6 Ocak 2011 Perşembe

1921 Anayasası, Kürtler ve Demokratik Özerklik



Bugünlerde çok sıkça tartışılan özerklik, Kürtler ve çözüm gibi konuların yeni bir şeymiş gibi algılanması tarih bilincinin eksikliğinden kaynaklıdır. Öncelikle kısa bir tarih, geçmiş ve günümüzde olup da görülemeyenlere bakmak gerekiyor. Yine neden özerklik değil de, Demokratik Özerklik sorusuna cevap bulmaya çalışmanın iyi olacağını belirtmek gerekiyor.
    
KÜRTLERE ÖZERKLİK TASARISI


l. T.B.M.M vekiller heyeti, Haziran 1921'de Kürtlerin oturdukları bölgelerde adım adım bir mahalli idare kurulmasına yönelik belgeyi onaylamıştır. Bu karar Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzasıyla El Cezire Cephe Komutanlığı'na 27 Haziran 1921'de gönderilen bir talimatla bildirilmiştir. Bu talimat cumhuriyet öncesi Kürtlerle ilgili en önemli belge sayılır. Bu belge siyasal tarihimizde "Kürtlere mahalli idare" adıyla anılır.


El Cezire Komutanlığı'na Mustafa Kemal imzasıyla gönderilmiş olan ve Kürtlere mahalli idare başlığıyla anılan metin şöyledir:


"Kürdistan hakkında Büyük Millet Meclisi vekiller heyetinin El Cezire Komutanlığı'na talimatıdır.


Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu surette yerel idareler kurulması iç siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturdukları bölgelerde ise hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım yerel bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız.


Milletler kendi geleceklerini bizzat idare etmeleri hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Tahmin olunduğuna göre, Kürtlerin bu zamana kadar genele ait teşkilatlarını tamamlamış ve reisleri ve etkili kimseleri bu gaye namına bizim tarafımızdan kazanılmış olması ve gereklerini açıkladıklarını ilan etmeleridir. Kürdistan'daki bütün çalışmanın bu gayeye dayanan siyasete yönetilmesi El Cezire Komutanlığı'na aittir.


Kürdistan'daki Kürtlerin Fransızların ve özellikle Irak hududunda İngilizlere karşı düşmanlığını, silahlı çarpışmasıyla, değerlendirilemeyecek bir dereceye vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin anlaşmasına engel olmak, adım adım yerel idareler kurulması sahiplerini açıklamak ve böylece bize yürekten bağlanmalarını sağlamak, Kürt reislerinin mülki ve askeri makamlarla görevlendirilerek bize bağlanmalarını sağlamlaştırmak gibi, genel çizgiler kabul olunmuştur.

Kürdistan iç siyaseti El Cezire Cephesi Komutanlığı tarafından birleştirilecek ve idare edilecektir. Cephe Kumandanlığı bu konuda BMM riyaseti ile haberleşir. Vilayetler tarafından izlenecek hareket çizgisini düzenleyecek ve birleştireceğinden mülki memurların yöneticilerinin bu hususta mercii de cephe kumandanlığınındır.


El Cezire Cephe Kumandanı Mirliva Nihat Paşa Hazretlerine,


Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti tarafından zatı devletlerine özel olmak üzere Kürdistan hakkında düzenlenen talimat yukarıda olduğu gibi tebliğ olunur."


Büyük Millet Meclisi Reisi/ Mustafa Kemal/27 Haziran 1921


T.B.M.M'nin 22 Temmuz 1921'de yapılan gizli oturumunda okunan kararın 27 Haziran 1921'de El Cezire Cephe Kumandanlığı'na gönderilmiş olduğu TBMM gizli celse zabıtlarından da anlaşılıyor. Talimatın  "hükümet kararı" biçiminde düzenlendiği görülüyor. Belgeden Bakanlar Kurulu'nun konuyu görüştüğü ve talimat biçimine dönüştürdüğü anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal 1 Mart 1922'de talimatın içeriğini anımsatan bir konuşma yapmıştır. Konuşmasının içinde "ırki hukuka, toplumsal hukuka ve çevresel şartlara saygının iç siyasetin esas noktalarından" uygulanacağı belirtilen özerklik fiilen kurulamamıştır.


İçeriği ve biçimi belli oranda önemli olan özerklik ve bu evrede yürütülen tartışma-çalışmalar günümüz açısından önemle değerlendirilmelidir. Özellikle özerkliğin ülkemiz açısından bölünmenin değil, demokratik anlamda güçleneceğinin anlaşılması için tarihsel geçmiş daha fazla önem kazanmaktadır.


1921 Anayasası'nda yer alan Kürtlere Özerklik Talimatı, 64 yıl sonra bir derginin kapağında yansıdığında koparılan fırtınalar ise ayrı bir tartışma konusudur. Elbette hem yasada hem de talimatla geçen birçok husus eleştiri ve değerlendirmeye muhtaçtır. Ancak bunlara takılmadan yaklaşık bir yüz yıl önce bu tür konular tartışma konusu olduysa neden bugün bu kadar ciddi refleksler gösterilmektedir?


Neden Kürtler Demokratik Özerklik istiyor sorusunu iyi anlayarak ele almak, demokratik çözümün önünü de açacaktır. İktidarcı-devletçi bir zihniyetten beslenen günümüz politikaları birçok konuda olduğu gibi özerkliğin de içeriğini değiştirme çabasındadır. Çeşitli şekillerde empoze edilmek istenen "bölücülük" paranoyası ile özünde iktidarcı-devletçi hükümranlığını sürdürme telaşındadır.


Demokratik Özerklik konusunda birçok tartışma yürütülmekte ve fikirler ortaya çıkmaktadır. Dayandığı noktaları açmadan önce özünü açmak gerekiyor. Öncelikle tarihsel gelişimin belli bir bölümünü kapsayan iktidarcı-devletçi zihniyet, toplumu kendi öz dinamikleri olan siyaset, kültür, ekoloji, hukuk, ekonomi ve cinsiyet konularında alabildiğine dejenere etmiş, çıkarlarının güdümüne sokmuştur. Demokratik toplum, tüm değerlerinden uzaklaştırılarak, iktidarcı-devletçi sistemin inşası gerçekleşince, demokratik toplum veya doğal toplum diye bir şey kalmamıştır. Bundan kaynaklı da özerklik, komünalite, demokrasi gibi sistemler alabildiğine geri plana itilerek, kavram olarak bile suç kapsamına alınmıştır.


Ancak Demokratik Özerklik farklılıkların özgürlüğü ve özgünlüğüdür. Bu aynı zamanda demokrasidir. Bu bir nevi 27 Haziran 1921 talimatında geçen "milletler kendi geleceklerini bizzat idare etmeli" belirlemesinin açılımıdır. Yaklaşık yüz yıl önce bunu hayata geçirme çabasının olduğu bir geçmişe sahipken, bugün düşüncesi bile "bölücülük" damgasını yiyorsa, bunun tek bir izahı vardır; iktidarcı-devletçi zihniyet çıkarlarına ters düşmesi.


Demokratik Özerklik ahlaki ve politik bir topluma dayanır. İktidarcı zihniyetin her türlü çarpıtma, saptırma, çirkinleştirme ve yozlaştırma müdahalelerine karşı, toplumun doğal değerleri ile farklılıkların birlikteliğinin esas alındığı, cins eşitliğinin geliştiği bir zihniyet gelişimini öngörür. Ekonomik ve askeri çıkarların genel değil belli bir zümre çıkarları için yürürlükte olan bir sistem değil, komünalitenin kendisidir.


Demokratik Özerkliğin dayandığı belli dayanaklar vardır. Öncelikle siyasetin demokratik bir şekilde yürütülmesi. Var olan siyasetin aksine toplumun her kesiminin, her düşünce ve akımının farklılıklarını koruyarak birlikteliği, toplumun ihtiyaçlarını gözeten politik bir çerçevesi vardır. Bunun içinde meclis ve kongre örgütlenme modellerini esas alır. Meclis veya kongreler de yerelin özgünlükleri, ihtiyaçları, birleşimi ve tarih-an-geleceğinin barışçıl bir şekilde inşasını öngörür. Bunun için de kadın, gençlik, dini, kültürel, sanatsal, ekonomik, hukuksal, güvenlik vb. boyutları demokratik çerçeveler içerecek şekilde biçimlenir. Kadının özgün ve özerk örgütlenme ihtiyacı uygulanır. Tüm kesimler meclis ve kongrede temsiliyetini bulur. Demokratik siyaset anlayışıyla atamayı değil seçimle yönetimi belirler. Kararlarını meclis-kongre birleşimiyle tartışmalı yürütür. Genel merkezi koordinasyon kurulundan yerel kurullara kadar her grup ve kültürün bünyesine uygun, çok yapılı, farklılıklar içinde birlik arayan kurullar bileşimiyle toplumsal işlerin demokratik yönetimi ve denetimi gerçekleşir.


Demokratik Özerkliğin hukuki statüsü anayasa ve yasalarda da yansımasını bulmalıdır. Kürtlerin veya farklı halk, topluluk, etniklerin statüsünün ne olacağı kesin belirlenir. Ayrıca özerkliğin çerçevesinin anlaşılır bir şekilde olması gerekiyor. Anayasa ve yasalarda özerklik konusunun netliği önemli bir noktadır. Örneğin 1921 Anayasası'nda devletin adı 'Türk Devleti' olarak değil "Türkiye devleti" kavramıyla belirlenmiştir. Yine esaslı maddeler bölümünde 8. madde "Türkiye Halk Hükümeti" belirlemesini içeriyordu. Bu ve benzeri şekilde özerklik, ülke içindeki farklı halkların hakları, statüleri ve cinsiyet eşitliği, dilsel, kültürel, eğitsel vb. tüm hakları içeren yeni bir anayasanın oluşturulması gerekiyor.


Demokratik Özerklik çerçevesinde ekonomik boyutta yeni bir şekillenmeye gitmelidir. Ekonomi politika ve uygulamalarının iktidarcı zihniyetin uyguladığı  k‰r sisteminden ziyade, toplumun ihtiyaçları, yerelin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının kullanım biçimi, vergilerin nasıl olacağı konusu yasalarca netleştirilir. Öncelikli olan artı k‰r değil, ihtiyaçların karşılanmasıdır. Eşit, demokratik ve emeğe dayalı ekonomi politikası sistematik bir yapıya kavuşturulur. Bunun için kooperatifçilik, uygun bir model olarak alınabilir. Ekonomik politikalarda ekolojik bakış açısı esas alınarak doğanın tahribatına yol açacak üretimlere gidilmez.


KÜLTÜREL BOYUT


Kültürel boyut da daha çok anadilde eğitim, tarih ve sanatı kapsar. Her halkın kendi anadili ile eğitim-öğretim hakkının olduğu, dil zenginliğinin öneminin ortaya çıktığı ve kültürel, sanatsal faaliyetlerin demokratik çerçevelerce belirlenmiş bir seyir izlediği yasalarca da belirlenmelidir. Tarihi eserlerin korunması esastır. Doğaya zarar veren her türlü faaliyete karşıdır. Yasalarca dil, kültür, sanat, doğa konularında demokratik yaklaşımı önemle belirtir.


Demokratik Özerklik öz savunma boyutunu da içeriyor. Fiziki, kültürel, ekolojik, cinsi ve her çeşit soykırımlara karşı öz savunmasını oluşturması gerekir. Ahlaki ve politik toplumun özgür ve farklılıklar temelinde eşitlikçi karar yapısı olarak, demokratik siyaset iradesini geçerli kılmaktır. Yani öz savunma ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikasıdır. Öz savunma iktidarcı-eril zihniyete karşı bir duruş olarak da belirtilebilir. Demokratik Özerklik, cinsiyet özgürlüğü ve eşitliğini temel alarak, kadına karşı her türlü şiddeti de öz savunma mantığıyla ele alıp, buna karşı durur.


Ayrıca diplomasi ayağı da Demokratik Özerklik için önemli noktalardan biridir. Halkların, toplumların birbiriyle olan ilişkilerini ele alır. Komşu, çevre halkı, topluluk veya ülkeleri ile nasıl bir ilişki ve birliktelik boyutlarını özgünlükler ve koşullara göre belirleyerek yasallaştırır. Barışçıl, demokratik, farklılıklarını, özgünlüklerini zenginlik olarak gören bir zihniyeti esas alır.


Demokratik Özerklik toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı durur. Toplumda demokrasinin gelişimini cinsiyet eşitliği kıstası ile ele alır; bunun da ilk koşulu kadının tam özgürlüğü ve eşitliğidir. Yaşamın her alanında yer alma ve kendi özerk örgütlenmesini geliştirerek, toplumun ihtiyaçlarına cevap olur. Kadın özgürlüğü önündeki tüm engellere karşı mücadele ederek "ikinci cins" olarak görülen kadının, iradeleşerek toplumun tüm alanlarında özne olmasını hedefler. Bunun için Demokratik Özerklik kadın doğası ve özgürlük hareketini temel alanlardan birisi olarak bilip hem geliştirilmesini hem de ittifak yapılmasını başta gelen görevlerinden sayar.

Sonuç olarak; Demokratik Özerklik iktidarcı-devletçi sistemi kabul etmeyerek, kendi öz değerlerini yaşayabilme, doğal toplum-demokratik toplum esprisiyle gelişmek durumundadır. Bu gelişimi tarih bilincini yadsımadan, "bölünürüz" korkularına kapılmadan tüm ülke halkları olarak geliştirmek, barışın, çözümün, demokrasinin ve birlikteliğin garantisi olarak görebilmeliyiz.


1921 Anayasası ve 27 Haziran 1921 talimatında anlaşılacağı üzere bunun olabilirliğini ve bu olabilirliğin ülkemiz açısından önemli bir güçlendirici etken olduğu açıktır. Yüz yıl önce denenmeye çalışılan bir model, 21.yy için gerici, korkutucu olamayacağına göre, kalıcı çözümün adımı olarak anlaşılmak durumundadır.

 
Çimen IŞIK

Hiç yorum yok: