25 Temmuz 2010 Pazar

Laiklik ve Siyasal İslam - 1



Laik siyasal sistemin nitelikleri ve tarihi

Laiklik Yunanca'da, 'kendilerini tanrıya adamış rahipler (ruhban sınıfı) dışında kalan geniş halk yığınlarını ifade için kullanılan 'laikos' tabirinden gelmiştir. Bu kavram Latince'ye 'laicus' şeklinde geçmiştir. Türkçe'de kullanılan 'laik' kelimesi, Latince 'laicus' kelimesinin Fransızca'ya intikal etmiş biçimi olan 'laique' kelimesinden alınmıştır. 'Kendilerini tanrıya adamış rahipler'i ifade için ise Yunanca'da 'kleros' tabiri kullanılmıştır.

Eski Yunan toplumunda sıradan halk kesimini ifade eden laik kavramı, Hıristiyan Batı dünyasının toplum yapısında kilise örgütünde görevli olmayan halk kesimi için kullanılmıştır. Ortaçağ Avrupası'nda Katolik toplumlar, laiklerden ve ruhban sınıfından oluşuyordu.

Katolik kilisesinin siyasal otorite ve kamusal alan üzerindeki egemenliğinin kırılması yönündeki çabalar XIV. yüzyıla kadar gitmekle birlikte din ve devlet işlerinin, yani din ile siyasal otoritenin birbirinden ayrılması ve karşılıklı olarak özerk duruma gelmesini ifade eden laiklik, asıl yükselişini Fransız Devrimi ile gerçekleştirmiştir. Laiklik Fransız İhtilali'nden sonra devlet yapılanmasında kendini göstermiş ve çağdaş toplumların siyasal ve yönetsel örgütlenmelerinde bir amaç şeklini almıştır.

MİLLİ DİNLER

En genel anlamı ile 'din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması' olarak ifade edilen laiklik, çeşitli açılardan farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Felsefi anlamı, iman ve inancın yerine aklın egemenliğini kabul etmektir. Hukuki anlamı, somut olarak devlet ile dinin birbirine karışmaması olarak ifade edilebilir. Siyasi anlamı, siyasal iktidarın dinsel kudret ve otoriteden arındırılarak bağımsız hale getirilmesidir. Ya da dinin siyasal erk ve yaptırım gücüne sahip olmamasıdır.

Kimi yazarlar, büyük ölçüde pozitivist bir yaklaşımla meseleyi din-akıl ve din-bilim karşıtlığı çerçevesinde görerek tanımlamışlardır. Din ve siyaset ilişkisinin anayasalarda düzenleniş biçimi Batılı ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Batı'da bazı ülkelerin anayasalarında bir din 'devlet dini' haline getirilirken bazılarında devlet, dinler karşısında tarafsız kalmıştır. Milli din veya devlet dini olgusu esas itibariyle laik sistemin ruhuna aykırıdır. Bu sebeple mesela Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda milli dine sahip olmayan ülkelerdir. Fakat İsveç, Danimarka, Norveç, İngiltere, Portekiz ve İtalya gibi ülkelerde ise milli dinler bulunmaktadır. Ancak bir dini milli din olarak benimsemeleri bu ülkelerin teokratik olduğu veya teokrasi ile yönetildiği anlamına gelmemektedir.

CONCORDAT ANLAŞMASI

Teokrasi, 'Bizantinizm' ve laiklik şeklinde ifade edilen bu üç ilişki biçimi dışında kimi yazarlar tarafından 'konkordato' tabiriyle ifade edilen dördüncü bir din-devlet ilişki biçimi daha bulunmaktadır. Başlangıçta aynı dinsel makama gelmek isteyen birçok aday arasında veya bir manastırın başkanıyla manastırdaki din adamları arasında varılan uzlaşmalar için kullanılan konkordato tabiri, XI. yüzyıldan itibaren kilise ve devletin karşılıklı ilişkilerini düzenleyen anlaşmalar için kullanılmıştır. Napolyon Bonapart'ın ülkede dinsel barışı sağlamak için Paris ve Roma arasında başlattığı görüşmeler, 15 Temmuz 1801 tarihinde 'Concordat' adı verilen bir anlaşmayla sonuçlanmış ve bu 1801 Konkordatosu ile Katoliklik 'Fransızların büyük çoğunluğunun' dini olduğunu kabul etmiş ve piskoposların atama hakkını devlet başkanına vermiştir. XIX ve XX. yüzyıllarda birçok Avrupalı devlet, Papalıkla az ya da çok Fransız Konkordatosu'nu taklit eden anlaşmalar imzalamışlardır. Yakınçağ ile birlikte, siyasal iktidarın kaynağı ve dinsel-siyasal iktidar ilişkileri çok tartışılan bir konu haline gelmiştir. Bu tartışmalar içinde 'laiklik' bir siyasal iktidar yapısının adı olarak ortaya çıkmıştır. Laiklik, siyasal iktidarın dinsel kurallara göre sistemleştirilmemesi ve dinsel emirlere bağlı bulunmaması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, laik siyasal sistemlerde, 'siyasal yaşam' ve 'siyasal iktidarın' da laik olması söz konusudur.

Laik siyasal düzenin nitelikleri

1- Laik düzenlerde 'devlet dini' söz konusu olamaz. Kişilerin din açısından eşitliği kuralı.

2- Laik bir siyasal sistemde, devletin yasal, toplumsal ve siyasal yapısının dinsel kurallara uygun olması zorunluluğu söz konusu değildir.

3- Laik devlet sistemlerinde 'din' kamu hizmeti olarak kabul edilemez. Devlet bir cemaatin dinsel gereksinmelerine yönelik çalışamaz, kişilerin dinsel inançlarına uygun davranabilmek haklarını güvence altına almakla yükümlüdür.

4- Kişilere dinsel inanç özgürlüğünün tanınması, laik sistemin zorunlu bir sonucudur. Devlet kişilere, dinsel inançları ne olursa olsun, inançlarını açıklayıp yaymak, eğitim yapmak, dinsel inançlarına uygun ibadeti uygulamak, örgütlenmek haklarını tanımak ve bu hakların kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerde dinsel inancın türüne göre ayrım yapmamak zorundadır. Örneğin İtalyan anayasası 'din özgürlüğünü' kabul etmekte ancak anayasada 'Katolikliği' resmi din olarak tanımakta ve Papa'ya belirli ayrıcalıklar sağlamaktadır. Katolik dinsel inanç ayrıcalıklı bir durumdadır. Bu sebeple İtalyan siyasal sistemi 'yarı laik' bir siyasal sistem olarak kabul edilmektedir.

5- Laik bir siyasal yapının varlığı, devletin din özgürlüğü tanıması ile de gerçekleşmiş olmaz. Din özgürlüğü soyut bir kavramdır. Bu sebeple devlet bunun somut geçerliliğini sağlamakla yükümlüdür. Farklı dinlerin kendilerini ifadesini engellemeden ancak birbirlerine kurabilecekleri baskıyı engelleyici düzenlemelere gidilmelidir. Böylelikle özgürlüklerden doğan hakların kullanılabilme olanakları sağlanmalıdır. Devlet özgürlüklerle ilgili olarak, etkin ve dinamik davranmak; özgürlüklerden doğan hakları sınırlayıcı olmamak ve hukuka aykırı eylemleri engellemek zorundadır. Laik siyasal yapıya karşı ve hukuka aykırı eylem, mevcut anayasal sistemin, anayasal değişim usulleri dışındaki usullerle 'teokratik' bir yapıya dönüştürülmesine yönelik eylemlerdir. Bu durumda laiklik devletin, hukuka aykırı bir biçimde dinsel temellere dayanan bir düzene dönüştürülmesine yönelik eylemlerin engellenmesini de zorunlu kılar.

LAİKLİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Laik siyasal sistem uzun bir tarihsel sürecin ürünü olarak belirmiştir. Din bütün toplumlarda yaygın bir olgudur. İlk(el) toplumlarda, toplum yaşayışı ve örgütlenmenin başlamasıyla din olayı da ortaya çıkmış ve toplumların gelişme aşamaları sonucunda bugünkü biçimine ulaşmıştır.

İlk(el) toplumların giderek 'devlete' dönüşmesi ve yaygınlaşması, sulak toprak gereksinimini yaratmış ve bu bir örgütlenmeyi gerektirmiştir. Bu gereksinim 'kumanda' etmek yetkisini ve bunların ayrıcalıklarını yaratmıştır. Din adamları dışında 'yönetici' kadrolar oluşmuş ve bunlar giderek süreklilik kazanmıştır. Böylece toplum yaşantısı 'kutsal' olan ve olmayan biçiminde ikiye ayrılmıştır. Kutsal olan 'devlet yönetimini' kapsayacak, halkın gündelik üretim çabaları ise, kutsal olmayan alan olarak belirlenecektir. Siyasal iktidar, toplumda yaygın olma niteliğini yitirip belirli soyların tekeline sokulurken, bu toplumsal ayrıcalığın nedeni de dine dayandırılacaktır. Yöneticiler - din adamları ayrımının belirmesi, bir çatışma yaratmayacak, doğa üstü kaynaklara dayanmak açısından bir uzlaşma görülecektir. Savaşlarda ün kazanıp ayrıcalık sağlayanlar, yöneticilik tekelini soyları hesabına geçirirken, bunun yasallığını doğaüstü ve kutsal kaynaklara dayandırmakla sağlayacaklardır. Yöneticiler ayrıcalıklarını, belirli uzmanlaşmaların ve kutsallıkların doğal sonucu olarak belirlerken, yığınları bu uzmanlık ve kutsallık dışında tutmaya çalışarak toplumsal farklılaşmaları gerçekleştireceklerdir. Böylece farklılaşmış toplumlarda tüm düzeni kuran kurallar, din ve dinsel nitelikte 'hukuk kuralları' olacaktır. Devlet yönetimi, yığınlar için anlaşılmasına gerek olmayan ve toplumun imanıyla ayakta tutulan kutsal bir bilgi olarak çıkınca, ya yöneticilik-rahiplik birliği oluşacak, ya da rahipler-yöneticiler uzlaşması belirecektir. Kesin olan doğaüstü kavramlara dayanan kutsal bir nitelik kazanmasıdır. Yerleşik tarım toplumlarının oluşması, değişik toplumlararası ilişkilere ve çatışmalara yol açtıkça, daha geniş siyasal örgütlenmeler gerekecek ve bu örgütlenmeye bağlılık bilinci, 'tek-tanrılı' dinlerin oluşmasına neden olacaktır.

Ali RIZGAR

Hiç yorum yok: