9 Şubat 2011 Çarşamba

Kraliçeler, Leydiler, Krallar, Firavunlar ve 21. yy'ın Baldırı Çıplakları

Son dönemlerde Afrika'da patlak veren ve giderek de Arap dünyasını sarsmaya başlayan halk hareketliliği, dünyanın gündemine oturmuş durumda. Statükocu bölge devletleri, birçok açıdan tartışılan depremin kendilerini etkilememesi için önlemler alıyor. Bölge devletlerinde ilk günlerdeki şaşkınlık yerini korku ve telaşa bırakmış durumdadır. Tunus'ta Bin Ali diktatörlüğünün halk hareketiyle alaşağı edilmesinden sonra, 'yasemin devrimi' tanımlamasıyla adeta börtü böcek, çiçekle özdeşleştirilerek yansıtılmak istenen halk uyanışı; beklenmeyen bir hızla bölge halkları üzerinde etkili olmaya başladı. Depremin fay hattında bulunan rejimler, sonrasında ise 'ABD parmağı var' diyerek ve basında bu söylemi yoğun propaganda ederek, bölgede mevcut olan anti kapitalist ve ABD karşıtlığına oynayarak, halkların bu isyana katılımını engellemeye çalıştı. Şimdi ise şu propaganda ediliyor: Bu isyanlardan birşey çıkmaz.

Ortadoğu'nun despotik rejimlerinin paranoyak düşünce biçiminin ve dışardan güçlü görünen ama içten içe çürümüş yapısıyla, halktan duydukları korkunun bu üç propagandasının nedenlerine bakalım. Birincisi yani börtü böcek, yasemin edebiyatı. Bu söylem ağız birliği yapılmışcasına benimsendi. Uzak diyarların egzotik ve spontane olgusu olarak ele alındı. Yasemin ile sempatik kılınarak halk ayaklanması ve halkların hak arayışçılığından duyulan korku gizlenmeye çalışıldı. Ukrayna için turuncu devrim adlandırması gibi.


Ancak amaçlanan gerçekleşmedi ve 'Yasemin' diğer bölge halkları da etkiledi.


İşte o zaman ikinci propaganda devreye konuldu: ABD parmağı teorisi. Tabii ki dünyada yaşanan birçok gelişmede kapitalist modernitenin ve ona önderlik eden ABD'nin parmağını aramak anlaşılırdır. Ancak şu an yaşananların ABD'nin organize ettiği gelişmeler olduğunu söylemek halkların özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik arayışını ve despotik ülkelerin uyguladığı zorbalığı gizlemek anlamı taşıyor. Rejimler bu politikayla da kendi halklarını kandıramadı ve durum şimdi daha vahim bir noktaya ulaşmış duruma geldi.


Burada da liberal politika devreye girdi, yani üçüncüsü olan sonuçlar üzerine spekülasyonlar geliştirme böylece mücadelenin sonuç almayacağını propaganda etme. Bu yaklaşım mevcut rejimleri reforme ederek halk tepkisinin radikalleşmesini ve daha ileri talepler öne sürmesini engellemeye yönelik uzlaştırma tutumu olmaktadır. Bu politikanın sonuç alıp alamayacağını hep birlikte izleyip göreceğiz. Ancak tunus ve mısır örneklerinde yaşananlar, halkların bu kısmı değişikliklerle yetinmeyeceğini gösteriyor.


Bin Ali-Mübarek-16. Luis ve M Antoniette ile Lady Leyla


20. yüzyıl için yaygın olarak uluslar çağı denilir. Kapitalist modernite ve günümüz fikir babaları,artık bu çağın kapandığını dolayısıyla birinci ve ikinci payaşım savaşıyla belirlenen sınırların ve kurulan rejimlerin ilelebed geçerli olduğunu söylüyor. Peki, 21. yüzyılın ilk yıllarında esmeye başlayan Afrika rüzgarı neyin nesi oluyor? Acaba Avrupa'da gelişen reform ve rönesans hareketleriyle birlikte geriye düşen doğu uygarlığı, geç de olsa bir uyanışı mı yaşıyor? Fransız devrimi insanları ile şu an Afrika'nın ve Arap dünyasının sokaklarının çığlığı aynı çığlık! Taleper ortak; eşitlik, özgürlük, kardeşlik!


Bin Ali ile 16. Luis benzetmesi ya da Tunus'lu eylemciler ile Paris'in baldırı çıplakları benzer değil mi ? ya da hani şu 'halk ekmek bulamıyorsa pasta yesin' diyen ünlü kraliçe M Antonietta ile Tunus'un eski First Lady'si Leyla... Belki Luis, Bin Ali kadar şanslı değildi, belki de onun kadar hızlı olamamıştı. Ya da Bin Ali, 16. Luis'den ders aldı.


Mübarek'in hangisine benzeyeceğini ise bekleyip görreceğiz. Mısır sokaklarında Che'nin posterleri gençlerin ellerinde. Latin rüzgarı Nil'in asi ruhunda son firavun'un avlusuna ulaşmış durumda. Firavunun sarayı, bu etkileşimin etkisi altında sallanıp duruyor. Anlaşılan o ki, sırada daha başkaları da olacak!


Şimdi sorulması gereken soru şu: Afrika rüzgarı, ya da Nil'de kopan fırtına, kelebek etkisi yapabilecek mi?


Türkiye, Suriye, Iran ve Irak'ta, Kürt halkının on yıllardır yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile ortadoğu halklarının özgürlük, adalet ve eşitlik isyanı kardeşleşip iktidarları yıkabilecek mi? bunu hep birlikte göreceğiz. Ancak göz ardı edilmek istenen bir husus var ki belki de bu soruya yanıt olabilir. O gerçeklik, Kürt halkının gelmiş olduğu özgürlük ve demokrasi düzeyidir. Kürt halkı, son yıllarda duygu ve düşüncede yarattığı devrim ve birlik ruhuyla hem Kürtlerin yaşadığı bütün ülkelerde en güçlü ve örgütlü mücadele ve değişim gücü oldu; öte yandan Kürt halkının yürüttüğü mücadele diğer halklara örnek olmaktadır.


Kürt halkının örgütlü gücü ile despotik rejimlerle yaşamak istemeyen bölge halklarının bu uyanışı ve direnişi birleşirse, işte o zaman ortadoğu devrim çağını yaşayacaktır. O zaman insanlığa ve uygarlığa beşiklik eden bu topraklar, yeni bir uygarlık çağına, demokratik uygarlığa adım atacaktır.


Belki de bölge, rönesans ve reformasyon hareketini alışık olunanın dışında, kendine özgü tarzıyla yaşamaya başlamıştır bile.

Hiç yorum yok: