19 Ocak 2011 Çarşamba

Kapitalizm ve Demokrasi

ABD başkanlık kampanyasının ve finansal pazarların gerçeklerinin eşzamanlı biçimde gözler önüne serilmesi, politik ve ekonomik sistemlerin de karakteristik özelliklerini ifşa etti.
Kampanya hakkındaki tartışmalar tüm dünya çapında yankı bulmasa da Birleşik Devletler’de milyonlarca evde işsizlik, sigorta ve sağlık güvencesi üzerine endişeler yükseliyordu.
Bush’un krize dair ilk önerileri o denli totaliteryanizme dayanıyordu ki, çok çabuk biçimde değiştirilmek zorunda kalındı. Lobilerin yoğun baskısı altında, bu öneriler 1998 yılında Uzun Erimli Sermaye Yönetimi Fonu’nun kurulması için federal tasarı öneren James Rickards’ın da tartıştığı gibi “Sistemdeki büyük kurumların kesin bir başarısı… başarısızlığa ya da hatalara sürüklenmeden bir çözüm yolu bulma” biçiminde açıklamalarla yer değiştirdi. Mevcut çöküşün ana nedeni Federal Rezervler Yöneticisi Alan Greenspan’ın denetimindeki mortage sisteminin çöküşü idi. Ki mortage sistemi, Bush dönemi boyunca borç temelli tüketiciye ve harcamalara dayanan aynı zamanda dış borçları artıran bir ekonomi yaratmıştı. Ancak krizin kökeni daha da derindeydi. Geçen 30 yıl boyunca ekonomik liberalizasyonun yani piyasayı devlet düzenlemelerinden olabildiğince ayrı tutmadaydı.
Tüm bu adımlar, tahmin edileceği üzre 1929 krizinden bu yana gerçekleşen en büyük kriz tehdidini ortaya çıkaran derin altüst oluşları yarattı.
Yine tahmin edilebilir biçimde, liberalizasyondan en büyük karları elde eden sektörler şimdi finansal kurumların çöküşten kurtulması için geniş çaplı devlet müdahalesi talep ediyorlardı.
Her ne kadar bugünkü miktarı çok sıradışı olsa da, böylesi müdahaleler, devlet kapitalizminin genel bir özelliğidir. Uluslararası iktisatçılar Winfried Ruifrok ve Rob van Tulder tarafından 15 yıl önce yürütülen bir çalışmada, dünyanın en büyük 100 şirketinden en az 20'sinin hükümetlerinin desteği olmasa ayakta kalamayacakları ortaya çıkmıştı. Geriye kalanları ise hükümetlerinden “kayıplarını kamusallaştırma”larını istiyordu, aynen bugünün 'kurtarma paketi’nde olduğu gibi. Böylesi devlet müdahalelerinin “iki yüzyıl boyunca istisna olmaktan çok kaide oldukları” sonucunu çıkarıyordu iktisatçılar.
İşlevsel demokratik bir toplumda, bedellerini halkın ödediği böylesi temel meseleleri işaret eden ve temel nedenleri ortaya koyarak önemli çözümler öneren bir politik kampanya kontrolü ele alabilir.
Ekonomik liberalizasyonun ve onun ek bedellerinin uyarısını yapan -ki bu uyarılar hep gözardı edilmiştir- iktisatçılar John Eatwell ve Lance Taylor’un on yıl önce yazdığı gibi finans piyasaları “riskleri küçümser” ve “sistematik olarak yetersiz”dir. En temel yanlışlardan biri, finans işlemlerine katılmayanlara ödetilen bedellerin hesaplanmamasıdır. Bu “dışsal faktörler” çok büyük olabilir. Sistemik riskleri gözardı etmek yetkin bir ekonomide olması gerekenden çok daha fazla riski göze almak demektir.
Finansal kurumların görevi risk almaktır ve eğer iyi yönetilirse, potansiyel kayıpları kendi kendilerine onarabilirler. “Kendi kendilerine” vurgusu önemlidir. Devlet kapitalizmi çerçevesinde eğer bu kurumların faaliyetleri bir krize neden olursa, ki buna düzenli ve devrevi biçimde neden olurlar, diğerlerine (dışsal faktörlere) ödetilen bedel onların umurunda değildir
Ekonomik liberalizasyon yalnızca ekonomiyi etkilemez. Bu sistemin demokrasiye karşı da aktif bir silah olduğu uzun zaman önce kavranmıştır. Serbest sermaye hareketleri kimilerinin hükümet programlarını yakından izleyen ve eğer irrasyonel (özel sektöre yoğunlaşmaktansa halkın çıkarlarına uygun hareket ettiğini) olduklarını düşünüyorlarsa aleyhinde ‘oy kullanan’ yatırımcıların ve sermayedarların “asıl parlamento”su olarak adlandırdıkları bir sistem yaratmıştır.
Yatırımcılar ve sermayedarlar, sermaye kaçışı ile ‘oy kullanabilirler’, kurlara müdahale ederler, ekonomik liberalizasyonun kendilerine sağladığı diğer araçlarla saldırıya geçerler. İkinci dünya savaşının ardından ABD ve İngiltere’nin Bretton Woods anlaşması ile sermaye kontrolü ve kur düzenlemelerini kurumsallaştırma çabalarına girmesinin nedenlerinden biri budur. **
Büyük Bunalım ve savaş pek çok güçlü demokratik akım ortaya çıkarmıştı ve bu mücadeleler antifaşist hareketlerden radikal işçi sınıfı hareketlerine kadar çeşitlilik gösteriyordu. Bu baskı sosyal demokrat politikalara izin verilmesine neden oldu. Bretton Woods sistemi ile hükümete kamuoyu iradesine yanıt verebilecek bir alan yaratılabildi.
İngiliz arabulucu Keynes, Bretton Woods anlaşmasının en önemli başarısının kapital hareketini kısıtlama hakkını hükümetlere veren bir mekanizmanın yaratılması olduğunu belirtiyordu.
Dramatik bir karşıtlıktır ki, Bretton Woods sisteminin 1970'lerde çöküşünün ardından gelişen neoliberal aşamada ABD hazinesi serbest sermaye hareketliliğini ‘temel bir hak’ olarak değerlendirir. Ancak Reagan ya da Bush yönetimleri tarafından Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesi’nde ortaya konulan eğitim, sağlık, iş güvencesi ve diğer haklar hiç de bunlar gibi ‘hak’ olarak değerlendirilmez.
Daha önceki yıllarda halkın bu tarz problemleri yoktu. Bunun nedenleri Barry Eichengreen tarafından uluslararası para sisteminin incelendiği çalışmasında ortaya konmaktadır. Eichengreen 19. yüzyılda, hükümetlerin henüz “evrensel oy hakkı, sendikaların büyümesi ve parlamenter işçi partileri” ile yüzleşmediğini belirtmektedir. Bu nedenle, parlamento tarafından getirilen ağır bedeller genel nüfusa ödettirilebiliyordu.
Ancak Büyük Bunalım ve antifaşist savaş sürecinde kamuoyunun radikalleşmesi ile bu ‘lüks’ özel sektör için artık ortadan kalkmıştı. Bu nedenle, Bretton Woods sistemi “sermaye hareketine demokrasi çerçevesinde kısıtlamalar getirmiş ve piyasaların baskısından izolasyon sağlamıştır.”
Savaş sonrası sistemin parçalanmasının doğal sonucu olarak demokrasi kısıtlandı. ABD gibi özellikle işletmelere dayanan sistemlerde kamuoyunun/halk hareketlerinin kısıtlanması ve marginalize edilmesi moda oldu. Seçimler ise halkı kandırmanın adının halkla ilişkiler olduğu bir çeşit ilüstrasyona dönüştü.
20. yüzyılın büyük toplumsal felsefecilerinden John Dewey, “Politika, büyük şirketlerin toplum üzerine örttüğü perdedir” der ve devam eder: “Özel sektörün karı için bankaların, toprağın, endüstrinin özel kontrolü ve tüm bunların medya, medya grupları ve propagandanın ve halkla ilişkilerin diğer yolları ile meşru hale getirilmesidir.”
ABD tek partili bir sisteme sahiptir, iki fraksiyonlu -Cumhuriyetçiler ve Demokratlar- tek bir parti, patronlar partisi. Aralarında küçük farklılıklar var tabi. Larry Bartels “Eşistsiz Demokrasi: Yeni Altın Kafesin Politik Ekonomisi isimli çalışmasında son 60 yıl boyunca “orta sınıf ailelerin temel gelirlerinin Demokratların yönetiminde Cumhuriyetçilerin yönetiminde olduğundan iki kat daha hızlı arttığını buna karşın yoksul işçi ailelerinin gelirlerinin ise Demokratların yönetiminde Cumhuriyetçilerin yönetiminde olduğundan altı kat daha hızlı arttığını” göstermektedir.
Farklılıklar mevcut seçimde de görülebilir. Oy verenler bu farklılıkları gözetmelidir, ancak politik partiler üzerindeki yanılsamalara kapılmaksızın. Ve oy verenler, yüz yıllardır ilerlemelerin ve toplumsal refah ile meşruiyetin tanrının hediyesi olarak değil, toplumsal mücadeleler yolu ile kazanıldığını hiç unutmadan tavır almalıdır.
Bu toplumsal mücadeleler zaferler ve yenilgiler sirkülasyonudur ve mücadele aktif bir demokratik toplum yaratmak amacıyla oy sandıklarından işyerlerine her yerde ve her dört yılda bir değil her gün yürütülmelidir.
**Bretton Woods sistemi 1944 yılında New Hampshire’de düzenlenen ve BM’in ev sahipliğini yaptığı Para ve Ekonomi Konferansı’nda 44 devletten 730 delegenin katılımı ile kabul edilen küresel ekonomik yönetim sistemidir. 1971 yılında çöken Bretton Woods, uluslararası para sistemini düzenleyen prosedürler, kurumlar ve kurallar sistemidir. Uluslararası para sistemi Yeniden Yapılandırma ve Gelişim için Uluslararası Banka ve 1945 yılında kurulan IMF tarafından oluşturulmuştur. Bretton Woods sisteminin temel özelliği her ülkenin kendi parasının kurunu belirli bir seviye tutacak döviz kurunu sağlayacak bir para politikası oluşturması zorunluluğudur. Sistem, ABD doların altına çevrilmesini askıya aldığında çökmüştür. Bu durum, ABD dolarının tüm diğer ülkeler için belirlenmiş kur olmasını getirmiştir.
Çev. Atılım

Hiç yorum yok: