaptı. Ulusal birliğin sağlanmasına yönelik atılacak her türlü adımı destekleyeceğimizi belirtmek isterim. Biz hareket olarak da ulusal konferansın yapılmasını büyük bir gereklilik ve ihtiyaç olarak görüyoruz.

Güney Kürdistan’da temaslarda bulunan Kuzey Kürdistan heyetinin yaptığı görüşmeler sonucunda Kürt ulusal konferansının gerçekleştirilmesine dair çeşitli kararlar alındığını basın yoluyla takip edebildik. Bu değerli bir gelişmedir ve alınan kararları destekliyoruz. Hareket olarak da bu tür adımların atılması için de uzun bir süredir zemin yaratmaya çalışıyoruz.

HAZIRLIKLIKLARIMIZ VAR

Ortadoğu ve Kürdistan’da önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde hem Güneybatı Kürdistan’da hem de Kuzey Kürdistan’da sorunun çözüm koşulları önemli oranda oluşmuştur. Biz de hareket olarak bu koşulları değerlendirmek istiyoruz. Kürt halkı belki de özgürlüğe ve başarıya hiçbir zaman bu kadar yakın olmadı. Bugün özgürlüğümüz kendi elimizdedir. Eğer kuzey Kürdistan’da yapılacak seçimlerde birliğimizi çok güçlü geliştirebilirsek başarı imkanları daha da artacaktır. Bu gerçekleşirse Türk devleti artık bunu görerek sorunun çözümü yönünde adım atmak durumunda kalacaktır. Biz de zaten devrimci halk savaşı çerçevesinde önemli bir hazırlık yapmış bulunmaktayız. Bir yıldan fazla bir zamandır bu hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Uzun yıllara dayanan önemli bir tecrübeye ve güce de sahibiz.

Kuzey Kürdistan’da gelişecek bir çözüm diğer parçalarda da çözümün gelişmesine zemin oluşturacaktır. Bu açıdan önümüzdeki süreç ulusal anlamda bir hamleyi gerekli kılmaktadır. Suriye, Türkiye ve İran devletleri bu hakikati görerek çözüm için adım atmalıdırlar. Bu dönemde yaşanacak gelişmeler halkımızın kaderini netleştirecektir. Bunun için bütün Kürtleri, dostlarını, demokratları, barış isteyenleri böylesi önemli bir süreçte sorumlu yaklaşmaya çağırıyoruz. Kürt halkının özgürlüğü ile birlikte bölgede halkların kardeşliği temelinde barışın sağlanmasında kararlıyız. Kongra gel 8. Genel Kurulunda da bu yönlü kararlaşma yaşadık.’’

Hiç yorum yok: