14 Nisan 2011 Perşembe

AKP havlu attı; TC’yle PKK başbaşa kaldı


12 Haziran seçimlerine katılacak olan partiler aday listelerini önceki gün Yüksek Seçim Kurulu’na verdiler. Verir vermez de adaylarla ilgili tartışmalar alevlendi. Üç gündür basında aday olanlar ile olamayanlar tartışılıyor. Bütün mesele buymuş gibi bir kaşık suda fırtınalar kopartılıyor. Kamuoyu anlamsız tartışmalarla meşgul ediliyor.

Gerçi bunu ‘doğal’ karşılamak gerekiyor çünkü, Türkiye’de seçimler halkların sorunların tartışılmasına ve bu sorunlara ortak çıkarlar temelinde çözümler bulunmasına değil, sistemin ‘demokrasi’ oyunu oynamasına hizmet ediyor.

Aday enflasyonunun yaşandığı Türkiye’de kişiler de hizmet için değil talan için aday oluyor.
Bu oyunu bir tek Kürtler bozuyor.

Onlar da olmasa şimdiye kadar olduğu gibi sorunlar yine gündem dışına atılacak ve meydan rant için siyasete atılmış olan yağmacılara kalacak. Ne ki Kürt mücadelesi buna izin vermiyor. Mücadele sistemi çökerttiği içindir ki ‘demokrasi’ oyunu gibi rant yarışı da artık kabul görmüyor.

Sistem epey bir süredir ne ileri ne geri gidebiliyor. Sürekli patinaj yapıyor. Şimdiye kadar milleti ve dini istismar ederek rant elde eden partilerse peş peşe misyonlarını tamamlıyor ve tarihin çöplüğüne yuvarlanıyor.

Sıra şimdi AKP’ye gelmiş bulunuyor. AKP çöpe gideceğinin farkında ve bu yüzden iki seçimdir taleplerini kullandığı ‘milleti’ bir kenara bırakıp ‘devlete’ sığınıyor. AKP’nin aday listesi statükoya sıkı sıkıya sarıldığını gösteriyor.

Türkiye halklarının değişim, dönüşüm ve demokratikleşme taleplerini arkalayarak iktidara gelen ancak bu talepleri hayata geçireceğine devleti ele geçirmeye yönelen ve bu yönde bazı rant mevzileri elde eden AKP, yeni dönemde siyaseti devlete bırakıyor. AKP’nin listesi bunu gösteriyor.

Tabii, bu durum AKP’nin asıl rakibi ve hatta alternatifi olan Kürt siyasetine önemli avantajlar sağlıyor. AKP’nin Kürt meselesinde havlu atması ve dört elle devlete sarılması Kürdistan’da yenildiğini kabul ettiği anlamına geliyor.

‘Kürt Açılımının’ mimarı AKP, Kürtleri bölemediği ve PKK’yi tasfiye edemediği için aradan çekiliyor. Kürt halkının karşısına da ceberut devleti çıkarıyor. Böylece İmralı görüşmeleri de sahaya inmiş oluyor. TC ve PKK başbaşa kalmış bulunuyor. Buradan ne çıkacağını yakında hep birlikte göreceğiz.

Öte yandan seçimler sonrası oluşacak Meclis’in ‘Kurucu Meclis’ işlevi göreceği ve Kürt sorunundan başlayarak Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözeceği ve bu ülkeyi değişen koşullara uygun olarak yenileyeceği söyleniyordu ama görünen odur ki kriz derinleşecektir.

AKP, Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözmek ve bu ülkeyi özgür, demokratik, katılımcı çağdaş değerler ışığında yenilemek yerine statükonun bekçiliği görevini üstlenmiştir.

CHP’ye de AKP’nin stepnesi görevi verilmiştir. AKP tek başına iktidar olsa da onun tıkandığı yerde devreye CHP girecektir.

Seçimlerden sonra AKP ve CHP, Anayasa ve Af meselesi başta olmak üzere temel meselelerde birlikte hareket edeceklerdir. Ordunun CHP’nin ‘aç’, AKP’ninse ‘kapat’ komutuna basması bunu göstermektedir.

Ordu, Kemalist sistemi AKP ve CHP işbirliğiyle ‘revize’ etmek, bunu Kürt dinamiğine kabul ettirmek, direnenleri de tasfiye etmek istemektedir.

Bu yüzden seçimlerden sonra Türkiye’yi ciddi çalkantılar beklemektedir. Kürt ve Kürdistan meselesi bu ülkenin kaderini belirleyecektir. Güney’de Barzani’nin bu yaz bağımsızlık ilan etmesi ihtimal dahilindedir.

Aynı şekilde kuzeyde PKK öncülüğündeki Kürt ulusalcılığı daha da yükselecektir. Buna karşın Türk devleti gerçek manada değişim ve demokratikleşme dışındaki bütün seçenekleri tüketmiştir.

Fakat bir süre daha ısrar edecektir. Bu da krizi derinleştirecektir ve artık darbe olamayacağına göre Türkiye kısa sürede yeniden erken seçime gidecektir.

Gelinen aşamada Türkiye zamanın ruhuna uygun olarak değişecek ve Kürt-Türk ilişkilerinin eşitlik, özgürlük ve gönüllü birlik temelinde yeniden düzenlenmesini kabul edecektir.

Ordu ne kadar ısrar ederse etsin Türkiye kendisine de ‘felaketten’ başka bir şey getirmeyecek olan 1920’lerin politikalarını sürdüremeyecek, iç ve dış dengeleri gözetecek, ‘milli boğazlaşmadan’ imtina edecektir.

Türkiye’nin köklü bir değişim yaşaması elzem haline gelmiştir. Bunu hayata geçirecek siyasi dinamik ortada gözükmese de nesnel süreç Türkiye’yi yapısal sorunlarını radikal reformlarla aşmaya mecbur etmiştir. Bu da Kürt siyasetine yeni hamleler yapma fırsatı verecektir.

***

İran’da 1 Mayıs’ta idam edilecek Şerko Maarefi için başlatılan kampanya sürüyor. Ancak bu İran devletini durdurmaya yetmiyor. BM tepkileri ‘insanlık suçu’ kapsamında ele almıyor ve yaptırıma dönüştürmüyor. İş yine başa düşüyor. Zamansa daralıyor. Maarefi kampanyasını sürdüren ‘Stoppt Hinrichtungen İm İran ‘inisiyatifine destek olmak, kampanyayı yaygınlaştırmak gerekiyor.

gunayaslan@hotmail.de

Hiç yorum yok: