2 Mart 2011 Çarşamba

'Karşıtsız' çalışmayan beyinler ve otistik AKP


Biliyoruz ki "sosyal denge"her zaman karşıtlığı dayanak yapagelmiştir. Karşıtlık olgusunu dayanak yaparak hayatı, ilişkileri vs. düzenlemiştir. Politik dengelerin de böyle bir özelliği vardır.

"Bir devletin her hangi bir bölgede belirli 'düzenlemeye' gitmesi gene kendi eliyle uydurulmuş 'terör' gerekçeleri ancak, bir karşıtla davranabileceği ve o karşıtı referans göstererek böyle şartlanmış kamuoyunun ikna edilebileceğine örnektir."


Uzak ve yakın Türkiye gerçeği, iktidar politiği bu örneklerle doludur. Bugün de iktidarlar sosyal hayatı düzenlerken aynı veri tabanını kullanmakta, aynı örneklerden yola çıkmaktadır.


Karşıt olarak "terör" ve "Kürtler" olgusu, iktidarın; toplumsal hayatı düzenlemede referans gösterdiği, özellikle Türk kamuoyunu ikna ettiği önemli ancak uydurulmuş bir siyasal başlıktır.  


20. yüzyılı olduğu gibi 21. Yüzyılı da "karşıtsız" çalışamayan beyinler, stratejiler düzenlemektedir. Sistemin vazgeçilmez ihtiyaç olarak "Kürt", "terör", "bölücü" vurgusu bu beynin çalışması olarak, toplumsal hayatı düzenlemedeki genel ve özel yerini korumaktadır.


Öyle anlaşılıyor ki, devlet (iktidar), düzenleyici olarak yeni bir "karşıtlık" nesnesi bulmaksızın/yaratmaksızın mevcut olandan vazgeçmeyecektir.


Özellikle mevcut karşıtlıkların (terör, Kürtler vs.) içselleşerek zihinsel ve düşünsel ürünlerin dinamiklerini oluşturduğunu varsayarsak bu çok daha böyledir. Zira Kürtlere dönük "terörist, bölücü" gibi tanımlamalar; toplumsal ilişkilerin ve üretiminin motivasyonu için doping etkisi yapan, işleri bir tür "hal yoluna koyan" materyallerdir. Toplumda oldukça da içselleşmiş, sistemi "aklamış", rahatlamasını sağlamış; böylece vazgeçilmez içsel bir organ haline gelmiştir.


* * *


Bugün iktidarı çözüm arayışlarından uzak tutan da, gündem ve amaçlarıyla örtüşen bu "içsel organ"dır. Yarattığı "karşıtlık" figürleridir. Zaman zaman "mahalle" kimliğiyle fetişleşerek yaratıcısı sistemi/iktidarı bile baskılayabilen ezme, yok etme, baskı kurma duygusunun yarattığı hazdır.  


AKP, Kürt politikasında uyarıcı etki yapan ve sosyal dengeyi kurmada hala düzenleyici gözüken bu hazdan fazlasıyla beslenmektedir.


Kürt sorununda yaşadığı başarısızlıklara ve bu başarısızlıkların yarattığı travmalara rağmen buradan beslenerek, "Kürt" ve "terör" karşıtını referans göstermeye devam etmesi, bundan böyle de Kürtleri ve Kürt sorununu istismar edeceğinin kanıtı gibidir.


Ancak bu yaklaşımlar sadece Kürtleri bir gerilim ortamında tutmamış giderek daha büyük yoğunlukta iktidarı da vurmuş; sendromlar yaşatarak otistik davranışlar sergilemesine yol açmıştır.


* * *


Bundandır ki Türkiye Kürt sorununda bugün garip, itici, ikili ve paradokslarla dolu bir tabloyla karşı karşıyadır. Böyle bir tabloda AKP, otistik davranışları, siyasal ve zihinsel geri duruşuyla halklar arası ilişki ve etkileşime zarar vermektedir. Savaşın ve şiddetin yıkıcı kodlarını bile bile Türkiye'yi, bir bir yıkılmakta olan oligarşik otoriter rejimler kuşağında tutmakta, yeni çelişkiler ve olaylar dizisinin kurbanı yapmaktadır.


AKP iktidarının; PKK'nin 31 Ekim'de ilan ettiği 8 aylık eylemsizlik-çatışmasızlık kararına karşılık düşecek adımlar atmayışı, çözüm arayışları geliştirmek yerine; Avrupa Birliği sürecinden olduğu gibi, giderek Kürtlerden ve Kürt sorunundan da kopan/ uzaklaşan bir hüviyete bürünmesi de bunu göstermektedir.


Türkiye, toplumsal dengeyi kurmada yarattığı "terör, Kürtler" karşıtlığını kullanan ve bunu içselleştirerek toplumsal reflekse dönüştüren, kademe kademe devleti ele geçirirken; çözüm isteği ve önerileri karşısında kaskatı kesilip tepki vermeyen bir AKP gerçeğiyle karşı karşıyadır.


AKP'nin bu kayıtsız katı tutumu bugüne kadar barış mücadelesini yürütmüş her koşulda diyalogdan yana olmuş Türk ve Kürt aydınlarını bile "umutsuzluğa" itmiştir. (Basında bu yönlü açıklamalarını görebilirsiniz.)


Aynı düzeyde Kürt demokratik yapıları ve sivil toplum örgütlerini de bir biçimde çözüm de rol üstlenme konusunda "işlevsiz" bırakmış; DTK, hükümetten olumlu bir tepki gelmemesi üzerine, son toplantısında "bu koşullarda KCK'ye çağrı yapmanın ahlaki olmayacağına" hükmetmiştir.


Öyle anlaşılıyor ki Mart ve sonrası ayların nasıl geçeceğini AKP'nin nasıl bir tutum alacağı belirleyecektir.

Hiç yorum yok: