4 Temmuz 2010 Pazar

Devlet üç kağıdı

Hasan BildiriciTürk devleti Kürtlere bir üç kağıt daha çekti. Kendi çağrısı üzerine silah bırakıp ocağına gelen PKK’lileri tutukladı.  Sanırım insanın ilkel çağında bile böyle bir puştluk yoktur. Esasında Türk devleti sahte para basan kalpazan gibidir. Kalpazan, bastığı sahte parayla alışverişe gider. Parayı kasadaki görevliye yutturabilmişse yutturmuştur, yutturamamışsa sahtekarlığına bir mazeret bulur.
Türk devleti ve öncesi, bin yıldır bu topraklarda işleri üç kağıtla iadere ediyor. Türk devletinin sahtekarlıklarından yaka silken bir çok ulus kopup gitti. Türklerin yanında, kazık yeme ve dolandırılma makinesi olan Kürtler kaldı bir.
Biliyorsunuz, daha önce PKK’nin gönderdiği Barış Grupları yirmişer yıl ağır hapis cezaları yemişlerdi. Kürtler saf ya, Türk devletini on yıl sonra yeniden sınav etmek istediler. İyi ki, gelecek olan diğer grupları devletin kendisi engelledi. Sanırım, ileride tutuklanacakları ve hapishanelerde yer olmayabileceğini hesaplayarak yaptı bunu. Yoksa Avrupa’dan ve dağlardan Kürtler akın akın grup göndermeye hazırdı.
Ne yapalım, biz kendimizi parçalasak da Kürt siyasetçlilerine bu devleti anlatamıyoruz.
Dünyada niye bu kadar çok devlet yıkıldı ve tarihin çöplüğüne gitti? Demek ki, o devletlerin vadesi dolmuştu. Vadesi gelen bir insanın ölümünü engellemek ne kadar mümkün?
Fakat Kürtler bu üç kağıtçı devleti yaşatmakta, hatta yapabilirlerse kırkı döküğünü tamir etmekte, bu da olmazsa yıkıldıktan sonra bile yasanını tutmakta kararlılar.
Türk ırk devleti, vadesi gelmiş bir devlettir. Bürokrasisi, sokağı, askeri, polisi, halkı ve yargısıyla çeteleşmiştir. Çetelerden adalet, reform ve ilericilik beklemek işi de sadece Kürtlere özgü bir saflıktır.
Kürtlere desek ki, Kardeşim sizler iki de bir tutuklanması için neden barış grubu gönderiyorsunuz? İki de bir ateş kesip, sonra yeniden ateşi şiddetlendirmekle iki halka yüz yıla yayılmış bir tarvma yaşattığınızın farkında değil misiniz? Ne istiyorsanız bunu üç-beş yıl kararlı bir şekilde sürdürün bakalım, ne olacağız!..
Normalde büyük olan, güçlü olan, haksız olan, devlet olan, asileri ikna etmeye kendisi gider. Kürt Türk ilişkisinde bu mekanizma tersten işliyor. Mağdur olan, dağlara, vadilere, mağaralara sığınan dili ve ülkesi yasaklılar ikna grupları gönderiyor ve devlet ilk fırsatta gelenlerin boyunlarına cezalarını asıyor.
Övünmek gibi olmasın, ben Türk devletini iyi tanımışım. Güvenilecek hiçbir yanı ve sözü yoktur. Onlarca kez giriştiğimiz açlık grevlerinde ve ölüm oruçlarında bizi kandırmış; direnişe son verin, sorunu çözeceğiz demiştir. Biz de saf saf inanmış, açlıktan dişlerimiz dökülmeye başladığında eyleme son vermişsizdir. Bir hafta sonra bizi açlık grevlerine iten nedenlerle başımıza geri dikilmiştir devlet.
Ben bu devletin ve mahkemelerin ne kadar yalancı olduğunu, kafası yanımda, sorgu sırasında piknik tüpünde yakılarak öldürülen PKK’li Sait Şimşek olayında gördüm. Şahittim. Cinayet ihbarında bulunmuştum. İşkenceciler ceza alsın diye kendimi parçaladım. Fakat mahkeme Sait Şimşek olayını, merdivenlerden düşümüş bir kaza olarak kapattı.
24 çalışanı, yazarı ve muhabiri öldürülen Gündem Gazetesinin yayın yönetmenliğini yaptım. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, cinayetlerin nasıl işlendiğini çok iyi bildiği halde:
“Bunlar birbirlerini öldürüyorlar,” demişti.
Kürtler çaresiz değil. Tarihi bin sene baş aşağı gitmiş bir ulusun sorunlarını yirmi yılda çözmek ve o ulusu tümden ayağı kaldırmak mümkün olmuyor. Sabırlı olmak ve epeyi bir süre kararlı durmak gerekiyor.
Yani demem o ki, çökeceği mutlak olan yalancı, üç kağıtçı, soykırımcı devlet kartına oynamayın. Mutlaka yeni bir üç kağıtçılığıyla karşılaşırsınız…
Devletin isteğiyle dağlardan inen barış grubu üyeleri tutuklanırken, tesadüfe bakın ki, Samsun’da Ahmet Türk’ün burnunu kıran Türk ırkçısı İsmail Çelik tören ile serbest bırakılıyordu. Ne tasadüf ama…
Kürtler mücadelelerini, insan haklarına saygılı, uluslar arası kurallara uygun bir şekilde, ırkçılığı ret ederek sürdüreceklerdir. Asılsız çözüm numaralarına aceleden yatmanın, sonra da sürekli aldatıldık demenin lüzumu yoktur.
Ne diyeyim, Türk devlet üç kağıtçılığının mağduru barış elçilerine geçmiş olsun. Devlet kazığı yedikleri için kendilerini fazla üzemesinler… Biz de vaktinde bu tür kazıklardan çok yemiş, bir daha kazık yememek için ekmek kuran üzerine yemin ettiğimiz halde, yine kazık yemiştik…
Her vakit Türk devletinden kazık yemek, kronik bir Kürt hastalığıdır çünkü...

Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: