23 Temmuz 2010 Cuma

Esad'ın Suriye'si 10 Yılda 'Baskılar Ülkesi' Oldu

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, göreve başladığı 2000 yılının 17 Temmuz günü, devlet başkanı sıfatıyla yaptığı ilk konuşmasında

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, göreve başladığı 2000 yılının 17 Temmuz günü, devlet başkanı sıfatıyla yaptığı ilk konuşmasında "yaratıcılık, saydamlık ve demokrasi" kavramlarını temel almış ve halkın 30 yıl aradan sonra yeniden umutlanmasını sağlamıştı. Esad, iktidarlarında, bireysel özgürlüklerin genişletileceği, çok partili sistemin kurulacağı, temel hak ve hürriyetlerin korunacağı türünden reformlar yapılacağına dikkat çekiyordu.

Ancak geçen on yıllık süre içerisinde Esad’ın bu vaatleri sözde kalırken; aksine Kürtlere verilen bütün sözlerden ise vazgeçildi. Vaatlerin yerine getirilmediği de bir yana bırakılırsa, her fırsatta Kürtlere yönelik siyasi ve ekonomik baskılar arttırıldı.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 165. SIRADA

Beşar Esad döneminde, kendisinin ve Baas rejiminin eleştirilmesi dahi suç sayılıyor. Ancak 'suç' sadece Esad'ı ve rejimini eleştirmekle de sınırlı kalmıyor; müttefikler de 'dokunulmaz' kılınıyor. Bu baskılara boyun eğmeyerek eleştirilerini dillendiren yazar ve aydınlar ise çeşitli yargılamalara maruz kaldılar. Esad'ı, Baas rejimini eleştiren birçok isim hala cezaevinde tutuklu bulunurken; bir kısmı da yurtdışına kaçmak zorunda bırakıldı.

"Yaratıcılık" vaadi böylece pratikte tam tersi bir şekilde, basın özgürlüğüne darbe uygulanarak işletilmiş oldu. Neredeyse devlet kurumlarının internet siteleri dışında bütün internet yayınlarına da sansür uygulayan Suriye'nin bu ihlalleri, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2009 raporuna da yansıdı ve örgüt, “basın özgürlüğü” sıralamasında Suriye'yi 175 ülke arasında 165. sıraya koydu.

SAYDAMLIK VAAT EDEN SURİYE, SAYDAMLIKTA SONUNCU!

Suriye'nin sözünde durmadığı konu sadece yaratıcı çalışmalara özgürlük tanıyacağı hususu değildi. "Saydamlık" kavramını da propagandalarının ilk sıralarına dahil eden Suriye devleti, halkı bu yönde de boşuna umutlandırmış oldu. Esad, her ne kadar "yürütme organında birçok reformlar yapıldığını ve adımlar atıldığını” ileri sürse de, Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün yayımladığı raporlar tam tersini gösteriyor. Saydamlık konusuna ilişkin raporlarda Suriye, 2003 yılında 133 ülke arasında 66. sırada yer alırken; 2007 yılında 180 ülke içerisinde 138. olmuştu. 2008 ve 2009 yıllarında da tabloda kayda değer bir değişiklik görülmemiş, devlet, yine 180 ülke arasında 147. sırada yer almıştı.

Suriye'de böylece kamu idaresinde yayılan yolsuzluk da belgelenmiş ve öne sürülen "saydamlık sözü" de sözde kaldı.

Ayrıca, bu dönemlerde Suriye'de güvenlik, en fazla "kamu güvenliğini sağlamak"la görevli polis tarafından olanlarca kez ihlal edildi. Polisin halktan zorla rüşvet almak için yolları kesmesi gibi örnekler, halkın istihbarat devriyelerinden yürümeye dahi çekinmesine neden oldu. Yolsuzluğun had safhaya ulaşması ise vatandaşların mahkemelere başvurmasının önünde engel oluşturdu.

DEMOKRASİNİN AMACI BAŞKA OLUNCA

Esad'ın demokrasi vaadi ise belirli bir süre işler durumdaydı. Çünkü Esad, muhaliflerin ortaya çıkmasını ve tespit edilmesini, ardından ise topluca cezaevlerine atılmalarını hedefliyordu. Esad'ın hedefi devlet açısından başarılı sonuçlar doğurdu ve muhalif görüşlüler bir bir cezaevlerine konuldu. Muhaliflerin kimisiyse Esad'ın hedefini sezmiş ve yurtdışına kaçmıştı.

Oğul Esad'ın başa geldiği 2007 yılında, iki kez şekli olarak referanduma gidildi. Her iki referandumda da Suriye halkının yüzde 99'unun Esad'ın devam etmesini istediği iddia edilse de, bu durum muammalığını korudu.

OLAĞANÜSTÜ HAL YASALARI HALA GEÇERLİ

Ülkede, 10 yıllık sürede üç parlamento seçimi yapıldı ancak, bu üç seçimin de şekli olduğu ve sonuçlarının önceden belirlendiği biliniyordu. Hatta göstermelik bir seçim olduğu, sonuçların seçimlerden önce açıklanmasından da anlaşılabilirdi! Yer ayırmanın para karşılığı olduğu parlamentoda, siyasetçi olmadığı müddetçe herkes sandalye satın alabilir ancak seçimlerde muhalefet yer alamazdı.

1963'de belirlenen olağanüstü hal yasaları da, ülkede hala geçerliliğini koruyor. Bu durum, çoğu muhalefet mensuplarının devlet güvenlik mahkemelerinin yanısıra, askeri mahkemelerde de yargılanmasını doğurdu. Yargılananların birçoğu ise hapis cezalarına çarptırıldı. Esad'ın uygulamalarındaki mantık, "insanların senden korkmaları, seni sevmelerinden daha iyi" şeklindeki Machiavelli modelini uyguladığını düşündürüyordu.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI DA BASKI ALTINDA

Sivil toplum örgütleri de devletin katı uygulamalarından nasibini alıyor. Sivil toplum kuruluşları devletten izinsiz adım atamazken; ülkede, uluslararası sivil toplum kurumlarıyla çalışmak da "ağır suç" sayılıyor. Bu nedenle ülkede birçok aktivist ve insan hakları savunucusu gözaltında tutuldukları biliniyor.

Suriye’de sendika, dernek ve diğer tüm STK'lar da doğrudan Baas Partisi tarafından veya onun gözetiminde kuruldu/kuruluyor. Birleşmiş Milletler dâhil olmak üzere Suriye’de legal faaliyet gösteren tüm uluslararası sivil örgütler, Suriye istihbaratının gözetimi altında çalışmak zorunda.

CEZAEVLERİ ÖLÜMEVLERİ GİBİ

Cezaevine konulmanın "an meselesi" olduğu ülkede, cezaevindeki yöntemler de hayli katı. Örneğin 5 Temmuz 2008'de Saydnaye Cezaevi’nde tutukluların isyanını bastırmak için devlet, öldürücü silahlar kullandı ve ne devlet failleri yargıladı, ne de konuyla ilgili bir açıklama yapılma gereği duyuldu. Bu saldırıda 9 kişinin öldürüldüğü bilgileri alınırken; diğer 42 kişiden ise haber alınamadı.

Suriye'de yargılananların "bilgi paylaşması" için uygulanan yöntemlerde işkence, ilk sırada yer alıyor. Devletin cezaevinde veya sorguda uyguladığı işkence sonucu ölenlerin sayısının sadece yüksek olduğu biliniyor!

EKONOMİK REFORM HALKA YARAMADI

Başa geldiği sıralarda ekonomik reformlar ve kalkınma projeleri uygulayarak refah düzeyini yükselteceğini söyleyen Başar Esad'ın bu konudaki ilk adımları, eğlence sektörüne yönelik oldu. Piyasayı liberalize eden Esad, döviz ticaretini serbest bıraktı ve eğlence sektörüne yönelik adımlar attı. Ancak hizmet sektörünü unuttu.

Esad ayrıca, toplumun büyük kesiminin düşük gelirle geçinmek zorunda kalmasını dikkate almadı; aile ve akraba çevresi onun için daha önemliydi ve genellikle para akışını buralara yaptı.

Esad'ın ekonomi alanındaki reformları toplumun büyük kesimine yansımadığı gibi, siyasal ve toplumsal reformlar yapmadığı için de, ekonomik reformlar iyice anlamsızlaşmış oldu.

Ayrıca rüşvet uygulaması ülkede alıp başını giderken, bu durum iç ve dış ticarete engel oluşturdu, diğer taraftan da nüfuz tekeline yol açtı.

KÜRTLERE HEM SİYASİ HEM DE EKONOMİK BASKI

Suriye'de Kürtlere yönelik çözümsüzlük devam ederken, Kürt halkı yoğun baskılara, gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Kürt şehirlerinde neredeyse tutuklama ve gözaltıların yaşanmadığı bir gün dahi geçirmiyor. Tüm kültürel ve toplumsal haklardan yoksun olan Kürtlere Başar Esad, 12 Mart 2004'deki ayaklanmasından sonra çeşitli sözler vermişti. Kürt sorununu çözeceğini, kimliksiz olan Kürtlere vatandaşlık vereceğini söyleyen Esad, sözlerinde durmadığı gibi Kürtlere dönük ülkedeki baskıları da giderek artırdı.

12 Mart ayaklanmasından sonra Kürt şehirlerinde artan baskılar, bazen geceleri sokağa çıkma yasağına kadar gidebiliyor. 350 binin üzerinde Kürdün vatandaşlığı ise hala verilmedi.

Qamişlo'da 2008 Newrozu'nda üç Kürt vatandaşının güvenlik güçlerince öldürülmesi de, devlet tarafından "önemsiz" bulundu ve failleri için herhangi yaptırımda bulunulmadı. Devletin Kürtleri katledenlerin faillerini koruması, aynı durumun Rakka'da da meydana gelmesinin önünü açtı. Rakka'daki 2010 Newrozu'nda güvenlik güçlerince 2 Kürt genci öldürülürken, failleri her zaman olduğu gibi korundu.

Suriye'de Kürt halkına yönelik katı uygulamalar sürerken, Kürt siyasi partilerinin liderleriyle birlikte Kürt aydın, yazar ve gazeteciler de çeşitli bahanelerle tutuklanıyor.

Devlet sadece toplumsal ve siyasi alanda değil, Kürtlere ticari boyutlu da nefes aldırmıyor. Ticari faaliyet yürütmek isteyen Kürtlerin bu girişimlerine engel koyan devletin tutumu, Kürtleri iç ve dış göçe mecbur etti.

PKK KADROLARINA KARŞI TÜRKİYE'YLE ANLAŞMA

Oğul Esad'ın izlediği dış siyaset politikasını da, "babasının düşmanlarıyla dost ve dostlarıyla da düşman oldu" şeklinde değerlendirmek mümkün. Uzun yıllar Müslüman Kardeşler örgütünü destekleyen ve Suriye'ye bombalı tuzaklarla donatılmış araçlar gönderen Türkiye ve Irak, Baas rejimi ile dostluk ilişkileri kurdu, anlaşmalar imzaladı. Ülkesinde bulunan PKK kadrolarını Türkiye'ye teslim etmek ve Hatay'dan vazgeçmek de, oğul Esad'ın attığı 'önemli' adımlardandı. Esad attığı bu adımlarla aynı zamanda Türkiye ile Fırat sorununu da çözdü ve güvenlik anlaşmaları imzaladı.

Esad ayrıca, Lübnan ve Filistin’de Hamas ve Hizbullah gibi silahlı radikal İslami örgütlerle ilişkilerini de korudu. Lübnan eski başbakanı Rafik Al-Hariri'nin suikastından sonra Suriye, Lübnan'daki mevzilerini kaybetmesinin yanı sıra, Batılı ülkelerle ilişkileri de iyi yürütemedi.

Esad, 11 Eylül olayı sonrasında ABD ile süren ilişkilerini ise korumaya çalıştı ve bunun için ülkesindeki çoğu El-kaide mensuplarını Amerika'ya teslim etti. Ancak oğul Esad'ın Irak savaşına karşı çıkarak babasının düşmanı olan Saddam'a destek vermesi ise dikkat çekici bulundu. Ambargo döneminde Saddam'a destek veren Beşar Esad, Saddam rejiminden sonra da Irak'taki terör eylemlerinin destekleyicisi, bazen de kaynağı oldu.

Esad, Suriye pasaportlarında da bir değişikliğe imza attı ve öncesinde İsrail ve Irak dışında her yerde geçerli olan pasaportlarda, Irak yasağı kalkarken, İsrail yasağı ise devamlılığını korudu.

Amerika ve Avrupa'ya meydan okuyanların arasına Lübnan, Filistin ve Irak da dahil olmuştu. Suriye'nin Batı ile ilişkileri giderek kötüleşti ancak Türkiye ile ilişkileri ve Filistin ve Lübnan’da olan etkisi ona yeniden önemli bir rol kazandırdı. Bu rol sayesinde Suriye’deki hak ihlalleri, Batı tarafından görmezden gelindi.

2007'den sonra ise ülkenin Fransa ve ABD ile ilişkileri eski halini almaya başladı.-ANF

Hiç yorum yok: