4 Temmuz 2010 Pazar

TC eksenine yeni yeni oturuyor

Türk-İslam Sentezi mektebi mezunu Erdoğan da, Gülen de aslında tam da buna uygun haraket ediyorlar. Her attıkları adımda belirleyici olan Türk-İslam Sentezi’dir. Gerisi ise takiyye ve teferrüattır.
Böyle olduğu için Hamas da, Taliban da, hatta El-Kaide ve Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir de islami değerler için mücadele veren mücahidlerdir, cihad savaşçılarıdır, zira Erdoğan ve Türk-İslam Sentezcilerine göre ‘islam dini ile katliamlar’ yanyana telaffuz dahi edilemezler.
Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail’e külhanvari posta koyan ve devlet terörü uygulamakla suçlayan, Hamas ve Hizbullah’a kol-kanat geren, BM Güvenlik Konseyi’nde Hizbullahlı Lübnan çekimser kalmasına ve Amerika’nın tüm çabalarına rağmen İran’a hamilikte bulunan, Almanya’yı asimilasyon ve böylelikle insanlığa karşı suç işlemekle suçlayan Erdoğan nasıl oldu da bu noktaya geldi? Hangi baş döndürücü Seyir Defteri Türkiye’yi böylesi bir noktaya getirdi?
Bu saatten sonra geçmişe değinmenin fazlaca bir anlamı yok. Son on yıla bakmak yeter de artar bile. TC’yi bu kadar şımartan en başta Amerika’nın kendisidir.
Öcalan’ı üç kıtada sürdürdüğü operasyonla TC’ye teslim eden Amerika’dır. PKK’nin silahlı mücadeleyi durdurması ve gerilla güçlerini geri çekmesiyle Türkiye’ye Avrupa Birliği (AB) yolunu açan Amerika’nın baskılarıdır. Zira hatırlardadır. 1997 yılı Aralık ayında "İşkencecilerle aynı masaya oturmayız" diyerek İsmail Cem’e kapıyı gösterenler, bu gelişmelerden iki yıl sonra TC’de hiçbir değişiklik olmadığı halde, ona kapıyı aralamak zorunda kaldılar. Yine "işleyen bir demokrasi, insanhakları ve azınlık haklarına tam uyum" olarak özetlenen Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterleri’ni baz alan ve böylelikle AB ile üyelik müzakerelerine yol açan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) baskısıdır.
Beyazların G 20 zirvesinde Erdoğan’ı kırmızı halılar üzerinde karşılayan ve konuk eden ABD’dir. Ortadoğu’da ona rol biçen, misyon yükleyen, böylelikle de şımartan yine Amerika’dır. Aslında Türkiye az etti. Keşke daha fazlasını etse. Keşke akıldanelerine uysa da Gazze’ye İran’la birlikte ortak yardım filoları örgütlese. Keşke İHH’nın yanına rotasını bulması için Deniz Feneri’ni de verse. Keşke bıyığı yeni terlemiş oğlu Bilal’in gemi filosunu bu iş için seferber etse..
Eksen diyerek başladık ve ekseni değilse bile konuyu kaydıran biz olduk. TC aslında bu eksende gitmeli. Öyle Suriye, Lübnan ve Ürdün’le vizeleri kaldırmak, serbest dolaşımı sağlamak yetmez. Başını çektikleri İslam Ülkeleri Konferansı’na üye tüm ülkelerle sınırları kaldırıp Davutoğlu ile Kudüs’te sabah akşam namaz kılmalılar.
Brezilya ve İran’la kurdukları ittifaktan Brezilya’nın çekilmesiyle doğan boşluğu başkalarını bulamıyorlarsa bile zaman kaybetmeden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile doldurmalı, hatta zenginleştirilmiş Uranyum’u Akdeniz’in ortasında ve İsrail’in burnunun dibindeki Kıbrıs’ta saklamalılar.
Bu da yetmez. İslam ülkeleri ortak ordusunun oluşması için girişimde bulunulmalı, başına Osama Bin Ladin getirilmeli, ilk icraat olarak da Çeçenistan’a hemen ilk birlikler sevkedilmeli; Kırgızistan’a barış gücü olmasa da islami çevik güç gönderilmeli, hem ırki, hem de dini bakımdan kardeş olanlarla dayanışma içine girilmelidir.
İslam Ülkeleri Ortak Paktı’nı oluşturarak Afganistan’daki Türk birlikleri geri çekilmeli, gayri müslümlerin klubü NATO’dan derhal çıkılmalı, oradan elde edilen istihbari ve teknik bilgiler İran’la paylaşılmalıdır. Deniz Kuvvetlerine bağlı donanma "ilk hedefiniz Hürmüz Boğazı’dır" denerek Basra Körfezi’ne açılmalı, Suudi Arabistan’ın İsrail’e açtığı hava koridoru Türk savaş uçakları tarafından gece-gündüz kontrol altında tutulmalıdır. Tabii bu da yetmez. Katliam işlemek suçundan İnterpol tarafından aranan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir İstanbul’a çağrılarak estetik amaliyatla yeni bir yüze kavuşturulmalı, rahat dolaşabilmesi için TC Diplomatik Pasaport’u verilmeli, islami dayanışmanın ne olduğu dünya aleme gösterilmelidir.
Ayrıca İsrail’in turizm boykotuna karşılık, Türk Hava Yolları ücretsiz seferler düzenleyerek örneğin Afganistan’da yaklaşık on yıldır kahramanca direnen Talibanları, Çeçenistan’daki mücahitlerle Filistinli Hamas ve Lübnanlı Hizbullah taraftarlarını Akdeniz sahillerinde ağırlamalıdır.
Bunlar uçuk düşünce ve hayaller değil. Erdoğan, Gülen ve şürekasının aklından geçen tam da bunlardır. Ama gel gör ki kendi çıkarları için takiyye yapmaya devam ediyorlar. Önceleri olduğu gibi son on yılda da uluslararası tüm ilişkilerinin göbeğinde Kürt sorunu bulunuyor. Kemalist elitler de, din tacirleri de konu Kürtlerse şayet her türlü ilişkiye girmekte sakınca görmezler.
msahin1@web.de

Hiç yorum yok: