17 Ocak 2011 Pazartesi

Güney Sudan Dersleri


Kolonyalist ülkeler işgal ettikleri yerleri, sömürdükleri yerleri Nazilerin "Lebensraum" olarak tabir ettikleri "Yaşam Alanı" olarak görür. Bunun için cinayet, suikast, sabotaj, işkence, kıyım yani dehşet ve vahşetin türlüsünü uygulamaya kor. Afrika kıtasının bugüne kadar en büyük ülkesi olan Sudan da Güney Sudan ve Darfur için aynı şekilde hareket etti.

Hartum yönetimi Arap Birliği ülkelerinin desteğiyle Darfur'da "Canjavid" denen milisleri, Güney Sudan'da da ordunun yanı sıra Misseriya milislerini katliamlarda kullanıyordu. Arap ülkeleri destekli asimilasyon ve şiddet uygulayan Kuzey ile dışlanmış Güney Sudan arasındaki çatışmalar 1983'ten sonra milyonlarca ölü bıraktı. Bu aynı zamanda eziyeti yıllarca sürecek büyük göçler demekti.


Çetin pazarlıklar sonucu Nairobi'de kuzey-güney anlaşması imzalanmıştı. 2005'teki bu anlaşma gereği kısmi özerklik hakkı tanınan Güney Sudan, 2011'de kaderini belirleme hakkını kullanacaktı. Sudan 1 Ocak 1956'da İngiltere'den bağımsızlığını ilan etmişti, Güney Sudan da yine ocak ayında bağımsızlık referandumu gerçekleştirecekti. Katılım oranı yüzde 60'ı bulmazsa geçersiz sayılacaktı.


Zaman çarkı yeni çatışmalar, yeni kaos korkusuyla işliyordu. Nitekim anlaşmadan kısa süre sonra Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) kurucularından, Sudan Devlet Başkanı Yardımcısı John Garang de Mabior'un helikopteri düştü. Takvimler Temmuz 2005'i gösteriyordu. Anlaşma sonrası Sudan Başkan Yardımcısı olan John Garang güney komşusu Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni'yle görüşmeden dönüyordu. Tanzanya, ABD ve İsrail'de eğitim gören, bir dönem Sudan ordusunda subay olan John Garang ve beraberindekiler hayatını kaybedince, suikast olduğu kuşkusuyla Hıristiyanlar sokaklara dökülmüştü. Başkan yardımcılığı görevini devralan SPLM'nin diğer kurucularından Salva Kiir ve etrafındaki kadro sürecin kaosa sürüklenmesine izin vermedi.


Beşir yönetiminin 2005 sonrası çok ileri gitmemesinde, süreci tersine çevirememesinde BM, UCM ve ABD baskısının önemli payı olduğu da gerçek. Ancak asıl olan Güney Sudanlıların ödediği bedel ve referandum sürecinin arkasında durmalarıydı. Böyle olunca UCM'nin soykırımdan tutuklamak istediği Ömer El Beşir'in son çırpınışları ve tehditlerle referandumu yaptırtmama manevraları tutmadı. (Ancak Abyei için aynı şeyi söylemek mümkün değil.)


Zorluklar ve konfederasyon:


Ve 9-16 Ocak'ta referandum gerçekleşti. Güneylilere halka "separation" mi "unity" mi (ayrılık mı birlik mi) diye soruldu. Güney ile Kuzey arasındaki sınırda bulunan Abyei'de de referandum yapılacaktı. Ancak Hartum'a bağlı milislerin ve aşiretlerin saldırıları nedeniyle burada referandum başlayamadı. Bu petrol kenti hangi tarafa katılacağına karar verecekti. Abyei'de de bir an önce referandumu gerçekleştirmek, irade beyanlarına bakmak gerekir.


Gelinen aşamada Salva Kiir sonuçlar açıklandıktan sonra bağımsız Güney Sudan'ın ilk devlet başkanı olacak gibi. Ancak işi oldukça zor. Çünkü darbeler ülkesi Sudan güneye hep kan ve ölüm götürdü. Yatırım yapmadı, altyapı sorunları, sağlık sorunları için bir şey yapmadı. Bölgede gözlem yapanların aktarımına göre sağlık hizmeti verilemediği için sarıhumma, anemi, sıtma, salgın hastalıklardan dolayı çocuk ölümleri yüksek. Başkent Juba'nın dahi sadece iki ana caddesi asfalt. Tahta ve tenekeden yapılmış evler yaygın.


Salva Kiir gibi yönetime talip olanların öncelikle demokratik yolla kurucu meclis seçmeleri gerekecek.


Demokratik seçim ve adalet mekanizmasının oluşturulması önemli. Yönetime talip olanların kabul görmeleri için kaynakları toplumun bütün kesimlerinin faydalanacağı şekilde tahsis etmeye, altyapı yatırımları gerçekleştirmeye, sağlık ve eğitim sorunlarını çözmeye dönük sağlam projeler sunması ve hayata geçirmesi gerekir. Beşir bırakırsa, katliamcılardan hesap sorulursa konfederasyon seçeneği öne alınabilir.


Bunun için oluşacak yönetimin ABD'ye yönelmemesi gelecek açısından önemli. Çünkü söz konusu olan petrol gibi çıkarlarsa ABD insan haklarını, demokrasiyi kolayca harcayan bir devlet kodlamasıdır. Bu nedenle Güney Sudanlı karar alıcıların ABD tarihini iyi incelemeleri gerekir.


Etkilenecekler


Gelelim çıkarılacak derslere. Hindistan, Nijerya, Mısır, Pakistan, Irak, Lübnan gibi Hıristiyan nüfusu olan ülkeler; halkları asker-polis zoruyla yöneten Sudan'ın en önemli destekçileri Arap Birliği ülkelerinin yanısıra Türkiye, Yemen gibi ülkeler tedirginlik içinde izledi referandumu. Çünkü birçok ülkede asimilasyon politikası ve etnik şiddet hakim. Bazı ülkelerde Hıristiyanlara yönelik katliamlar oluyor. Kiliseler bombalanıyor, ateşe veriliyor. Evler yakılıyor. Artık 7 milyon Hıristiyan Kıptinin yaşadığı Sudan'ın kuzey komşusu Mısır, 30 milyon kadar Hıristiyanın olduğu Hindistan, 3 milyon kadar Hıristiyan nüfusu barındıran Pakistan, Hıristiyanları sürgün eden Irak'ın statükoculuktan sıyrılması gerekiyor. Asimilasyon ve yok etme yerine halka "siz ne düşünüyorsunuz" sorusunu sormaktan korkmamalı. Bu ülkelerin dersler çıkarıp, bütün dil, din, mezhep farklılıklarını benimseyip, eşit birlikteliği inşa etmeleri, özgür seçimler gerçekleştirmeleri gerekir.

M. Ali ÇELEBİ
17.01.201

Hiç yorum yok: