14 Nisan 2011 Perşembe

Devlet AKP'yi ele geçirdi!..


1997'de Türk devletinin tehdit algısı değişti; "irtica ve bölücülük" fobileri, "komünizm"i unutturdu. Kürt sorunu, tereddütleri de barındırsa kabullenildi. İki kabullenişin, AB hedefli küresel entegrasyonun olmazları olduğu teslim edildi... Bu, Türk ordusu öncülüğündeki devlet aklının yeni macerasının başlangıcıydı. Uluslararası ittifakları ve bölgesel rol ile konuşlanmasının gereği Türk ordusunun, AB ve NATO merkezli dünyadan kopmayacağı aşikardı. Ancak yeni macera, 28 Şubat, PKK'nin kontrpiyede bırakılarak liderinin esir alınması ve ehlileştirilmiş "siyasal İslam" ile küresel şöhretle beslenen "Kemalist sol"a hükmetme yolu açtı. Birincisi, halkın müdahalesiyle ikinciyi geride bırakıp yola devam vizesi aldı. Bu vizeye başlangıç kaşesini vuran sistemi ürkütmeyeceğini, AB ve ekonomik entegrasyon iştahıyla gösterdi...

1 Mart, Türk ordusunun iç muharebesinin ve Anglo-Sakson şamarı yiyeceğinin, bu kez halkın vekilleri eliyle sağlanacağı bir tarih oldu. Tezkere geçmedi; Türk ordusu, öncesi bütün taahhüt ve izleyen planlamalara rağmen büyük partnerini yalnız bıraktı. Üstelik, ABD müdahalesinin kaldırdığı örtünün altındaki Kürt devleti gerçeğiyle yüz yüze geldi. Lideri cezaevinde olan PKK de bütün manevraları savuşturacak bir performans sergileyerek, Kürt devleti fonu eşliğinde Türk ordusunun tehdit antenlerini hareketlendirdi...

Bir yandan ABD'yi, iç kamuoyuna karşı şeytanlaştırıp bunun yaratacağı ırkçı ve anti ABD'ci dalga üzerinde sörf yaparak ikna etmek; diğer yandan "benim neyim eksik" tafrasıyla başındaki çuvalla hüsrana uğramak... İşte bu iki gayretin kontrolsüz ilişkisinin adı 'Ergenekon' oldu. Türk ordusu ve devletinin derin aklının bu tasarımını fazla ciddiye alan asker ve sivil unsurlar, özerk bir ağ gibi hayatın her alanına nüfuz edip Genelkurmay Başkanının mahremiyetine kadar ilerleyince ABD'nin teşvik ve desteğiyle tarihi Dolmabahçe görüşmesi gerçekleşti. 5 Mayıs 2007'de Türk ordusu, yeni partneriyle güven tazeledi. Temel çerçeve; Anayasa'nın değişmesi dahi teklif edilemez maddeleri olunca gerisi teferruat oldu. ABD'nin önemi deklare edildi, Güney'e tarih sınırlamasıyla kusuldu. Böylece Türk ordusu ve taşıyıcı kurmayları işlerinin başına geçerek, kolektif neşterin asıl gücü oldular. Arada sırıtan Gül'ün cumhurbaşkanlığı bile mutabakata halel getirmedi ve 17 Haziran'da 'Ergenekon'un adı konuldu. Ergenekon bileşenleri çıldırdı ama devletin kurumları iç pürüzlerini aşa aşa ortak bir çalışmayla hepsinin üstesinden geldi...

PKK ve Kürt meselesinin toplumsal ifadesinin büyümesi ve Meclis'e yansımasını birincil sırada tutan Türk ordusunun, Kürt coğrafyasındaki tek partnerinin AKP, ötesinde ise ABD olması dışında şansı yoktu. Taviz ve muhafaza denklemini hassas bir rotada, temizlenmiş kurumsal kimlik ve bölgesel güçlü devlet tezahüratıyla sürdürüyor...

Öcalan ile görüşmeye PKK'nin ekarte gayretinin eşlik etmesi, yeraltı kaynaklarına dikilen göz eşliğinde Güney Kürdistan bayrağı altında 'kardeş' sesleniş, öyle günübirlik projeksiyonların izdüşümü değil. Kuzey Kürtleri ne kadar haklarından mahrum bırakılırsa ve bütünlük içinde tolere edilebilir bir tempoda tutulursa o kadar iyidir. Yanisi şu; Türk devletinin 97'deki duruşunda minik müdahaleler yapılıyor, hatta sadece zorlanıyor...

Devletin kuruluş paradigmasına halel getirilmiyor, kurumsal arınmalar ve idari revizyonlar bu dairenin cevaz verdiği kadar olacak. Dolayısıyla son aylarda siyaset sahnesinde gördüğümüz bütün şok, tuhaflık, gariplik ve hatta iyilik hallerinin arkasındaki kolektif el, yeni devlet aklıdır. CHP'nin lider, kurmay ve söylem değişimi; Saadet Partisi'nin jilet yemesi; merkez sağ birikintilerinin dağılıma mecbur edilmesi; MHP'nin agresif söylem, itidalli eylem, kadrolarını toparlaması; AKP'nin iç dizaynı, lider gücünün tesisi; -şaşırmayın- BDP'ye bile güçleri oranında telkini, Anayasa'nın ilk dört maddesinin muhafazası eşliğinde bölgesinin tek güçlü partneri olma eforudur...

Devletteki bu ortak aklın temel bileşenlerinin, AKP ve Türk ordusu; dolayısıyla ikisinin nüfuz alanındaki bütün organlar olduğunu ihmal eden, küçümseyen ve Kürt muhalefetinin buradaki tarihi direnç noktası olduğu gerçeğini görmek istemeyenler kaybeder... Pale D. Heban'ın dediği gibi; AKP ve CHP'ye oy vermek için gerekçe arayan bazı 'sol-demokrat-Müslüman' tandanslıların harıl harıl listeleri deşmeleri boşuna. İstanbul listesine bakıp umutlandıkları bir isim buluyorlar ama tam üstünde ya bir kart devletçi ya da bir yavru kurt duruyor... AKP, kendi döneminin İçişleri; Emniyet, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu ve Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'nın her branştaki kadrolarıyla, onların eğitiminden geçen teşkilat kadrolarını, Yasama ve Yürütme'nin disiplini için onaya sunuyor. Üstelik, devletin 30 yılık kara kutuları eşliğinde. İddia edildiği gibi AKP değil, devlet AKP'yi ele geçirdi...

Kürtler ve dostları için önemli olan tarihin bu hayati kesitini alınlarının akıyla geride bırakmak. Türkiye'deki iktidar alternatiflerinden birinin rakipsiz olacak kadar güçlü olması veya aralarında uzlaşma olmasının ceremesini 'üçüncü blok' çekecek. Denge ve çatışmanın, demokratik muhalefete alan açma ve aktif aktör olma olanağı küçümsenmemeli...

Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com/

İletişim: http://twitter.com/tuncelfikret

Hiç yorum yok: