19 Mayıs 2011 Perşembe

Güç


Son günlerin revaçtaki resim kareleri Kürt toplumunda önemli bir değişime imza atacak önemde:
Diyarbekir ve Dersim’de halkın Gerillaları uğurlamak için kentteki sosyal yaşamın normal gidişatını durdurarak sokaklara çıkması önemli bir dönüşümün işareti.
90’lı yılların başında “Serhıldan” kavramı Kürt direnişini sembolize ediyordu.
Dikkat edilirse, “Serhıldan” baskıya karşı gelişen spontan kent ayaklanmalarını sembolize ediyordu.
Son günlerde giderek halk kitlelerinin Kürdistan’daki askeri operasyonlar sonucu yaşamlarını yitiren Gerilla’lara sahip çıkmak için gerçekleştirdikleri kitlesel siyasi tavır, spontan eylemler değildir.
Özellikle Uludere ve diğer sınır kentlerindeki tavır, işgali red siyaseti olarak kurumlaşacak.
Ankara’da üretilen siyasetin politikleşen Kürt topluluklarına devamla hükmetmeyeceğini gösteren son karşı koyuş “vur kaç” türünden bir tepki değildir.
Kürtler, Türkiye’nin Kürdistan’daki siyasetine “DUR!” diyen tarihi bir blok oluşturuyorlar.
Artık Türkiye’nin Kürt halkıyla ilgili vereceği her kararın, temyizden geçeceği bir Kürdistan toplumu var.
Türkiye’nin siyaseti “Kürdistan Yargıtayı”na takılacak. Ve bu toplumsal ilerleyiş daha da yükselecek; çünkü özgürlüğe “buraya kadar” diyemezsiniz.
Halkın son karşı koyuşu, Türk devletinin Kürdistan’da oluşturduğu sistemin temelinin ne kadar köksüz olduğunu gösteriyor.
Ve aslında, Türk devlet sisteminin namluya yüklü “korku” siyaseti üzerinde yükseldiğini gösteriyor.
İkinci önemli dayanak, Kürt aşiretlerini “işbirlikçi”leştiren, orduya dayalı işgalci siyaset olmaktadır.
Bu ikinci dayanak şimdilerde Bingöl gibi Kürt merkezlerinde ayakta durabiliyor. AKP, Bingöl’den “Milletvekili” çıkarmak için, Karlıova’dan bir aşiretin gözde adamlarından birini aday gösterip, rafine bir “hile”yi başarmış olduğunda ikna olduğunu zannediyor.
Peki yarın ne olacak?
Aşirete dayalı siyasetin mevzilerini ordu gücüyle ayakta tutmak mümkün mü?
Bu diğer Kürt kentlerinde de mümkün değildi.
Her aşiret ağasının oğulları ve kızları var.
Günün birinde değil, yarın veya ertesi gün; onlardan biri Kürdistan’da insan gibi yaşamak uğruna babasına, amcasına, dayısına karşı durduğunda, Türkiye’nin bir yığın demir namluya dayanan siyasetinin gücünün ömrü buna üç gün dayanabilir mi?
Bu, Diyarbekir, Lice, Cizra Botan, Varto, Batman, Van vd. Kürt kentlerinde öyle olmadı mı?
Son resim kareleri, Kürdistan’a hükmedemeyen militarist siyasetin, artık Kürtler üzerinde hesap yapmadığını gösteriyor.
Kurşun sıkanları idare edenlerin hesapsız davrandıkları bir dönemden geçiyoruz.
Askeri operasyonlar Kürt kırlarına mayın gibi döşenmiş.
Sonrasının hesabı yapılmıyor gibi.
Gündem iyi takip edilirse, seçim sonuçlarının intikamı şimdiden alınıyor.
“Vur, ver, kurtul!” siyaseti hakim.
Son dönemde olanlar, Türk devletinin kaybetmeye beş kala Kürdistan’ı harabeye çevirip, terkedeceğini gösteriyor.
O, onların”gücü”.
Kan akıtıyorlar; öyle kalsın istiyorlar.
Kana dur diyecek toplumsal bir güç şiddetin ve işgalin tarihini kırarak yükseliyor.
Sömürgeciliğin güneşi tutuluyor.
Sanki bir Kürt kızı tanklara bürünmüş Türkiye’nin çelikten örülmüş yollarında dansa kalkıyor ve onlara”İyi geceler sizin, roj baş bizim olsun!” diyor…

Selimferat@web.de

Hiç yorum yok: