28 Temmuz 2010 Çarşamba

Mısır'ın şefleri


NİL NEHRİ VE ÇÖL

Nil Nehri önceden tahmin edilebilen bir düzenle taşar ve sakinleşir. Mısırlılar bu suların tamamen kurumasından ve kültürlerinin yok olmasından korkmuştur. Onların korkusu, her yıl yataklarını değiştiren ve ne çıkarsa önlerine yok eden, şiddetli ve önceden kestirilemez şekilde akan Dicle ve Fırat nehirleri karşısında Mezopotamyalıların duyduğu korkular yanında pek temelsiz sayılır. Doğal olarak Mısırlıların tanrı görüşleri de, iki nehir arasında yaşayan halkların tanrılarınkinden çok daha ılımlıdır.

Şef kültürü Mısırlılarda zayıftır, lakin vardır. Nil Nehri, eski Mısırlılara yaşam veren kan damarıdır. Suları, kurak çölden çok verimli tarım arazileri ortaya çıkarmıştır. Bu ulu nehrin kıyılarında serpilip büyüyen bitkiler, insanlara ve hayvanlara hayat vermiştir.

Buna karşılık çöl, eski Mısırlıların çevresini saran büyük bir düşmandır. Büyük bir tehdittir. Ve o, zamanın cehennemidir. İnsanlar, sıcak ve kuru, uçsuz bucaksız bu sahalarda hayatta kalamayacakları için çöl ölümü de simgeler. Evet, onlar için çöl ölümdür. Vahşi, zehirli hayvanlar ve pek çok şeytani ruh barındırır. Öyle pusuda bekler Mısırlılar için. Her yaz şiddetli sıcak çöl rüzgarları, Nil Nehri'nin daha yavaş ve kısıtlı akmasına neden olur. Nehirlerinin taşma ve çekilme çevriminin önceden kestirilebilir olmasına rağmen, kıtlıktan ölme korkusunu hep içlerinde taşımışlardır. Yanı başlarındaki çöl, bu insanlara, yaşamlarının pamuk ipliğine bağlı olduğunu anımsatır.

OSİRİS

İlk zamanlardan itibaren Osiris, Nil ve tahıl tanrısıdır. Tıpkı Nil gibi bütün yaşamı beslemiştir. Kendi topraklarında ve komşu diyarlarda insanlara, hangi tohumların ekileceğini, toprağın nasıl sulanacağını ve istenmeyen su taşkınlarının nasıl önleneceğini öğretmiştir. Nil Nehri'nin taşması, kuruması ve tekrar taşması; Osiris'in yaşaması, ölmesi ve yeniden hayata dönmesi demektir. Onun ölümü, Nil Nehri'nin kuruması sonucu bitkilerin ölümünü temsil eder.

HORUS VE TOT

Osiris'in oğlu olan Horus, Osiris öteki dünyanın efendisi olduktan sonra, babasının yeryüzündeki görüntüsü haline gelir. Aslında Horus, Osiris'in yeniden dünyaya gelmiş bir şeklidir.

Yeni ölmüş bir insanın ruhu Horus'un huzuruna çıkar ve yeniden doğuşu ne denli hak ettiğini göstermek için, hayat boyunca yaptığı iyi işleri ona anlatır. Sonra Osiris, o insanın vicdanını temsil eden kalbini alır, büyük bir terazinin bir kefesine yerleştirir; diğer kefeye de yasayı temsil eden bir kuş tüyü koyar. Terazinin dengesi bir jüri tarafından kontrol edilir ve yasa tanrısı ile yasa yapıcı olan Tot sonuçta kaybeder.

İSİS

Osiris'in kızkardeşi ve karısı olan İsis, Mısır'daki en büyük tanrıçadır. Büyük Tanrıça, Ana Tanrıça, Yeşil Ürünlerin Hanımı ve Bereketin Efendisi gibi adları vardır. Sevgili ve sadık bir eşi, sevgili ve besleyici bir anneyi simgeler. Bir toprak tanrıçası olarak tüm yaşayan varlıkları yaratır ve yarattıklarını besleyip korur. Gerçek ana-kadın özelliklerine sahiptir. Mısırlılar onu sever. Öteki dünyada da ölüleri beslemeye ve korumaya devam eder. Annesiz kalan her toplum, başka adlar altında onu kendi annesi olarak bilir ve aynı özle sever. Ve İsis kalpleri ve zihinleri fetheder.

SET (MISIR'IN ŞEFİ)

Osiris'in ağabeyi ve düşmanı olan Set, evrendeki kötülüğü simgeler. Deprem ve fırtına gibi doğal afetleri, karanlığı, yıkımı ve ölümü, şiddeti ve savaşı. Durmadan üzerinde dolaştığı çöllerin tanrısıdır. Doğal olarak iyiliğin gücünü temsil ettikleri için, Osiris ve Horus'a karşı entrikalar çevirir. Ne kadar akıllı bir biçimde uğraşırsa uğraşsın Osiris ve Horus'u yok edemeyince, iyi kötüye karşı zafer kazanır. Ancak onlar da Set'i yok edememişlerdir. Kötülük dünyadaki varlığını h‰l‰ sürdürmektedir.

SET'İN ÇÖZÜM PAKETİ

Set, Mısır'ı yönetmekte kararlı idi. Bir gece Osiris uyurken gizlice onun gövdesini ölçtü. Sonra işçilerine, yandaşlarına Osiris'in gövdesine uygun tahta bir kutu yapma emrini verdi. Ülkenin en iyi sanatçılarından, kutuyu bir sanat şaheseri olacak şekilde süslemelerini, bezemelerini istedi. Osiris'i, verdiği bir partiye davet etti. 'Aranızda kim bu güzel kutuya sahip olmak istiyorsa, içine girmelidir. Gövdesi kutuya tam olarak uyan kişiye, onu armağan etmeye söz veriyorum. Ancak yattığınızda vücudunuz tam olarak uymalıdır.' (Eski Grekli haydutun Prokus Mezarı da öyle idi: Derler ki, Prokus, yakaladığı kurbanlarını bu mezara uzatırmış. Kısa gelenleri uzatır ve fazla gelenleri de kısaltırmış)

Osiris kutunun içine tam olarak yerleşmişken, suikastçiler aniden kapağı kutunun üzerine kapattılar ve kapağı çivilediler. Osiris'in boğulmasını kesinleştirecek şekilde, kutunun üzerine eritilmiş kurşun döktüler. Kutuyu Nil'e attılar. İsis onu aradı buldu. Hayat verdi. Set daha sonra tekrar bir oyunla, hileyle Osiris'i ele geçirir ve vücudunu on dört parçaya böler ve Mısır'ın dört bir yanına ayrı ayrı gömer. İsis bunları tek tek arar bulur ve bir araya getirir. Yeni bir yaşam kurarlar. Şeflerin koruyucusu Set ise yeniden savaşlara yol açar. Ve bu böylece sürer. Lakin Set asla kazanamaz. Her zaman yenilir.

İsis, her zaman yenilen erkeği, parçalanan ve tökezlenen erkeği yeniden hayata kavuşturur. O olmadan Osiris olamaz. Horus olamaz. Tot adaleti uygulayamaz. O ana-kadındır. Yaşamın kaynağıdır. Şeflerin kralı Set'in güçleri ona yetmediği zamanlarda hep yenilir. Lakin Marduk zamanında o öldürüldüğü için şeflerin zamanı başlar. Ve bu savaş h‰l‰ sürmektedir.

ŞEFLERİN YENİ SAVAŞ SANATI

Sağlıklı ve güçlü toplumlar köklü sorunlara getirdiği çözüm ile insanlık aleminde saygı görürler. Hareketlerinin ve sözlerinin kıymeti bununla ölçülür. Ancak böyle bir yetenekleri varsa dinlenirler, değer görürler. Güçlü ve kuvvetli birine duyulan saygı korkudandır. Zenginliğe duyulan saygı zayıflıktandır. Bilge insanlara duyulan saygı yürektendir. Ve doğru olandır. Diğerlerinde samimiyet yoktur.

Yıkıcı saldırılarla bir harekat başarılı, olabilir; oysa yenilgi yalnızca karşı taraf bunu kabul ettiğinde geçerlidir. Bir halkın düzensiz savaşında ise bu mümkün değildir. Kalpleri ve beyinleri kazanma ise savaşla olmaz, ancak adaletle, eşitlikle, özgürlükle ve karşılıklı konuşma ile olur. Demokratik, ahlaklı ve adil toplumlar bu seçenekle başarı kazanırlar.

Vietnam Savaşı'ndan sonra ABD, Batı ve İsrail 'sıfır ölümlü' bir yeni savaş sanatı doktrini geliştirdiler. ABD son on yılda bunu uygulamaya çalışıyor. Tabii ki başarılı olduğu söylenemez.



'Amerikan başarısızlıkları özellikle 2004 yılındaki Felluce çarpışmasıyla ve ABD'nin psikolojik savaşı yalnızca Iraklıların ve Müslüman dünyasında değil, aynı zamanda dünya kamuoyunun gözünde de muhtemelen kaybettiği Ebu Garib Cezaevi'ndeki skandalla dünyaya teşhir olmuştu.

Bir kısmı iyi olan (Blacwater) güvenlik şirketleri de bu çatışma sırasında ABD tarafından yansıtılan olumsuz imajda ağır sorumluluklar taşırlar. Soğuk savaş sonrasında politik sıkıntılar ('sıfır ölümlü' savaş) örtbas etmek için ortaya çıkan bu özel askeri topluluklar Amerikan Kongresi önünde sorumlu değildirler. Ve o halde kayıpları askeri kayıplar ile birlikte hesaba geçirilmez. 180.000 kişi oldukları tahmin edilmektedir. Yalnız Kellogg, Brown Root şirketinde 54.000'den fazla sözleşmeli peresonel çalışmaktadır. Toplamın belki de yarısı (Gurkhalar, Fıjililer, Brezilyalılar, Avrupalılar vb. yabancıların yer aldığı ) askeri şirketlerden meydana gelmektedir.' (Gerard Chaliard.)

Yerkürede, gelinen zamanda, artık hiçbir zaman bir merkezi hükümet tek başına demokratik anlamda bir ülkeyi yönetememektedir. Farklı toplumsal birimler, kültürel kimlikler yüksek bir katılım ve yerinde (subzuarite) yönetim istemektedirler.

Vatanın tehdit altında olmadığı bir zamanın geçiş sürecindeyiz. Bu eski argümanlarla halkları oyalamak artık mümkün değildir. Zira demokratik ülkeler için böyle bir tehdit ortadan kalkmıştır. Lakin dış saldırılara zemin sunan despotik yönetimlerdir; sorunlarını köklü çözmeyen otoriter rejimlerdir.

Ülkemizde, Kürt sorununu köklü çözememekten kaynaklanan, onlarca yılı bulan bir 'düzensiz savaş' yaşanmaktadır. Bu siyasetçilerin korkaklığından, fikir sahibi olmamalarından, demokrasiye inanmamalarından kaynaklanmaktadır. Yoksa çözüm için tüm koşullar mevcuttur. Günümüzde yapılan tartışmalar akıl ve bilgiden 'teknik yetersizlikler' olarak görülmektedir. Bu eski formatı tekrarlamaktan başka bir şey değildir.

Her savaş politikse de düzensiz savaş henüz bundan daha fazlasıdır, zihinlerde ve iradelerde temsil edilir.

Düzensiz savaş askeri operasyonların ve propagandanın sağlam bir kullanımının ortasında, inisiyatif kırmaya ve savaşçı güçleri gayrimeşru kabul etmeye dayanır. Bunların, yerel halka potansiyel şüpheli ve düşman muamelesi yapmaya kadar gidebilme tehlikesi de vardır. Hakeza geçmişte böyle bir yaklaşım da olmuştur. İstenmese bile, özellikle profesyonel unsurlar (Felluce'de), buradaki insanları küçümseme, onlara kötü muamele, kör baskıları artırabilirler. Bu uygulamalar zamanla kanıksanır, kültürel bakımdan farklı olan toplumu ve fazlasıyla eşit olmayan ekonomi, uzun zamandır uygulanan hukuki düzey ilişkileri kopma noktasına getirebilir.

Bu tarz yeni savaş sanatı veya 'sıfır ölümlü' stratejiler, tıpkı 'sıfır sorunlu dış politika' gibi anlayışlar çözümsüzlükte ısrar anlamına gelmektedir. Bu tarz çatışmaların doğası gereği özellikle küçümsemeye ve nefrete varırlar. Hoyratça müdahaleler ise sorunu derinleştirir ve yüzleri yok eder; artık gerisi vahşettir. Düzensiz savaşlarda Batılı askerler için düşmanın bir yüzü vardır. Bundan dolayıdır ki psikolojik olarak dayanılması güçtür. Despotizm veya profesyonel ordular ile (Blacwater) aşılacak bir durum da değildir. Bu tür bir yüzsüzleşmede ise o insanların topluma geri dönüşleri çok daha vahim sonuçlar doğurmuştur. Toplumlar için de yıkıcı olmuştur. Böylesi bir teze sarılan hükümetin 'anayasa değişikliği' ve demokrasiyi savunma gibi bir pozisyonu koruması anlamlı olabilir mi?

İşkenceler ve baskılar artarak devam etmektedir. 'İşkence bireyselleştirilmiş terörün en uç biçimidir.' (Paul Wilkinson). Belki bazıları diyebilir ki hükümet, şu anda Gallieni ve Leyautey gibilerinin yeni savaş sanatını, yani 'savunma ilerlediğinde, barış gelişir' anlayışı ile hareket ediyor. Lakin o zaman hukuksuzluk, işkence ve dağı taşı yakma, otları, ormanları yakma niye yapılıyor? Bunlar savunma olamaz. Kürt halkının şu ana kadar kopmak istemediği nizami ordu anlayışı ile de ters düşmektedir. Yerini yurdunu yakarak, yıkarak hangi 'kardeşlik projesi' uygulanabilir ki?

Ayrıca düzensiz savaşın özü teknikte değil her ne olursa olsun ideolojidedir. 'Kesin simetrisizliğin bulunduğu' (Baufre) yer orasıdır. Asimetrik savaş hatırlandığında, çekinilmesi gereken yön burasıdır. O zaman daha 'profesyonel bir savaş' kadim Osmanlı deyimiyle 'beyhude' bir anlayıştır. Zihinleri ve kalpleri fethetmenin yolu ise ahlak demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalettir. Kardeşlik projesi, kutsal İslam'ın barış felsefesi bu değerlerdir. Gerisi beyhudedir.

Fethi SUVARİ
D Tipi Kapalı Cezaevi / C-1/2
DİYARBAKIR

1 yorum:

WmHane dedi ki...

Abim ile iddaya girmiştik ben kazandım sağol :)