14 Eylül 2010 Salı

Türkiye'de İslamizasyon Sürecinde Yeni Aşama

% 58'lik "Evet" ile Sonuçlanan Referandum, Türkiye'de İslamizasyon Sürecinde Katedilen Yeni Bir Aşamayı Temsil Ediyor....
İslamizasyon Süreci, Ümmet Toplumu Yaratmak Doğrultusunda Giderek Artan Bir Hızla Devam Edecek Görünüyor...
***********
Din fenomeninin dünyada bugün giderek daha öne çıkışını izlemeye çalışıyor; eski toplumun yarattığı inanç kültünün kaynakları üzerine teorik çalışmalar yapıyorum ama, din-mezhep ilişkilerinin ayrıntıları beni fazla ilgilendirmiyordu.
Al Baraka maddi destekleri, ne kadar büyük olursa olsun, bir toplumun dini inanç yolundaki tutumunu belirleyemez. Bu bakımdan da, bu tür spekülatif gazete çalışmaları, ‘araştırma kitapları’ ilgimi pek çekmedi.
...
İnsanlar yaşarken günlük değişimlerin farkına pek varamıyorlar. Bu nedenle, zaman zaman reper noktalarına göre, farklılaşmanın karşılaştırılması gerekebilir. Orada, gelişmenin merkezindeki noktalar doğru saptanırsa, kastedilen mesafe arasındaki vektörel bağ, gelişmenin istikameti hakkında bilgi verici olabilir.
Hepimiz bilmeliyiz ki, Türkiye “İslami cumhuriyet” olma yolunda hayli yol almıştır ve gelişmenin doğrultusu da o yöndedir. Dişinden tırnağına kadar küresel sermayeye bağlanmış bir Türkiye’de bağımsız bir dış, hatta iç politika ve ona uygun “bağımsız bir ekonomi” ummak artık sadece hayal olabilir.
1980’li yılların ortalarında sadece ‘köprüyü sattırmam efendim!’ diyen bir Calp’e oy verebilecek kitle de yok artık. Petrol yasası ile ilgili son gelişmeler, ‘bağımsızlıkçı’ bir politikanın, sadece adının anılabileceğini gösteriyor.
Bu çerçevede ‘anti-emperyalizm’ anlamında bir ulusalcılık-milliyetçilik'in uzun vadede Türkiye’de başarı şansı da artık kalmış değil. Bu alandaki söylemlerin yükselmesi, bölünme-parçalanma tehlikesinin doğurduğu bir tür korku alt yapısına ve oto-savunma içgüdüsüne dayanıyor. Ölmekte olan bir ağacın da yeşil ışkınlar üretmesinin mümkün olması gibi…
Buna karşılık din, ulus-etnik üstü yapısı ile küresel sermayenin bugünkü talepleriyle tam bir uyum gösterebilmektedir ve dinlerin, bu ister İslam, ister Hıristiyanlık olsun, aktüel başarısının ardında bu nokta bulunuyor.
Fakat hem İslamın, hem de Hıristiyanlığın içindeki mezhep ayrımları, bu dinlerin aynı zamanda iç handikaplarını da meydana çıkarmaktadır. Yeni Papa’nın, daha ayağının tozuyla, Hıristiyan dünyanın ayrılık yaratan iç sorunlarını tartışmalar yoluyla aşıp birlik oluşturma hedefini ilan etmesi son derece anlaşılırdı. Bu nokta ‘…benim peygamberime saldırıyor!....’ görüş zaviyesini aşacak bilgiden yoksun olanlarca atlanıldı.
İç hesaplaşma İslam içinde de, zorunlu olarak yaşanacaktı ve onun bugün kâğıt üzerinde bırakılmış Irak’ta aldığı özellik, bu noktayla alakalıdır.
Dinler, iktidara yakınlaştıkça, iktidar oldukça da, 'içlerini' düzenleyerek ilerleyeceklerdir.
Dinlerin ortaya çıkışında, her ne kadar insanlığın önceki tüm kültürel ve barışçıl özleri bulunuyorsa da, en eski “yaratılış” anlatımlarından itibaren din, bir egemenlik tarzı olarak şiddet ve savaşla birlikte var olmuştur. Şimdiki kutsal kitapların ‘ilk insanları’nın 'ilk oğul’larının birbirini boğazlayarak yola çıkmış olmaları, sadece bu nokta bile, şiddetin dinlerin başlangıcıyla birlikte var olduğunu görmeye yeter.
Laik bir devlet, kendini dinlerin bu çekişmesinden uzak tutabildiği ölçüde basarîli olabilirdi.
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik yanları hayli tartışmalı olsa da, bunu önemli ölçüde başarabilmişti. Fakat şimdi “İslami bir cumhuriyet”e doğru yol alan Türkiye’nin en önemli iç gündem maddesi mezhep ve din savaşı olmaya aday görünüyor.
Sadece Alevi ve Sünni sözcüğünün söylenmesi bile, şu andaki Türkiye’de alevi Türk ile alevi Kürtleri, Sünni Kürt ile Sünni Türkleri kendi aralarında birleştirmeye yetebileceği gibi birbirine düşürmeye de yeter.
“Etnik sorunların dini birlik üzerinden çözülmesi” bugünkü bir politika olarak görünüyor. Ama içinde mezhep çelişme patlayıcısını taşıyarak...
Türkiye’nin sorunlarının çözüm alanı demokrasi ve laikliği koruma noktaları olmalıdır, ama boş gürültülü ve soyut “Türkiye yıkılmaz” güvenceleri verilen bir ortamda, bu tür sesler ne kadar
duyulabilecek ?...
Türkiye: İslami Cumhuriyet’e Dönüşecek mi?

Hiç yorum yok: