25 Mart 2011 Cuma

5. Kol AKP


Türkiye'de psikolojik savaşın boyutunu ve gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını İbrahim Tatlıses olayı ve Sebahat Tuncel'in bir polisin suratına elini uzatmasında gördük. İbrahim Tatlıses'in vurulmasının Kürt Özgürlük Hareketi'yle ilişkisinin bulunmadığı çok iyi bilinmesine rağmen bu yalanın ısrarla sürdürüldüğünü görüyoruz. Polisin Bölge'de bugüne kadar yaptığı vahşi saldırılar görülmeden tokat bile denilmeyecek bir el hareketini tüm gelişmelerin önüne koymak Türkiye'deki zihniyetin ifadesidir. Kürt halkı; polis ve hukuk terörü altında inletilirken, Sabahat üzerinden yaygara koparmak tam da egemen ulus zihniyetin Kürtlere bakışıdır.

Sabahat Tuncel ve Bengi Yıldız'ın görüntüleriyle Kürt halkının Newroz'da milyonlarca ayağa kalkışı ve haykırışı görmezlikten gelinmiştir. Kuşkusuz bu resimler olmasaydı da görmezlikten gelinecekti. Diğer yandan bu resimlerle polisin halk üzerinde estirdiği terör örtülmeye çalışılmıştır. Herkes bilmeli ki AKP yandaşı basının tutumu ve çıkarılan yaygara Kürt halkını daha fazla öfkelendirmektedir. Kendisine yapılan zulmü göremeyenlere, buna isyan etmeyenlere karşı öfke duyması kadar doğal bir şey olamaz.


AKP her konuda demagoji yaptığı gibi Libya konusunda da gerçekleri saptırıyor. Bu vesileyle AKP gerçeğini biraz anlamak ve kapitalist modernitenin Ortadoğu'daki beşinci kolu olduğunu görmek gerekir.


AKP'nin 2002 yılında iktidara gelmesinin en önemli nedeni ABD'nin 2003 yılında Irak'a müdahaleye hazırlanmasıdır. ABD müdahaleden önce Türkiye'de işbirlikçi siyasal İslam'ın iktidara gelmesini kendi çıkarına görmüştür. Böylece hem Türkiye'de hem Ortadoğu'da müdahaleye karşı gelişebilecek tepkileri en aza indirecekti. Nitekim böyle olmuştur.


Belki Türkiye'nin fili olarak savaşa katılması yaşanmamıştır. Ancak AKP siyasi ve lojistik olarak müdahalenin içinde yer almıştır. Hatırlanırsa savaş tezkeresi CHP'nin ve AKP içindeki bazı Kürt milletvekillerinin hayır demesi nedeniyle çıkmamıştı. AKP'nin büyük çoğunluğu savaş tezkeresine evet demişti.


AKP ne derse desin Irak'taki savaş ve yüz binlerce insanın ölümünden kendisinin de sorumluluğu vardır.


AKP şimdi de Libya'ya karşı kullanılıyor. Biz Libya halkına silah çekmeyiz diyen AKP, şimdi Libya'nın kuşatılmasında görev alıyor. Dolayısıyla biz Libya halkına silah sıkmayı sözü hiçbir anlam ifade etmeyen bir demagojidir. Savaş; piyadesi, havacısı, muhaberecisi, lojistikçisiyle bir bütün olaydır. Lojistikçisi "ben silah sıkmıyorum" diyerek savaşın dışında olduğunu iddia edebilir mi? Kaldı ki bir savaşta her zaman en önemli destek siyasi destektir. Çünkü siyasi destek savaşın meşruiyetini sağlayan ve savaşı yaratan en temel olgudur.


Zaten hiç kimse de Türkiye'den muharip güç istemiyor. Türkiye de "bizi anlayışla karşılayın, bir Müslüman ülke olarak muharip güç göndermemiz iyi olmaz, biz size en iyi diğer alanlarda destek vererek yararlı oluruz" demektedir. Gerçekten de Türkiye bu tür katılımıyla savaşa en önemli desteklerden birini vermektedir.


Dikkat edilirse hiçbir Arap ülkesi Türkiye gibi silahlı güçle destek vermiyor. Her ne kadar birçoğu Kaddafi'yi sevmez ve yıkılmasını istese de silahlı güçleriyle katılmayı düşünmez. Ancak sessiz kalarak ya da haklı görerek destek veriyorlar. Zaten Arapların en kötü özelliklerinden biri içten hesaplı olmaları ve birbirini sevmemeleridir. Ancak yine de silahlı destek vermeyi hiçbir Arap iktidarı göze alamamaktadır.


Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Libya'ya müdahalenin hiçbir haklı yanı yoktur. Tamamen ABD ve Batı'nın Ortadoğu'da yaşanan halk isyanları sürecinde bölgedeki inisiyatifini arttırmak istemesiyle ilgilidir. Libya demokrasi ve özgürlükler söz konusu olduğunda diğer Arap ülkelerinden göreceli olarak daha az olumsuz durumdayken askeri müdahalenin Libya'ya olması manidardır.


Libya şimdi değil, on yıllardır ABD ve NATO'nun hedefindedir. ABD ve NATO Libya'nın kendilerine çıkardığı sorunları hiç unutmamıştır. Bir fırsatını bulup cezalandırmak istemişlerdir. İşte şimdi yaptıkları, bu saldırı için buldukları bahane ve fırsattır.


Libya'da halk isyanı söylendiği gibi değildir; abartılmıştır. Bir nevi bir zamanlar devrilen Romanya devlet başkanı Çavuşesku'ya yönelik propaganda yöntemi Libya'da da devreye sokulmuştur. Zaten halkın tepkisi yetersiz olduğundan müdahale etmişlerdir. Kuşkusuz Libya'nın eleştirilecek çok yanları ve demokrasi eksikliği vardır. Ama diğer ülkelerdeki iktidarlar kadar toplum karşısında meşruiyetini kaybetmemiştir. Libya buna dayanarak direnişe geçince müdahale gerçekleşmiştir.


Libya'ya müdahaleyle diğer ülkelere yönelik müdahaleyi benzetmek çok yanlıştır. Bilindiği gibi Irak'a kimyasal silah var denilerek müdahale edilmişti. Görünürde buna dayanarak meşruiyet sağlanmaya çalışılmıştı. Aslında Saddam'ın Kürtlere yaptığı zulüm ve Halepçe katliamı bu savaşın esas meşruiyetini sağlamıştı. Eğer Kürtlere karşı işlediği ağır suçlar olmasaydı Saddam dünyada o kadar yalnız kalmaz ve kendisine yapılan saldırı meşruiyet kazanmazdı.


Libya'ya saldırının ise ciddi bir gerekçesi yoktur. Kendilerinin desteklediği ve silahlandırdığı isyancılar ile Kaddafi güçleri arasında çatışmalar olmuştur. Sadece isyancılar değil, Kaddafi güçlerinden de ölenler olmuştur. Bir müdahaleyi gerektirecek trajedi söz konusu olmamıştır. Aksine bu müdahaleyle insanlık trajedisi yaşanacaktır.


Bunları belirtirken yanlış anlaşılmamak için şunları söylemek istiyoruz: Ortadoğu'daki halk hareketlerini tereddütsüz ve canı gönülden destekliyoruz. Tunus ve Mısır'da başlayan halk hareketleri Ortadoğu'da halkların baharını başlatmıştır. Ortadoğu'da halkların zamanı gelmiştir. Bu ayaklanmaların bundan sonra da etkisi olacaktır. Arap dünyasındaki tüm otoriter rejimler bir bir yıkılacaktır. Şu anda Ortadoğu'da siyasi meşruiyeti kalmış tek bir iktidar yoktur. Tümü halkların üzerinde zulüm ve baskı uygulamaktadırlar. Tümünün yıkılması meşrudur ve yıkılması için demokrasi güçlerinin ve halkların destek vermesi gerekmektedir.


Bizim belirtmek istediğimiz ve karşı çıktığımız Libya'daki durumun çarpıtılması ve dış bir müdahalenin yapılmasınadır.

Hiç yorum yok: