7 Mayıs 2011 Cumartesi

Demokratik Ulus Bloğu Korkusu

Türk devleti şimdiye kadar Kürtler arası birlikten ve Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi’nin Türkiye toplumuyla buluşmasından çok korkmuştur.
 
Hüseyin Ali
 
Başbakan; Kürt sorunu kalmadığını, halkı istismar edenlerin olduğunu yine tekrarladı. Anlaşılıyor ki TRT 6 ve kursları Kürt sorununun çözümü için yeterli görüyor. Belediyelerin hizmet alanı da biraz genişletirsem vatandaşlarımın sorunu da biter diye düşünüyor. Bunun anlamı inkârcılığın yeni koşullarda devam ettirilmesinden başka bir şey değildir. Kürt vatandaşlarımız var denilmesi bu gerçeği değiştirmez. 

Halkın istismarından söz edilmesi, Kürt sorununda çözüm politikası olmayanların tekerlemesidir. Bütün diktatörlükler de halkın her tepkisini istismar olarak değerlendirir. Zaten Tayyip Erdoğan kendi hükümetine yönelik her tepkiyi de böyle değerlendirmektedir. Demokratik anlayışa sahip olunmadığı için halkın taleplerini anlama ve gereğini yerine getirme tutumu gösterilmiyor. 

Kürtler ne zaman hak talep etse ve bunun mücadelesini yürütse istismardan söz edilir. Bu bir taraftan Kürt sorunu yok, bazı eksiklikler istismar ediliyor anlamına gelirken, diğer taraftan Kürt sorununu bir ekonomik ve sosyal sorun olarak değerlendirmeyi ifade ediyor. Demirel de, Çiller de ve bütün başbakanlar da “Kürt sorunu yoktur, bazı sorunları istismar eden teröristler var” demişlerdir. Başbakan’ın söylemlerinin eski yöneticilerin söyleminden farkı yoktur. 

Onlarca yıldır süren direniş ve savaş bir istismarla izah edilemez. Kürtler her zaman yoksul yaşamıştır. Ancak böyle uzun süreli bir direniş göstermemiştir. Kürtler kültürel soykırımla karşı karşıya oldukları ve varlık sorunu yaşadıkları için canlarını dişine takıp direniyorlar. 7’den 70’e çocuk, kadın herkes ayaktaysa, buna istismar demek en iyimser deyimle kafayı kuma gömmektir. Ama biz böyle değerlendirmiyoruz. İnkârcılığı bilinçli biçimde sürdürme zihniyeti olarak değerlendirmek gerekiyor. Zaten yine Başbakan tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayraktan söz etmiştir. 

Tek millet söylemi, Kürtlerin anayasa ve yasalarda kimliğinin kabul edilmeyeceğini ifade ediyor. 

Tek devlet söylemi, Kürt halkının siyasi iradesi ve öz yönetimini, yani Demokratik Özerkliği reddetme anlamına geliyor.
Tek vatan, Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme anlayışını ifade ediyor. 

Tek bayrak, Türklük dışında hiçbir topluluk kendi sembollerini kullanamaz demektir. Burada semboller şahsında farklı kimlikleri yok sayma vardır. 

AKP hükümeti için Kürt sorunu kalmamıştır. Bundan sonra kim Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarından söz ederse istismarcılıkla suçlanacaktır. İstismarcılık sözünü sadece BDP’liler değil, farklı siyasi eğilimde olan Kürtler de iyi tanıyor. Çünkü bu Kürt sorunu yoktur diyenlerin eski dönemdeki diliydi. Şimdi Başbakan hem Kürt sorunu kalmamıştır hem de istismar vardır diyerek eski inkarcıların devamcısı olduğunu açıkça tüm Kürtlere göstermiştir. 

Bazı AKP yardakçılarının, Başbakan yağdanlıklarının belirttiği gibi Kürt sorunu tartışılıyor, Kürtlerden söz ediliyor, bu nedenle Kürt sorunu kalmamıştır denildi diyerek neo-inkârcılığı gizlemeye çalışmaları, kimlik ve özgürlük talebi olan hiçbir Kürt’ü aldatamayacaktır. Varlık yokluk sorunu devam ederken ve Kürt sorunu hiçbir biçimde çözülmemişken bu sorun kalmamıştır demek, Kürtlere karşı yeni bir savaş dönemi başlatmaktır.

AKP yeni bir seçim kazandıktan sonra kendine demokrat kendine Müslüman karakteriyle CHP’yle de uzlaşıp yeni bir anayasa yapmayı düşünmektedir. Daha doğrusu Kürtlere yeni bir kefen biçeceklerdir. Yani düşündükleri anayasa Kürtler için, Aleviler için, tüm etnik ve dinsel topluluklar için bu anlama gelecektir. Bunu da bireysel hakları genişlettiklerini söyleyecekleri anayasayla gerçekleştireceklerdir. 

Daha doğrusu AKP denetimindeki yeni derin devletin Kürt’üyle, Türküyle, Alevi’siyle, Gayri Müslim’iyle tüm topluma giydirmek istediği yeni bir elbise söz konusudur. Başbakan’ın söylemleri, seçimden sonra yeni bir toplum mühendisliği yapılacağını göstermektedir. Bu nedenle tüm seslerin, renklerin var olduğu bir meclis değil, AKP'nin hakim olacağı bir meclis isteniyor. Başbakan’ın önünde ilik düğmeleyen bir meclis isteniyor. Başbakan’ın sözünden çıkmayacak adayların milletvekili listesine konmasının nedeni de düşündüğü toplum mühendisliğidir. 

Demokratik ulus bloğu bu proje için tehlikeli görüldüğü için önü kesilmek istenmiştir. Türk devleti şimdiye kadar Kürtler arası birlikten ve Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi’nin Türkiye toplumuyla buluşmasından çok korkmuştur. Tüm çabası bunu engellemeye çalışmak olmuştur. Her türlü engellemeye rağmen Türkiye toplumuyla buluşma hamlesi ve Kürtler arası birlik yönünde adımlar görülünce paniğe kapılmıştır. Başbakan ve derin devletin has adamı Cemil Çiçek bu nedenle BDP'ye çirkince saldırmıştır.

Demokrasi ve özgürlük bloğu AKP'nin toplum mühendisliğini bozacak tek güçtür. AKP CHP ve MHP’den korkmuyor. Bunların Kürtler başta olmak üzere tüm Türkiye toplumuna giydirilecek kefenin destekçisi olacağını biliyor. AKP'nin Kürtsüz ve inkarcılığın yeni biçimi olacak anayasa oyununu bozacak ve demokratik anayasayı dayatacak tek gücün bu demokrasi ve özgürlük bloğu olduğunu görüyor. Başbakan ve Cemil Çiçek’in öfkesi bunadır.
Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Demokrasi ve özgürlük bloğu, demokratik ulus ve ortak vatan anlayışıyla AKP'nin ulus-devletçi yeni bir otoriter rejim yaratma oyunlarını bozacaktır. AKP'nin “biz devlet içine alındık, o zaman demokrasi sorunu bitmiştir; ya da geriye kalanların canı cehenneme” oyunu demokratik ulus bloğunca bozulacaktır. Bu açıdan bu seçimlerde meclise girecek 35 milletvekilinden daha şimdiden tir tir titrenerek korkulmaktadır.

Hiç yorum yok: