15 Şubat 2011 Salı

‘Farklı Sesler’-1



Bugünlerde farklı sesler duyuyoruz...
İran’da idam sehpasında olan gencin halk tarafından sahiplenilmesi ve bu sahiplenmeden dolayı İran İslam Rejiminin bu durumu Celal Talabani’ye mal etmesi ilginçtir. Elbette komşu ve işgalci ülkelerin Kürtlerin ter ve kanlarıyla elde ettikleri kazanımları Güneyli güçlere teslim etme biçimi yeni değildir.
Yine bugünlerde PJAK’ı suçlayıp teröristleştiren bir zihniyetin ardında bir gencin idam edilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Hoşyar Zebari’nin İran’ı aklayan Kürtleri karalayan açıklaması geri çekilse de ateşkes yapan PKK’ye karşı yine bir çeperin döndüğü görülmektedir.

Aynı zamana denk gelen Adıyaman Valisi ve Belediye başkanının 40 kişiyle 11 Ocak’taki Süleymaniye ziyareti tesadüf değildir.

Bilindiği gibi Mevlana Halid Nakşibendi Tarikatını yayarken start verdiği yerlerden bir tanesi Süleymaniye’dir. İlk başlarda kendilerine karşı tehlikeli gördükleri Nakşîciliğe karşı Halid’i İstanbul’a davet edilerek bu işi ta baştan beri budamaya çalışmışlardı.  Adıyaman bugün en sahte Nakşîciliğin olduğu bölge ve böylesi bir ilişki düşündürücüdür.

Celal Talabani’nin İstanbul ziyaretinde TRT’ye katılarak ‘’Seçimlerde AKP’ye yardımcı olabiliriz’’ açıklaması beraberinde birçok soru getirmektedir.

Seçimlerde yardımcı oluruz diyen Güneyli güçler Kuzeyde kimi temsil etmektedirler? Kuzeyde aktif kitlenin %95inden fazlasını temsiliyetini BDP yaptığına göre Talabani ya pasif Kürtlerin ya da işbirlikçi Kürtlerin temsilcisidir.

Bence ikisi de doğrudur.

Nasıl?

Pasif Kürtlerin temsiliyetiyle ip atlamak Kürtleri pasifize etmektir. Bu pasifizeliği devletin yüce konta gücü AKP’ye katmayı vaad etmek aynı zamanda işbirlikçiliği teklif etmektir.

Devletin PKK karşısında dinamikleştirmeye çalıştığı, daha doğrusu dinamitlemeye çalıştığı tiplerin kendilerine bakıp gülümsedikleri ayna Güneydeki oluşumun kendisidir. Bu oluşumun kuruluş felsefesi de biraz bu yönlüdür. PKK’yi şiddetle suçlayan zihniyet niye 20 yıldır kurulmasına rağmen siyasi partilerin askeri güçlerinin yerel Kürt Hükümetine devredilmediğini dile getirmiyorlar. Bu en büyük şiddet değil midir?

Mademki demokrasi demagogluğu yapılacak o zaman bırakın devletle her gün çatışan güçleri uğraştırmayı da üç ilde üç ordu (Goranda beli bir askeri gücü kendisinde toplamış) kurulmasının demokratlığını yapın bakalım.

Neyin karşılığında bu kadar parçalı olan bir yer ayakta kalıyor?

1991’den bu yana Güneyde evcileştirilen yirminin üzerinde Batı Kürdistanlı dört-beş tanesi Kuzeyli ve dört- beş tanesi de Doğu Kürdistanlı olmak üzere toplamda otuzun özerinde siyasi parti ve grup bulunmaktadır. Bunlar Güneye getirildi peki ne oldu?

Kürtler 20 yıldır kendi tarihlerini özetleyen kısa metrajlı bir filme, bir trajediye tanıklık etmektedirler.

Biz bu otuz rakamına eski serhıldan mirasçılarını katmadık, bugün bunların tamamının Kürdistan’da bir köy hatta bir mezra bile etkileyecek etkinlikleri kalmamıştır. Yetmiyormuş gibi önce mezarlaştırılan ( kendileri de ölü olduklarını beyan ediyorlar) bu oluşumların şimdi de tapınaklaştırılmaya çalışılması içine girilen trajediyi gözler önüne sermektedirler.  Kürtlerin bu tapınaklardan umut beklemesini çabalıyorlar.  

PKK bu 20 yılda önce bu mezarlığa sonrada bu tapınağa gelmeyen gerçeğin ta kendisidir.

TC eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 2007 Martında Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada güya özeleştirisini vererek Peter Drucker'in "Bugünün sorunları, dünün çözümleridir" sözünü hatırlatarak; "Bugün ürettiğiniz çözümler yarınlara sorun olarak yansıyacaksa, bu büyük bir yanılgıdır. Bugün karşımızda bulunan birçok sorunun, geçmişin yanlış çözümleri olduğunu kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. 1991 yılında Irak'ta 36'ncı paraleli çizip, ona destek vererek, Kuzey Irak'ta bugünü yarattığımız bir gerçektir. Kendi yaptığımız hataları da başkasına yükleme şansımız yoktur." diyordu.  

Büyükanıt’a göre o günün şartlarının belki bunu gerektirdiği ama bugününün şartlarında yeniden düşünüp yola devam edilmesi gerektiğini söylüyor. Zaten arkasında Medya Savunma Alanlarına bomba, Güneye Türk sermayesi yağıyor.

Mam Celal’ın tarihsel olarak yaptığıyla Bay Büyükanıt’ın yaptığı özünde aynı şeylerdir ‘’Bir Kürdü kurtar; on Kürdü as, bir parçayı kurtar; on parçayı yok et’’ politikasıdır. Yoksa cellâtların idam sehpasında bekleyen özgürlük savaşçılarına ‘’terörist’’ diyebilecek kadar kişiliksizleşen siyasetin ve siyasi kişiliğin gerçeği neyin nesidir? Biri cellâtlara alkış çalarcasına tempo tutuyor,  diğeri oy topluyor; alın size 36. Paralele dayatılan ucube özgürlük anlayışı.

Seçimler öncesinde Özgürlük hareketini bekleyen tehlike 90’i yılların savaşının günümüzdeki niteliksel siyasal dönüşümüdür. Yıllardır bu savaşın TC tarafından koordine edildiği doğrudur. Ancak gerek TC olsun gerekse uluslar arası güçlerin bu savaşı koordine ederken herkese ayrı ayrı rol verdiği kesindir. Şimdi hareketin kazanımlarının 2009 yerel seçimleri ve referandum ardında daha da güçlenmesiyle birlikte niteliksel kazanımlara karşı niteliksel bir çıkışın gereksinimi duyulmaktadır. Bunu da geçmişte PKK karşısında savaştırılmış tüm aygıtların siyasal gücünü açığa çıkartarak denemek istenmektedirler.

Ozan Erdem

Hiç yorum yok: