14 Eylül 2010 Salı

PKK Süreci Belirliyor-1

Yeni_Özgür_Politika4. Dönem’in, temel özelliği, Kürt meselesinin geldiği boyutta kendi çözümünü ‘’Demokratik Özerklik’’ adıyla inşaa etmesi, bunun için devletin oyalama, inkar ve imha siyasetine karşı aktif savunma pozisyonuna geçilmesini esas almasıdır.
KÜRDİSTAN DAĞLARINDA 4.DÖNEME TANIKLIK - 1
1 Haziran 2010 tarihinde başlatılan yeni dönemin sonuçlarını, gerillanın bu dönemdeki yaşamını, Kürdistan ve Türkiye’de yaşananlara ilişkin yorumlarını alıp sizlerle paylaşmak ilk işimiz. Grubumuzun uzun yıllardır dağlarda gazetecilik, kameramanlık ve fotoğrafçılık tecrübesine sahip olması bu hedefimizi rahatlıkla gerçekleştirmemize yol açıyor. Tabi buralarda ne kadar tecrübeli olunursa olunsun dağlarda gezinirken hep sürprizlere alışkın olmanız lazım. Bazı şaşkınlıklar sizi heyecanlandırır, bazıları ise korkutabilir. Ama dağın kültürüne yabancılığınız yoksa her şaşkınlık bir yola işaret eder. Eğer dağa ve dağdaki sürprizlere alışkın değilseniz, şaşkınlıklarınız sizi iş yapamaz duruma getirebilir.

Yolculuğumuza başladığımız dönem bir gazeteci için en önemli koşullardan birinin yani zamanın en uygun olduğu bir vakitti. 1 Haziran 2010’da HPG gerillaları yeni bir sürece girmişti ve bu sürecin üzerinden yaklaşık iki aylık bir zaman geçmiş Türkiye’nin gündemini sarsan önemli gerilla eylemleri gündeme gelmişti. Ve siyasi ortamda yeni bir eylemsizlik sürecinin kokusu belirmeye başlamıştı.

Varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama dönemi
Gelişmeleri Medya Savunma Alanları’nda İdeolojik alandan siyasal ve askeri alana kadar her alanda gözlemleme şansımız oldu. Süreci bütün özellikleri ile anlayıp yorumlamak için bu koşulları değerlendirmek gerekiyordu. Çünkü Türkiye’deki gündem “Anayasa değişikliği, Kürt açılımı, Ergenekon davası, Yüksek Askeri Şura, AKP-CHP-MHP gerginlikleri” olsa da ya da gündem farklı başlıklarla tanımlansa da, Türkiye’de tek gündem aslında 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren giderek yaygınlaşan gerilla eylemleri ve bu eylemlerin yarattığı sonuçlardı. Sadece Türkiye değil, bölge ülkeleri hatta küresel güçlerin gündemi de Kürdistan’da giderek yayılan ve şiddetlenen savaştı. Peki neler olup-bitiyordu? Çatışmalar neden yeniden yoğunluk kazanmıştı? KCK ve HPG’nin “4. Stratejik Dönem” diye tanımladıkları bu sürecin özellikleri nelerdi? Bu soruları KCK Yürütme Konseyi Başkanı’na, KCK Yürütme Konseyi üyeleri ve HPG Komuta Konseyi yetkililerine yöneltiyoruz. Hepsinin verdiği yanıtların özü ve özeti şöyleydi: KCK 2010 yılı başında yayınladığı deklarasyonla çözüm için taleplerini açıkladı. Sorunu siyaset zemininde çözmek için tutum belirledi. 2010 Newroz’unda Kürtler tutumunu meydanlarda kitlesel olarak ortaya koydu. Ancak devlet ve AKP hükümeti bu açıklamaları görmezden geldi. PKK’nin Önderi Abdullah Öcalan ise böylesi bir durumda artık rol oynayamayacağını açıkladı. Ve yeniden durum değerlendirmesi yapan KCK-PKK-HPG bundan sonraki süreci “Varlığını Koruma ve Özgürlüğünü Sağlama” sloganı ile farklılaştıracağını açıkladı. Bu tartışmaların sonucunda 1990’ların başından itibaren ‘’tek taraflı ateşkesler ve çözüm için diyalog girişimleri biçiminde sürdürülen siyasetin artık sonuçlandığını ve Kürt sorununda 4. Stratejik dönem olarak tanımlanan yeni bir döneme girildiğinin duyurusu yapıldı.

1 Haziran 2010’da başlayan süreci KCK yetkilileri 4. Stratejik Dönem olarak tanımladı. Bu dönemin en önemli özelliği şuydu: Kürt meselesinin geldiği boyutta artık Kürtler kendi çözümünü ‘’Demokratik Özerklik’’ adıyla kendileri inşaa edecekti. Bunun için de devletin oyalama ve inkar siyaseti ile sürdürdüğü imha politikalarına karşı aktif savunmaya geçilerek direnme pozisyonu alınacaktı.

Öcalan sürecin merkezinde yer alıyor
PKK açısından 1 Haziran 2010’da başlayan süreç ön görüldüğü gibi gelişti. Gerilla Kuzey Kürdistan ve Türkiye’nin batısından kuzeyine ve güneyine kadar her alanda askeri olarak aktif savunma pozisyonuna geçti. HPG güçlerinin Haziran başlarında İskenderun’daki eyleminden sonra Karadeniz, Marmara gibi Türkiye’nin batı bölgelerinde gerçekleştirdiği askeri eylemleri siyasal alanda gündemi alt üst etti. Tartışmaların ekseni bu eylemlerin üzerine gelişti. Kuzey Kürdistan’ın Dersim, Botan, Amed, Garzan, Serhat eyaletlerinde de gerilla eylemleri süreklilik gösterirken, Zagros hattındaki sınır birliklerine karşı düzenlenen eylemler Türk ordusunda büyük bir moral bozukluğunu geliştirdi. İktidar ve muhalefet partilerinin asker mevzilerine gidip askere moral verme çabaları da fazla sonuç vermedi. Türkiye’nin gündemi tamamen Kürdistan’daki savaşa ve gerillaların eylemleri üzerine oluştu. Türk ordusunun geniş çaplı askeri operasyonları karadan ve havadan devam etti.

Güney Kürdistan ve gerilla denetimindeki Medya Savunma Alanları’na onlarca saldırı gerçekleştirildi. Her hava saldırısında siviller hedef alındı. Türk ordusunun askeri operasyonları ve aldıkları tedbirler sonuç vermedi. Gerilla daha etkili eylemler geliştirdi. İl ve ilçe baskınları ile devletin kolluk güçlerini hedefledi. Bu süreçteki Anayasa değişikliği tartışmaları, Yüksek Askeri Şura’daki gelişmeler de Kürdistan’daki savaşa bağlı olarak yeni durumlar ortaya çıkardı. Gerilla karşısında başarısız ve etkisiz kalan ordu ile hükümet arasındaki kriz derinleşti. Gerillanın aktif savunma savaşı AKP’yi siyasette, orduyu ise savaşta etkisiz bir pozisyona getirdi. Dördüncü Dönem’deki her gerilla eylemi sadece askeri açıdan tartışılmıyor siyasi-diplomasi ve ekonomik sonuçları ile birlikte çok yönlü tartışılıyordu.

Tam da böylesi bir dönemde, Amed’den başlayarak birçok kentte ve Türkiye’nin batısında çatışmaların durdurulması, karşılıklı ateşkes yapılması için taraflara sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve aydınlar çağrıda bulundu. Hükümet ve devlet yetkilileri de dolaylı olarak gizli ve açık çağrılarla bu süreci yönlendirmek istedi. Ama bu dönemde Türkiye’deki siyasi gözlemciler ve gazetecilerin de dikkat çektiği önemli bir nokta vardı: Türkiye’de siyasal ve askeri inisiyatifi elinde tutan PKK süreci kendi inisiyatifi ile geliştiriyor ve yönlendiriyordu. Süreci bütün yönleri ile okuyan Öcalan ise süreçte en merkezi konumda yer alıyordu.

Askeri ve siyasi süreç iç içe gelişiyor
1 Haziran 2010’da başlayan süreci başından beri gerilla cephesinden izlerken, askeri alandaki hazırlıklar ile siyasal alandaki tartışmaların aynı yoğunlukta yürümesi dikkatimizi çekiyor. Sürecin siyasal ve askeri olarak iç içe gelişeceği ve birçok gelişmeye de zemin teşkil edebileceğini KCK ve HPG yetkilileri her sohbetimizde belirtiyorlardı. Süreç askeri olarak gelişim gösterirken, Türkiye cephesinde açığa çıkan her gelişmenin siyasal etkisi kendisini çarpıcı ortaya koyuyordu. Özellikle HPG gerillalarının Amanos hattındaki İskenderun, Dörtyol eylemleri; Karadeniz ve Dersim hattındaki eylemleri ile Zagros-Botan hattındaki ortaya koyduğu eylemsellik hem sınır hattındaki Türk ordusunu, hem devlet kurumlarını sarsmıştı. Amanos, Karadeniz ve Marmara hattındaki eylemler ise savaşın mekansal olarak Kürdistan’dan Türkiye hattına yayılabileceğinin işaretleri olarak değerlendirildi. Hatay Dörtyol, Bursa İnegöl ve Erzurum’da Türk ırkçılarının Kürtlere saldırı girişimleri savaşın ne kadar boyutlanabileceğinin göstergesi olarak ortaya çıktı.

İşte böylesi bir süreçte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan siyasal çözümde ısrarlı olduklarını ve çatışma yerine diyalog ve uzlaşma ile sorunun çözümünü istediklerini açıkladı. STÖ’lerden, aydınlardan siyasi çevrelerden hatta devletten gelen talepleri de dikkate alan KCK, 13 Ağustos’tan 20 Eylül’e kadar eylemsizlik sürecinde olacaklarını açıkladı. HPG ve Halk Savunma Merkezi bu çağrıya uyarak bütün gerilla birliklerine söz konusu kararı içeren talimatlar gönderdi.

Heron tartışmalarına gerilla yorumu
Türk medyasında çokça tartışılan Hantepe eylemine tanıklık eden HPG komutanlarından Azat Siser anlatıyor: Heron iddiaları öyle Türk basınında ve Genelkurmay’ın iddia ettiği gibi değil. Keşif uçağı eylemden önce gelmedi eylem başladıktan yarım saat sonra baskın yapılan tepenin üzerine yani eylem alanına geldi. Hava aydınlanınca da, Türk yapımı keşif uçağı Bayraktar da geldi. Arkadaşlar bayraktarı vurdu bu da darbe alarak çatışma alanından uzaklaştı. Heron ise çatışma alanında kaldı. Eylemi canlı olarak başta Genelkurmay merkezi olmak üzere 32 merkezden izlendiği söyleniyor, olabilir. Heron görüntüleri koordinatları vererek merkeze göndermiş olabilir. Heron görüntü aldı peki hangi merkez müdahale edecekti? Müdahale edecek bütün taburlar yoğun ateş altında değil miydi? Sabahla beraber yaptıkları hava ve karadan müdahaleleri kırılarak püskürtüldü. Arkadaşlar helikopterlerin indirme yapmasını engellediler. Karadan araçlarla eylem alanının uzağına gelmek zorunda kaldılar. Yapılan müdahaleler kırıldı. Sabahla savunma yerine, vurulan tepeye kaç koldan asker gelmeye çalıştı. Bunların tümü arkadaşlar tarafından vuruldu, kaçmak zorunda kaldılar. Sabahtan akşama kadar düşman tepede cenazelerini çekmeye çalıştı. Arkadaşlar buna müsaade etmedi. Ancak akşama doğru çekebildiler. Gerçeklerin görünmesi gerekiyor. Akşama kadar yer yer çatışmalar devam etti. Çatışmalar esnasında iki gün boyunca savaş uçakları eylem ve çatışma alanını bombaladı. Öğlene doğru Çukurca başta olmak üzere tüm merkezler eylem alanına top atışlarıyla müdahale etti. Topların sayısını net olarak bilmiyorum. Ama binlerce top atıldı. Arazinin her tarafı alev aldı. Diyorum ki keşke toprağın, taşların, ağaçların dili olsa da kendilerini anlatabilseler. Yoğun teknik kullanıldı. Ancak alınan tedbirler sonucu hepsi boşa çıkarıldı. Uçak, Kobra, top atışları iki gün boyunca sürdü, tek bir arkadaş yaralanmadı. Güçlerimizin aldığı tedbirler sonucu saldırılar boşa çıkarıldı.

Özgür yaşam alanları...
Medya Savunma Alanları… Gerillanın direkt kontrolünde olan bölge. İhtişamlı dağları ve adeta cennete kıyısı olan ırmakları, köyleri ve vadileri içeriyor. Kürdistan ülkesi içinde iç bir ülke aslında. Özgür bir alan. Devlet yok. Polis yok. Asker giremez. Devletin toplumu ve bireyi kendisine zorunlu ve tabii kılan özellikleri yok. Her şey gönüllülük üzerine işliyor. Elektriğini, suyunu, temel gıdalarını dağların engin ve zengin özellikleri sunuyor. Kentle bağlantısı sadece en temel ihtiyaçlar üzerine. Burada yaşayan gerilla ve halk yazılı olmayan, doğal toplum geleneklerine göre yaşıyorlar.

Şimdilerde Kürdistan’ın kalbi gibi… Binlerce gerillayı, yüzlerce köyü, onlarca kasaba ve kenti çevreliyor. Doğallığını yitirmemiş bu coğrafya üzerinde savaşlar ve direnişler hiç eksik olmamış. Kürtlerin isyanlarına, egemen devletlerin savaşlarına mekan olan bu topraklarda, dağların ve ırmakların tanıklıkları ise hemen göze çarpıyor.

Suriye-Türkiye-Irak sınır üçgeni olarak bilinen Güney-Kuzey ve Güney Batı Kürdistan’ın kesiştiği noktadan başlıyor Medya Savunma Alanları’nın sınırı. Dağlar, ırmaklar ve tabii ki gerillanın adım attığı mekandan başlıyor. Bir ucu neredeyse ateş tapınaklarının mekanı olan Şengal’den Çiyaye Spi’ye uzuyor. Yani Musul’un yakınlarındaki dağlardan, Cudi üzerinden Botan sahasının parçası olan Haftanin dağlarını içererek Metina, Gare ve Zap alanı ve Zagroslar üzerinden Hakurke, Xinere’den Kandil’e ve Doğu Kürdistan’ın Kuzey Kürdistan sınır hattı üzerinden Ermenistan-İran-Türkiye sınırı olarak bilinen üçgene kadar uzanıyor. Yüzlerce dağ, binlerce derin vadi ve çok sayıda ırmağı kapsayan bu topraklarda gerilla var ve gerillanın kontrolü var. Hiçbir devlet giremiyor. Gerillanın kendine has özellikleri ile kontrol ettiği bu alanda binlerce sivil insan yaşıyor. Yüzlerce köy var. Yine bu alan stratejik özellikleri nedeni ile önemli ticaret yollarını içeriyor. Köyler, kasabalar, kentler ve hatta ülkeler arasındaki stratejik yolların da kontrolünü sağlıyor.

Sert ve engebeli olan bu coğrafya, doğal olarak korunaklı. Gerillanın mevzilenmesi ise bu alanı çok daha güvenli kılıyor. Son 30 yıldır Türk ordusunun sayısız askeri seferi ve operasyonlarına on binlerce hatta bazı zamanlar yüzbinlerce askeri harekete geçirse de bu alana egemen olamadı. Bu yüzden buraları gezerken Türk ordusunun kötü anılarının sembolü haline gelen ve bizzat onlar tarfından isimlendirilen Cehennem Vadisi, Şeytan Deresi, Kartal Yuvası, Tuzak Tepesi, Ölüm Çukuru, Geçit Vermez dağları vs. isimlerle karşılaşmak mümkün. İran ve Irak devletleri de ne PKK’den önceki isyanlara ne de PKK ile başlayan ve devam eden isyan sürecinde bu dağlara egemen olamadı. Sadece uçak, top saldırıları ve kısmi kara operasyonları ile alanı kontrol etmeye çalıştıysalar da bunda başarılı olamadılar.
Yarın: Demokratik Özerklik nedir? Kürtler nasıl anlamalı, Türkiye kamuoyu nasıl yorumlamalı?

HAZIRLAYANLAR: BAKİ GÜL-DOĞAN ÇETİN-ALİ KANİROJ

Hiç yorum yok: