14 Ocak 2011 Cuma

Asya’da Halklar Özerk Yaşıyor

Rusya Federasyonu, hukuksal olarak eşit 83 idari birimden oluşur. 21 Özerk Cumhuriyet, içişlerinde ‘bağımsız’ devlet özelliğine sahip. Bir devleti sembolize eden başkentleri, kendilerine ait bayrakları, anayasaları, cumhurbaşkanları, hükümetleri, yerel parlamentoları ve yargı organları var. Bunların önemli kesimi eğitim, sağlık gibi birçok konuda tam yetkili.
Türkiye’nin yeniden yapılandırılması üzerine yapılan tartışmaların merkezine ‘Özerk Kürdistan’ modeli oturdu. Sistem içinde fırtınaya dönüşen bu tartışma aynı zamanda Kürtlere yönelik politik stratejinin ana mantığını da ortaya koymuş oldu. İnkârcılık üzerine kurulmuş sistemin devamı için bütün gücünü kullanan devletin kurumsal yapılarının, ‘Demokratik Özerklik’ modelinden dolayı korkuya kapılmaları çok doğal. Kürt toplumunun önerdiği Demokratik Özerklik modeli hiç şüphesiz ki bilinen klasik ‘özerk-otonom’ modellerden temelden faklıdır. KCK’nin ileri sürdüğü model, toplumun bütün bireylerinin ve kurumsal yapılarının yönetimsel sürece aktif olarak doğrudan katılması ve iktidar gücü yerine toplumun kendi kendisini yönetmesidir. Devlet, mevcut sistem içerisinde de ‘özerklik’ modeline karşı çıkmaktadır. Yani bölünme psikolojisiyle Kürtlerin kendisini yönetebileceği her türlü modele karşı çıkmaktadır. Hâlbuki dünyanın birçok ülkesinde ‘özerk ve otonom’ bölgeler bulunuyor ve hiçbir bölünme yaşanmıyor.

Yaptığım bir çalışmada özellikle Asya kıtasındaki ‘özerk-otonom’ yapıları inceledim. Nüfus ve yüzölçümü büyüklüğü bakımından çok küçük alanların özerk ve otonom bölgeler olarak varlığını sürdürmeleri nedeniyle bu yapıların Türkiye’de yürütülen tartışmalar bakımından model olarak incelenmesinden yarar var.

Özellikle çok sayıda ulus ve ulusal azınlıkların varlığıyla dikkat çeken Asya’nın ön plana çıkan üç önemli ülkesi Rusya, Çin ve Hindistan’dır. Üç ülkenin politik tarihine bakıldığında farklı düzeylerde yaşanan toplumsal devrimler sürece damgasını vurur. Rus Çarlık İmparatorluğu, Asya’nın önemli bir bölgesini işgal ederek onlarca ulus ve ulusal azınlığı sömürgeleştirmeye çalıştı. Çin İmparatorluğu parçalandı ve ülke, uluslar arası emperyalist güçler tarafından işgal edildi. Hindistan, Britanya İmparatorluğu tarafından işgal edilerek sömürgeleştirildi. Her üç ülkede, onlarca uluslar azınlık, etkin grup, farklı dinlere sahip topluluklar bulunuyor. Bu bakımdan Asya’nın bu merkez ülkelerindeki toplumsal değişim olarak ifade edilen devrimler aynı zamanda bölge halkları bakımından önemli sosyal ve kültüre değişikliklere yol açtı.

Asya kıtası çok büyük ve karmaşık bir halklar topluluğudur. Her ülkede onlarca farklı etnik grup bulunuyor. Bunların başlı başına incelenmesi dahi çok özel bir araştırmayı gerektirmektedir. Dünya küresel güç ilişkileri bakımından özellikle Rusya, Hindistan ve Çin’in mevcut durumunu inceleme konusu yapmak konumuz bakımından önemlidir.

Rusya’da etnik gruplar ve özerk idari yapılar

 
17 Ekim 1917 yılında, Bolşeviklerin Rusya’da gerçekleştirdiği toplumsal dönüşüm, dünyanın en büyük coğrafyasında ‘yeni’ bir toplumsal yapının kurulmasının temellerini attı. Sovyetler Birliği sınırları içerisinde küçük büyük yaklaşık 160 etnik grup yaşıyordu. Bunlardan 100 tanesi Sovyet sınırları içerisindeki yerli halklar, 60’a yakını ise daha çok göçmen azınlık gruplardı. Bunların önemli bir kısmının sayıları 10 binleri geçmemesine ve küçük dar alanlarda yaşamalarına rağmen etnik kimliksel varlıklarını sürdürmeleri için gerekli bütün olanaklar sunulmuştu. Sovyetler Birliği sınırları içerisinde en küçük etnik gruplar dahil, hiçbir azınlığın dili, kültürü yasaklanmamıştır. Sovyetler Birliği’nin bu etnik zenginliği nedeniyle de ‘etnografya müzesi’ olarak tanımlanmıştır. Örneğin Rusya’nın Sibirya bölgesinde yaşayan ve sayıları binlerle ifade edilen ve ‘kuzey küçük azınlıklar’ olarak isimlendirilen Nani, Nahada, Lopar, Ket, Permyak, Dungan, Kerey, Tindal vb. gibi grupların varlıklarını devam ettirebilmeleri, dillerini unutmamaları ve koruyabilmeleri için özel eğitim projeleri hazırlanıp uygulanmaya konuldu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, 15 cumhuriyetin hemen kendilerini ‘bağımsız’ devlet olarak ilan etmeleri, sosyalist sistemin, bu ulusların varlığın tanıması yani sistemin özgür bir parçası olarak görmesinden kaynaklandığı artık herkesin kabul ettiği bir realiteyi oluşturuyor.

89 federe birim var

 
31 Mart 1992 tarihli Federal Antlaşma ve 1993 tarihli Rusya Anayasası ile bugünkü Federasyon sınırları içerisinde bulunan 6 farklı, fakat eşit haklı 89 federe birim oluşturuldu. 89 federe birim içinde 21 Özerk Cumhuriyet, 1 Otonom Bölge, 10 Otonom Daire, 6 Yönetim Bölgesi (Kray), 49 İl (Oblast) ve 2 özel statüye sahip Federal Şehir (Moskova ve St. Petersburg) bulunuyor.

15 merkez ülkenin ve birkaç özerk bölgenin ayrılmasından sonra yeniden oluşturulan Rusya Federasyonun yapısal sistemi, eski Sovyetler Birliği’ni, bir bakıma kapitalist sistem koşullarına uyarlanmış hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal olarak bu yapısı ile ne ABD’nin ne de Almanya’nın Federal Eyalet yapılarına benzemektedir. Rusya’da esas alınan yapı, azınlık milliyetlerin kendi varlıklarını sürdürebilmeleridir.

Kendi yönetimlerini kuran özerk cumhuriyetler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan ‘yeni’ Rusya Federasyonu içerisinde de kendi ‘bağımsızlıklarını’ bir biçimiyle korudular. Rusya’nın kapitalist sistem içerisindeki bugünkü yönetimsel yapısı esas olarak Sovyetler Birliği’nin bir biçimsel devamı olarak sürmekte ve dünya küresel sistem içerisinde özel bir orijinalite oluşturmaktadır.

Rusya Federasyonu, hukuksal olarak eşit birimler biçiminde 83 idari birime ayrıştırılmış. 21 Özerk Cumhuriyet, esasen içişlerinde ‘bağımsız’ olan devletler özelliğine sahip. Bir devleti sembolize eden başkenti, kendilerine ait bayrakları ve anayasası bulunuyor. Devlet yönetim biçimi olarak da cumhurbaşkanları, hükümetleri, yerel parlamentoları ve yargı organları gibi kurumsal yapıları bulunuyor. Bunların önemli kesimi eğitim, sağlık gibi birçok konuda tam yetkilidirler.

Bu bölgelerin sistemsel yapıları, etnik yapıların nüfus yoğunluğuna göre değil, coğrafik, tarihsel, kültüre, etnik orijinal yapısına göre tanımlanmaktadır. Bağımsız Özerk Cumhuriyetlerin hiç birinde homojen bir etnik yapı olmadığı gibi, çok sayıda ‘küçük’ etnik gruplara rastlamak mümkündür. Her etnik yapıda sistem içerisinde kendisini bir biçimiyle ifade etmektedir.

Rusya’da özerk cumhuriyet statüsünde olan bölgelerde ülke nüfusunun ancak yüzde 18’ini oluşturmaktadırlar. Bu etnik gruplardan, Tatarlar, Ukraynalılar, Çuvaşlar, Başkurtlar gibi birkaç azınlığın nüfusu bir milyonun üstündedir, Altaylar, Hakaslar, Tıvalar, Sahalar, Buryatlar, Teleütler, Şorlar, Telengitler, Tofalar gibi azınlıkların nüfusu birkaç yüz binle ifade edilmektedir. Ayrıca özerk cumhuriyetlerin iç nüfus oranları da çok karmaşıktır. Örneğin Rusya Federasyonu’nun içindeki cumhuriyetlerin içinde en büyük nüfusa sahip olan Başkurdistan Cumhuriyetine ismini veren Başkurt halkı, özerk cumhuriyet içinde sadece yüzde 21,9’luk bir orana sahiptir. Hatta Rusların oranı yüzde 39, Tatarların oranı ise 28’dir. Buna rağmen bölge jeog-rafik olarak Başkurtleri temsil ettiği için ‘Özerk Başkurdistan Cumhuriyeti’ olarak tanınmaktadır. Dağıstan, Kuzey Osetya, Çuvaşistan, Tıva, Kalmukya, Kabardin-Balkarya, Tataristan, İnguşetya gibi bölgelerde Rus nüfusu çoğunlukta olmalarına rağmen ‘özerk cumhuriyet’ statülerini korumaktadırlar.

Bütün özerk cumhuriyetlerde orijin-yerli nüfus ancak yüzde 32 civarındadır. Hatta otonom dairelerde bu oran yüzde 15’i kadar düşmektedir. Buna rağmen ‘özerk cumhuriyetlerin’ ve ‘otonom dairelerin’ statüsünde bir değişikliğe gidilmemiştir. Sovyetler Birliği dönemindeki bu yapısal sistem, Rusya Federasyonu içinde de önemli oranda devam etmiştir.

Hindistan’da 28 eyalet ve özerk idari yapı

 
Hindistan, nüfus olarak dünyanın ikinci, yüz ölçüm olarak da üçüncü büyük ülkesidir. Çok sayıda etnik grubun yaşadığı Hindistan’ın başkenti olan Yeni Dehli’de merkezi bir hükümet olmakla birlikte ülkenin yönetim biçimi eyalet esasına göre şekillendirilmiş bulunuyor. 28 eyalet ve 7 birlik bölgesinden oluşan federal bir sistemdir.

Coğrafik durum, nüfus yoğunluğu ve etnik yapılar dikkate alınarak belirlenen her eyaletin kendi iç özerk yapısını oluşturan anayasası bulunuyor. Her eyaletin kendi başkenti, bayrağı var. Bölgesel parlamentolarının seçimle gelen hükümetleri mevcut, yerel bölge başkanları bazı yerlerde seçimle geliyor, bazılarında ise parlamento tarafından atanıyor. Yerel hükümetler, savunma ve dış ilişkiler dışındaki birçok konuda özerk bir yapıya sahip olup, eyalet sınırları içerisinde eyaleti ilgilendiren konularda yasa çıkartma yetkisine sahiptirler.

Ayrıca 7 bölge içinde ‘özerk’ yapılar oluşturulmuş bulunuyor. Bunlar arasında bir kısım farklılıklar bulunmakla birlikte esas işlevleri aynıdır. Örneğin Puduçeri ve Delhi gibi kentler, bölge halkı tarafından seçilen hükümetlere sahiptirler. Diğer beş birlik bölgesinde ise merkezi hükümet ve cumhurbaşkanı tarafından atanmış bürokratlarca yönetilmektedirler. Ayrıca eyaletler ve birlik bölgeleri 610 tane ilçeye de bölünmüş ve her alt yapı kendi içerisinde ‘nispi’ bir özerkliğe sahiptir.

Goa eyaletinin yüzölçümü 3,703 km2 ve nüfusu da 1,4 milyondur. Başkenti Panaji olup özerk eyalet bölgesinin kendisine ait parlamentosu bulunuyor. 7,096 km2 yüz ölçümü olan Sikkim eyaletinin nüfusu ise 540 bin civarındadır. Parlamenter sistemle yönetilmekte olup başkenti Gangontur. Bu bölgelerin birçoğu herhangi bir Kürt ilinden çok daha küçüktürler. Ama etnik yapıları nedeniyle farklı tarihsel bir kültüre, sosyal yaşama, dile ve gelenekleri var. Bu nedenle ‘özerk’ bölgeler olarak sosyo-politik haklara sahiptirler. Özerklik yapıların oluşturulmasında etnik kimlik önemli bir faktördür.

Çin’de etnik ve idari yapı

 
1935 yılında yapılan bir araştırmaya göre Çin sınırları içerisinde 400’e yakın etnik grubun olduğu tahmin ediliyordu. 1949 yılında ise 35 etnik grubun olduğu belirtildi. Özellikle Çin nüfusunun çok önemli bir kısmını oluşturan ’Han’ Çinlileri genel olarak bir grup olarak ele alındı. Ayrıca Çin devriminden sonra, ikinci dünya savaşı öncesinde Çin sınırları içerisinde yaşayan Portekizliler, İngilizler, Japonlar, Tayvanlılar etnik azınlık olarak değil, Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşı olarak görüldüler. Çin’de azınlık durumunda olan 35 etnik grup daha çok ‘Özerk’ statülü bölgelerde yaşamaktadır.

Çin devriminden sonra, ülke sınırları içerisinde yaşayan farklı etnik gruplara sahip halkların statüleri yasal güvenceye alındı. Farklı azınlıkların yaşadığı bölgelerin tarihsel, sosyal, kültürel yapısı dikkate alınarak ‘Özerk’ bölgeler oluşturuldu. Her bölgenin kendi parlamentosu ve yönetim organı bulunmaktadır. Çin’in nüfus yoğunluğu ve coğrafik büyüklüğü esas alınarak yapılan idare düzenlemeye göre 23 eyalet, 5 özerk bölge, merkeze doğrudan bağlı 4 şehir ve 2 özel idari bölge olmak üzere, eyalet düzeyinde 34 idari bölge bulunmaktadır.

Han Çinlileri

 
Han Çinliler ülke nüfusunun yüzde 92’sini, geriye kalan azınlık etnik gruplar ise yüzde 8’ini oluşturuyor. Hanlar dünyada ve Çin’in 56 etnik grubu arasında en kalabalık nüfusa sahip olup yaklaşık olarak 1,1 milyar kişi civarındadır.

Zhuang etnik grubu, Çin’deki azınlık etnik grupları içerisinde 49 milyon nüfusla en büyük potansiyeli oluşturuyor. Çin’in güneyindeki ‘Zhuang’ Özerk Bölgesi’nde yaşıyorlar. Nüfusu 9,8 milyon olan Huiler ise ‘Ningxia Hui’ Özerk Bölgesi’nde yoğunluklu olarak yaşarlar.

1,1 milyon km2 yüzölçümü ile dünyanın onlarca ülkesinden büyük bir alana sahip olan İç Moğolistan Özerk Bölgesinin nüfusu 24 milyondur. ‘İç Moğolistan’ Özerk Bölgesi ve ‘Xinjiang Uygur’ Özerk Bölgesi içerisinde ayrıca Qinghai, Gansu, Heilongjiang, Jilin ve Liaoning eyaletleri bulunuyor. Coğrafik olarak özellikle Moğalların yaşadığı alan olması nedeniyle ‘İç Moğolistan’ Özerk Bölgesi olarak tanımlandı. Bu bölge nüfusunun yüzde 79’u yani 18,5 milyonu Han ulusundan, yüzde 17’si yani yaklaşık 4 milyonu Moğaollar, yüzde 2’si yani 500 bini Mancur azınlığı, yüzde 0,9’unu Hui azınlığı, yüzde 0,33’ünü Daur, yüzde 0,11’ini Evnak, yüzde 0,09’nu Koreliler ve yüzde 0,02’sini ise Ruslar oluşturmaktadır. Bölgesel özerklikte, ulusların veya etnik azınlıkların nüfus yoğunluğu değil, esas olarak o bölgede yaşayan orijin kökenli halkların tarihsel durumu esas alınmaktadır.

Çin’deki eyaletler, özerk bölgeler gibi olmamakla birlikte, coğrafik ve nüfus yoğunluğu nedeniyle kendi içerisinde otonom yapılara göre yönetilmektedirler. Etnik grupların yoğun olduğu bölgelerde ise özerk yapılar çok daha geniştir. Özellikle Çin sınırları içerisinde özerk yapıya sahip olan Tibet ve İç Moğolistan hem iç politikada hem de uluslararası ilişkilerde oldukça gündemde olan bölgelerdir. Bu iki bölgenin iç politik yapısı, dahası yönetimsel sistemi bu bakımdan merak uyandırmaktadır.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi 

 
1.646.700 km² yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin en geniş bölgesinin yönetim yeri Sincan Uygur’dur. 1949 Devrimi’nden sonra Mao’nun önderliğinde kurulan ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı Sincan Uygur Bölgesi’ne ‘özerklik’ verilmiş olup başkenti Urumçi’dir. Sincan Özerk Bölgesi’nin nüfus yapısı da oldukça değişkendir. Yaklaşık olarak 20 milyon nüfusun yüzde 45’i yani 8,5 milyonu Uygur, yüzde 40’ı yani 7,5 milyonu Hun Çinlileri, geriye kalan nüfusun yüzde 15’ini de Kazaklar, Huiler, Kırgızlar, Oyratlar, Tungşanlar, Tacikler, Şibeler, Mançular, Tuçailer, Ruslar Miaolar, Tibetler, Çunaglar, Tatarlar, Salarlar gibi azınlıklar oluşturmaktadır. Yani Sincan bölgesi sadece Uygurlardan oluşmuyor. Uygurlar ile Hun Çinlilerin nüfusu nerdeyse birbirine yakındır. Genel olarak da 20 etnik grup yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu dikkate alındığında, Sincan Özerk Bölgesi’nin resmi dilleri Uygurca ve Standart Çince olup diğer azınlıklarda kendi dillerini kullanmaktadırlar. Bir bakıma eğitim dili esas olarak Çince ve Uygurcadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Özerk Bölge yasasına göre, “Eğitim kurumlarında azınlıklar kendi dillerinde eğitim yapar.” Bu yasa fiilen uygulanmaktadır. Ayrıca Uygurların yaşadığı bölgelerde dağ, ırmak, ova, il, ilçe, köy isimleri iki dilden birden kullanılmaktadır. Bölgede ‘Uygur Türkçesi veya Uygurca’ üzerine yapılan bir araştırmada “Uygurca, Çin’de devlet dili düzeyinde, diğer ülkelerde ise konuşma ve yazı dili düzeylerinde kullanılmaktadır.” Uygur Türkleri kendi okullarında, ana dilleriyle eğitim yapmaktadırlar.

Bölge’nin ayrı bir parlamentosu ve hükümeti var. Bölgeye ilişkin birçok karar doğrudan hükümet parlamentosunda alınıyor. Bütün etnik azınlıkların parlamentoda temsilcileri bulunmakta ve ayrıca kendi içerisinde 8 otonom bölgesi bulunuyor. Çin devriminden sonra, bölgedeki etnik azınlıkların özgürce yaşayabilmesi için ‘özerlikler’ anayasal güvenceye alındı. Örneğin Uygurların kimliklerinde ‘Çinli’dir yazılmaz, tersine ‘Uygur’ olduğu yazılıdır.

Bu üç ülkenin iç yönetimsel yapılarında oldukça geniş ‘özerk ve otonom’ bölgeler bulunmaktadır. Asya kıtasındaki özerk yapılar on yıllardır varlıklarını sürdürmektedirler. Bunu, Asya’nın sosyal ve kültürel tarihi bakımından önemli bir zenginlik olarak görmek gerekir.

Bugün Türkiye’nin gelecekte nasıl bir yapısal modelle yönetileceğine dair bir kısım tartışmalar başlamış bulunuyor. Sistemin yapısını çok önemli oranda değişikliğe uğratacak ‘özerk demokratik’ sistem modeli gündemin ana konusu oluşturmaktadır. Bu tartışmalar, devletin ideolojik-politik aygıtları tarafından çok yönlü engellenmeye çalışılıyor olsa da, önümüzdeki süreçte bu tartışmalar daha çok gelişecektir. Bu bakımdan başka ülke ve kıtalarda yaşanan bir kısım oluşumları incelemekte yarar var. Bu aynı zamanda mevcut tartışmalara önemli bir zenginlik katacaktır. 

  DR. MUSTAFA PEKÖZ

Hiç yorum yok: