5 Temmuz 2010 Pazartesi

Kürt Güvenliği

Hasan BildiriciÖnceki günlerde yazdığım, “PKK ve intihar” başlıklı yazıda, Kürtler açısından dağ savaşının artık bitmesi gerektiğini söylemiştim. Bir arkadaş Afganistan’ı örnek vererek, dağ savaşının hala sürdüğünü ve Amerika’ya kök söktürdüğünü yazmıştı. Kürtler Afganlılar değildir. Afganları yenmek olanaksızdır. Yönetim biçimi ne olursa olsun, bağımsız yaşamak bir Afgan karakteridir. Sovyetler Birliğini yenip çökertmişlerdi, büyük ihtimalle Amerika’yı da yenecekler.
Şu anda Afganistan’daki yönetim de Afgan’dır. Yani en geri Afgan işbirlikçisinin ulusal davranışı,  en ileri Kürdün ulusal davranışından daha ileri bir özelliğe sahiptir. Onlar dillerini, kültürlerini, çocuklarını, köylerini, yaşamlarını işgalciye teslim etmezler.
Ama Kürtler eder. Etmeseydi, bu kanlı çıkmazda yüzlerce yıldır hala canhıraş boğuşuyor olmazdık. Kürtlerin dağ savaşını bitirmesini istemek, Kürtlerin öldürücü Türk namlularına karşı savunmasız kalmalarını istemek anlamına gelmez. Ben de İsmail Beşikçi gibi, PKK gerillalarının Kürdistan’ın yerel güvenlik gücüne dönüştürülmesini isteyenlerdenim. Bu kabul görmüyorsa, yerel yönetime bağlı başka güvenlik birimleri kurulur. Kürtler bu saatten sonra, kendisini her defasında katlettiği kanıtlanmış ırkçı namlulara enselerini teslim etmezler.
Kürtler Türklere namuslarını teslim etti, namusları kirlendi.
Çocuklarını teslim etti, çocukları öldürüldü.
Onurunu teslim etti, onuru çiğnendi.
Dilini teslim etti, dili yasaklandı.
Canlarını teslim etti, canları alındı.
Köy ve şehirlerini teslim etti, isimleri değiştirildi.
Bugün hala dillerden düşürülmeyen Kürt-Türk işbirliği veya kardeşliği, aşağılık bir kardeşlik ve işbirliğidir. Ortada kardeşlik yoktur; Kürtlerin, Türk devlet hizmetine sokulduğu kölelik ilişkisi vardır.
Kürtler, Türk devletine karşı elbette savunmasız kalmamalılar… Eğer ortada sürekli bir saldırı varsa, iki türlü savunma olur; ya uluslar arası güvencelerle ya da silahla… Fakat dağ savaşı diken üstünde garip bir çizgi izliyor. Kürtlerin ulusal kongreleri olmadığı için bu tür sorunları tartışamıyorsunuz.
Fakat bırakalım dağ savaşını, halkın en az yüzde altmışının desteğini almış PKK isterse Kürdistan’da devlet açısından hayat durur.
Fakat Kürdistan’da durmadığı gibi, çocukların ve belediye başkanlarının içeride olduğu şu sıralar hayat devlet açısından Kürdistan’da şimdilik sorunsuz bir şekilde akıp gidiyor.
Bizler, iki mermi ve iki pusuyla heyecanlanacak insanlar değiliz. İki görkemli miting veya bir askeri eylemle de görüşlerimiz değişmez. Kürt sorunu, Kürdistan sorunu bunların dışında bir şeydir. Zaman, kendi konumunda yerinde ve zamanında gerekli değişiklikleri yapmayan iktidarları ve muhalif hareketlerini çürütür, yerinden kıpırdayamaz hale getirir.
Kürt dünyasındaki çürüme ve savrulmalarla, Türk devleti içinde ortaya çıkan çürüme ve savrulmalar bunun açık işaretidir. Kendinizi sürekli çürümüş bir devletin günlük politikalarına göre ayarlarsanız, adımlarınızı ona göre atarsanız, siz de rakibinizle birlikte çürürsünüz.
Çürüyen iktidarlardır, siyasetlerdir, yoksa Kürt sorunun kendisi değildir. Kürt sorunu çürümez. Kürdistan’ın özgürlük ve yurt kavgası çürütülemez. Çürütüldüğü sanılan yerden, daha güçlü filizler boy verir.
İnsan bazen kendisiyle ve tarihiyle tartışabilmeli. Bin yıllık bağımlılığın Kürt dünyasında yarattığı travma, çürüme ve insanlık dışı ilişkilerin bir PKK hareketiyle süpürülüp atılması mümkün değildir. Tarih, neredeyse bin yıldır egemenlik altında yaşamış toplumların bir otuz yılda arındığını gösteren örnekleri barındırmaz. Bin yıl egemenlik altında yaşayan uluslar ve toplumlar genellikle bitirilmişlerdir. Onlar, tarihi eserlerde birer kalıntı gibidirler.. Fakat işte Kürtler, devletsiz oldukları halde, kayaların ve dorukların en ulaşılmaz yerlerine tutunmuş kara çalılar gibi, tarihin en alt ilişkilerine tutunarak, Farsları, Arapları ve Türkleri idare ederek bu günlere gelmişler. İyi ki de gelmişiler.
Sorun olan, hayata tutunmanın bu iki yüzlüce biçiminden Kürtlerin hala ısrarla vazgeçmemesidir.
Hangi çağda yaşıyoruz biz ve çağ neyi buyuruyor: Çağ, kayıtsız şartsız özgürlük istemeyi buyuruyor. Bunu istediğiniz zaman sizi topluca öldürme olanakları yok artık. Bunu istediğinizde, sizi topraklarınızdan tümüyle süremezler. Siz Türkçe okula gitmek istemediğiniz zaman sizi zorla okula gönderme şansları kalmamıştır. Kürdistan’ı boydan boya Kürtçe levhalarla donatmanız karşısında, egemenliğin çıldırmaktan başka elinden bir şey gelmez. Siz istemezseniz, sokaklarınıza bu kadar serbestçe girip evlerinizi basamazlar. Siz istemezseniz, belediye başkanlarının tutuklandığı yerde valilik ve kaymakamlıklar herhangi bir vatandaş işlemi yapamaz… Siz istemezseniz ordular Kürt şehirlerini rahatça geçip dağları bombalayamaz.
Peki bunlar niye olmuyor? Sadece şimdi değil, tarihten beri hem devleti hem Kürtlüğü idare eden iki yüzlü Kürt kişiliği bütün süreçlere hakimdir… Bütün isyanlar ve hareketler bu nedenle yenilmiştir. PKK’nin hızını kesip, en alt düzeyde taleplere razı eden de bu tarihsel ilişki biçimin psikolojik ağırlığıdır. Kürt aydını da iki yüzlüdür. İki yüzlü kavramını bir hakaret olarak kullanmıyorum, bir durumu tespit etmek için kullanıyorum. Kürt aydını, Kürt hareketleri güçlü olduğunda ondan yana tavır alır, zaaf ve zayıflık gösterdiğinde ise yüzünü devlete döner. Geleneksel Kürt aydının kafasında, bağımsız yaşamak, özgürlük istemek gibi bir tutku ve istek yoktur. Özgürlük talebi, Türk devletinden edindiği alt düzey ayrıcalığın çıkar duvarlarına çarpıp çoğu zaman tuz buz olur.
İsmail Hoca, “Kürtler özerklik istemiyor” başlıklı yazısında, Kürtlerin tarihsel bu zaafına değinmiş. Kürt siyasetçileri ve aydınları federasyon veya bağımsızlık istemiyor. Bağımsızlık ve federasyon isteyenler de, aile ilişkilerini, devletle olan çıkar ilişkilerini, kendi konumlarını riske etmeden istiyorlar. Bir nevi danışıklı dövüş gibi bir şey. İsteyeceğim, ama bu yolda bir şey yapmayacağım. Kürtler bu işi iyi biliyor. Fakat bu tarzın da Kürt toplumunu getirip dayadığı yer, bin metre yükseklikte aşılmaz bir duvar dibidir.
Amerika, Güney Kürdistan, AB ve Türkiye, PKK’ye silah bıraktırmak için çabalıyorlar. Daha önce yazmıştım, Birinci Dünya Savaşı dört, İkinci Dünya Savaşı beş yıl kadar sürmüştü. PKK neredeyse 30 yıldır dağlarda mücadele ediyor. İnsan ömrünün yarısı. PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürtlerin Türk devletine karşı kendi can güvenliklerini koruma sorunu, birinci sorun olarak önümüzde duracaktır. Türk valiler, Türk subaylar, Türk emniyet müdürleri, Türk istihbaratçılar, Türk kışlalarının tehdidinde  yaşamak istemeyen  bir halk var… Kürt sorunu tamamıyla budur… Kürtlerin eninde sonunda kendi topraklarında çürüteceği kurumlar da, yukarıda saydığım kurumlar olacaktır.
Bu nedenle PKK’nin silah bırakıp bırakmaması, Türk devletinin Kürdistan’a hakimiyet derecesini pek etkilemez. Türk devleti, dağları değil; Şırnak’ı, Cizre’yi, Diyarbakır’ı ve Van’ı yönetemiyor. Sorun dağlarda değil, köy, kasaba ve şehirlerdedir. Dağlarda silahlı kişiler olmazsa, Türk devleti şehirleri teslim alır demek, Kürt sorunun karakterinden bir şey anlamamak demektir.
Onun için bu saatten sonra Kürtlerin düşüneceği şey şu olmalıdır: Dağlarda, vadilerde, mağaralarda, sığınakların zor koşullarında silahlı güçlerin varlığını savunma yerine, köy şehir ve kasabalarda Kürt halkının can güvenliğini koruyacak; onun malına, namusuna, onuruna sahip çıkacak öz güvenlik birimlerini savunmak…  
Şimdi ve gelecekte, Kürtlerle bu konuda anlaşmayan Türk devletinin Kürdistan’da kurum ve kuruluşlarıyla devletlik yapma şansı yoktur.
Özgürleşen Kürt hayatı, kendisine, devletlik adı altında çetecilik yapan tetikçi kurum ilişkilerinin tümünü omuzlarından yere atacaktır…
Kürtlerin fiili özgürleşmesi, Türk yasa ve kanunlarının on yıl önünde gidiyor çünkü


Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: