22 Şubat 2011 Salı

Pozitivizm, Oryantalizm, Kemalizm



Tanzimat, İttihat ve Cumhuriyet dönemleri birbirini tamamlayan bütünün parçalarıdır.

Tanzimat'la birlikte başlayan "Aydınlanma süreci" Avrupa merkezli pozitivist bir aydınlanmaydı.


Tanzimat "Aydınları" siyaset, sosyoloji gibi toplum bilimlerini kendi toplumsal değerlerine yabancılaşarak, indirgemeci bir mantıkla Avrupa'dan devşirdiler. Hoş "Aydınların" kendileri de "Devşirmeydi" dediğinizi duyar gibiyim!


Hal böyle olunca "Devşirmeler", "Devşirme bir siyasetle, modernleşmek için" yola çıktılar.


"Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adeta dönemin "Kutsal doktrini" haline gelmişti. "Kutsal doktrin" için "Türk Ocakları- 12 Mart 1912-" kurulmuştu. Ki daha sonra "Laik Cumhuriyet'in" temelini oluşturacak ve Türk, İslamcılık ulus devletin "Vazgeçilmez ve değiştirilemez ilkesi" haline gelecekti.


Mustafa Kemal'in "Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, fikrimin babası Ziya Gökalp'tir" dediği rivayet edilir.


"Fikrimin Babası" dediği Ziya Gökalp, bakın Mustafa Kemal için ne diyor: "Evvelce, Türkiye'de Türk Milleti'nin hiçbir mevkii yoktu. Bugün her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hakimdir. Bu kadar kati ve büyük inkılabı yapan zat Türkçülüğün en büyük adamıdır."


Aynı Gökalp, "Millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümredir. Millet, lisanca, ahlakça, edebiyatça, müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir" diyor. Bu "Tanım", "Türk, Türkiye coğrafyasındaki milletin ortak adıdır. Hepimiz Türk'üz. Ama geleneksel diller konuşulabilir. Farklılıklarımız zenginliğimizdir" sözüne benzemiyor mu?


Neyse, bereket versin Mustafa Kemal, "Fikir Babam" dediği Ziya Gökalp'in "Turan doktrini" hakkında "gerçekçi" davrandı da bir de bu nedenle "Telef" olmadık!


Tanzimat ve İttihat'ın teorik birikimi ile beslenen Cumhuriyetin "Aydınları" politik eksende pozitivist, kültürel eksende oryantalist ve Türkiye tanımında Kemalist'tiler.


"Milletin varlığı, Devletin bekası için!..." fikrini de Fransız Jakobenlerinden devşiren Kemalistlerin bugünkü aktüel sloganı "Tek devlet, tek millet, tek din ve tek bayrak"tır.  


Nasıl ki Oryantalistlerde, "Doğu, Batı medeniyetleri arasındaki mücadelede, Batılılar lehine veriler elde etmek için Doğu'yu aşağılamak" bir "Aydın tavrı" ise, Tanzimat, İttihat ve Cumhuriyetçiler için de "Türk, Kürt - ittifakında - Kürtleri, Alevi, Sünni - ittifakında - Alevileri hakir görmek "Bir Aydın tavrı" oldu.


Ama "Oryantalizm, Kültür ve Emperyalizm" gibi eserlerin yazarı bilim, siyaset insanı büyük aydın, Edward Said'e göre "Oryantalizm, Batının Doğu'ya hakim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için bulduğu bir yoldur."


Günümüz Türkiye'sinde "Cumhuriyet yeniden dizayn edilirken" "Türk/ İslamcı politik" oyunu bozan iki güç var. Biri "Demokratik Özerklik istiyoruz" diyen Kürt Siyasal Demokratik Hareketi, diğeri ise; Laik, Demokratik Türkiye istiyoruz diyen Demokratik Alevi Hareketi.


Gelin görün ki Tanzimat, İttihat'tan gelen ve Cumhuriyet'e "İlham kaynağı olan" zihniyet Kürtlerle Alevilere Pozitivist, Oryantalist ve Kemalist gözle bakıyor ve şu "dizayn" işinde etkisiz eleman yapmak istiyor.


Ulusolcular (Yanlış okumadınız! Ben "Ulusalcı Türkler" için bu terimi buldum.) ve Muaviye Soylu Müslümanlığı politika edinen "Siyasal İslamcılar" için "Kürtler ve Aleviler hakir görülmelidir!"


Kürt, "Kart - kurttan gelmiş, Dağ Türk'üdür, bizi onlara bağlayan aynı ümmetten oluşumuzdur!"  Alevi ise "Saz çalıp, türkü söyleyen ve bolca rakı içen, cemevinde cümbüş yapan, sapkın bir tarikatın mensubudur!"

Ama "Cumhuriyetin yeniden dizaynı" fikrini "Kabul etmek veya kabul ediyormuş gibi açılım yapmak zorunda kalanlar" şu gerçeği kabul etmekte çok çok zorlanıyorlar. "Bir değişim ve demokratikleşme ihtiyacı doğmuş ise bu Kürtlerin ve Alevilerin demokratik mücadelesi ile olmuştur."


Alevi kültürü, felsefesi ve inancı hakkında gizliden bir gıpta besleyen Ulusolcular Alevileri Kemalizm'e devşirmeye uğraşırken, Muaviye Soylular "Sapkın tarikat" dediklerinden tasavvufu, vahdeti vücudu/mevcudu öğrendiklerini söyleme erdemi gösterseler hayli rahatlayacaklar!


Kürt Siyasal Demokratik Hareketi'nin ürettiği siyasal, kültürel değerleri kendi gizli laboratuarlarında inceleyip "hayrete düşenler" biraz da bu değerleri Kürtler yarattığı için kabullenemiyor.


"Köylü Aleviler ile Dağlı Kürtler!" nice değerler yarattılar. Ama biz köy ile kent, dağ ile ova arasında sosyolojik kimlik bunalımı yaşayan "Kent aydıncıkları" nice değerlerimizi anlayamadık! Anlayamadığımız için de anlatamadık. Yazık, dünya insanlığı Hallacı Mansur, Nesimi, Pir Sultan Abdal, æhmedê Xanî, Feqiyê Teyran gibi erenlerden ve halk bilgelerinden, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakaya, Mazlum Doğan, Hayri Durmuş ve Kemal Pir gibi siyasal, kültürel değerlerden yoksun kalıyor!.. Halk bu tarihi, insani ve kültürel değerlerimizi ifade ederken erenlik, evliyalık vasfı ile tanımlar. Daha olmadı "Usta" deyip kurtulur. Ama bu "Usta" lafında çok şey gizlidir.


Bizde "Kıçında herle durmaz, başına reyhan sokar!" misali aydınım diye şişinip her konuda fikir "Üreten" pozitivistleri, oryantalistleri, liberalleri, Kemalistleri, Türk/İslamcıları "Aydın sanıp" ağzımız açık dinliyoruz ya "Yazık bize, günah bize, vah bize!..."


Bapîrê min ê mezin Kisto digot "Xelk qijikên xwe mîna bilbilê difirîne lê belê em nikarin bilbilên xwe mîna qijikê jî bifirînîn!"

Hiç yorum yok: