21 Eylül 2010 Salı

Yerelden ve yerinden yönetim -3


Bask Ülkesi

Dil: Baskça
Başkent: Vitoria-Gasteiz

Basklılar, kendilerini İber Yarımadası'nda başkalarına karışmayan tek ırk olarak görürler. Bağımsızlık ve özgürlük duyguları ile koyu Katolik oluşları onların tarihlerine yön vermiştir. 8. yy'da İspanya'yı fetheden Araplara karşı çetin savaşlar yapmışlardır. Basklılar, önce Leon ve Navarre krallıklarına, sonra da 1202 yılında Kastilya Krallığı'na bağlandılar, fakat hepsinde de vergiden ve askerlikten muafiyet gibi özel imtiyazlar elde ettiler.

İspanya'nın çekirdeği olan Aragon ve Kastilya krallıklarının, başından beri ayrı kurumlara sahip olması, yönetsel yaklaşım farkları ve en önemlisi birbirleriyle tarihsel süreç içinde entegre olamamaları sonucu, İspanyol ulusal bilinci oluşamamıştır. Farklı etnik kökenlerin varlığı ve farklı siyasal-sosyal kurumların yan yana yaşaması, birbiriyle kaynaşmayan, karışmayan bir birliktelik ortaya çıkarmıştır. Bu ortamda, zaten özerk olan Basklılar ve Katalanlar, sosyal ve ekonomik serbestliğe sahiptiler.

Devletin merkezileşme süreci bağlamında, Bask bölgesi ve Katalonya gibi özerk bölgelerin bazı yönetsel hakları ve imtiyazları ellerinden alındı. Kastilya'ya bağlı fakat özerk bir bölge olan Bask ülkesinin, asırlardır sahip olduğu bu ayrıcalıkların ortadan kalkması, o zamana değin Kastilya'yla hiç sorunları olmayan Bask ülkesinde tepkilere yol açtı. Liberal, laik ve merkeziyetçi yönetime karşı, gelenekselci, Katolik ve statüko yanlısı olan sürgündeki 7. Carlos'u destekleyen Karlizm akımı, özellikle Bask ülkesi, Navarre ve Katalonya'da destek buldu. 1833-1839 yıllarındaki 1. Karlist Savaşları'ndan sonra Basklılar, yönetsel haklar ve vergi konusundaki bazı ayrıcalıklarını sürdürdü. 1870-1876 yıllarındaki 2. Karlist Savaşları'ndan sonra ise, yönetsel özerklik tamamen ortadan kalktı. Asırlardır özerk yaşayan ve önemli imtiyazlara sahip olan Basklılar, tüm bu ayrıcalıklarının ellerinden alınması sonucu, merkezi devlete karşı büyük öfke duydular.

Bask Milliyetçi Partisi'nin (PNV) kurucusu olan Sabino Arana, Bask milliyetçiliğinin temel unsurlarını 1880-1890'lı yıllarda ortaya koydu. Arana'ya göre, Bask milliyetçiliğinin temeli, Bask ırkının korunmasıydı. (Coverdale, 1979, 150). Bask milliyetçiliğinin çıkış noktası, Bask ırkının korunması ve Basklıların kendilerini İspanyollardan soyutlaması, onlarla hiçbir şekilde karışmaması şeklinde özetlenebilir. Ayrıca Arana, 1893 yılında yayınladığı Biskaya adlı eserinde, Fransa'ya bağlı 3 Bask bölgesiyle, İspanya'nın kuzeyindeki Alava, Guipuzcoa, Vizcaya ve Navarre'in oluşturduğu bir federal bütünden bahseder.

Basklıların dili olan Baskça (Euskera) ise, Bask ırkının İspanyollarla karışmasını engelleyici bir araçtı. Öyle ki Arana bir demecinde, 'Eğer hasımlarımız dilimizi öğrenirlerse, derhal onu bırakıp Rusça, Norveççe ya da başka bir dil öğrenmeliyiz' demişti. Bask milliyetçiliğinin yaygınlaşmasında asıl rolü, orta sınıftan din adamları üstlenmişlerdi. Bask milliyetçiliği bu bakımdan, dili, kültürü esas kabul eden Katalanların kültürel milliyetçiliğinden ayrılır. Bask milliyetçiliği endüstrileşmeye karşıydı, çünkü bu İspanyol devletine ekonomik bağımlılık demekti, ayrıca Bask bölgesine çalışmak için gelen göçmenlerin sayısını da artıracaktı. Bask milliyetçiliği, Karlist bir temele dayanır. Karlizmin modernliğe karşı olan gelenekselci ve koyu Katolik yapısı, Bask milliyetçiliğinde de mevcuttu. Basklılar, son derece dindar insanlardı.

II. CUMHURİYET SÜRECİ

II. Cumhuriyet döneminde (1931-39) Bask ülkesi, Katalonya ve Galicia gibi 'tarihi bölgelere özerklik tanınmıştı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. İspanya, 1936-39 yılları arasında sağcılarla-(milliyetçi, dindar ve anti-komünist) solcuların (cumhuriyet yanlısı, laik) kardeş kavgalarına sahne oldu. 1939 yılında General Franco'nun zaferiyle iç savaş sona erdi. Yaklaşık 40 yıl süren Franko dönemi, bölgeselciliğe, komünizme ve demokrasiye karşı bir dikta rejimiydi. Franko döneminde Bask Milliyetçi Partisi (PNV) Paris ve Londra'ya yerleşti. Bu dönemde, PNV uluslararası konjonktürün de etkisindeydi.

Franko döneminde, özellikle Bask bölgesinde aşırı baskı uygulandı. Sürekli olağanüstü hal ilan edilerek, Bask dili, kültürü, kimliğiyle ilgili her şey baskı nedeni oldu. Yaşanan dikta rejiminin ve PNV'nin zayıflamasının etkisiyle, Bask milliyetçiliğinde önemli değişiklikler oldu. 1952 yılında PNV'nin liderliğinden hoşnut olmayan bir grup genç, Ekin adlı bir dergi çıkardı. Bu oluşum 1958'de ETA (Euzkadi Ta Azkatasuna- Bask Ülkesi ve Özgürlük) adını aldı.

1960'ların sonlarına doğru, uluslararası siyasi ideolojinin ve dolayısıyla Avrupa'daki öğrenci hareketlerinin etkisiyle, ETA'nın ideolojisinde esaslı değişiklikler olmuştur. Bu dönemde ETA, ulusal kurtuluşu Üçüncü Dünya Ülkelerinin (özellikle Küba, Vietnam ve Cezayir) deneyimleri doğrultusunda, sınıf mücadelesi bağlamında değerlendirmeye başladı. Bir tarafta emperyalist bir merkez (Madrid), diğer tarafta da onun kolonisi durumunda olan Bask bölgesi vardı ve burada baskı, sömürü hayatın bir parçasıydı. Bask ülkesi, Madrid'de bulunan kapitalistler için refah ve k�r üreten kenar bir bölgeydi. Bu durumda, ulusal bağımsızlık tamamen ezilenlerin kendi kurtuluşları için kararlı olmaları sonucu gerçekleşecekti ve bu kararlılık, şiddet yolu ile ve ezilenlerin hakkı olan şeyi elde edene kadar devam edecekti. ETA, bu yeni ideoloji ile Bask milliyetçiliğinin temel unsurlarından birçoğunu terk ediyordu. Her şeyden önce ETA, Katolik inancına rağmen artık laik bir toplumdan yana tavır aldı. Bask ülkesine çalışmak için gelmiş göçmenler de, sınıf mücadelesi bağlamında Bask halkının yanında yer aldı ve artık Bask ırkının homojen bir ırk şeklinde algılanmasından vazgeçildi. ETA çizgisini radikal bir şekilde değiştirirken, örgüt içinde de sosyalist ya da aşırı milliyetçi söylemi savunanlar arasındaki çatışma, 1974 yılında ETA'nın ETA p-m (sosyalistler) ve ETA-m (aşırı milliyetçi ve şiddet yanlısı) şeklinde ikiye ayrılmasına neden oldu. ETA p-m, 1981 yılında ordudaki aşırı sağcı subayların hükümeti ele geçirmek için yaptıkları başarısız darbe girişiminden sonra demokratik platformda mücadele etmeye başladı.

1978'de İspanya'nın demokratik anayasası yürürlüğe girmiştir. Bu arada, İspanya radikal bir devlet yapılanması sürecine girerek, 17 özerk bölgeye ayrılmıştır. Tüm bu özerk bölgeler, kendi özerklik kanunlarını yetkili kurullarınca yapacaklar fakat bunun onaylanması ulusal meclis tarafından gerçekleşecekti. Bu arada her özerk bölgenin, özerklik kanunu aynı değildi, bu onların tarihsel süreç içindeki siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel durumlarına bağlıydı. Bu bağlamda, Bask ülkesi, Katalonya ve Galiçya gibi özerk yaşamış bölgelerin durumları, diğer bölgelere oranla çok daha iyiydi.

Asırlardır Bask ülkesi, Katalonya, Galiçya gibi kenar bölgeler, Madrid'den daha fazla özerklik talep etmişlerdi. 2. Cumhuriyet döneminde taslakları hazırlanan ve onaylanan bu kanunlar, 1936'daki iç savaş ve Franko döneminin başlamasıyla uygulanamamıştı.

İspanya'nın demokratikleşme sürecinde, en önemli oluşum, yönetimsel gücün toprak bazında değerlendirilmesiydi. Dolayısıyla, 2. Cumhuriyet döneminde yarım kalan bu sürecin tamamlanması gerekiyordu. Bu amaçla 1981 yılında Özerklik Antlaşması yapıldı. Buna göre, ulusal kanunların özerklik kanunu yapabilmeye destek vermesi ve yönetimsel gücün merkezden özerk bölgelere kayabilmesi için gerekli düzenlemeler yapıldı.

İspanyol Anayasası'nın (1978) 2. maddesi: 'Anayasa, İspanyol ulusunun parçalanmaz birliğine, bütün İspanyolların ortak yurdunun bölünmezliğine dayanır; ulusu oluşturan milliyetlerin ve bölgelerin özerklik hakkını ve kendi aralarında dayanışmasını tanır ve güvence altına alır.'

1978 Anayasası'nın 2. maddesi, İspanyol ulusunun ayrılmaz bir bütün olduğunu, İspanya'nın tüm İspanyolların bölünmez vatanı olduğunu vurguluyor ve anayasanın bütün 'milliyetlere ve bölgelere özerklik hakkı tanıdığını garanti ediyordu. Burada milliyetler, Bask ülkesi, Katalonya, Galiçya gibi tarihsel süreç içinde özerk yaşamış ve 2. Cumhuriyet döneminde özerklik kanununa sahip olmuş 'tarihi bölgelerdi, bunların özerklik kanunlarındaki hakları çok daha fazlaydı. Bölgeleri ise Madrid, Andalucia, Valencia, Castile-Leon, Kanarya Adaları, Aragon, Castile-La Mancha, Balerik Adaları, Asturias, Murcia, Navarra, La Rioja, Cantabria ve Extremadura oluşturuyordu. Bunların özerklik sürecine geçmeleri, özerklik kanunlarına sahip olduktan sonra 5 yıl içinde söz konusu olacaktı.

Bugün siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel tüm demokratik haklarına, bayrak ve milli marşa sahip olan Bask halkının, büyük bir çoğunluğu, kendi özerklik kanunları olan Guernica Kanunu ile oluşturulan statükodan memnundurlar. İspanya'da ETA'nın saldırıları devam etmektedir ve yüzde 15 oranında bir kesim hâlâ ETA'ya destek olmaktadır. Silah bırakan IRA'ya rağmen, ETA hâlâ hayatta kalma savaşı vermektedir.

 Galicia

Dil: Galiççe
Başkent: Santiago de Compostela

İspanya'nın kuzeybatısında yaşayan tarihin en eski haklarından ve Avrupa'nın ilk krallığı olan bölgedir (Galiçya krallığı). Galiçya ismi Latince kökenlidir. Roma'nın burayı fethinden önce birçok kabile burada yaşamıştır. Galiçya bölgesel ve federal hareketi 19. yüzyılda başlamıştır. 1916'dan başlayıp 1920'ye doğru bu hareket tamamiyle milli bir hareket halini almıştır. 1931 yılında II. Cumhuriyet'in deklarasyonundan sonra Galiçya, referandum sonucunda otonom bir bölge olmuştur. 1936-75 yılları arasında Franco diktatörlüğü boyunca Galiçya'da, Katalonya ve Bask ülkesinde olduğu gibi dil ve özgürlükler yasaklanmıştır.

Şu andaki Galicia Özerk Yönetimi 16 Mart 1978 yılında kurulmuş, 1981 yılında güçlendirilerek bugüne gelmiştir. Hükümetin başında bir başbakan vardır ve yasama görevi özerk bölge parlamentosundadır. Bölgede Galiçyaca ve İspanyolca dilleri konuşulur. Bölgenin yüzölçümü 29.574 km² nüfusu ise 2.738.000 kişidir. Başkenti Santiago de Compostela şehridir. Şehrin katedrali önemli bir ortaçağ hac yolu olan Camino de Santiago'nun sona erdiği yerdir ve bu yol günümüzde halen yürünmeye devam etmektedir. 1981 yılında bu bölgeye özerklik verilmiştir. Ekonomisi balıkçılık ve imalat sanayine dayanmaktadır.


Sonuç

Sanayi devrimi ve ulus devlet inşasının öncesinde İspanya bölgesel anlamda özerk yapıların iç içe ve bir o kadar da bağımsız bir şekilde yaşadığı ülke olmuştur. Ulus devlet inşasının yeryüzünü sarması ile birlikte bu özerk bölgeler birleştirilerek bir İspanya ulus devleti oluşturulmaya çalışılmıştır. Ulus devlet inşa edilirken bile bu özerk yönetimlerin hakları ellerinden alınmamaya çalışılmıştır. Ama Franco döneminde bu yapılanma, bir ulus devlet yapısı oluşturmaya doğru yol almış ve özerk yapıların hakları ellerinden alınarak dilleri ve kimlikleri yasaklanmıştı. Bu asimilasyon hareketlerinin sonucunda bu özerk yapılardan reaksiyonlar gelmiş ve dillerini, kültürlerini koruma adına çeşitli yol ve yöntemler denenmiştir. 1978 Franco rejiminin sona ermesinden sonra devlet yapısı rejim öncesinin haline dönüştürülerek bölgelere özerklikler geri verilmiştir. Yıllar boyunca da özerkliklerin kapsamı giderek genişletilmiştir. Bölgelere hak ve özgürlükler verilirken kendi milletinin tepkisini de çekmemek adına bu açılımlar yerel yönetimler üzerinden verilerek anayasanın özüne dokunulmadan haklar genişletilmeye çalışılmıştır.

Görüleceği üzere İspanya demokrasi modeli, yereli daha çok güçlendirmeye yönelik devolüsyon (yetki devri) bir yapının oturtulmasını amaçlayan ve herkesin kendi renkleri ile karar süreçlerine dahil olmasına olanak tanıyan bir yapıya sahiptir.

Katalonya'ya (ve sonra Bask ülkesine) daha geniş özerklik tanınması için yapılan reformlarda tartışmalar yürütülmüş, hem İspanya hem de Katalonya'da iktidarda olan sosyalistlere göre bu reformlar, İspanya'da demokrasiyi ve birliği güçlendirecek. Reforma karşı kampanya yürüten İspanya ana muhalefet partisi Halk Partisi'ne göre ise Katalonya'ya (ve Basklılara) tanınacak daha geniş özerklikler İspanya'yı dağılmaya götürecektir.

Bu öngörülerden hangisinin haklı çıkacağını tabii sadece zaman gösterebilir. Ancak İspanya'nın son 30 yıllık tecrübeleri temelinde şunları söylemek mümkündür: 1970'lerin ortalarında demokrasiye geçilirken Katalan, Bask, Galiçya bölgelerinin temsilcileri dahil başlıca bütün siyasi parti ve akımların temsil olduğu bir müzakere süreci sonunda kabul edilen anayasa, büyük bir başarı sağlamıştır. Geniş bir toplumsal mutabakatla kabul edilen 1978 tarihli anayasanın önde gelen başarısı hiç şüphesiz, demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirerek İspanya'ya AB üyeliğinin yolunu açmış olmasıdır. Bu yoldan yürüyerek İspanya bugün dünyanın en özgür ve zengin ülkelerinden biri haline gelmiştir. Anayasanın aynı ölçüde büyük başarısı, İspanya'ya ayrılıkçı akımları etkisizleştirme imkanı vermiş olmasıdır. Bugün İspanya'dan ayrılmayı savunan partiler bütün tarihi bölgelerde marjinal konumdadır. Evet, ayrılıkçı Bask örgütü ETA, ülkeyi hayli sarsmıştır, ama yaklaşık yarım yüzyıl sürdükten sonra artık son bulduğu umulan savaşta 40 milyon nüfuslu İspanya'nın verdiği kurban sayısı 850'yi geçmedi.

1978 Anayasası bir uzlaşmaya dayanıyordu. Bir yandan üniter yapı korundu, fakat öte yandan İspanya'nın farklı 'bölge ve milliyetler'den oluştuğu kabul edildi. Ülke 17 bölgeye ayrıldı ve bölgelere farklı ölçülerde yetki devri (devolüsyon) yapıldı. En geniş özerklik Katalan, Bask ve Galiçya bölgelerine tanındı. Bütün bölgelerin zamanla Madrid'le müzakere yoluyla özerkliklerini genişletme hakkı kabul edildi. Nitekim İspanya'da yaşanan, bölgelerin merkezle müzakere yoluyla özerkliklerini genişletmeleri olayıdır. Bu süreçle İspanya kağıt üzerinde üniter, fiilen yarı-federal bir devlet yapısından federal bir yapıya doğru evriliyor. İspanya dağılmıyor, federalleşerek birliğini pekiştiriyor: Bunu Katalonya'nın sosyalist Başbakanı Pasqual Maragall söylüyor. Diyelim ki bundan 30-40 yıl sonra Katalan ve Bask bölgeleri, ('Bölgeler Avrupası'na doğru evrilen AB içinde) bağımsız olmaya karar verdiler. Bu karar herkesin rızasıyla, barış ve demokrasi içinde, kan dökülmeden alınırsa, bunun kime ne zararı olabilir?

Bugünün dünyası, sorunların çözümünü demokratik yöntemlerle, diyalog ve müzakere sürecini dayatmaktadır.

İngiltere, İspanya, Endonezya, Güney Afrika gibi ülkeler sorunlarını bu yöntemlerle büyük ölçüde aşmış ve çözmüşlerdir.

İspanya'dan çıkarılabilecek başlıca dersler şunlardır: Tümü Katolik İspanya'da din birliği, bölge milliyetçiliklerinin doğmasına engel olmamıştır. Bölgelerin milli kimliklerinin ve özerklik taleplerinin tanınması, ayrılıkçılığın güçlenmesi sonucunu vermemiş, aksine ayrılıkçılığı etkisizleştirmiştir.

Milliyetçiliğin en kuvvetli olduğu bölgelerin ülkenin en zengin bölgeleri olması, tek başına ekonomik gelişmenin ayrılıkçılığın 'panzehiri' olmadığına işaret etmektedir.

Belki en temel ders ise şu: Yukarıdan dayatılmayan, bütün tarafların üzerinde mutabakata vardığı SİVİL RUHLU, DEMOKRATİK, ÖZGÜRLÜKÇÜ EŞİTLİKÇİ VE ÇOĞULCU bir anayasa ülkede demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin, birlik ve barışı korumanın en etkili yoludur.

BİTTİ


* Derleyen: Tüm Bel-SEN Diyarbakır Şubesi (Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası) Eğitim Komisyonu.

Hiç yorum yok: