20 Ekim 2010 Çarşamba

Hizbul-Kontra’nın Perde Arkası

     PKK hareketi, 1980’lerde gelişip kitleselleşince, Türk Özel Harp Dairesi -şimdiki adıyla Ergenekon- devreye girdi. Hizbul-kontra örgütünü kurdu.
    JİTEM kurucusu Arif Doğan’ın son açıklamalarıyla birlikte Hizbul-kontra’nın, TC tarafından kurulduğu resmi bir şekilde itiraf edildi.

    Hizbul-kontra’nın, TC tarafından kurulması ve örgütlendirilmesinin bir Özel Harp stratejisi temelinde olduğu net anlaşılıyor.

    PKK hareketi, 1980’lerde gelişip kitleselleşince, Türk Özel Harp Dairesi -şimdiki adıyla Ergenekon- devreye girdi. Hizbul-kontra örgütünü kurdu.

    Daha öncede 1979 yılında Özel Harp Dairesi’nin kare aslarından biri olan General Temel Cingöz, daha sonra Hizbul-Kontra örgütünün liderliğine getirilecek olan Hüseyin Velioğlu’nu piyasaya sürmüştü. Cingöz, 1979 yılında Batman jandarma yüzbaşısı iken Hüseyin Velioğlu’nu, Türk faşist ve milliyetçilerin adayı olarak Petrol-İş Sendikası başkanlığına aday göstermişti. Velioğlu -gerçek adı Hüseyin Durmaz-Kürt yurtsever ve demokratları karşısında yenilgiye uğratılmış, seçimi Kürt yurtsever ve demokratların adayı kazanmıştı.

    Petrol-İş Sendikası eski başkanı Münir Ceylan o dönemin tanığı olarak Velioğlu’na ilişkin şöyle diyordu.”Velioğlu daha 70’li yıllarda kimi resmi güçlerin desteğini arkasına aldı”.

    1990’lı yıllarda merkez üssü Batman olmak üzere Kürdistan’da kontra cinayetleri başlayınca, Velioğlu ve Hizbul-Kontra ismi de duyulmaya başlandı.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Hizbul-Kontra cinayetleri ile oluşumu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunmuş ve Hizbullah ismiyle ortaya çıkan örgütün İslam dini ve Allahla alakasının olmadığını, Türk Özel Harp Dairesine bağlı paramiliter ve tetikçi bir örgüt olduğunu belirtmişti. Ve şöyle devam etmişti; “Hizbullah değil Hizbi kontradır. MHP’nin Kürdistan’daki versiyonudur. Dört dörtlük Türkçüdürler. Her biri azgın bir Türkçüdür. Kürtlüğü bile ağızlarına almazlar. Türkçülüğü gözü kara yaparlar. Hem de bu kelimeyi anmadan bunu yaparlar. Kürt denilince, bu ırkçılıktır derler.

    Herhangi bir ölçüyü göz önüne getirmeden başlarlar yaygaraya…  Gözü kara ırkçılık işte bu oluyor”

    Aslında Hizbullahçıları ilkin Hizbul-kontra diye tanımlayan Kürdistan halkı idi.

    Devletin askeri ile polisi Hizbul-kontra tetik keşlerini kendi karargahlarında eğitiyor, örtülü ödenekle İsrail’den getirdiği Takarof marka tabancalarla donatıyor, cinayet esnasında onlara korumalık ve gözcülük yapıyordu. Halk, tetikçileri yakalayınca, hemen halkın elinden alıp, karakola götürüp, yeni bir cinayeti onlara yaptırmak üzere arka kapıdan bırakıyordu. Devlet devamlı Hizbul-kontra’nın cinayetlerinin kendisiyle olan bağını inkâr etmeye çalışıyor ama her şey aşikârdı.

    Hizbul-kontra’yı Veli Küçükle birlikte kuran Teoman Koman’a gazeteciler Hizbul-kontra’ya ilişkin soru sorunca şöyle cevap veriyordu. “PKK’nin baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançlı kuvvetli vatandaşlar”

    Zamanın Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek de, “Hizbullah’ın üzerine nasıl gidelim? Karargâhları JİTEM binasının yanındadır” diyordu. Batman Vali Vekili Mustafa Ali Örnek’te “evet maalesef öyle” diye onaylıyordu.

    Daha sonra Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Orakoğlu ise Hatay’da Tuğgeneral Temel Cingöz ile yemek yerken Velioğlu’nu ayakta dururken gördüğünü açıklıyor ve şunu belirtiyordu. “ Temel Cingöz Gel otur Hüseyin dedi. Tabii Hizbullah operasyonunda sonra o adamın Hüseyin Velioğlu olduğunu öğrendik. Velioğlu’nun Beykoz’daki operasyonda öldürüldüğüne inanmıyorum”.

     Velioğlu ile aynı evde kalan ve Hizbul-kontra’nın kurucularından olan Molla Mansur Güzelsoy’da, Velioğlu’nun MİT’le ilişkisini tespit edip, diğer örgüt yöneticilerine anlattığı için 1994 yılında, örgüt tarafından sabah namazı çıkışında dövülerek öldürüldü.
Hizbul-kontra üyelerinden Emin Ekici de, Velioğlu’nun JİTEM’in kurucusu Cem Ersever ile Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile ilişkisi olduğunu söyledi.

     JİTEM’ci Albay Cemal Temizöz ile korucu başı Kamil Atak’ın yargılandığı Cizre davasında yaptığı itiraflarla komuoyunca tanınan Kamil Atak’ın kardeşi korucu Mehmet Nuri Binzet, Hizbul-Kontra’nın JİTEM’in nasıl bir kolu olduğunu, Temizöz’ün talimatıyla Kürt yurtseverlerin hangi yöntemlerle Hizbul-kontra sığınaklarında katledildiklerini iddianamedeki şu ifadelerle açıklıyor. “Cudi mahallesinde Nergiz sokağın üst kısmında Mustafa olarak bildiğim ve şu anda Cezaevinde olan Hizbullah örgütü mensubu bir kişiye ait bir tane daha sığınak nezarethane vardı, bazen orayı da kullanıyorduk. Genellikle nitelikli sorgusu yapılacak ya da infaz edilecek kişiler buraya götürülürdü. 1993 yılında Nergiz sokaktaki bu adrese Mustafa ve Abdurrahman isimli iki tane genç imam gelmişti, bunlar Hizbullah adına faaliyet yürütüyorlardı. Bunların silahlı faaliyetleri de vardı. Basiskê-Kuştepe- köyü Hizbullah’ın civar bölgeleri de kapsayacak şekilde askeri merkezi haline gelmişti. Ben oraya çok gittim, gittiğimde askeri kanattan sorumlu olan kişileri gördüm, onlarında bizim gibi kullandığı kalaşnikof, biksi, roket ve tabanca şeklinde silahları vardı. . Burada bulunan Hizbullah mensuplarının ağabeyim Kamil ile sürekli diyalogları vardı, çok sık görüşürlerdi. Benimde bulunduğum birçok arkadaşımız bu köye silah ve mühimmat çok götürdük. Hizbullah mensupları böylece bize destek olurlardı...

     İskan ASLAN,Abdulhakim Güven, Adem Yakın ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Basiskê-Kuştepe- köyünde Hizbullahçılara ait bir sığınağa götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskân Aslan’ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet Page ve Şahin Pürnek ile birlikte dışarıda kaldım, çünkü İskân’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim Güven, Adem Yakın ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım.   Ben arkadaşlarımla İskân’ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin Nadir Neyci olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir Neyci olup olmadığını bilmiyorum, ama o günlerde Nadir Neyci’nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir Neyci’nin atının bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Sonradan infaz edildi”.

    JİTEM’ci Arif Doğan, hem Mehmet Nuri Binzet’i doğruluyor hem de Hizbul-Kontra’nın esasında JİTEM’e tetikçilik yapan katiller sürüsü olduğunu ifade ediyor. Hizbul-kontra’nın ne tür bir yapılanma olduğuna dair hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekildi son noktayı koydu ve dedi ki, “ JİTEM’i ben kurdum. Benim emrimde 10 000 kişi vardı. Bunun 620’si kadındı... Kontr hizbul var diyorsam var olan bir şeydir. Hüseyin Velioğlu’nu iyi tanırım. Kavacık’taki evde öldürdüler... Hizbullahçılara PKK’li teslim eden mesela nedir Cemal Temizöz albay. Albaydır o.”.

    Şimdi Mustazaf, Umut-Der, Şura-Der, İkra-Der ve İhya-Der vb. isimlerle örgütlenen Hizbul-kontra’yı, Çewlik (Bingöl), Elazığ ve Muş’ta bir kontra örgütü şeklinde örgütleyen Taraf gazetesi yazarı ve baş komiser Emrullah Uslu savunuyor.  Hizbul-kontra’nın bu dernekler vasıtasıyla örgütlenmesi olmazsa, Hizbul-kontra’nın resmileşmiş şekli olan AKP’nin zayıflayacağını, dolayısıyla Türk Devletinin Kürdistan’da zayıflayacağını söylemektedir. Bu nedenle Hizbul-kontra’nın önünün daha fazla açılıp desteklenmesi gerektiğini açık bir şekilde savunuyor.

    Hizbul-kontra’nın Kökü Kontrgerilladır

    Hizbul-kontra’nın kökü Türk Kontrgerillasına, oradan da ABD gladiosuna dayanıyor. ABD, 1947 yılında TC devleti ile Marshall Planı ve Truman doktrini çerçevesinde bir antlaşma yaptı. TC’yi oluşturacağı Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde Ortadoğu’daki ileri karakolu haline getirdi. TC, bu çerçevede NATO’ya alındı.

    ABD, 1952 yılından itibaren kendi Gladiosuna bağlı olarak Türkiye’de Seferberlik Tetkik Kurulunu kurdu. Ardından 1965’te, STK’nin ismi Özel Harp Dairesi oldu.  Özel Harp Dairesi’ne bağlı olarak yoğun bir şekilde paramiliter örgütler kuruldu. Bunlardan biri de 1967 yılında kurulan Yeniden Milli Mücadele Hareketi idi. Bunun kurucuları, General Veli Küçük, şu anda Fethulahçılık yapan Fethullah Gülen, Hüseyin Gülerce, AKP’de siyaset yürüten Cemil Çiçek, Melih Gökçek, Abdulkadir Aksu, Müfit Gürtuna, SP’de partisindeki Ömer Vehbi Hatipoğlu, Ahmet Taşgetiren ile Aykut Edib Ali gibi Türk-İslam Sentezi kökeninden gelen Yeşil Türk Faşistleridir.

    12 Mart 1971 tarihinde askeri darbe olunca, Yeniden Milli Mücadele Hareketinin direkt CIA tarafından kontrgerillanın bir kolu olarak Yeşil Türk Faşistlerine kurdurulduğu belgeleriyle açığa çıktı.
İşte bu Yeniden Milli Mücadele Hareketinin bir alt kolu olarak Milli Türk Talebe Birliği kuruldu. Buna bağlı olarak da Akıncılar adında paramiliter vurucu bir örgüt oluşturuldu.

    Türk kontrgerillası tarafından Hizbul-kontra diye anılan Hizbullah örgütü Milli Türk Talebe Birliği ile Akıncılar örgütleri gibi Yeşil Türk Faşizmi geleneğinden gelen Hüseyin Durmaz ve Hüseyin Velioğlu’na kurduruldu.

    PKK’ye karşı, Türk kontrgerillası tarafında kurdurulan, çevik kuvvet ile jandarma garnizonlarında silahlı eğitimden geçirilen Hizbul-Kontra örgütü ve onun lideri olan Hüseyin Durmaz bu durumu kendi örgüt elemanlarına itiraf ediyor. Batman’da Temel Cingöz tarafından, PKK içine birer kontrgerilla elemanı olarak sızdırılan Mehmet Şener ile Enver Ata gibi kontralara ilişkin şunları belirtiyor. “Eğer Şener ve onun ekibi ülkeye giriş yapabilseydi ve onlarla diyalog kurulabilseydi büyük ihtimalle bu çatışma önlenecekti”. Bu konuşmayı aktaran bir Hizbul-Kontra elemanıdır. Hizbul-Kontra’nın Hüseyni Sevda sitesinde Said Gabari adıyla “Binavê Xuda” başlıklı bir makalede Durmaz ve Velioğlu’nun  ağzından bu konuşma veriliyor. 

    1979 yılında Hizbul-Kontra’nın temellerini atan ve Velioğlu’nu bu örgütün başına getirerek, PKK’ye karşı örgütleyen General Temel Cingöz’dür. Mehmet Şener’i de örgütleyip, PKK içine ajan olarak gönderen yine Cingöz’dür. TC adına savaşan ve tetikçilik yapan, Hizbul-Kontra’nın yurtseverleri kalleşçe katletme emrini veren Velioğlu gibi cani suratlı biri, eğer Şener ile ekibi ülkeye giriş yapsaydı bizimle PKK arasındaki çatışma önlenirdi diyebilecek kadar pişkinlik yapabiliyor. Biliniyor ki, PKK 4.kongrede gerilla ordulaşması ve yaygınlaştırması kararını alınca, gerillanın silahsızlandırılıp, yozlaştırmasını örgütlemeye çalışan Şener idi. Daha sonra, Temel Cingöz ve Perinçek gibileri ile geliştirilen ilişkiler ile ittifaklar çerçevesinde Şener’e, PKK’yi bitirme görevi verildiği belgeleriyle deşifre oldu. Şener, PKK’yi silahsızlandırarak bitirecek, Hizbul-Kontra’da kontra saldırılarıyla tüm yurtseverleri katledecek, böylece ortada ne gerilla ne de yurtsever biri kalacaktı. Velioğlu, bu planı örtülü bir şekilde nasıl PKK’yi biteremedik şeklinde hayıflanarak itiraf etmiş oluyordu.

    Diğer bir Hizbul-Kontra şura elemanı,  tetikçi ve itirafçısı Cemal Tutar ise Hizbul-Kontra’nın nasıl bir Yeşil Türk Faşizmi’nin zihniyetine sahip olduğunu şu sözlerle açıklıyor. “Cemaat içinde, Kürtlerden sonra en fazla çoğunluğu teşkil eden Zaza kardeşlerimiz, sonrasında Türk, Arap ve Çeçen kardeşlerimiz gibi çok farklı milletlerden Müslümanlar bulunmaktadır...  Evet, biz Kürtçü değiliz”. Bu sözleri söyleyen Tutar, Hizbul-Kontra’nın askeri kanat sorumlusudur. Hüseyin Durmaz ve Velioğlu’nun sağ koludur. Kürtlerin; Kurmanc, Dımıl-Zaza, Soran, Goran-Hewreman, Kelhor, Lek- ile Lorlardan oluştuğunu bilmeyecek kadar bilgisiz biridir. Zihniyeti, 12 Eylül askeri darbesinin oluşturduğu Türk-İslam zihniyeti çerçevesindedir. Yeşil Türk Faşistleri nasıl ki, Kürtlerdeki lehçe farklılıkların kullanarak Kütleri bölmek parçalamak için sadece Kurmanc  Kürtlerini Kürtler diye tanımlıyorsa, aynen onlar gibi Tutar’da Kurmanci lehçesini konuşan Kürtlere sadece Kürt diyor. Kürtçenin Dımılki-Zaza- lehçesini konuşan Kürtleri de ayrı bir millet kategorisine koyacak kadar faşistçe düşünebiliyor. 1972 yılında doğduğuna göre 1980’de askeri darbe olunca 8 yaşındadır. Yaşına bakınca doğalında 12 Eylülcülerin iyi devşirdiği bir tetikçidir. Ak u pak melek gibi arı ve saf Kürt yurtseverlerini tek tek katledecek kadar Türk faşizmine tetikçilik yapıyor, faşistliğin ve ırkçılığın en karasına militanlık ediyor. Bunu İslam adına yaptık diyerek İslam’ı da kirletebiliyor. TC gibi devşirme bir devletin söylemiyle “Evet, biz Kürtçü değiliz” diyerek canilikte de sınır tanımayacak kadar canavarlaşan Türk’ten daha Türkçü faşist bir kişiliktir. 

    Bununla birlikte Hizbul-Kontra’nın ilk kurucularından çoğunun eski MHP tetikçilerinden olması da rastlantı değildir. Burhan Kavuncu, Maraş katliamının planlayıcılarından ve vurucu katillerindendir. Mehmet Sümbül de, 12 Eylül’den önce MHP tetikçilerindendir. Hem Kavuncu hem de Sümbül daha sonra Hizbul-Kontra’nın en gaddar ideolog, yönetici ve tetikçileri oldular. 
İşin ilginç yanı Maraş katliamı olunca Abdulkadir Aksu vali vekili,  Burhan Kavuncu ise katliamın planlayıcısı ve tetikçisidir.
Aynı Aksu, 1989-1991 yılları arasında İçişleri Bakanı olunca Hizbul-Kontra cinayetleri start aldı. En ilginci de, MHP tetikçilerinden Burhan Kavuncu ile Mehmet Sümbül gibi canilerde aynı dönemde bir anda, MHP’den Hizbul-Kontra’ya transfer oluyorlar.
İlginç olan sadece buda değil, Fethullahçıların yetiştirdiği işkenceci polis müdürlerinden Hanefi Avcı’da aynı dönemde Amed (Diyarbakır)’te İstihbarat Şube Müdürüdür.
Fethullahçı prens müdürlerden Hüseyin Kocadağ’da aynı dönemde Amed’te Çevik Şube müdürüdür. MHP’li Cem Ersever de JİTEM sorumlusudur.

    Hizbul-Kontra elemanları hem Hanefi Avcı ile Hüseyin Kocadağ’ın denetiminde çevik kuvvette hem de Cem Ersever denetiminde 7.Kolordu karargâhında eğitiliyorlardı. Bu işin koordinatörleri de ise Teoman Koman, Veli Küçük ile Abdulkadir Aksu idiler.

    Halit Güngen, Hizbul-Kontra’nın Çevik Kuvvet ile 7.Kolordu da eğitildiğini fotoğraflarla belgelediği için belgeleri tam yayınlayacak üzere iken, Hizbul-Kontra tetikçilerinden Cemal Tutar ile Fuat Balca tarafından Amed’in Ofis semtindeki Çalışkanlar apartmanındaki büroda katledildi. İkisi de bu cinayeti itiraf ettiler.

    Hizbul-Kontra’nın bu gerçeğine ilişkin, T.B.M.M. Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış şöyle diyor:
“Hizbullah, PKK’ya karşı devletin kurdurduğu, beslediği, büyüttüğü bir örgüttür. Zaten derin devletin bir politikası var: “İti ite kırdırmak.” PKK’ya karşı da bu yöntem kullanılmıştır”. 

    Alparslan Türkeş ile Cem Ersever’in avukatı Emin Emir, Hizbul-Kontra’nın JİTEM’le yani Türk kontrgerillasıyla olan ilişkisini şu sözlerle ortaya koyuyor. “Ersever bana, Velioğlu’ndan PKK’yle ilgili bilgiler aldığını anlattı. Hizbullah’ı seviyordu, sempatisi vardı. Hizbullah, yapılması gerekeni yapıyor. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” diyor ve bu ilke çerçevesinde hareket ettiğini belirtirken, jandarma görevlilerinin de hizbul-kontra elemanlarına karakollarda çay-kahve ikram ettiklerini de ekliyordu.

Hizbul-Kontra Silahları Çiller’den…

    Çiller’in gizli ödeneğinden aldığı parayla Hizbul-Kontra’yı silahlandıran ve sonradan yargılanıp mahkûm olan zamanın Batman Valisi Salih Şarman, Çiller’e gönderdiği bir mektupta önemli ipuçları verdi. Çiller’e gönderdiği mektupta, PKK’ya karşı Karma Özel Hareket Birliği’nin kurulduğunu ve bunların ihtiyaçlarının giderilmesi için yüklü miktarda para istedi. Gönderilen paralarla alınan silahlar kaybolunca olay yargıya intikal etti. Şarman, bu nedenle yargılandı ve 2005 yılında mahkûmiyet aldı. Kayıp silahların çoğunluğu Takarov marka Rus yapımı silahlardı. Özelde Batman ve genelde tüm Kürdistan’da,  Hizbul-Kontra cinayetlerinin yüzde yüze yakınının bu tip silahlarla işlenmesi, silahların Hizbul-Kontra’ya aktarıldığının da açık kanıtıydı.

    Bunun somut delillerinden biri Hizbul-Kontra tetikçisi Nurettin Sezik’in yaptığı itiraflardır. Hizbullah ana davasında yargılanan Nurettin Sezik devlet tarafında hangi amaçla Hizbullah’ın devreye sokulduğunu ve kendisinin nasıl kullanıldığın şu sözlerle itiraf ediyor. “1993-1994 döneminde emniyet güçleri yetersiz kaldığı için devreye Hizbullah girdi”. Diğer bir Hizbullah tetikçisi Murat Kurttekin ise yaptığı itirafta TC tarafından nasıl kullanıldığını şöyle anlatıyor. “Polis tarafından birçok eyleme sevk edildim. Yani polis beni kullandı”.

   Yine diğer Hizbul-Kontra tetikçisi Mahmut Demir: “PKK’ye karşı kurulduk”.

    Domuz bağıyla yurtsever insanları canice katleden, Hizbul-Kontra’nın Ankara sorumlusu Hezo (Hazro)’lu-Kozluk-Şefik Onuk’un korucu babası Şefik, nasıl devletçi olduklarını şu sözlerle açıklıyor : “Biz devletçiyiz. Biz, Apo ve yandaşlarına karşıyız. Ben ve çocuklarım hep karşı olduk. 3 amcaoğlum PKK’yle çatışırken yaralandık” diyor. Kendi halkına karşı savaşmayı ve halkına ihanet etmesini de “Ben de Allah için gönüllü korucu oldum” şeklinde açıklıyor.

    Kürdistan’da görev yapan OHAL valileri ile bazı bakan ve milletvekilleri de değişik dönemlerde yaptıkları konuşmalarda, Hizbul-Kontra ile T.C bağlantısını şu şekilde aktardılar;

    OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu: “JİTEM, MİT ve Emniyet’in Hizbullah’la o dönem istihbarat alışverişi yapması gayet doğal bir durum.”diyor.

    Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek: “Bunların Gercüş’ün Çiçekli, Sekilli ve Gönüllü köylerinde kampları var. Silah eğitimini de jandarmadan gelen bazı subay ve astsubaylardan alıyorlar”
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin: “Hizbullah, PKK’ye karşı örgütlendirildi”.

    Milletvekili Eyüp Aşık : “Güneydoğu’da terörle mücadelede devletin en etkili üç silahı vardı. Özel tim, koruculuk ve Hizbullah”.
OHAL Valisi Ünal Erkan    : “PKK çökertilmedikçe, Hizbullah tipi militan örgütleri çözmeye yönelik niyetli değiliz”.

    1999 yılına kadar binlerce Kürt yurtseverini satırlarla doğramayla, arkadan kalleşçe kurşunlamayla, domuz bağıyla boğarak katletme, canlı canlı toprağa gömerek, çivili sopalarla öldürme gibi yöntemlerle Hizbul-Kontraya vurduran TC devletiydi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uluslar arası bir komployla esir düşürüldüğü dönemde, Öcalan’ın perspektifleri doğrultusunda PKK, 1999 yılında stratejik değişikliğe gitti, gerilla güçlerinin büyük bir kısmını Güney Kürdistan’a çekti. Uzun Süreli Halk Savaşı yerine Meşru Savunma Stratejisini esas aldı.  Bunun sonucunda TC, PKK’ye karşı boşluğa düştü.Hizbul-Kontra’ya ihtiyacı kalmadı.

    17 Ocak 2000 tarihinden itibaren Hizbul-Kontra’ya karşı operasyonlar başlattı. Bu tarihte İstanbul-Beykoz’da yapılan ilk operasyonda Hizbul-Kontra’nın başına getirdiği Hüseyin Velioğlu’na hem ihtiyacı kalmadığı için hem de devletle olan ilişkilerini ele vermemesi için infaz etti. 

    Aynı operasyonda Edip Gümüş ile Cemal Tutar gibi yöneticiler yakalandı. İkisi de itirafçı oldu. Bu operasyonda Hizbul-Kontranın tüm arşivi de ele geçti. ABD’de çözümü yapıldı. Devlet, kendi çıkarları doğrultusunda, açıklanmaması gereken bilgileri açıklamadı. Gerisini açıkladı. Bu operasyondan sonra Kürdistan, Anadolu ve Trakya’nın çeşitli kentlerinde operasyonlar düzenlendi. Mezar evlerden onlarca cenaze çıkarıldı. İstanbul Üsküdar ve Kartal’da 19 olmak üzere Amed’te Derıyê Mêrdin’de, Tarsus’ta, Konya’da, Ankara’da, Dilok (Antep)’ta ve Batman’da bulunan mezar evlerde tam 52 kişinin cesedi çıkarıldı.

    Hizbul-Kontra’nın İstanbul’daki evinde Zehra Vakfı’nın lideri İzzettin Yıldırım ile Mehmet Şehit Avcı’nın cesetleri bulunmasına rağmen, Hizbul-Kontra kendi yayınlarında verdiği bilgilerde Yıldırım’ı kendilerinin değil polisin öldürdüğünü iddia etmeye çalıştı.
Fakat 26 Mart 2010 tarihinde Elezîz (Elazığ) şehrinde yapılan bir operasyonda bir Hizbul-Kontra tetikçisinin evinde İzzettin Yıldırım’ın Hizbul-Kontra tarafından domuz bağı işkencesiyle nasıl vahşice katledildiğinin video görüntüsü ele geçti. Medyada bu kaset yayınlandı. 

    Kürdistan’da nice yurtsever dindar âlimlerini tek tek TC adına katleden, en kalleş yöntemlerle Kürtlerin mahalle önderlerini canice öldüren Hizbul-Kontra şimdide değişik yöntemlerle T.C ve Yeşil Türk Faşizmin Partisi AKP tarafından tekrardan desteklenip örgütlendirilmektedir.AKP tarafından finanse edilmekte ve siyasal koruculuk ile siyasal kontralıkla vazifelendirilmektedir.

Özgür Bilge

Hiç yorum yok: