2 Mart 2011 Çarşamba

Demagoji


Bugün Türkiye’de “en fazla yapılan şey nedir?” diye sorulduğunda, verilecek olan cevap “demagoji” olacaktır. Çünkü bugün egemen siyaset kulvarında yer alan her kes; Cumhurbaşkanı,  Başbakan, Meclis Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Generalleri, Akademisyenler, Gazeteciler, Eli kalem, ağzı laf yapan velhasıl hepsi bir ağızdan aynı nakaratı tekrarlayarak demagoji yapıyor.
Yapacakları başka bir şeyleri olmadıkları için demagoji yapıyorlar. Adeta yaptıkları bu demagoji ile “eli çalışmayanın, çenesi çalışır” sözünü doğruluyorlar.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan Halk hareketleri karşısında yaptıkları da hep bu çerçeve de yerini buluyor ve anlam kazanıyor. Bunların hepsi bir ağızdan; hallerine bakmadan, hiçbir şekilde yerine getirmedikleri ve saygılı olmadıkları “demokrasi”, “insan hakları”, “şiddete başvurmadan sorunların çözümünden”. “baskıcı iktidarların yönetimde kalmayacağından”, “halkın sesine kulak verilmesinden” vb. bahsediyorlar. Bir devrimciden, bir sosyalistten, bir demokrattan çok daha keskin, radikal söylemler kullanarak bunu yapıyorlar.
Bu sözleri duyan, konuşmaları dinleyenler de neredeyse kendilerini 1789 Fransa’sı, 1917 Rusya’sı, 1968 Avrupa’sında olduklarını zannedecek. O kadar özgürlükçü(!?), Demokrat(!?) Adalet ve özgürlükten yana(!?) söylemler kullanmaktadırlar ki, neredeyse duyanların dudakları uçuklayacak, “bu sözleri söyleyenler kim” diye soracak.
Tabii ki bu sözleri bugün ağızlarına alanlar, söyledikleri bu sözlere inandıkları için bunları söylemiyorlar. Bu söylemlerin içlerini boşaltıyorlar ve bir kabuk haline getirerek kullanıyorlar. Bunu yaparken de temel araç olarak demagojiye başvuruyorlar. 
Bugün uluslararası alanda bir mahkeme yapılsa, kesin suçlu bulunacakları konularda, savunucusu görünerek bunu yapmaya çalışıyorlar. Kendilerinin bile inanarak kullanmadıkları bu söylemlerin arkasında oldukları yönünde yaratmaya çalıştıkları bu kandırmacaya başkalarının inanmasını bekliyorlar.
Demokrasi, temel hak ve özgürlükler, dengesiz ve adil olmaya gelir dağılımı, işsizlik, pahalılık, açlık ve yoksulluk vb. konularda karnesi zayıflarla dolu olan, tüm bu konularda dünya sırlamasında en alt da yer alan ülkeler arasında olmasına rağmen Türkiye devletinin Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri için bir “model” olabileceğinden bahsediyorlar. Bunun içinde göreli ve her an değişme olasılığını içerisinde taşıyan koşullarda; gerek iç gerekse de dış kamuoyuna tamamen sorunsuz(!?) bir ülke olunduğu görünümü verilmeye, her şeyin süt-liman olduğu yanılsaması yaratılmaya çalışılıyor. Sanki Türkiye’de ekonomik ve siyasal kriz yok. Farklı dinler, mezhepler, diller, kültürler üzerinde baskı yok. Kürtlere karşı ulusal inkâr ve soykırım politikası yok. Yürütülen özel-kirli savaş yok vb. bir hava yaratıp, bunu bir kabul edişe dönüştürmek istiyorlar. Bu şekilde gerek iç gerekse de dış kamuoyu hiçbir şeyden anlamayan kara cahil, baktığını görmeyen kör, duyduğunu anlamayan düşünce özürlü yerine konulmuş oluyor. Bu yönleriyle de tam bir aldatmaca ve demagoji yapmış oluyorlar.
Korktukları için, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da yaşananların kendi başlarına geleceklerini gördükleri için bunu yapıyorlar. Asıl olarak da bunu engellemek için demagojiye başvuruyorlar. Bir yandan demagoji yaparken, diğer yandan da kendine göre askeri, siyasi vb. açılardan “önlem” almaktan da geri kalmıyorlar. Yaygın tutuklamalarda bulunuyorlar. Demokratik siyaset kurumlarına saldırılıyor. Toplum içersinde ileri gelen, saygın kişiliklere karşı özel yönelimler geliştiriliyor. Her yönüyle toplum öncüsüz ve örgütsüz kılınmak isteniliyor. En son Gever’de görüldüğü gibi Özel kontra birimler devreye konuluyor ve halka saldırtılıyor. Yoğun bir askeri hareketlilik içerisine girilerek, kendileri için kritik olarak gördükleri bölgelere askeri güç kaydırımın da bulunuluyor. Paralı askerleden özel profesyonel ordu oluşturuluyor. Sayısı binleri bulan devlet kadrolu din istismarcıları kullanılıyor. Adı dışında Kürtlükleri kalmamış hain-uşak takımından medet umuluyor. Tüm bu yaptıklarından sonuç alacaklarını sanarak da, asıl olarak kendilerini kandırmış oluyorlar. Aslında bu şekilde ava giderken, avlanmış oluyorlar.
Türk egemen siyaset kulvarında yer alanların demagoji yaparken hırsızlayarak kullandıkları bu söylemler, aslında Türk Özel savaş rejimine ve onun bugün uygulayıcı gücü olan AKP hükümetine karşı yılardır mücadele veren demokrasi güçleri tarafından dile getirilen temel söylemler arasında yer alıyor. Bu coğrafyada yaşayan başta Kürtler olmak üzere tüm demokrasi güçleri bu söylemlerde gerçek anlamını bulan değerlerin savunuculuğunu yapıp, mücadelesini vermişlerdir. Bu yönüyle de bugün Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da yaşayan halkların yükselttikleri mücadelede dile getirdikleri taleplere ulaşmak için, daha önceleri başlatılan ve devam eden bir mücadelenin sahibidirler.
Türk Özel savaş rejimini ve onun uygulama gücü olan AKP hükümeti ile egemen siyaset kulvarında yürüyenleri de korkutan ve demagojiye başvurmaya götüren bu gerçeklik oluyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yıkılan ve çözülen iktidarların enkazları altında, kendilerini görüyorlar ve asıl olarak da bunu engellemeye çalışıyorlar.
PKK’nin ilan ettiği “tek yanlı çatışmasızlık halinin” yeniden bir değerlendirmeye tabii tutulacağı günlerin yaklaştığı bir süreçte,  bunu daha da yakıcı bir şekilde hissediyorlar. Onun içindir ki, Kuzey Afrika v e Ortadoğu’da halkın sokağa taşan ve iktidarları bir bir yerinden eden ayaklanmaları ile Kürt halkının direnişinin birleşmesinin yaratacağı sonuçtan, bu güçlerin duydukları korku daha da ileri bir safhaya taşınmış olmaktadır.
Halkımız bu tür hallerde çok haklı olarak,  “Suya düşen yılana sarılır” demektedir. 
Türk egemen siyaset kulvarında yer alanlar da adeta bu sözü doğrularcasına bugün yalana ve demagojiye sarılmışlardır.

Cemal Şerik

Hiç yorum yok: