21 Aralık 2010 Salı

Türkiye'nin Afrika Stratejisi (Yeni Sömürgecilik)

Türkiye’nin Afrika’ya ilgisi 1998 yılında Dünya Bankası’nın Afrika için yaptığı farklı programların çerçevesinde başladı. Türkiye, AKP’nin hükümete gelmesinden sonra Afrika stratejisi çerçevesinde daha aktif olarak Sahra altı ülkelerine girmeye başladı.

1990’lı yıllara kadar sadece kuzey Afrika ülkeleriyle sınırlıydı. Türkiye için Libya, Afrika’nın kapısı gibi görülüyor. 1980-90’lı yıllarda siyah kıtadan kaynak satın almaya başlandı. Bunun başında Cezayir ve Nijerya’dan sıkıştırılmış doğal gaz ithalatı geliyordu.

Türkiye’nin Afrika politikasının temelleri siyah kıtanın kaynaklarıyla ilgilidir. Ankara işin temeline ekonomiyi koysa da bunun sağlamak için farklı ilişkiler de yürütüyor. Özellikle çeşitli tüketim malları, ulaşım, sanayi ihracatını teşvik ediyor. Beyaz eşya, makine, ekipman, ürün, metal, gıda ürünleri ve ilaç ihraç etiği gibi inşaat sektörüne de büyük önem veriyor.

TİCARET

Aslında Türkiye’nin kara kıtayla ticari ilişkileri hızlı bir şekilde büyüyor. 1992-2008 yılları arasında ekonomik ticaret 8 kat artarak, 2 milyar dolardan 16, 8 milyar dolara kadar yükseldi. 2009 yılındaki kriz dolayısıyla bu oran biraz düşüş göstererek 15, 9 milyara indi. Özellikle 2003’ten sonra dış ticaret ulaşım hacmi düşmeye başladı. Bu dönem Türkiye Dış Ticaret Kurumu tarafından Afrika için ticaret ve yatırım teşvik strateji oluşturuldu ve Afrika ülkeleri ile ekonomik ilişkiler için kurumsal altyapının oluşturulması için bu ülkelerle işbirliği çalışmaları yürütüldü.

Bu ilişkilerde Kuzey Afrika bölgesinin payı azalırken diğerlerinin büyüdü. Türkiye’nin bu kıtaya yönelik ihracatı 1990’da 0,75 milyar dolar iken bu rakam 2009 da 10,2 milyar dolara yükseldi. Türkiye kendi mal ve hizmetlerini satacak ticari pazarları çeşitlendirmek istiyordu. Özellikle finansman krizinin başlaması Avrupa ve Amerika’ya yönelik ihracat zorluklarının çıkmasıyla birlikte Asya, Afrika, Doğu Avrupa, BDT ve Latin Amerika’ya girmeye çalıştı.

Afrika pazarları kriz döneminde Türkiye’nin birçok küçük ve orta ölçekli ticari şirketin ayakta kalmasını sağladı. Türkiye’nin ihracat boyutlarının büyümesi Afrika ülkelerini pazarlarına çıkmasıyla oldu. Türkiye’nin Afrika ithalatı da büyüdü, 1990-2009 yılları arasında 4,3 kat büyüme sağladı. Bu tarihler arasında 1,3 milyar dolardan 5,7 milyar dolara yükseldi. İhtilatın en fazla olduğu ülkeler Cezayir, Güney Afrika, Mısır, Nijerya, Tunus, Libya ve Fas’tır. Cezayir ve Nijerya’dan alınan sıkıştırılmış doğal gaz bu kıtadan yapılan ithalatın yarısını oluşturuyor. Ancak 2009 da bu oranlarda düşüşler yaşandı.

Son yıllarda 40 ülke ile ekonomik ilişki için hukuksal temel hazırlandı. Birçok Afrika ülkesi ile ortak ekonomik komiteler oluşturulmuş durumda. Bazı ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları hazırlanıyor. Bu anlaşmalar Afrika ülkeleriyle ticari dolaşımını gözle görülür biçimde büyütecek. TUSKON sürekli ticari toplantılar yapıyor. Bu toplantılara Türkiye ve Afrika’dan yüzlerce iş adamları katılıyor. Bu toplantılar ve örgütler Senegal’den Tanzanya’ya kadar Türk iş adamlarının kendi ticari ilişki ve kanallarını oluşturmasına yardımcı oluyor. İş adamları sürekli olarak politikacıları bu katıya ziyaret yapmaları konusunda teşvik ediyor. Onlar Afrika’yı Türkiye için yeni bir pazar olarak görüyorlar.

İSLAMİ TÜRK BURJUVAZİSİ AFRİKA PAZARINDA


Birçok ülke Afrika kıtasının ismini duyduklarında akıllarına açlık kuraklık ve fakirlik gibi durumları gelir. Bu çoğu zaman girişimcileri korkutuyor. Bu Türk iş adamlarına düşük rekabet yüksek kar marjları nedeniyle büyük fırsatlar sunuyor.

Afrika ülkeleri İstanbul Marmara ve Ege bölgeleri gibi Türkiye’nin geleneksel ticaret merkezlerinin yanında son yıllarda gelişme gösteren ara bölgelerdeki -Anadolu Aslanları gibi- ve Kürdistan’ın batı bölgelerindeki iş çevreleriyle büyük ticari ilişkiler geliştiriyorlar. Nitekim bu bölgeler son yıllarda en büyük ihracatçılar durumundalar. Anadolu Aslanları ve MÜSİAD gibi yeni iş adamı grupları eski burjuvaziden farklı olarak İslami burjuvaziyi temsil edip AKP’nin omurgasını oluşturuyorlar. Bunların çoğu Afrika, Ortadoğu ve Balkan ve Karadeniz bölgeleri gibi Türk şirketleri için geleneksel olmayan piyasalar üzerinde etkili oluyorlar ve eski Türk burjuvazisinin daha aktiftirler. Eski Türk burjuvazisi daha fazla Avrupa pazarına odaklanmıştı.

Türkiye gelişmiş ülkelerin büyük şirketleri için Afrika’ya ürün ihracatının penceresi oluyor. Örneğin Türkiye’nin de ortak olduğu Fiat yönetimi son dönemlerde Afrika’ya birçok ziyaret gerçekleştirdi.

ANKARANIN KAPILARI

Türkiye Afrika’ya ilişkin stratejisinde bölgenin geneli için bazı ülkeleri giriş için kapı olarak belirliyor. Batı doğu ve güney ve merkez için. Kuzey Doğu Afrika için Etiyopya Sudan ve Kenya’yı giriş için kullanıyor. Yine yakın doğu, Fars körfezi ülkeleri ve Mısır kullanılırken, güney için Güney Afrika Cumhuriyeti, Sengal ve Nijerya Kongo cumhuriyeti merkez olarak kabul ediliyor.

EKONOMİ

Türkiye’nin Afrika ilişkileri sadeci ticari değil ekonomik ilişkilerde bir çeşitlilik gösteriyor. Türkiye temsilcileri Afrika’yı hammadde tedarikçisi olarak görmediklerini söyleseler de ithalatın % 60’nı hammadde oluşturuyor. Ama Türkiye Afrika ile geniş çaplı işbirliği yürüttüğünü yeni üretim alanları yaratma, Afrika mallarının dünya pazarlarına girişini kolaylaştırmak, endüstrileşmesine yardımcı olmak ve teknoloji dâhil tam bir işbirliği içinde olduklarını iddia ediyorlar. Türkiye yönetimi sürekli olarak bu ülkelerle “adil ve dengeli” ilişkiler kurduğunu, bu katanın bazı ülkelerin politikalarından çok zarar gördüğünü ve bunların Afrika’nın çıkarına olmadığını belirtiyor.

Afrikalı liderler Türk şirketlerini yatırım yapmaları için çağrıda bulunuyorlar. Hatta Afrikalı iş adamları arasında Türklerle çalışma konusunda yarış da var. Çünkü bu onlara gelişme imkânı sağlıyor. Türk şirketleri buradaki ucuz işgücünü kullanıyor. Yoğun emek isteyen sanayide Afrika’nın düşük ücretle vasıfsız ve ucuz işgücünden yararlanıyor.

Türkiye’nin Afrika kıtasında yeni ve önemli bir oyuncu olarak girmesi Afrika ülkeleri için ek kazanç da sağlıyor. Yani çift taraflı ekonomik ilişkilerin dışında diğer ülkelerin bu kıtadaki rekabetine yol açıyor. Bu Afrika ülkelerine yeni tercih hakları ve manevra imkânı sağlıyor. Bu özellikle dönemlerde Afrika için monopolist durumuna gelmiş Çin ile olan ilişkiler açısından önemlidir. Çin şirket ve sermayesinin Afrika ülkelerinin farklı iş alanlarına ve ekonomilerine giriyor. Ama Pekin ekonomik yardımı -ki bu çoğunlukla ek şartlara dayanıyor (Örneğin Çinli işçilerinin bu alanlarda çalışanlarına izin verilmesi zaman zaman yerel halkın rahatsızlığına yol açıyor.) Çin aktif olarak buradaki Hidrokarbon madenlerini satın alıyor. Böylece kaynak pazarında en asli oyuncu oluyor. Afrika ülkeleri Pekin’in bu aktivitesinden rahatsız olmaya başlıyorlar. Bunun için Türkiye ekonomi faaliyetleri -her ne kadar alanları Çin ile kıyaslanamasa da-Afrika ülkeleri tarafından destekleniyor. Çünkü bu onlara kendi ilişkilerini dengelemeye imkanı tanıyor ve rekabeti güçlendiriyor.

POLİTİKASIZ POLİTİKA

Ankara’nın Afrika’ya olan ilgisi ekonomiden kaynaklanıyor. Ama ekonomik çıkarlarını ilerletmek için aktif politika yürütüyor. Ankara Afrika’ya karşı sürekli “ahlaki sorumluluklardan” söz ediyor. Örneğin batının eleştirilerine ve tavrına rağmen Sudan’la işbirliğine devam ediyor. Darfur’a ekonomik yardım yapıyor. Bir de bu çok ciddi boyutuyla zarar görmüş bölgeye geniş çaplı yardım örgütleyenlerden biridir.

Zaten Türkiye Afrika ülkelerine onların çıkarlarını savunma sözü vererek BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği konusunda destek aldı. Türkiye’nin şu anda Afrika’da 17 elçilik 20’ye yakın konsolosluğu bulunuyor. Ve yakın zamanda bu kıtada 20’ye yakın elçilik açmayı planlıyor. Afrika ülkelerinin ise Türkiye’de 13 elçiliği bulunuyor. Bunlardan 3 tanesi son dönemde açıldı. Bunun yakın yıllarda iki katına çıkarılması planlanıyor.

YUMUŞAK GÜÇ (SOFT POWER)


Türkiye-ilişkilerinin temeli ekonomi olmasına rağmen eğitime özel önem veriyor. Tarihi olarak Batı misyonerlerinin bu ülkedeki eğitim kuruluşları kurma geleneğini Türkiye devir alarak planlı ve sistematik olarak eğitim işgaline dönüştürdü.

1990 yıllardan başlayarak Kafkaslarda, Orta Asya, Yakın doğu, Balkanlar yüzlerce okul üniversite açtılar. Bu işi birçok ülkede düşünceleri aşırı siyasal İslamcı bulunan Fetullah Gülen cemaati gerçekleştirdi. Şu anda 120 ülkede okulları var. 90’ların sonlarından başlayarak bu okullar Afrika’da açılmaya başlandı. Bu okullarda yerli dillerin yanında İngilizce ve Türkçe eğitim veriliyor.

AFRİKA’NIN YENİ ELİTLERİ GÜLEN OKULLARINDAN ÇIKIYOR

Gülen okulları Afrika ülkelerindeki yeni nesilleri Türklere hayranlık duyacak şekilde eğitim veriyor. Bu okullar kısa sürede Afrika ülkelerinin en büyük eğitim kurumları haline geldiler ve yerel elitler tarafından büyük otorite sahibi oldular. Bu okullar kıtanın yeni elitinin oluşmasını sağlıyor. Örneğin Güney Afrika cumhuriyetlerinde okullarda hemen hemen tümü kara derili öğrencilerdir. Bu kara derili öğrenciler Türkiye’de yapılan Türkçe olimpiyatlarında ilk ona girdiler. Aynı zamanda her yıl Türkiye’de okumaları için öğrenci teşvik fonları ve burslar veriyor.

Aralık 2009’da Nijerya’nın başkenti Abuja’da Türk üniversite çalışmaları başladı. Yine Tanzanya’da açılması gündemdedir. Öyle anlaşılıyor ki yakın zamanda birçok üniversite açılacak. Türk okullarının Afrika’da hızla gelişme kaydetmesinin sebebi rekabetin olmayışından kaynaklanıyor. Yabancı okullar sadece Güney Afrika’da vardı. Bunlar ise sadece ticari ve humaniter çerçevede.

Türk okullarının öğretmenleri ise sadece eğitimle ilgili değil çoğu misyoner karakteri taşıyor. Bunlar Türkiye’ye pozitif imaj oluşturmak ve Türk İslam ideolojisinin programlarını taşıyorlar. Bu öğretmenler sadece okulların eğitimcileri değil aynı zamanda manevi hocaları olarak görülüyorlar.

Unutmayalım ki Türk okullarında ki öğretmenler çoğunca misyoner gibi propaganda yapan ideolojik olarak çok iyi eğitilmiş durumdalar. Ayrıca Türk entelektüelleri bu ülkelerde geliştirdikleri ilişkilerle enstitüler kuruyorlar ve Türk-Afrika ilişkileri için uzmanlar yetiştiriyorlar. Ankara bu kıtadaki sömürgeci geçmişine dayanarak kültürel ve dini ilişkilere geleceğini sağlamlaştırmak istiyor.

* Moskova'da yaşayan siyaset bilimci ve gazeteci Dr.Nodar Maseki bu makaleyi Fırat haber ajansı için kaleme almıştır.

Çeviren Mamed Mustafayev

Hiç yorum yok: