19 Mayıs 2011 Perşembe

AKP’nin Taşeronları ve Kürtlerin Yemini!...


Durum AKP taşeronu akademisyen, gazeteci, strateji uzmanı ve tatlı su liberal demokratlarının anladığı ve anlattığı gibi değil. Mesele seçim falan da değil. Mesele onun bunun oyunu da değil. İnsanların öldürülmesi için fetva çıkaran bir iktidar+cemaat polisi+ordu ortaklığı var. Hiç kimse AKP’yi yaşanan çatışma ve ölümlerden uzak tutamaz. Kürtler de bunun farkında. Toplu yeminler yapılıyor. Geri dönüşü yok... Kürtler artık zulme boyun eğmeyecek. Ya özgür yaşayacaklar ya da yaşamayacaklar. Bu erdemli kararın derinliğini ve değerini ne Tayyip Erdoğan ne de şürekası anlayabilecek kapasitede...

Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, geçtiğimiz günlerde İmralı’daki görüşmenin ardından “Felaketin eşiğindeyiz. Kötü şeyler olacak. Araf halindeyiz. Sorumluluk devlettedir, sayın Başbakan’dadır. Cennet olsa birlikte yaşayacağız, cehennem olsa birlikte yanacağız” dediğinde Kürt kadınının yeminli düşmanı Bülent Arınç, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, AKP’nin yandaşı medya ve tatlı su demokratları kıyameti kopardı. “Bu nasıl bir konuşma” dediler. Tuğluk’un konuşmasının ardından onlarca Kürt genci katledildi. Kimse çıkıp da birşey demedi. Ama AKP’nin ve cemaatin acemi özel savaş eğitmeni Emre Uslu eğittiği polis ve istihbaratçılarından aldığı bilgilerle „Kastamonu, Bolu ve Karabük” teorisi ortaya koyunca “uzman ve öngörülü” sayıldı.

Bu çok bilmiş polis ve istihbarat kaynaklarına sahip Cemaatsever uzman beyefendi şimdi de ‘sınırda katledilen Kürt gençlerinin emrini AKP ve Fethullah Gülen Cemaatini Bitirme Planını hazırlayan ekipten Tümgeneral Mustafa Bakıcı yönetti’ diyor. Bu söylemle askeri operasyonların AKP’nin ve Gülen cemaatinin dışında geliştiğini göstermek istiyor. O kadar uyanık ki onlarca Kürt gencinin ölümünden AKP’yi ve cemaati “mağdur” olarak sunuyor. Acemi özel savaş uzmanı bunu ortaya atar atmaz Zaman ve Yeni Şafak, Star ve Taraf çevresi başta olmak üzere bunun üzerine atladı.

Ancak durum o kadar basit değil. Öcalan’ın önemle belirttiği bir nokta var, „Yaşananlar provokasyon ötesi bir durumu gösteriyor.” Yani daha derin. Meselenin derin yanını Tayyip Erdoğan “Kürt sorunu artık yoktur” tespiti ile yaptı. Seçim meydanlarında herşey yolunda “istikrarlı” gidiyor diye promterlerden yazılar okuyup çılgın projeler, 1948’li yılların belgeleri, küfürler ve porno kasetlerle zamanı geçirmeye çalışıyor. Yanı başındaki akademik ve derin düşünceli danışmanlar ise, Kürtlerin taleplerinin geçersizliğinden söz edip duruyor.

AKP’nin siyasal kimliğini akademik zemine çekmek isteyen ve Kürt politikasında Erdoğan’a akıl hocalığı yapan Doç. Dr. Yalçın Akdoğan efendi ile strateji uzmanı Yasin Aktay Kürtlerin bir sorunu olmadığı, BDP’nin de marjinalleştiği analizleri ile Erdoğan’ı gaza getirip konuşturuyorlar. Bu beyefendilerin yanı sıra tatlı su demokrat ve liberalleri de var. Sürecin karakterini tayin eden çözümlemeler ve raporlar hazırlıyorlar. Bu raporları esas alan Tayyip Erdoğan Kürt illerine gidecek. Bu öfkeli halkın kentlerine gidip meydanlarında kendisine hazırlanan yazılardan konuşmalar yapacak. Amed’e halka yeni zindanlar, askere karakol, polise lojman yaptıracağının müjdeleyecek!

Zulmü artıranlara mükafat olarak milyonlarca liralık gaz bombaları, milyarlarca liralık bomba atarlı helikopterler aldığını açıklayacak. Halk tepki gösterecek. Sonra bu beyefendiler Kürt illerinde gelişen serhildanları, Kürtlerin öfkesi ve kararlılığı karşısında atıp tutacaklar. Halkın oyuna geldiğini söyleyecekler. Kürt çocukları, gençleri, kadınları ve yaşlılarının haykırışlarını “marjinal, terörist ve vurulması, tutuklanması gerekenler” olarak tanımlayacaklar. Kentlerde yaşamı durduran halk inisiyatifi açıklamalarını, halkın bir bütün olarak katıldığı eylemselliğin sırrını çözmeye çalışacaklar.

Ama sade bir gerçeğe baksalar, herşey o kadar basit ve anlaşılabilir ki!.. Kürtler, sınırları, dağları, karakolları aşıp vurulan gençlerinin cenazelerini mermi ve top atışları sağanağı altında araziden bulup getiriyorlar. Öfke o kadar derin ve keskin ki hiç kimse önünde duramıyor. Yüzlerce değil, bir anda binlerce, on binlerce oluyorlar. Tutuklanıyorlar, coplanıyorlar, gaz bombaları atılıyor üzerlerine yılmıyorlar... Öldükçe çoğalan halk gibiler... Kent kent, köy köy çoğalıyorlar. Dağ renginde öfkeleri... Evet Kürtler öyle öfkeli ki! Öyle derin ki öfkeleri... İntikam sesleri ile dağlara yürüyorlar. Yeni bir durum değil bu... Verilen bütün bedellerin toplam sonucu...

guelbaki@ymail.com

Hiç yorum yok: