17 Mart 2011 Perşembe

Dünya Anadil Günü ve AKP'nin Açılım Treni


AKP'nin Kürt sorunu konusundaki zihniyetini en açık bir şekilde ortaya koyan şey onun Kürt diline ve Kürtçe eğitime yönelik tavrıdır. Kürt ailelerin bu eğitim yılının başında yaptığı bir haftalık okul boykotundan sonra gündemleşen Kürtçe eğitime karşı hükümetin yaklaşımı çok netti

Almanya'daki Türkler için anadilde eğitim isteyen ve 'asimilasyon bir insanlık suçudur' diyen Başbakan Erdoğan, konu Kürtçe olunca tam karşıt bir tutum aldı ve yaptığı bir konuşmada, 'Anadilde eğitim konusunda; kimse bizden anadilde eğitim beklemesin. Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir' dedi


AKP hükümetinin sorunlara yaklaşımı Sovyetler Birliği ile ilgili bir fıkrayı anımsatıyor. Sovyetler Birliği yıkılmadan önce revaçta olan bu tür fıkralar Sovyet sisteminin yıkılmasından sonra artık duyulmaz oldu. Söz konusu bu fıkraya göre bütün Sovyet liderlerinin içinde olduğu tren yolda bozulur, her lider kendine göre bir çözüm önerir. Sovyet liderlerden Brejnev çözüm olarak işçilerin inip treni sallamasını, böylece sanki trenin yoluna devam ettiği hissinin yaratılmasını ister.


İşte AKP'nin sorunlara çözümü tam da Brejnev'in bu fıkradaki çözümüne benziyor. Türkiye'nin bütün sorunlarına buldukları çözüm treni sallama çözümüdür. Bu yüzden de bütün sorunlar çözümsüz kalarak kangrenleşiyor. Örneğin Alevi sorununu ele alalım. Aleviler, cemevlerinin ibadethane statüsüne alınmasını istiyor, AKP bunu kabul etmiyor. Aleviler zorunlu din dersinin kaldırılmasını istiyor, AKP bunu da kabul etmek istemiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasını istiyor Alevi örgütleri, AKP bunu duymak bile istemiyor. Bunun yerine cemevlerini kültür merkezine çevirerek, Alevi köylerine camii yaparak, Aleviliğin AKP yorumunu ders kitaplarına eklemleyerek sorunu çözmeye çalışıyor.


Sanal Özgürlük Ortamları


Aynı yaklaşım Kürt meselesinde de ortaya çıkıyor. Kürtler onurlu bir barışla sorunun çözülmesini istiyor, ancak gözü iktidardan başka bir şeyi görmeyen Erdoğan ve AKP çatışmayı körüklüyor. Kürtler kendi kendini yönetmek istiyor, AKP her yere yaydığı siyasal ve ideolojik tahakkümünü, Kürtlerin yaşadığı bölgede de tesis etmek için kıyasıya bir mücadele yürütüyor. Bunu demokratik yol ve yöntemlerle yapsa kimsenin söyleyecek bir sözü olmaz. Ancak bunu anti-demokratik yöntemleri kullanarak, "amaca ulaşmak için her yol mübahtır" düsturuna göre, yoğun baskı, tutuklama ve psikolojik savaş yöntemlerini kullanarak, devletin bütün imkanlarını rüşvet ve sadaka olarak dağıtarak yapıyor.


Bu tahakkümü sağlamak için havuç ve sopa politikasını kullanıyor. Bu tahakküme karşı direnen Kürtlere her türlü terörü uygularken, denetimine aldığı Kürtlere çeşitli maddi imkanların yanında, sanal özgürlük ortamları yaratıyor. İşin kötü tarafı bu tren sallama yöntemi, rüşvetle birleşince bayağı etkili bir silaha dönüşüyor. Bazı çevreler gerçeği bildikleri halde gerçeği tersyüz etmek işlerine geldiği için sallanan trenin raylardan kayıp gittiği masalını yayarken, birçok iyi niyetli kişi de gerçekten trenin hareket ettiğini düşünüyor.


AKP'nin Dil Konusunda Tavrı Net


AKP'nin Kürt sorunu konusundaki zihniyetini en açık bir şekilde ortaya koyan şey onun Kürt diline ve Kürtçe eğitime yönelik tavrıdır. Kürt ailelerin bu eğitim yılının başında yaptığı bir haftalık okul boykottundan sonra gündemleşen Kürtçe eğitime karşı hükümetin yaklaşımı çok netti. Almanya'daki Türkler için anadilde eğitim isteyen ve "asimilasyon bir insanlık suçudur" diyen Başbakan Erdoğan, konu Kürtçe olunca tam karşıt bir tutum aldı ve yaptığı bir konuşmada, "Anadilde eğitim konusunda; kimse bizden ana dilde eğitim beklemesin. Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir" (1) dedi.


AKP hükümeti konudaki tavrını MGK için hazırladığı bir raporda daha net bir biçimde ortaya koydu. Bu rapora(2) göre:

  1. Türkçe bilen kişilere Kürtçe savunma hakkı verilemez.
  2. İçinde Q, X, W harfler olan Kürtçe isimleri kabul edilemez.
  3. Tutuklu ve hükümlüler Türkçe bilmeyen kişilerle Kürtçe konuşabilirler, ancak konuşmalar kaydedilir eğer konuşmalarda sakıncalı bir şey bulunursa, Kürtçe konuşma hakkı söz konusu kişilerin elinden alınır.
  4. Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir. Herkes bu dili öğrenmek zorundadır. Resmi kurumlar Türkçe hizmet vermeli, hizmet alan kişiler de bu kurumlarla ilişkilerinde resmi dili kullanmalıdır.

İşin kötü tarafı Başbakanlık raporunun AİHM kararlarını bu yasaklara gerekçe yapmasıdır. Mağdurların lehine olan birçok AİHM kararını dikkate almayan Başbakanlık, demokrasinin gelişmesine hizmet etmeyen bu tür kararları dayanak yapması ilginçtir. Yine anadil ve anadilde eğitim hakkına dayanak olacak birçok uluslararası sözleşmeye çekince koyan Başbakanlık bu tür kararları arkasına alarak kendi anti-demokratik yüzünü gizlemeye çalışıyor.

AİHM ve Kürt Dilinin Kaderi


Ancak inkarcı ve asimilasyoncu politikaların Kürt dili ve kimliği üzerinde yarattığı tahribat bu kadar bir biçimde ortada dururken, hiçbir AİHM kararı o politikaları haklı çıkaramaz. Aşağıdaki değerlendirme inkarcı politikaların yarattığı tahribatı net bir biçimde ortaya koyuyor:

"BM Çocuk Fonu UNICEF ve Britanyalı düşünce kuruluşu Uluslararası Azınlık Hakları Grubu'nun 2009 tarihli araştırmasına göre dünya çapında okula gidemeyen 100 milyon çocuğun yüzde 50 ila yüzde 70 kadarı yaşadıkları ülkenin resmi dilinden farklı bir dil konuşuyor. Aynı rapora göre BM'nin 2015'e kadar dünyada her çocuğun temel eğitim alabilmesi hedefi, azınlıkların kendi dillerinde eğitim alma hakları genişletilmeden mümkün görünmüyor. Anadil okuryazarlığı, BM Eğitim ve Kültür Fonu UNESCO'nun deklare ettiği amaçları arasında. İki önemli uluslararası anlaşma; BM Yerel Halkların Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Yerel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi taraf devletlere azınlık dillerinde eğitim imk‰nı sağlamalarını telkin ediyor."(3)


Türkiye'de anadilde eğitimin olmamasının yarattığı sonuç birçok akademik çalışmada da net olarak ortaya konuyor. Anadilde eğitimin olmaması Kürtler açısından bariz bir eşitsizlik yaratıyor.


"UNESCO'nun 'Herkes İçin Eğitim' programı çerçevesinde yayınladığı 2010 raporunda Türkiye'de, en yoksul hanelerden gelen Kürtçe konuşan kız çocuklarının %43'ü 2 yıldan az eğitim görüyor. Oysa Türkiye'de ortalama eğitim süresi 6 yıl."(4)


Ayrıca Eğitim Sen'in geçen yıl Türkiye genelinde yaptırtığı bir ankete göre Türkiye'de Türkçe dışındaki diller her kuşakta yüzde 17 oranında azalıyor. Yani Kürt halkı açısından anadilde eğitim meselesi bir varlık-yokluk meselesidir.


Devletlerarası diplomatik ilişkilerin sonucu olarak alınan bu tür AİHM kararları, insanlığın ulaştığı demokratik düzeyin çok gerisinde. Türkiye'nin demokratikleşmesine hizmet etmeyen bu tür kararlar AKP'nin tren sallamasına dayanak oluşturmak dışında bir işe yaramaz.


Ancak şunun çok açık olarak bilinmesi gerekiyor; Türkiye'de Kürt dilinin kaderini belirleyecek olan Avrupa Birliği ve AİHM'in kararları değildir, asıl belirleyici olan Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. AKP'nin beşik gibi sallanan açılım trenini devirecek olan da bu mücadeledir. Bu inanç ve duygularla anadilini ana sütü gibi helal gören, anadilde eğitim en doğal hak olarak gören herkesin Dünya Anadil Günü'nü kutlayarak yazımı bitirmek istiyorum.


AÇIKLAMALAR
1- http://www.gazeteport.com.tr/SIYASET/NEWS/GP_769270
2- http://www.gazete5.com/haber/basbakanlik-anadil-kriteri-sabrina-levy-15-subat-2011-84382.htm
3- ttp://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1027977&Date=08.11.2010&CategoryID=81
4- http://unesdoc.unesco.org/images/0018/001866/186606E.pdf

Hiç yorum yok: