19 Ocak 2011 Çarşamba

Demokratik Özerklik üzerine 7

Dün anlaşılmadan sorun çözülemez

Kürtlerin özgürlük sevdalı binlerce yıllık geçmişi bilinmeden; son 200 yılda Ortadoğu'da yaşadıkları trajediye karşı geliştirdikleri ve günümüzde de inatla sürdürdükleri özgürlük mücadelesinin kökleri kavranamaz. Dünü kavrayamayanların ise bugün Kürt sorununu anlamaları ve çözmeleri beklenemez.


Katalan Statüsü'nün diğer bazı maddeleri


Katalan Statüsü'nün yine yargı ile ilgili 21. maddesi ise şöyledir:


"1- Katalonya Yüksek Mahkemesi Başkanı, Yargı Genel Kurulu tarafından önerildikten sonra Kral tarafından atanır. Özerk Hükümet Başkanı, Resmi Gazete'de böylesi herhangi bir atamanın yayınlanması emrini verir.

 2- Katalonya Yüksek Mahkemesi'nin, mahkemelerin yargıçlar ve sekreterlerinin atamaları, Yargı Genel Kurulu'nun organik yasalarında belirlenen şekilde gerçekleştirilir."

Yine aynı bölümün yargı ile ilgili 23. maddesinin 2. Fıkrası ise şöyledir:


"Genel yasalar uyarınca, Cumhuriyet Savcılığı'nın düzenlemesi ve yürütülmesi, yalnızca devletin sorumluluğundadır."


Aynı bölümün yine yargı ile ilgili 26. maddesinin ilk iki fıkrası:


"1- Yalnızca Özerk Hükümetin yargı yetkisine giren konularda, Katalan yasası, Katalonya sınırları içerisinde, diğer yasalara tercih edilir.

  2- İlgili konularda Katalan yasasının olmaması durumunda, Devlet Yasası bütünleyici temelde uygulanır."

KATALAN STATÜSÜ'nün ikinci bölümün "Özerk Hükümet" başlıklı 29. maddesi şöyledir:


"1- ÖZERK HÜKÜMET; Bir parlamento, Özerk Hükümet Başkanı, Yürütme Kurulu yani hükümetten oluşur.

  2- Anayasa ve mevzuat uyarınca, bu kurumların  çalışmasını KATALONYA YASALARI düzenler."

KATALAN STATÜSÜ, ikinci bölümü l. kısmının "Parlamento" başlıklı 30 maddesi:

"1- Parlamento, Katalonya halkını temsil eder ve yasama gücünü uygular, bütçeyi onaylar, siyasi ve hükümet fiilini teşvik ve kontrol eder ve Anayasa ve bu mevzuat uyarınca, parlamentonun onaylayacağı Yasa ve Anayasa ile kendisine sunulan diğer güçleri, yetkileri uygular.
  2- Parlamento dokunulmazdır.
  3- Parlamento binası Barselona kentindedir. Fakat yasalarda belirtilen durumlar ve ifade edilen şekilde, diğer kentlerde de oturum gerçekleştirilebilir."

Devam ettiğimizde, aynı kısmın 31. maddesinin 1. Fıkrası şöyledir:


"1- Parlamentonun onaylayacağı Seçim Yasası'na göre, parlamento evrensel, özgür, eşit, doğrudan ve gizli oy esasına göre dört yıllık dönem için seçilir. Seçim sistemi nispi temsil olur ve Katalonya Bölgesi'ndeki tüm alanların eşit temsilini de olanaklı kılar."


Yine aynı kısmın 32. maddesinin 1. Fıkrası:


"1- Parlamentoda bir Başkan, bir Başkanlık Konseyi ve Daimi Komite olur. Parlamentonun resmi kuralları, bileşimini ve seçimini düzenler."


"Madde 33" yine "Parlamento" ile ilgilidir. 1. ve 2. Fıkraları şöyledir:


"1- Katalonya Parlamentosu, yasama güç ve yetkisini, yasa taslakları hazırlayarak kullanır...

  2- Katalonya Yasaları, çıkarıldıktan sonraki 15 günlük süre içerisinde Resmi Gazete'de yayınlanması emrini verecek olan Özerk Hükümet Başkanı tarafından KRAL adına ilan edilir. Yasalar, Resmi Gazete'de yayınlandıkları gün yürürlüğe girer. Resmi İspanyolca versiyonu, Özerk Hükümet tarafından hazırlanır."

Yine aynı kısmın 34. maddesi "Aşağıdaki hususlar da, Katalonya Parlamentosu'nun sorumluluğundadır" diye başlar ve fıkralar şöyle sıralanır:


"1- Özerk Hükümeti, senatoda temsil edecek senatörleri atamak...
  2- Kanun tasarıları, Parlamento Başkanlık Konseyi'ne sunulmalıdır ve bu taslakları savunmakla sorumlu maksimum 3 parlamento üyesi aday gösterilmelidir.
  3- Devlet hükümetinden kanun tasarısını kabul etmesini talep etmek.
  4- Anayasaya uygun olmayan durumlarla ilgili başvuru yapmak ve anlaşmazlıklarda, Anayasa Mahkemesi'nin önüne çıkmak."

STATÜ'NÜN ikinci bölümü, ikinci kısmının "BAŞKAN" başlıklı bölümünün 36. maddesi, 5 fıkradan oluşur. İlk iki fıkrası şöyledir:


"1- BAŞKAN, parlamento tarafından ve üyeleri arasından seçilir ve Kral tarafından atanır.
  2- ÖZERK HÜKÜMET BAŞKANI, Yürütme Kurulu yani hükümetin fiilini yönetir ve koordine eder ve ÖZERK hükümetin en büyük organını ve Katalonya'daki devletin normal organını temsil eder." (Yani çift işlevlidir.)

STATÜ'NÜN  ikinci bölümü, üçüncü kısmının "YÜRÜTME KURULU YANİ HÜKÜMET" başlıklı bölümünün 37. Maddesi 4 fıkradan oluşur:


"1- Yürütme ve idari işlevleriyle yönetim organı olan KURUL; oluşumunu, atama, üyelerinin kovulması ve yetkilerine ilişkin statü ve tarzını, Katalonya Yasası ile düzenler.
  2- KURUL, siyasi açıdan parlamentoya karşı bir bütün olarak sorumludur.
  3- KURULUN binası Barselona kentindedir ve Yerinden Yönetim, yetkiyi dağıtma ve işlevlerin koordinasyon kriterleri temelinde kurumları, hizmetleri ve bağlı bulunanları, Katalonya'nın farklı yerleşim yerlerinden oluşturabilir.
  4- Hükümetin Yürütme Kurulu ve Özerk Hükümetin Yönetimi'nden çıkan tüm yasalar, düzenlemeler ve kanunların, Resmi Gazete'de basılması gerekir.

STATÜ'NÜN ikinci bölümü, dördüncü ve son kısmının "Özerk Hükümet üzerindeki kontrolü uygulamak" başlıklı bölümünün 40. Maddesi 1. Fıkrası:


"Katalonya yasaları, idari yasa başvurularından muaf olacak ve Anayasa'ya uygunlukları açısından sadece Anayasa Mahkemesi'nin kontrolüne tabi olacaktır." (Yani sadece yargı denetime tabi olacaktır.)


Bu son kısmın ve STATÜ'NÜN son 42. Maddesi'nin ilk paragrafı ise şöyledir:


"Anayasa'nın 136. Maddesi ve 153. Maddesi'nin (d) paragrafına zarar vermeden, Katalonya Emekli Sandığı Kurulur."


ÖZCESİ;
 

İspanya Anayasası ve Katalan Statüsü ile ilgili olarak belirtilen bu hususlar, Devlet+Demokrasi formülasyonunun ve Devlet ile Devlet olmayan siyasi bölgelerin demokratik uzlaşısının nasıl gerçekleştirilebileceğine, somut ve çarpıcı bir örnektir. Kürtlerin demokrasi ve özgürlük taleplerinin böyle bir çerçeve içinde çözülebileceğine ilişkin de, somut bir yanıt olmaktadır.


Vlll. Kürt sorununun çözümünde Demokratik Özerklik  modelinin tarihsel temelleri

 

Kürtlerin özgürlük sevdalı binlerce yıllık geçmişi bilinmeden; son 200 yılda Ortadoğu'da yaşadıkları trajediye karşı geliştirdikleri ve günümüzde de inatla sürdürdükleri özgürlük mücadelesinin kökleri kavranamaz; dünü kavrayamayanların ise bugün Kürt sorununu anlamaları ve çözmeleri beklenemez
Şüphesiz ki İspanya ve diğer ülkelerde yaşanan örnekler, bir fikir vermek açısından değerlidir. Ama hiçbir ülkenin çözümü, diğerine reçete olamaz. Her ülkedeki, bu tür ulusal sorunların demokratik çözümü, o toplumların tarihsel ve güncel somut koşullarının somut analizinden çıkarılmalıdır.

Geliştirilebilecek her çözüm formülü ise asgari olarak;


a) Ulusal sorunu yaşayan toplum veya halkların tarihsel ilişkilerinin oluşturduğu zemin ve koşullardan esinlenmeli, güç almalıdır.

b) Dünya toplumlarının bu tür sorunların çözümüyle ilgili geliştirdikleri evrensel hukuk zeminindeki formüllerine uygun olmalı, onlarla çelişmemeli; bir başka ifade ile zamanın ruhuna denk düşmelidir.
c) Sorunun cereyan ettiği ülke ve toplumun güncel somut durumunun bilimsel analizi ve reel politik üzerinden kurgulanmış olmalıdır.

Asgari olarak bu üç şartı dikkate almadan hazırlanan her türlü ulusal sorun çözüm formülasyonunun, yaşamın gerçeklerine çarparak geçersizliğini ilan edeceği unutulmamalıdır. Bu tespitler ve çıkarımlar temelinde, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünü de içine alacak tarzda önerdiğimiz Demokratik Özerklik modelini bu üç şartı da karşıladığı ve üzerinde tartışılabilir, müzakere edilebilir bir proje olduğunu düşünmekteyiz.


KÜRTLERİN GEÇMİŞ TARİHİ


Bu yaklaşım temelinde ilk önce yönetim açısından tarih boyunca Türk-Kürt ilişkilerine, genel hatlarıyla da olsa bir göz atmak ve önerdiğimiz "Demokratik Özerklik" modelinin her iki halkın tarihsel ilişkilerinin oluşturduğu yüzlerce yıllık geçmişinden güç aldığını vurgulamamız gerekecektir.


Bilindiği gibi Kürtler, bugün Ortadoğu'nun bir realitesidir. Türkler, Farslar ve Araplarla birlikte Ortadoğu'nun nüfusça büyük halklarındandır. Binlerce yıldır, günümüzde yaşadıkları ve adına Kürdistan denilen coğrafyanın otokton (yerli) halkıdır. Avrupa Konseyi'nin tanımıyla "dünyanın en büyük nüfusuna sahip devletsiz halklarından biri" olmalarından dolayı, nüfusları h‰l‰ kesin sayılarla ifade edilmese de; Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri içinde, toplam 30-35 milyon nüfusa sahip oldukları sanılmaktadır. Diğer yandan, bunun 15-20 milyonunun Türkiye'de yaşadığı bilinmektedir. Çoğunluk olarak toplu yaşadıkları coğrafya, Büyük Selçuklu Sultanı Sencer'in isimlendirmesinden bu yana "Kürdistan" adıyla anılmaktadır. Son elli yılda antropoloji, arkeoloji, etimoloji ve etnoloji alanında yapılan bilimsel çalışmalar, Mezopotamya'nın kadim halklarından olan Kürtlerin ataları ve analarının en azından 14 bin yıldır bugün yaşadıkları Kürdistan coğrafyasında kök saldıklarını kanıtlamaktadır. Sümer yazılı tabletlerinde "Kurti" adıyla anıldıkları ve Kürt isminin etimolojik kökeninin de günümüzden beş bin yıl önceki bu adlandırmaya dayandığı tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Zira Sümercede "Kur", "dağ", "ti" eki aidiyeti belirtmekte ve dolayısıyla "Kurti", "dağlılar" anlamına gelmektedir.


Bilimsel veriler Yukarı Mezopotamya'nın bu kadim halkının insanlığın ilk büyük devrimi olarak tanımlanan "Köy ve Tarım Devrimi"ni, yani Neolitik Devrimi yaratanlardan biri olduğunda hemfikirdir. Güneylerinden gelen daha sonraki Semitik Akad, Babil ve Asur köleci-sömürgeci saldırılarından dolayı, klandan kabileye, aşiretten aşiret konfederasyonlarına kadar evrimleşip örgütlenerek, yüzlerce yıl bu akınlara karşı özgürlük mücadelesini yükselttikleri; Guti, Rum ve Mittaniler gibi Proto-Kürt toplulukları inceleyen, bilim insanlarınca tespit edilmiştir. Nitekim Asur zulmüne son veren Medlerin, başlangıçta bir Kürt Aşiret Konfederasyonu olduğu, tarihi verilerden bilinmektedir. Hatta Kürt tarihinin önemli bir kesitini, zora ve fetihe dayalı olan devlet örgütlenmesinden tamamen uzak olarak; devlet olmayan aşiret konfederasyonları ve beylikler şeklinde yaşandığı bilimsel bir gerçekliktir. Bulundukları coğrafya, stratejik özelliği nedeniyle, Romalılardan İskender'e, Bizanslardan Moğollara kadar birçok işgal girişimine sahne olmasına karşın; Kürtlerin dağlarına yaslanarak özgürlüklerini ve var olma haklarını sürdürdükleri, diğer bir tarihi veridir. Bu nedenle Kürtlerin özgürlük sevdalı binlerce yıllık geçmişi bilinmeden; son 200 yılda Ortadoğu'da yaşadıkları trajediye karşı geliştirdikleri ve günümüzde de inatla sürdürdükleri özgürlük mücadelesinin kökleri kavranamaz; dünü kavrayamayanların ise bugün Kürt sorununu anlamaları ve çözmeleri beklenemez.


TÜRK-KÜRT İLİŞKİLERİ


Tarihte Türk-Kürt ilişkilerinin başlangıcı, asgari bin yıl öncesine dayanmaktadır. Orta Asya'dan göç ederek İslamiyet'i kabul eden ve bugünkü İran topraklarında Büyük Selçuklu Devleti'ni kuran Türk Oğuz Boylarının o dönemdeki temel politikası, yine bir İslami halk olan Kürtlerle uzlaşarak, batılarındaki "Rum Diyarı"na yönelmek ve Bizans topraklarını kendine yurt edinmektedir. Denilebilir ki bu uzlaşı politikası 19. yy'a kadar temelde geçerliliğini korumuştur. Esas olarak Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile, başkentleri bugünkü Diyarbakır'ın Silvan (Meyafarkîn) ilçesi olan Mervani Kürt Devleti tarafından temelleri atılan bu uzlaşma 1071'deki Malazgirt savaşıyla, Türklere Anadolu'nun kapısını açmış ve Anadolu topraklarında Bizans'ın yenilgi sürecini başlatmıştır. Anadolu'ya girişle birlikte Türk ve Kürt beylikleri, karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına saygı göstermiş, birbirlerinin varlıklarını tanımışlar, hatta aralarında güçlü birlikler kurmuşlardır.


Anadolu'nun batısına doğru Bizans'ı gerileten Türkler, önce 1080 yılında başkenti Konya olan Anadolu Selçuklu Devleti'ni, arkasından da 1299 yılında Osmanlı devletini kurup, 14. ve 15. yy boyunca Batı'ya Avrupa içlerine doğru ilerlemeye devam ettiler. Fakat bu dönemde Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, Osmanlı ordusunun güçlü bir direnişle karşı karşıya kalması ve İran Safevilerinin nüfus alanlarını Orta Anadolu'ya kadar genişletmesi nedeniyle, dikkatlerini tekrar doğuya çevirmek zorunda kaldılar. Öncelikle Kürt beylikleriyle yeniden tarihi bir uzlaşma yapmak zorundaydılar. Nitekim öyle de oldu.


Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim döneminde, Sünni Kürt feodalitesiyle sağlanan ittifak temelinde, Kafkasya'dan tüm Arabistan ve Kuzey Afrika'ya kadar yolları açan 1514 Çaldıran ve 1517 Mercidabık savaşlarıyla Ortadoğu'nun en güçlü imparatorluğuna dönüştüler. Üstelik bu askeri sefer sırasında "Halifelik Hırkası"nı Arap Abbasilerinden alarak bundan sonraki tüm Osmanlı Sultanlarının "Müslümanların Önderi" unvanını da kazanmasını sağladılar. İşte bu yeni uzlaşı döneminde Kürt beylikleri; hükümetler, yurtluklar biçiminde babadan oğula geçen bir ÖZERK yerel iktidar biçimine sahip oldular. Kürt dili ve kültürel varlıkları gelişmelerini özgürce sürdürdüler. Kürt beylikleri Osmanlı'ya karşı yılda bir kez vergi ve savaş dönemlerinde asker göndermekle yükümlüydüler. Kürtlerin Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde ÖZERK Kürt Beylikleri halinde, neredeyse bağımsızlığa yakın bir siyasi statüde yaşamaları 19. yy başlarına kadar 300 yıl kadar devam etti.



OSMANLI'DA İDARİ SİSTEM

 

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 'Ayrıcalıklı Eyaletler'le, Bölgesel Devletlerin 'Özerk Bölge Statüleri' önemli benzerlikler gösterirler. Esas olarak Osmanlı, bir üniter devlet değildi. Ayrıcalıklı Eyaletler adı verilen ve yasama yetkileri de olan 'Siyasi Bölgeler' ile dinsel temelde kurulu 'Millet' örgütlenmeleri vardı
Konumuzun bu bölümünde, bir parantez açarak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki genel idari sisteme bir göz atmak, Kürt beyliklerinin ÖZERK yapılanmalarını daha özlü bir tarzda kavramak açısından da, önem arz etmektedir. Bir kere, günümüz BÖLGESEL DEVLETLERİ tarihsel örneklerinin çok etnisiteli imparatorluklardaki ÖZERK memleket yönetimlerinin olduğunu vurgulayarak başlamak gerekir. Bu anlamda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "Ayrıcalıklı Eyaletler"le, Bölgesel Devletlerin "Özerk Bölge Statüleri" önemli benzerlikler gösterirler. Esas olarak Osmanlı, bir üniter devlet değildi. Ayrıcalıklı Eyaletler adı verilen ve yasama yetkileri de olan "Siyasi Bölgeler" ile dinsel temelde kurulu "Millet" örgütlenmeleri vardı. Hatta 1876 Anayasası'yla "Ayrıcalıklı Eyaletler" Anayasal bir statüye kavuşmuşlardı. Bu eyaletler "İdari yerinden yönetim" birimleri olmaktan çok, "Siyasi Yerinden Yönetim" birimlerine yakındırlar. Çoğunun kendi güvenlik güçleri vardır. 1906 tarihli resmi yıllığa göre, bunlardan Mısır ve Sisan "İdari Muhtariyet" olarak adlandırılan bir statüye sahiptir. Kimileri ise "Siyasi yerinden yönetime" yakındır. Girit, Cebeli, Lübnan, Tunus, Doğu Rumeli vilayeti gibi... Bulgaristan ise adeta ayrı bir devlet gibidir. Örneğin Osmanlı devletinde Kürdistan adı verilen coğrafyada, bazı sancaklarda Yurtluk-Ocaklık ve "Hükümet" adı altında ÖZERK YÖNETİM birimleri vardır. Bu birimlerin merkezi otoriteye bağlılığı daha zayıf, daha gevşekti. Yıllık vergi ve savaş zamanında asker göndermenin dışında, iç işlerinde ÖZERK idiler. Ama bunların "Federe Devletler" olmadığının da altını çizmek gerekir. Zira bu ÖZERK STATÜYÜ onlara Osmanlı Devleti bahşetmiştir. Kurucu İktidar sayılmazlar.

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "Millet Sistemi" adı verilen dinsel topluluk örgütlenmesinin kökeni ise İslam hukukuna dayanmaktadır. Geçmişteki anlamında "Rum" sözcüğü bir etnisitenin adı değil, Ortodoks Kilisesi'ne bağlı değişik etnik grupları ifade etmektedir. Bunlar kendi kendilerini yönetirler, yani ÖZERK TOPLULUKTUR. Osmanlı'ya Cizye adlı bir vergi öderler. Sınırlı hukuki ve idari özerkliğe sahiptirler. Daha sonra Musevi ve Ermeni milletleri de oluşturulmuştur. Bütün bu tespitlerden sonra Osmanlı Devleti'nin üniter bir devlet biçimine sahip olmadığını, BÖLGESEL DEVLETE benzediği söylenebilir. Ne var ki Osmanlı dinamikleri, bu yapıyı 19. yy sonuyla 20. yy başlarında modern birçok ulusluluk modeline taşıyamamış ve federal bir oluşumu gerçekleştirememişlerdir. Çöküşte bu başarısızlığın da çok önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır. Zira 1908, 2. Meşruiyet dönemi partilerinden Hürriyet ve İtilaf Fırkası programı, Osmanlı'nın bu tarihsel özelliklerinden esinlenerek, "Siyasi Yerinden Yönetime" yakın duran yaklaşımıyla, ilginç bir politik belgedir. Ayrıca programında "yerel dillere" de tamamen serbestlik tanımaktadır. Oysa diğer parti, yani İTTİHAT VE TEARKKİ CEMİYETİ ise katı merkeziyetçi ve giderek Türkçü bir eğilimi benimsemiştir ki; bu zihniyet hem Osmanlı İmparatorluğu'nu dağılıp çözülmeye götürmüş, hem de daha sonra imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin 1924 Anayasası'nın da ruhunu ve egemen devlet politikalarının özünü oluşturmuştur. Daha ilginç olanı ise, bu zihniyetin halen devletin derindeki genlerinde yaşadığıdır.



YARIN:

Osmanlı İmparatorluğu'nda Özerk Kürt Beylikleri


Hatip DİCLE
18.01.2011 00:22
 

Hiç yorum yok: