14 Ocak 2011 Cuma

Güney Afrika Modeli Barış; Hakikat ve Af Komisyonu-2

Yeni_Özgür_Politika Her ne kadar Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Apartheid rejiminin ürperten suçlarını büyük bir cesaret ve uzun soluklu sistemli bir çalışmayla açığa çıkarmış, yine yüzyıllardır acılarla yaşamış bir halka zulmü anlatma imkanı tanımışsa da, yetersizlikleri nedeniyle eleştiri konusu olmuştur. Geçmişle hesaplaşma devam etmektedir.
Güney Afrika Modeli Barış; Hakikat ve Af Komisyonu - 2
1990’da ANC öncülüğünde beyaz rejimle başlayan resmi müzakere süreci 1994’a kadar sürmüştür. ANC ile beyazların müzakerelerinin bir şartı olan Apartheid rejimini, sistemsel olarak değil de, bireyler düzeyinde yargılanması üzerinden uzlaşı sağlanmıştır. Çünkü sistemsel olarak yargılanmasını beyazlara kabul ettirmesi, beyazların ve destekleyicilerinin Lahey Adalet Divanı’na gidiş yolunu açacaktı ve 600 yıl süren sömürgeciliğin tahribatlarının çeşitli düzeylerde tanzim edilmesi sağlanacaktı.

İlk demokratik seçimlerde Mandela ve ANC zafer kazandı
Uzlaşının tamamlanması sonucu 1994’te ilk defa demokratik seçimlere gidilmiştir. 27 Nisan 1994’de ANC yüzde 62 oranında ezici bir oy oranına ulaşmış ve Nelson Mandela apartheid sonrası ilk başkan olmuştur. Uzlaşı diğer yandan siyahların özgürlük mücadelesi veren ANC başta olmak üzere diğer örgüt üyelerinin de yargılanması şartını barındırmıştır. Bununla beraber beyazların sahip olduğu topraklarda reformların yapılmaması öngörülmüştür. Kısacası ülkenin çoğunluğunu teşkil eden siyalarla beyazlar iktidar devir teslimi yapacaktır. Daha önce azınlık ülkeyi yönetirken, antlaşma sonucu çoğunluğu oluşturan siyahlar başa geçecektir. Bu husus anlaşıldıktan sonra 1996’da devreye konulan Hakikat ve Af Komitesi örgütlendirilir. Kamuoyu 1990-1994 müzakere sürecinde sağlanan uzlaşma siyasetini yakından bilmemektedir. 1996 oluşturulan geçici anayasa da bu uzlaşı üzerinde şekillendirilmiştir. 1990-1994 uzlaşıyla sonuçlanan politik çözüm geçmişte iktidar olan beyazlar ile gelecekte iktidar olacak siyahlar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Halk ve uluslararası kamuouyu bu uzlaşı siyasetinin en belirgin ve bir nevi son aşaması olan ve 1996’da meclisin kararnamesiyle devreye konulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu -TRC; Truth and Reconciliation Commission- (HUK), sürece dahil olmuştur.

Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu
Güney Afrika’da Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (HUK), Nelson Mandela’nın 1994’te Başkan seçilmesinden ve ANC’nin iktidar olmasından sonra tartışılmaya başlandı. Geçiş dönemi adaleti konusunda düzenlenen iki büyük uluslararası konferans, sivil toplum örgütlerinin büyük katkısı ve parlamentoda saatler süren tartışmalar sonucunda Güney Afrika Meclisi; 1995 ortalarında Ulusal Birliğin Desteklenmesi ve Uzlaşma Yasası’nı çıkardı. Üzerinde en çok durulan ise Şili’de denenen Hakikat ve Af Komisyonu modeli olmuştur.

Nisan 1996’da başlayan ve 1998 Haziran’ında sona eren Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, apartheid yönetimi altında yaşanan insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmak üzere Güney Afrika’daki toplulukların şikayetlerini ele almıştır. Ele alınan suçlar ise 1960-1964 yıllarını kapsayan süreçtir. Bu süre zarfında en çok faili meçhul cinayet vs işlenmiştir. HUK 21 binden fazla insandan resmi ifade almıştır. Oturumlar halka açık yapılmış ve büyük ölçüde ulusal ve uluslararası medyada yayınlanmıştır. İfade veren polis ve emniyet görevlileri ifadelerinde samimi olduklarında af edilmişlerdir.

1996-1998 sürecinde Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu 6.037 insanı dinlemiş, 568 kişiyi af etmiş, 5.287 kişi af dışı bırakılmıştır. Hükümet mağdur olarak kabul edilen kişilere ise verilen söz çerçevesinde gereken tazminatları sadece az bir kesime vermiştir.

Af yetkisine sahip tek komisyon
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Ekim 1998’de, bulgularını içeren 3 bin 500 sayfalık bir raporu o dönemki Cumhurbaşkanı Nelson Mandela’ya sunmuştur. Ancak soruşturulan yalnızca beyazlar olmamıştır. Bunun yanısıra ANC ve diğer Siyahların temsilcisi örgütlerin de insan hakları ihlalleri konusunda ifadeleri alınmıştır.

Diğer ülkelerdeki komisyonlardan farklı olarak af yetkisine sahip tek Hakikat Komisyonu, Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu olduğu da bir gerçekliktir.

Komisyona eleştiriler
Her ne kadar Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (HUK), Apartheid rejiminin ürperten suçlarını büyük bir cesaret ve uzun soluklu sistemli bir çalışmayla açığa çıkarmış, yine yüzyıllardır acılarla yaşamış bir halka zulmü anlatma imkanı tanımışsa da, yetersizlikleri nedeniyle eleştiri konusu olmuştur. Eleştirilerin çoğunun haklılık payı olsada, asıl nedeni ise ANC ve Apartheid rejimi arasında sağlanan uzlaşma siyasetinde görmek daha gerçekçidir.

Hakikat ve Uzlaşma komisyonuna en çok eleştiriler hukukculardan gelmiştir. Bunlar uluslararası hukukun bu tür mekanizmalarla boşa çıkarıldığını iddia etmektedirler.

Zulmün sebebi ırkçı sistemdir, tek başına bireyler değil
Güney Afrikalı siyah aydın ve entelektüellerin en fazla dikkate ve ciddiye aldıkları eleştiri Ugandalı Prof. Mahmoud Mamdani’ninki olmuştur. Prof. Mamdani’nin temel eleştirisi HUK’un Apartheid rejimini sistemsel bütünlüğü içerisinde değil de, yaşanan vahşetin bireyler üzerinden ele alındığına dönüktür. Çünkü tüm zulüm ırkçı bir sistem sonucu olmuştur. Sistem ve yapısal olarak ırkçılık ele alınıp yargılanmaktan ziyade bireyler şahsında açığa çıkan boyutları üzerinde durulması eleştiri konusudur. Mamdani’ye göre; HUK yasalar nedeniyle milyonlarca insanın zorunlu göçe tabi tutulması, pasaport yasasından dolayı yaşanan sayısız tutuklamaları, bununla Apartehid rejiminin yapısal ve sistemli şiddet karakteri gözardı edilmiş ve bu rejimden faydalanan beyazlar yani siyahların toplatıldığı zorunlu gecekondu, göç politikasını uygulayan idari işlemlerden sorumlu olanlardan ise hesap sorulmamıştır.

‘Gökkuşağı ulusu’
Temel diğer bir eleştiri ise suçların bireyselleştirilmesiyle toplumda yaratılmak istenen depolitizasyon meselesidir. Toplum, mağduru olduğu sistemi değil, onun yarattığı sonuçlar üzerinden bir eleştiri ve mahkumiyet yargısına itilmiştir. Başvurulan yöntemin suçlu ve kurban politikasıyla sorunun odak noktası silik hale getirilmiştir.

Güney Afrika HUK deneyiminde unutulmaması gereken; bu komisyonun eski toplumsal ve siyasal düzenden yeni bir düzene geçiş döneminde yapılmasıdır. Siyahlar mağduru olduğu ve o güne kadar ırkçı gördükleri beyazlarla nasıl birilikte bir gelecek kuracaklardı? Siyahlar ya yaşanan tüm zorbalığın, köleliğin ve zulmün intikamını alarak yeni bir savaşa girecek, ya da birlikte yaşamak için uzlaşıya gideceklerdi. HUK, bir nevi uzlaşan ANC ve beyaz iktidarın hemfikir oldukları “gökkuşağı ulusunu“ yaratmanın toplumsal zeminini oluşturma deneyimi olmuştur. HUK renklerin birlikte yaşanması için suçu işleyen kimi beyaz ile mağdur olan siyahları yüzleştirmiş, böylelikle kin ve nefretin o dönem patlak vermesini frenlemiştir.

600 yıllık köleliğin yaraları hala kanıyor!
O günün şartları açısından geçişin çözümünde önemli bir katkısı olmuşsa da devrimin tamamlanmasına ara vermiştir. Nitekim bugünkü Güney Afrika’da sorunlar hala devam ediyor, çünkü 600 yıllık sömürgecilik ve köleliğin yaraları çok derin ve hala kanamaktadır. İktidar el değiştirmiş, kapitalist zihniyetin bir ürünü olan Güney Afrika orjinli Apartheid rejimi aşılmış olasa da, kapitalizmin sömürü zihniyetinin uygulayıcıları bu defa da siyahlar olmuştur. Son yıllarda artan siyah milliyetçiliğinin yanısıra zengin ve fakir arasında derinleşen mesafe umutsuzluğa yol açmaktadır.

BM sözleşmesi tekrar gündemde
HUK’un yarım bıraktığı adalet mücadelesi ise hala devam etmektedir. 2009’da iktidara gelen Cumhurbaşkanı Jacob Zuma ile siyah kimliğin kırılmış onuru ve özgüvenini yaratma kavgası devam etmektedir. Apartheid ırkçılığının siyahlar üzerinde yarattığı derin tahribatlar, sosyolojik olarak bıraktığı derin kimlik ve özgüven kırılması ise Güney Afrika’yı daha çok uğraştıracaktır. Ülke ekonomisinin beyaz hakimiyeti altında olması, toprakların çoğunun hala beyazların elinde olması ciddi bir sorun olarak tartışılmakta ve anayasal olarak düzenlenen toprak reformları ise hala bir öfke konusu olmaktadır.

Ekonomi hala beyazların elinde
Siyah yeni kapitalistler çıksa da, ekonomik gücün motoru beyazların olması da, geçmişle hesaplaşmanın bitmediğini göstermektedir. Hak ve adalet arayışı, anti kolonyalist mücadele devam etmektedir. Bu nedenle Zuma hükümeti, geçmiş hükümetlerin red ettiği siyah vatandaşlar tarafından Apartheid rejiminin faydalandığı büyük şirketlere karşı açtığı davaları desteklemektedir.

Zuma hükümeti 33 bin siyahın toplu olarak 2002’de ABD’de Aparheid rejimiyle ortak çalışan büyük şirketlere karşı açtığı davayı destekleyerek, yarım kalmış geçmişle hesaplaşma ve ırkçı rejimden faydalananlardan hesap sormayı yeniden gündemleştirmiştir. Dava Daimler, UBS, Credit Suisse, Rheinmetall, Commerzbank, Deutsche Bank ve Dresdner Bankö, Amerikan Ford ve General Motors yanısıra Teknoloji sanayi olan İBM’e karşı açılmıştır. Bazı şirketler ise HUK’ta ifade verdiklerini belirtmişlerdir. Bu şirketlerden beş Alman firması, BM’nin 1977’de Aparheid rejimine karşı aldığı silah satış ambargosunu deldikleri ve 4.2 Milyar Euro civarında satış yaptıklarından dolayı dava konusu olmuşlardır. En son örnekten de görüleceği üzere geçmişle hesaplaşma devam edecektir.

Barışa, savaşa yol açan zihniyete karşı mücadeleyle ulaşılır
Barış sorunu, savaş sorunu kadar binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Güney Afrika’da belli bir uzlaşının sağlanması ve dolayısıyla geçmişle yüzeysel hesaplaşılması bile, kalıcı bir barışın, Güney Afrika’da hala mümkün olmadığını ortaya koymuştur. Savaşlar yöntem değiştirir, kimi savaş belirli aşamalarda çok şiddetli olur, kimi savaşlar ise zamana yayılmış biçimde farklı yöntemlerle olur. Kapitalizmin yani ikidarın daha ince kalıba büründüğü bir sistemde yaşam hergün bir savaş günüdür. En doğru barışa, savaşa sebebiyet veren iktidar ve egemenlik zihniyetiyle sürekli hesaplaşmayla ulaşılır.

Denilebilir ki; herhalde Güney Afrika deneyiminden en iyi sonuç çıkaracak olan Kürdistan Özgürlük Mücadelesidir. Öyle görünüyor ki kalıcı ve onurlu bir barış Kürdistan’dan evrene yayılacaktır. Tüm barış ve özgürlük deneyimlerinin son halkası olarak, ister Güney Afrika ister başka yerde örnekleri de yaşanmış olsa, özgür iradeli, kalıcı barışa Kürdistan toprakları tanıklık edecektir. Çünkü; nasıl ki iktidar zihniyeti devlet örgütlemesiyle bizim coğrafyamızda kurumsallaşmaya başlamış ve savaşlara sebebiyet vermişse, aynı şekilde neolotik, ana merkezli kültüre dayalı insanlık kültürü de bizim coğrafyamızda ve binlerce yıl hüküm sürmüştür.

Kürt kadınları olarak oluşturduğu özgürlük kültürü ve zihniyeti ile hafızalara ve genlere işlenmiş bir direniş gücü ile başta savaşlar olmak üzere tüm kötülüklere neden olan iktidara karşı kılıcımızı çekmişiz. İktidarın olmadığı, demokratik bir yaşamı benimsedikçe, barışı da tekrar coğrafyamızda yaratacağız.

BİTTİ

Hiç yorum yok: