10 Mayıs 2011 Salı

Hukukun Tükendiği Dava: KCK

Yeni_Özgür_PolitikaKürt siyasetçileri ve insan hakları savunucularından 104’ü tutuklu 152 kişi hakkında açılan davanın 23’ncü duruşması yarın görülmeye devam edecek. “Anadilde savunma yasağı”, “Savunma hakkı engeli” ile hukukçulara göre “tiyatroya” dönüşen davada; avukatlar, savunma hakkı tanınmaması durumunda yine duruşmaya girmeyecek.
Mahkemenin avukatlara gönderdiği “CMK’tan avukat atarız” SMS’li tehdidine Diyarbakır Barosu avukat göndermeyeceğini açıkladı. Türkiye yargısının tıkandığı “KCK davası”nda, bundan sonraki süreç merakla bekleniyor. Bugüne kadar 22 duruşması görülen davada aşılamayan “Anadilde savunma hakkına” ilişkin Türkiye’nin farklı mahkemelerinde verilen emsal kararlarda görmezden gelindi. Anadilde savunma hakkına ilişkin AİHS’nin 6’ncı maddesinde, “Sanık dili anlamadığı takdirde tercümandan yararlanılır” diye belirtilirken, aynı zamanda Lozan’ın 39’ncu maddesine göre de “Yargıç karşısında herkesin anadilini sözlü olarak kullanabilmesi için kolaylıklar sağlanmalıdır” şeklinde belirtiliyor. Yine Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde ise “Uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstünde” diye belirtilmesine rağmen, mahkeme tutumundan yasal olmamasına rağmen vazgeçmiş değil.

Mahkeme avukatsız kalabilir!
Mahkeme heyetinin Kürtçe savunmaya dönük tutumu gündemdeki yerini korurken, aldığı ara karar ile sanıkların duruşmalara gruplar halinde getirilmesi tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Yargılamada yaşanan tıkanıklık ile mahkeme heyetinin davaya dönük tutumunun Özel Yetkili Mahkemelere tanınan statüye bağlayan savunma avukatlarının yaptıkları “reddi hakim” ve” Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması” talebi mahkeme heyeti tarafından jet hızı ile reddedildi. Hal böyle iken yaşananlara “Duruşma salonlarının aksesuarı değiliz; yargılama hakkımız elimizden alınıyor” diyerek tepki gösteren savunma avukatları, duruşma salonunu terk ederek yaşananları protesto etti. Mahkeme heyetinin yargılamaya ilişkin tavrında değişiklik olmaması halinde tutum belirleyecekleri yönünde uyarıda bulunan savunma avukatlarına önceki duruşmada ise “SMS’li ihtar” yapıldı. Gönderilen SMS’lerde, “Duruşmaya gelmediğiniz takdirde CMK kapsamında Baro’dan avukat duruşmada hazır edilecektir’’ denilirken, Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar ise mahkemenin bu konuda yasal bir hakkının bulunmadığı, avukat gönderip gönderilmeyeceği takdirinin kendilerine ait olduğunu söyledi.

Avukatlar 23’üncü duruşmada “Anadilde savunma hakkı” ve “müvekkillerinin gruplar halinde değil topluca duruşmalara getirilmesi” taleplerinin kabul edilmemesi halinde duruşmalara katılmama kararlarını devam edeceklerini belirtirken, CMK’dan avukat ataması talebinin ise Diyarbakır Barosu tarafından reddedileceği uyarısında bulunuldu.

Bu dava kırılma noktası
Duruşmaya müdahil olarak katılan Toplumsal Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) Başkanı Hakan Gündüz, yargılamanın geldiği noktada mahkemenin sistemin ideolojik kurumu haline gelmesine dikkat çekiyor. Davayı kırılma noktası olarak gören Gündüz, “Kürtler günümüzde inkar gerçeğini aştı artık. Yaşayan bir halk ve yaşayan bir dil artık. Bu gerçekliğin kabullenmesi sorunuyla karşı karşıyayız. Ve mahkeme de bundan dolayı tıkanmış durumda. Bu davayı bir kırılma noktası olarak görüyorum. Ama nasıl evirilecek neye evirilecek önümüzdeki süreçte göreceğiz. Türkiye’de halkın ve bireylerin avukatlığı değil devletin avukatlığı dayatılıyor. Savunmalarda çok ciddi boyutlar da tartışma konusu haline geldi. Bu mahkeme şahsında, savunma makamı bitirilmek isteniyor. Burada suç ve suçlu kavramları tamamen sistem tarafından belirlenen bir şablona dönüşecek. Tüm hukukçulara tarihsel görev düşüyor” diye kaydetti.

12 Eylül’den bile geri bir yargılama
12 Eylül döneminde de birçok davaya giren Özgür Hukukçular Derneği Başkanı avukat Mahmut Taşçı ise, karşılaştırma yapıldığında Kürtleri yargılayan mahkemenin 12 Eylül askeri mahkemelerin gerisine düştüğüne dikkat çekti. Taşçı, “Mahkeme 6 kişiyi getiriyor. Sorgusunu yapıyor. Bitince 6 kişi daha getiriyor. Hukuksal açıdan bile bakıldığında yanlıştır. 12 Eylül mahkemelerinde bile toplu getiriliyordu. Delil bakımından birbirleriyle bağlantılı olanlar var. Şimdi bu mahkeme 6’şar getirince aynı polisteki ifade gibi oluyor. Mahkemeyi yargıyı değil bir sorgu mekanizması gibi işletiyorlar” şeklinde konuştu.

Hukuk diye bir şey kalmadı
Mahkemenin bir yerlerden direktif alarak Kürt siyasetçilerine bazı şeyleri kabul ettirme çabası içinde olduğuna işaret eden Taşçı, davada hukukun kalmadığını bu nedenle hukukçular olarak hukuku uygulatma mücadelesi verdiklerini ve boykot dahil her türlü mücadele yöntemini tartıştıklarını söyledi. Taşçı, yapılan tartışmalardan bütün baroların haberdar olacağını ve müvekkillerinin sesini nasıl duyurma çabasında olduklarını kaydetti. Taşçı, “Hukuk diye bir şey kalmadı, çiğnendi. O nedenle böyle bir yargılamanın sağlıklı olacağına kesinlikle ihtimal vermiyorum. Artık hukuku uygulatmak için ne yapabiliriz? Boykot mu edelim? Savunma olarak başka şeyler mi yapalım? Sesimizi, müvekkilimizin sesini nasıl duyurabiliriz. Bütün barolar bu tartışmalardan haberdar; ortaklaşa bir yol bulup buna göre değerlendirmelerde bulunup mahkemenin bu tavrını nasıl deşifre edeceğimize dair mücadelemiz olacak” dedi.
METİN İNAN /DİHA/AMED

Hiç yorum yok: