14 Ocak 2011 Cuma

Güney Afrika Modeli Barış; Hakikat ve Af Komisyonu-1

Yeni_Özgür_PolitikaGüney Afrika’da beyaz rejim 1980’lerin ortalarında başlayarak, ANC ile yurtdışında beyaz işadamları üzeri görüşmeler başlattı. 1980’lerin sonuna doğru bu görüşmeler sonucu tutuklu bazı ANC kadroları serbest bırakıldı, ardından Nelson Mandela ile temasa geçildi. 1990’da da ANC üzerindeki yasak kaldırıldı.
Güney Afrika Modeli Barış; Hakikat ve Af Komisyonu
Barışı çokca tartıştığımız bu yıllarda, çeşitli ülkelerin deney ve ulaştıkları sonuçlara bakıyoruz. Bu aynı zamanda, başka ülkelerde gelişen barış deneyimlerini inceleyerek Kürdistan’da geliştirmek istediğimiz barışın iradeli, onurlu demokratik olması için, kendi pratik tedbirlerimizi geliştirmek de oluyor. Fakat hangi ülkenin deneyimine bakarsak bakalım, gerçeğe ve umut dolu bir geleceğe ancak ideolojik ve tarihsel pencereden bakarsak yakınlaşabiliriz. Diğer türlü konuya bakış açısı yüzeysel oluyor. İşte bu nedenle bu yazımızda dünya çapında evsanevi bir düzeyde tanıtılan Güney Afrika Hakikat ve Af Komitesine biraz farklı bir gözle bakmayı önemli buldum. Kamouyuna propagandası yapılan daha çok olumlu sonuçlarıdır. Ancak acaba bu çokça övülen çözüm modeli sorunları gerçek anlamıyla kalıcı bir barışa götürebildi mi? Yoksa iyiliği ve efsaneviliğinin ölçüsü kötü ırkçı Apartheid rejimi midir? O rejim hiç şüphe yok ki, katliamcı, köleci, sömürgeci, bir sistemdi. İnsanlık dışı uygulamaların sahibi ırkçı bir rejimdir.

İktidarcı zihniyetle çözüm olmaz!
Bu yazıyı Kürt özgürlük hareketinin barış ve uzlaşı siyasetinin ilkesel kriterlerini anladığım oranda esas alarak yazdım. Çünkü; Kürt özgürlük hareketinde barış kavramı en modern ve çağa en uygun biçimiyle geliştirilmektedir. Bahsi onurlu bir barıştır, bu da toplumsal karekterli bir barıştır. Özgürlük Hareketi önderliği Abdullah Öcalan barışı siyasal bir olgudan öteye toplumsal bir olgu olarak ele almaktadır ve yine Kürt sorunun barışçıl çözümünde Türk devletiyle iktidarı paylaşma değil amacı, çünkü dün yaşandığı gibi bugünkü savaşların asıl nedenini de iktidar kavgaları olarak tanımlamaktadır. Barış algılayışında en önemli nokta bu iktidar zihniyetinin aşılmasıdır.

Radikal demokrasi, radikal barış
Kürt özgürlük hareketi, Kürt sorunun çözümünde başkaları gibi iktidarın devir tesliminden bahsetmemektedir. Bana göre herkesin yaşadığı deneyimlerden çıkabilecek en gerçekçi çözüm budur, bu nedenle de; radikal demokrasi gibi radikal barış siyasetinden bahsediyor. Yani barışı hep özlenen ve aranan konuma getiren iktidar hırsının sonucu olan savaşlara son vermek ve radikal kökten bir barış çözümlemesine gitmiştir. Maksadım elbette başkalarının elde ettiklerini ne küçümseme ne de gereksiz olarak tanımlamaktır. Güney Afrika her ne kadar kendi somutunda uzlaşı siyasetiyle bir barış yaratabilmişse elbetteki inceleme konusudur. Biz Kürtler de başkalarının deneyimini incelerken ne taklit etmeliyiz, ne de sorgusuz ve sualsız sadece görünürde olanları ele alarak yüzeysel yaklaşamayız. Güney Afrika’da ki beyaz ırkçı rejimle Türk devletinin sömürgeci politikaları arasında ciddi bir benzerlik sözkonusu olsa da Kürt özgürlük hareketi ile Güney Afrika özgürlük mücadelesi arasında ciddi ideolojik farklıklar da bulunmaktadır.

Güney Afrika çözüm modelini anlamak açısından karşısında mücadele verdiği ırkçı rejimi anlamak da gereklidir. Güney Afrika’da Apartheid rejimine karşı mücadele ve yaşanan çözüm müzakerleri, yani ırkçı rejimden demokrasiye geçiş aşamasında önemli bir rol oynayan Af ve Uzlaşı Komisyonu’nu da anlamak önemlidir.

Apartheid rejimi
Kelime olarak Apartheid, Hollanda sömürgeciliği sürecinde Güney Afrika’da geliştirilen Afrikans (Afrikalı) dilde Aparthayd olarak kullanılıyor. Apart ayrı, özel anlamına geliyor. Fransızca’da ‘a part’ bir tarafı tutma, özel ve yabancı manasında da kullanılıyor. Güney Afrika’da bu, tüm devletin yasaları düzeyinde kurumsallaşmış ırkçı bir yönetim biçimiydi. Yani Apartheid siyasal olarak kurumsallaşmış ırk ayrımına dayanan, bir ırkın diğer ırk tarafından ezilmesinin meşruiyetini sağlayan bir rejim biçimidir. Özcesi beyazlar (Avrupa’dan göç edenlerin torunları), „renkliler“ (kökeni birden fazla ırkın üyelerinden gelen), Asyalılar (Hint, Malezya, Endonezya) ve siyahlar.

Ülke nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturan beyazlar azınlık olarak, beyaz olmayan çoğunluğu yönetmiştir. Beyazların dışında olanlara seçme ve merkezi yönetime seçilme hakkı tanınmamaktaydı. Ayrımcılık yaşamın tüm alanlarında hakimdir. Kiliselerden, umumi tuvaletlerden tren vagonlarına, okullarda hastahanelere, yerleşim yerlerinden okullara kadar bütün toplumsal düzeylerde etkili olarak uygulanmaktaydı. Milyonlarca siyah insan evlerinden yurtlarından oldukça uzakta ‘yurt’ denilen alanlara toplatılarak altın, uran ve elmas madenlerinde köle olarak çalıştırılmaktaydılar. Sistem ırkçı karekteriyle böyleydi. Burada bahsi edilen ırkçı zihniyete dayalı ideolojik bir yönetim biçimidir.

Apartheid zorda
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Aralık 1973’te ‘Irkçılığa karşı mücadele ve bu suça bulaşmışları takip etme’ sözleşmesini çıkarmış ve 1976’da uygulamaya koymuştur. BM bu sözleşmede Apartheid rejimini‚ insanlığa karşı suç işleyen’ olarak tanımlamıştır. Buna göre insanlık suçu işleyenlere uluslararası devlet yasalarına göre ceza takibini öngörmekteydi. Kısacası bu rejimi ayakta tutanların Lahey Savaş Suçu Mahkemesi’nde yargılanmalarının önü bu sözleşmeyle açılmıştır. Bu oldukça önemli bir husustur. Beyazlar; 1970’lerde artan siyahların direnişi, yanısıra Sovyet Bloku’nun desteğiyle uluslararası alanda gündemleşen ve giderek yurtdışında çok sayıda Avrupa ülkesinde ANC öncülüğünde gelişen özgürlük mücadelesiyle güçlü dayanışma ve BM’nin bu yasasıyla zor bir duruma girmiştir. En büyük isyanlardan belirgin olanı 1976’da Johannesburg’a yakın Sowet, Siyahların gecekondu yerleşim alanlarında başlamıştır. Bu isyan tüm dünya kamuoyuna yansımıştır. İsyanı bastırmak için yüzlerce sivil insan, çoğu sırtından vurularak katledilmiştir. 1970-1980 arası Afrika kıtasında, Sovyetlerin desteğiyle bağımsızlığını ilan eden Angola, Mozambik vb ülkelerin başarısı da, Güney Afrika halkını ve ANC’yi mücadelelerini başarıya ulaştırmada teşvik edici bir rol oynamıştır. Bunun sonucu olarak 1970-1990 yılları arasında siyahların özgürlük mücadelesi hem içte ve hemde dışta gördüğü dayanışma büyük bir ivme kazanmış, ve demokratik bir çözümü zorunlu hale getirmiştir. 1970’de toplu grevler, 1973 Natal isyanı 1976’daki Soweto isyanı beyaz ırkçı rejimi zora sokmuş, rejim isyanları bastırmak için daha fazla şiddete başvurmuştur. Artırdığı güvenlik önlemleri ise bir yandan siyasi istikrarı derinleştirmiş diğer yandan dış dünyanın eleştirilerine sebebiyet vermiştir. Dış dünyada kimi ülkeler ambargo politikasını uyglamışlardır, bu da beyaz ırkçı rejimi ekonomik olarak zorlandığı bir noktaya getirmiştir. Bu nedenle İngiltere ve ABD tarafından beyaz ırkçı rejim eleştirilere maruz kalmış ve çözüme gitmesi yönünde zorlanmıştır.

Müzakerelere başlama süreci
Beyaz rejim 1980’lerin ortalarında başlayarak, ANC ile yurtdışında beyaz işadamları üzeri görüşmeler başlatmıştır. 1980’lerin sonuna doğru bu görüşmeler sonucu tutuklu bazı ANC kadroları serbest bırakılmış, ardından Nelson Mandela ile temasa geçilmiştir. Mandela beyaz hükümetle yaptığı görüşmelerde kendisinden istenilen silahlı mücadeleye son verme şartını ilk etapta ret etmiş, bunun yerine ırkçı ayrımcılığa beyazların son vermesi şartını öne sürmüştür, ayrıca ANC’nin temel bir talebi olan siyasi tutsakların serbest bırakılması da başlıca taleplerden olmuştur. 1990’da ANC üzerindeki yasak kaldırılmış ve Mandela’nın serbest bırakılmasıyla ANC’nin ileri sürdürdüğü müzakere şartlarından biri olan siyasi tutsakların serbest bırakılması şartı yerine getirilmiştir. Beyaz rejim ise ANC’nin silahlı kanadını tasviye ederek silahların teslim edilmesinde ısrar etmiştir. ANC bunu ret etmiş, silah bırakılmasının müzakerelerin başlangıc şartı değil, müzakereler sonucu çıkan bir sonuç olmalıdır demiştir. Bu konu Kürt sorunun çözümünü de yakından ilgilendirmektedir, zira geçen yıl TC’nin örtülü tasfiyeyi maskeleyen ‘Kürt açılımının’ şartı olarak, PKK’nin kayıtsız şartsız silahları bırakması ve teslim etmesi öne sürülmüştür. ANC’ye benzer PKK’de silahların bırakılmasının müzakere öncesi bir şart değil, bizzat müzakere tartışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkabileceğini anlaşılır bir şekilde ifade etmiştir.

BM’nin 1973 sözleşmesi korkuttu
Beyazların müzakerelerde en çok korktuğu husus ise BM’nin 1973’te imzaladığı sözleşmedir. Buna göre ANC ile iktidara gelecek siyahların beyaz rejimini Lahey Adalet Divanı’na götürmesi ve yargılanmasını sağlaması. Tabi bu yargılama sadece G.Afrika’ya dikte eden beyazları değil aynı zamanda BM’nin sözleşmesine rağmen, beyaz rejimi destekleyen devletleri de kapsayacaktı. Buna göre Hollanda, İngiltere, ABD, İsrail, Almanya, İsviçre vb ülkeleri suçlu ırkçı rejimi ayakta tutan siyasal, diplomatik, ekonomik ve askeri destekleri nedeniyle yargılabilecekti. Bu konu 2001’de Güney Afrika’da gerçekleştirilen BM Irkçılığa ve Ayrımcılığa karşı konferansında da temel bir gündem olmuştur. Çeşitli Afrika ülkeleri sömürüldükleri devletlerden tazminatı da gündeme getirdiler, ancak başarı elde edemediler. Güney Afrika rejimini destekleyen bir rejim de karetekeri itibariyle benzer olan Türk devletiydi. Nelson Mandela’nın 1992’de Atatürk barış Ödülünü red etmesinin bir nedeni de Türk devletinin Kürt halkına karşı geliştirdiği hak ihlaleri nedeniyledir. Ancak bu ödülü Mandela 1999’da kabul etmiştir.

Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları
Hakikat ve Af Komisyonları 1980’lı yıllardan itibaren politikanın yeni çözüm yöntemleri olarak tanınmaya başlanmıştır. Genel olarak ise bu komisyonlar ırkçı, sömürgeci ve askeri diktatörlüklerden kurtulan, ciddi bir savaş yenilgisi yaşayan, otoriter rejimleri geride bırakan ve demokrasiye yol açmak için işlevli olmuşlardır. Savaşlardan barışçıl süreçlere geçiş aşamalarında bilindiği üzere hukuksal boşluklar ciddi sorun olur, aşılan rejimin hukuk iflası ve yeni hukukun aşamalı gelişmesi nedeniyle Hakikat ve Af komisyonları bir nevi adalet ve hukukun rolünü belirli bir süre oynarlar. Latin Amerika’da 1978’de Şili’de, 1979’da Brezilya’da, 1983’te Arjantin’de, 1986’da Uruguay’da, 1987’de El Salvador’da önce af ilan edilmiş, sonra Hakikat Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonlarda ağırlıkta esas alınan yöntem önce af edelim sonra uzlaşalım olurken, Güney Afrika’da önce uzlaşı sonra af gündeme gelmiştir.

Özellikleri
- Genellikle savaş döneminden barış dönemine ya da otoriter yönetimden demokrasiye geçiş dönemleri gibi siyasal geçiş dönemlerinde kurulurlar;

- Geçmiş ihlalleri araştırmak, ortaya çıkarmak ve resmi olarak tanınmasını sağlamak,
- Kurbanların kendine özgü ihtiyaçlarını karşılamak (tavsiyelerle tazminatları önermek),
- Adalet ve hesap verilebilir olma durumuna katkıda bulunmak;geçmişe odaklanmak,
- Geçici yapılardır, genellikle bir ya da iki yıl çalışırlar,
- Devlet tarafından, bazı durumlarda silahlı muhalefet tarafından ve bazı durumlarda da barış anlaşmaları aracılığıyla, resmi olarak onay, yetki ya da destek verilen yapılardır,
- Tek bir olayı değil, bir zaman diliminde gerçekleşen kötü muamele biçimlerini ve belirli hak ihlallerini soruştururlar;
- Görevlerini, sonuç ve tavsiyeleri içeren bir rapor hazırladıkları zaman tamamlamış olurlar.

Hiç yorum yok: