14 Eylül 2010 Salı

Yerelden ve yerinden yönetim - 2


Özerk bölgeler

İspanyol devleti on yedi özerk toplumu bünyesinde barındırır. Bu toplumlar büyüklük, nüfus ve ekonomik gelişmişlik açısından farklılıklar gösterir. Ayrıca, özerk bir toplumun siyasi ağırlığı her zaman toprak miktarı ya da nüfusuyla bağlantılı değildir. Her bölge, kendi özerklik kanunlarıyla yönetilir ve genel seçim hakkının geçerli olduğu, tek meclisli bir yasama organına dayanan bir siyasi yapıya sahiptir. Bu yasama meclisi, kendi üyeleri arasından bir başkan seçer ve başkan söz konusu toplumun en üst düzey temsilcisidir. Başında başkanın yer aldığı ve meclise karşı sorumlu olan yönetim, yürütme yetkisini ve idari yetkiyi elinde bulundurur. Özerk bölgelerle merkezi hükümet arasındaki yetki ayrımı anayasayla belirlenmiştir.

Ayrıca, özerk toplumların yetkilerini tedrici olarak artırmalarına izin verilir. Münhasıran ulusal hükümetin yetki alanına giren konular arasında uluslararası ilişkiler; savunma; adalet; ceza, ticaret ve işgücü alanlarındaki yasama; dış ticaret; finans; genel haberleşme ve kamu güvenliğidir. Özerk toplumların başlıca sorumluluk alanları ise şunlardır: Halk sağlığı, eğitim, toprak planlaması, konut, bayındırlık işleri, çevre koruma, kültür işleri, turizm, spor ve sosyal faaliyetler ile sosyal refah. Ayrıca, devlet kendi alanına giren bir konudaki yetkisinin bir bölümünü toplumlara aktarabilir. Anayasa, özerk toplumlara mali özerklik hakkı tanımıştır. Bunlar merkezi hükümetin vergilerini paylaşır ve ayrıca kendi vergilerini tahsil ederler.

Yerel yönetim kurumları demokrasinin başlangıcından bu yana önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Anayasa; doğrudan seçim sistemini getirerek, merkezi kontrolleri kaldırarak ve idari özerkliği gözeterek yerel düzeyde belirleyici nitelikteki değişimlerin yolunu açmıştır. Ne var ki, yerel düzeydeki idarenin revizyondan geçebilmesi için önce siyasi reform ve bölgesel ademi merkezileşmenin gerçekleşmesi gerekmiştir. Tam demokratik ilk yerel seçimler 1979'da yapılmış, ancak yerel idarenin temel olarak yeniden yapılanması 1985 yılında Yerel Yönetim Temel Kanunu'nun kabulüyle olmuştur. Bu kanunda belediye ve vilayet düzeylerindeki temel kurumlar belirlenmiş, idarenin farklı katmanlarında sorumluluğun paylaşılmasına ilişkin yol gösterici ilkeler ortaya konmuş ve yerel yetkililerin sunmaları gereken hizmetler listelenmiştir.

Belediye düzeyinde yönetim, bir belediye meclisi tarafından yürütülür. Bu meclisin üyelerinin seçiminde genel oy hakkı ve nispi temsil söz konusudur. Meclisin üye sayısı ilgili belediyenin nüfusuna göre belirlenir, ancak kanunda en az beş üye olması öngörülmüştür.

Üyelerin tekrar seçilmeleri konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Bir üyenin istifa etmesi ya da görevinden alınması durumunda siyasi partisinin seçim listesindeki bir sonraki kişi onun yerini alır. Belediye meclisi her dört yılda bir seçilir ve feshedilemez. Meclis yerel yasal düzenlemeleri yapar, bütçeyi idare eder ve merkezi ve bölgesel yönetimlerden aktarılan gelire tamamlayıcı olması amacıyla vergileri artırabilir.

Belediye meclisinin başında, meclis üyeleri arasından yerel seçimle seçilmiş olan belediye başkanı bulunur. Belediye başkanı genellikle belediye meclisindeki çoğunluk partisinin de lideridir. Meclisin başkanı olmanın yanı sıra, başkan aynı zamanda belediyenin idaresini üstlenir, belediye polis gücünün başıdır ve atamalarda geniş yetkiye sahiptir. Belediye başkanı ayrıca halkla ilişkiler açısından önemli bir rol üstlenmiştir ve genellikle oldukça prestijli bir konumdadır.

Barselona ve Madrid gibi daha büyük kentlerdeki belediye idaresi, bölgelere ayrılarak ademi merkezileştirilmiştir. Kendi iç hizmetlerinin ve küçük çaplı bazı işlevlerin sorumluluğu bölgelere verilmiştir. Barselona'da bölgelerin, yıllık bütçeyi ele alma ve yönetme, bölgenin ihtiyaçlarını değerlendirme ve bu konuda bilgilendirme yapma, ayrıca bölgeyi etkileyen belediye projelerini onaylama yetkisi vardır. Bölgeler, bu görevlerini Çalışma Komisyonları ve Bölge Kuruluş ve Örgütleri İstişare Forumu aracılığıyla yerine getirirler. Çalışma Komisyonlarının başlıca rolü, bölge politikalarının uygulanışını günlük bazda takip etmek ve halkın katılım ve kontrolünü teşvik etmektir. Vatandaşlar, İstişare Forumu aracılığıyla özgül birtakım konuların ana hatlarını görüşebilir ve böylece kamu politikalarının şekillendirilme ve değerlendirilme aşamalarında etkili olabilirler. Belediye Katılım Şartı'nda da kamusal bilgilendirme (kent hizmetleri hakkında bilgilendirilme hakkı), vatandaşların görüşlerini almayı amaçlayan referandumlar ve özgül bazı faaliyetlerle ilgili dilekçe verme hakkı vb. bölgelere özgü bir dizi demokratik hak öngörülmüştür.

Yönetimin en alt katmanını oluşturan yerel merciler, özerk toplumların kaydettiği güçlü gelişim sonucu sıkıntılar yaşamaya başlamıştır ve uzun süredir devam eden sorunlarının pek çoğu hala çözümlenmeyi beklemektedir. Mali kaynak eksikliği bunlar arasında en önde gelen sorundur.

1988 yılında yürürlüğe giren Yerel Finansman Kanunu (LRHL) ile belediyelerin gelir dağılımının esasları belirlenmiştir. Belediyelerin vergi gelirleri ağırlıklı olarak emlak vergisinden ve ticari vergilerden oluşur. Yerel yetkililer ayrıca çalışma ve hizmetler için ödenti ve katılım payları tahsil edebilirler. Yerel düzeyde gerçekleşen tahsilatlar toplam gelirlerin yaklaşık yüzde 40'ını teşkil eder. Gelirlerin geri kalan bölümü ise ulusal vergilerin bir bölümünden, çeşitli işbirliği programlarından, merkezi hükümetin ya da vilayet idarelerinin temin ettiği genel tahsisatlardan ya da yatırım amaçlı özel tahsisatlardan sağlanır. Diğer yandan yerel bütçelerin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan kredilerin de bu bütçelerde önemli bir yeri vardır.

İspanya'da belediyelerin bir başka sorunu da tek bir kurallar ve düzenlemeler bütününe uyum sağlamalarını güçleştiren coğrafi bölünmeler ve içlerinde yüksek oranda barındırdıkları çeşitliliktir. Burada hatırlanması gereken bir nokta şudur: İspanya'da 8000'den fazla belediye bulunmaktadır ve bunların yüzde 86'sının nüfusu 5000'den azdır. Belediyelerin yüzde 42'si ise nüfusu 100.000'in üzerinde olan 54 kente dağılmıştır. Bu çeşitlilik dolayısıyla belediyeler arasında hizmetlerin sunumu ve yerel yönetim etkinliği bakımından belirgin eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. Aralarındaki ölçek farkına rağmen belediyeler aynı kurallarla yönetilmekte, bu kurallar da büyük kentlerin, metropollerin ya da kırsal kesimde veya turistik bölgelerde yer alan belediyelerin birbirlerinden oldukça farklı olan ihtiyaçlarına cevap verememektedir.

Bu genel durumdan duyulan hoşnutsuzluk bütün belediyeler için geçerli olmakla birlikte konut, sosyal hizmetler, çevre ve eğitim gibi en çok talep gören alanlarda kendi politikalarını uygulamaya koyamayan büyük ve orta ölçekli kentlerde daha da belirgindir. Bu durumun bir sonucu olarak, İspanyol Yerel Yetkililer Federasyonu tarafından merkezi ve bölgesel yönetimlerle bunların işlevlerinin ve kaynaklarının artırılması amacıyla bir 'Yerel Pakt' oluşturulmasını talep eden bir hareket başlatılmıştır. Yerel Pakt ile yapılmaya çalışılan; yerel yönetim genel kanunu, yerel finansman kanunu ve seçim kanunundan yola çıkarak mevcut hukuki çerçevede reform gerçekleştirmektir. Bir başka talep de büyük kentleri ilgilendiren sorunların çözümüne yönelik yeni bir kanun çıkarılması yönündedir. Yerel yetkililer ayrıca şehir planlama, eğitim, sosyal hizmetler ve mesleki eğitim vb. önemli konularda bölgesel işlevlerin yerel yönetimlere devredilmesini de istemektedirler.

Belediyelerin hemen üzerinde yer alan katmandaki yapı ise tam olarak tanımlanmamıştır. Bazı özerk toplumlar vilayetlerin rolünü desteklerken, Katalonya örneğinde olduğu gibi kimi toplumlar da vilayetleri içi boş birimler olarak görmekte ve bölgeler vb. başka ara kurumlara destek vermektedirler. Ortaya çıkan yapıda vilayet düzeyi ya da bunun eşdeğeri olan düzeyler, küçük ve orta ölçekli belediyelere yardım ve işbirliği sağlayan destekleyici unsurlar olarak ortaya çıkmıştır. Bunun bir örneği, belediyelerin 'Barselona Belediyecilikte Kalite Ağı' adı altında işbirliği yaparak yenilikçi bir politika uyguladıkları Barselona vilayetinde görülmektedir. Bu ağ programında amaçlanan, yerel yetkililerle gönüllü işbirliği ve uzlaşmaya dayalı yenilikçi ilişkiler kurulmasını sağlamaktır. Buradaki temel düşünce, vatandaşların talepleriyle daha yakından muhatap olmaları dolayısıyla belediyelerin daha aktif bir rol oynamaları gereğidir.

I. Katalonya

DİL: İspanyolca, Katalanca, Aranca: Hint-Avrupa Dillerinin Romans koluna bağlı bir dildir. İspanya'nın bazı bölgelerinde ve Andorra'da resmi dildir. Katalanca konuşanların çoğu İspanya'da yaşar, ve ülkede ikinci en çok konuşulan dili olduğundan ülkenin 4 resmi dilinden biridir.

NÜFUS: Katalanların en yoğun nüfusu İspanya'da 6.500.000 kadardır. Fransa'da en az 100.000 kadar Katalan bulunduğu bilinmekte, ayrıca Andorra'da 31.000 ve İtalya'da 20.000 kadar Katalan yaşamaktadır. İspanyol İmparatorluğu zamanında sayısı bilinmeyen Katalan Kuzey ve Güney Amerika'ya göç etmiştir. Önemli gruplar Amerika Birleşik Devletleri'nin doğusunda ve Küba'da bulunmaktadır.

BAŞKENT: BARSELONA

İspanya tarih boyunca bölgeselciliğin güçlü olduğu bir bölge olmuştur. Bölgeselciliğin en gelişmiş olduğu yer olan Katalonya, 1714'te İspanyol birleşmesi ve özyönetim kurumlarının ortadan kalkması dönemine dayanan eski devletsiz bir millet geleneğine sahiptir. Ulus kuramcısı Anthony Smith, İspanya'yı 'ulusların ulusu' (nation of nations) olarak tarif ederken, örtük olarak Katalanlara ulus demektedir. Ancak eskiden Katalan toprakları olan, fakat bugün Fransa sınırları içinde yer alan topraklarda yaşayan Katalanların da Katalan ulusu içinde kabul edilip edilmeyeceği sorusunu yanıtsız bırakmaktadır. Anthony Smith, Katalanların ulus olduğu sonucuna sadece tarihsel bir toprak parçasına sahip olmalarından yola çıkarak varmamıştır. Katalanların kendi dillerinde eğitim yapıp, kendi eğitim sistemlerini finanse etmeleri de ulus olarak adlandırılmalarında önemli rol oynamaktadır.

Katalonya, Bask ülkesi ve Galiçya ile birlikte ikinci cumhuriyet (1931-36) döneminde 'özerklik statüsü'ne geçmiş, fakat Franco'nun baskı rejimi ile bu bölgeler özerklik statülerini kaybetmişlerdir. Franco, İspanyolca (Kastilyaca) dışındaki tüm dilleri kamusal alanda yasaklayarak tek bir devlet dilini baskın kılmayı amaçlamıştır. Franco diktatörlüğü (1939-1975) Kastilya etrafında şekillenmiş, geleneksel İspanyol milliyetçiliğinin isteği doğrultusunda Katolik ve üniter bir İspanya yaratmaya çalışmıştır.

1940'lar ve 50'lerde otoriter yollarla İspanyol ulus-inşaasının başarısızlığı ile Franco rejimine duyulan öfke birleşince Katalan, Bask ve Galiçya milliyetçiliklerinin yaşama şansı artmıştır. Özellikle Bask ülkesi ve Katalonya'da, azınlık milliyetçiliği bölgelerindeki sivil toplumla uyum içinde olmuştur. Fakat diğer bölgelere göre daha zengin durumdaki bu iki bölgeye güneyden süregelen kitlesel göç yüzünden Katalonya ve Bask ülkesinde Kastilya dilini konuşanların oranı zamanla artmıştır. 1970'lerde Katalonya ve Bask ülkesindeki nüfusun %37'sinin İspanya'nın değişik yerlerinde doğmuş olmaları bu göç yüzündendir. Ayrıca Bask ülkesi ve Katalonya'daki ileri gelen sanayi burjuvazisi, işçi sınıfının bastırılması ve korunma güvencesi karşılığında Franco rejimiyle işbirliği yapmıştır. Franco'nun ölümüyle İspanya'da diktatörlük dönemi kapanmış ve 1978 Anayasası ile Katalanlar yeniden özerkliklerini elde etmişlerdir.

Katalanlar dahil tüm İspanyalılar tarafından oluşturulan İspanya Anayasası, İspanyol demokrasisinde tek bir egemen halkın olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda, Katalanlar anayasaya onay vererek bir alt-grup olarak özerkliklerini elde etme imkanına kavuşmuşlardır. Bu yüzden Katalanların yalnız kendilerine ait bir özgür irade ile değil, İspanyollar olarak ifade edilen bütün olarak siyasi haklarına kavuşmuşlardır.
KATALAN DİL YASASI

Demokratik 1978 Anayasası kabul edildikten sonra yenilenen Katalan Hükümeti, Katalan kimliğinin kamu hayatına girmesi için bir takım politikalar izlemiştir. Bu politikalar fikir birliğiyle karşılanmış, ancak bu konudaki sembolik değeri çok yüksek olan dil mevzuatı üzerinde yapılan değişiklikler tartışmalara yol açmıştır. Katalanca Katalonya'nın resmi dilidir fakat İspanya devletinin resmi dili olarak Castilian benimsenmiştir. 1936-75 yılları arasında, Franco yönetimi boyunca Katalan dilinin kamusal alanda kullanımının yasaklanması Katalanların dil bilincini artırmıştır. 1983'te Llei de Normalitzacio Linguistica, Katalan Parlamentosu'ndan tüm partilerin onayıyla geçmiştir. Bu yasaya göre, eğitimin Katalanca olması ve ailelerin çocuklarını Castilian dilinde okutma hakkı teorik olarak saklı kalmakla birlikte dillere göre ayrılmış sınıflar ya da okullar olmaması öngörülmüştür. Bu arada, Katalanların neredeyse tümünün akıcı şekilde İspanyolca konuştuğu unutulmamalıdır. Bu da demektir ki, Katalonya'da tek resmi dil Franco döneminde olduğu gibi İspanyolca olsa bile, Katalanların İspanyolca'yı çok iyi konuşmaları sayesinde, ekonomik fırsatlardan ya da siyasete katılım hakkından yoksun kalmaları söz konusu olmayacaktır. Katalanların dillerini korumak istemelerinin en önemli nedeni, Katalan idaresini İspanyol devletinden ayıran tek farkın dil olmasıdır. Çünkü dil farkı ortadan kalktığında coğrafi değişebilirlik (geogrophical mobility) bölge sınırlarının siyasi önemini kaybetmesine neden olacaktır. Katalonya'da yürürlükte olan dil politikalarını tüm yönleriyle düzenleyen 1998'deki Katalan Dil Yasası (Catalan Linguistic Act) İspanya'da büyük tartışmalara yol açmıştır. Yasa üç temel hedef belirlemiştir. Bunların ilki dil politikasının okullarda ve sivil hizmetlerde yasallığının belirtilmesini sağlamaktır. İkincisi Katalanca'nın medyada ve kültürel sektörlerde boy göstermesini, sosyal ve ekonomik alanlarda kullanılmasını sağlamaktır. Üçüncü olarak yasa, anayasal ve hukuksal kısıtlamalara rağmen, Katalanca ile İspanyolca'nın Katalonya'da eşit statülere sahip olmalarını amaçlamaktadır. Yasa, üniversitelerin de Katalanca'yı kullanmalarını öngörmektedir. Katalanca'nın medyada ve kültürel sektörlerde yer almasını sağlamak için radyolara, televizyonlara ve sinemalara Katalanca kotaları uygulanmaktadır. Özel sektöre ait dükkanlar da, herhangi bir resmi dili konuşanlara hizmet vermedikleri takdirde cezalandırılabilecektir. Ticari yazışmalar da en azından Katalanca kaleme alınmalıdır. 1983'te kabul edilen bir önceki yasa, Katalan dilinin yaygınlaşmasını ve kamusal alanda kullanımını hedeflerken, son yasa, Katalanca'nın toplumda kullanımına yoğunlaşmaktadır. Pek çok açıdan yasa, Katalanca'nın yaşatılmasıyla, Katalanca konuşanların çıkarlarıyla ilgilendiğinden daha çok ilgilenmektedir. Bu korumacılık da kolektif hakların bir parçası olarak algılanmaktadır. Katalan kanunları kolektif haklar kavramından etkilenmiştir. Yasanın önde gelen savunucularından Katalan Kültür Bakanı da yasayı kolektif haklar çerçevesinde görmektedir. Dil Yasası, Katalanca konuşanların mahkemelerde olduğu kadar sosyal ve ekonomik alanlarda da bu dili kullanma haklarını korumaktadır.

Bu dil yasasıyla Katalan kimliğini sağlamlaştıran Katalan Parlamentosu, 30 Eylül 2005'te İspanya'da Katalanlara geniş bir özerklik sağlayacak yeni bir statü kararı almıştır.

Katalanlar, bir ulus olarak tanınmanın yanı sıra, vergi gelirleri üzerinde de denetim istiyorlar. Bask ve Navarro bölgeleri dışında, İspanyollar vergilerini merkezi yönetime ödüyor. Bu paranın yüzde 33'ü, yerel yönetimlere iade ediliyor. İspanya Parlamentosu 30 Mart 2006 da Katalonya'nın özerkliğini genişleten kanunu kabul etti. Bu kanunla Katalanlar ayrı bir 'millet' olarak tanınmakla kalmıyor, Katalonya topladığı vergilerin üçte biri yerine yarısını kendisine saklayacak. Katalanca bilmeyenler kamu hizmetine giremiyor.

Katalanlar, özellikle Franco rejimi dolayısıyla kendilerini siyasal ve dilsel ayrımcılığın kurbanı olarak görseler de, kendi eyaletlerinde iktidarlarının zirvesinde oldukları şüphesizdir. 30 Katalan Parlamentosu'nun çıkarmış olduğu dil yasaları bunun en iyi kanıtıdır.
HAFTAYA:
-II. Bask Ülkesi
-III. Galicia


* Tüm Bel-SEN Diyarbakır Şubesi (Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası) Eğitim Komisyonu'nun Britanya ve İspanya'daki yerel yönetimler diğer adıyla özerk bölgeler üzerine yaptığı araştırmanın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.

Hiç yorum yok: