9 Temmuz 2010 Cuma

'Demokratik Özerklik Kabul Edilmezse Topyekun Direnişe Geçeriz'

Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ''demokratik özerklik formülasyonunu devlet kabul etmezse o zaman topyekun bir direniş dönemine geçeriz’’ dedi. Karayılan, “Demokratik Özerklik” çözüm modelinin Türkiye ile birlikte çözümü içerdiğini; Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamını taşıdığını söylüyor. CHP ve AKP’nin siperlere giderek şiddeti desteklediklerini oysa sorunun çözümünün siperlere gitmek değil siyaset alanını açmak ve meclisi çözüm zemini olarak değerlendirmektir diyen Karayılan; eğer çözüm gelişmezse sürecin ne yöne evirilebileceğini değerlendirdi… 

* Bu dönemde siyasi partilerin rolü nedir? AKP, CHP’nin Kürt meselesi konusundaki yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz…

- Yeni sürecin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Bu süreci gerilla açısından değerlendiriyoruz. Genel olarak normal bir performans sözkonusu. Ama bir takım yetersizlikler de var. Biz bunlar üzerinde duracağız. Gerekli hususları halkımızla kamuoyuyla paylaşacağız. Biz daha profesyonel ve yetkin bir direniş sürecini kontrollü bir biçimde adım adım gelişeceğini belirtmek istiyorum. Daha etkili kılma süreci gündeme girecek. Bu direniş sürecinin Türkiye toplumu ve medyası üzerinde gündem oluşturulmasına yol açtı. Bu çerçevede herkes bakış açısını ortaya koydu. Bu önemli bir husus. Ama hala sınırlı bir kesim dışında bilinen ezberi bozanlar yok. Bu çerçevede şunu söylemek mümkün: Kürt sorunu hala Türkiye’nin temel bir sorunu. AKP başta biraz kendi kendine faydacı yaklaşarak “açılım” adı altında bazı şeyler ortaya attı. Ama bu böyle olmaz. Basit sloganvari kurnazlıklarla olmaz. AKP’nin yöntemi basitti. Aslında hiçbir çözüm niyeti de hazırlığı da yoktu. Güncel duruma göre hareket ediyor. Çözüm iradesi yoktu. Örneğin barış gruplarının gitme süreci. Aslında bu AKP’nin de hükümetin de istemiydi. Başbakan önce onayladı. Ama MHP vb. tepki gösterince AKP de onlarla aynı saldırganlığa geçti. Yani bu da şunu gösterdi ki AKP aslında bu işi tek başına götürecek bir iradeye sahip değil.

ÇÖZÜM SİPERDE DEĞİL SİYASETTE VE MECLİS’TEDİR

* CHP’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?


- Biz CHP’nin soruna yaklaşım biçimini hala anlamaya çalışıyoruz. CHP zaten sistemin partisidir. Sipere gitme meselesi biraz CHP’nin gerçeğini ele veriyor. Oysa CHP’nin bir alternatif çözümü olabilirdi. CHP’deki değişim böyle olabilirdi. Ama sipere gitmek “şiddet politikasına bağlıyım” demektir. Bunu zaten AKP yaptı. Kılıçdaroğlu da AKP’nin taklidini yapıyor. Hem de şov yaparak. Çokça tartışıldı. “Ben çömelmedim” diyerek aynı ucuz yaklaşımı gösterdi. Sorunun çözümü sipere gidip biri iki saat orda kalmak değildir. Sorunun çözümü siperde değildir. Böyle çözülmez. Sorunun çözümü siyaset sahnesindedir, meclistedir, Anayasal sistemin değişmesindedir. Özellikle herkesin şunu görmesi gerekiyor: AKP gibi soruna basit yaklaşmak sorunu çıkmaz bir duruma getirmiştir. Bugün çatışmalar bu noktaya gelmişse AKP’nin bunda çok büyük sorumluluğu vardır. Biz bir yıl önce 13 Nisan’da tek taraflı eylemsizliği ilan ederken de sonuna kadar samimiydik. Ama biz kendi felsefemize, onurumuza da sonuna kadar bağlıyız. Bu kararlılıktayız. Bunun iyi anlaşılması lazım. Eğer çözüm umudu ışığı olsaydı böyle olmazdı. Ama tüm kapılar kapatıldı. Üstünkörü basit yaklaşımlarla tasfiye devreye konuldu. Böyle olunca da biz kendi çözümümüzü kendimiz gündemleştirmek durumunda kaldık. Bugün yaptığımız da budur.

‘DEMOKRATİK ÖZERKLİK EN GERÇEKÇİ ÇÖZÜMDÜR’

* Demokratik Özerklik nedir? Ne zaman ilan edilecek?


- Demokratik Özerklik olgusunu kimi çevreler anlıyor ama anlamazlıktan geliyor. Kimi çevreler de galiba tam anlayamamış. Türkiye yeryüzünde kendisini tek varlıkmış gibi ele alarak soruna yaklaşamaz. Demokratik Özerklik şimdi nedir? Bir yerde eğer farklı kültürler varsa ve sen bu farklı kültürleri soykırım ve asimilasyonla yok etme niyetinde değilsen bu kültürleri tanımak ve yaşatmak ancak demokratik özerklikle olur. Bu nerde var. Batı da var. Sadece batıda değil Rusya da doğuda ve Çin’de var. Farklı kültürlerin kendi yaşatma yolu bir devlet sistemi içinde o farklı kültüre özerlik hakkı tanımakla olur. Bu farklı devlet kurma anlamı da taşımıyor. Kaldı ki Türkiye’nin kuruluş sürecinde Kürtlere özerklik hakkını bizzat Mustafa Kemal ifade etmiştir. Sonra arkasına Lozan anlaşmasını alan TC inkarcı yaklaşarak Kürtlere verilen sözü tutmamıştır. Hem de Mustafa Kemal söylemesine rağmen. İsmet İnönü, Fevzi Çakmak dayatmaları ile süreç tersine çevrilmiştir. Bu ittihat ve terakki zihniyetinin dayatılması ile oldu.

Demokratik özerklik dünyanın her tarafında uygulanan bir sistemdir. Bir yerde farklı bir dil kültür varsa orada özerklik sistemi ile aynı devlet sistemi içerisinde o farklı kültürün kendisini yaşatması hakkı vardır. Bu da başta Türkiye’de tartışılmıştır. Ama daha sonra o İttihat Terakici, ceberut anlayış bunu yok saymıştır. Biz bunu şimdi düzeltelim diyoruz. Bu açıdan demokratik özerklik bir çözüm formülüdür. Demokratik özerklik devletle bir çözüm arayışıdır. Ama bizim kendi çözüm tarzımızdır. Devlet buna gelmezse de biz demokratik özerkliği inşa edeceğiz. Halk olarak kendi içimizde bunu inşa etmek durumunda oluruz ve devlet de bunu kabul etmek durumundadır. Devlet bunu kabul etmezse, ben yok edip, ortadan kaldıracağım derse o zaman Kürtler de kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalırlar. Demokratik özerklik biz diğer dünyanın diğer yerlerinde uygulanan özerklik sisteminden daha farklı, demokratik muhteva kazandırarak, daha özgürlükçü, daha halkların bir arada yaşamasına imkan sunan, her türlü milliyetçilikten uzak, etnisite olgusunu öne çıkarmayan, farklı kültürlerin bir arada yaşamasına olanak tanıyan demokratik özerklik formülünü esas çözüm tarzı olarak görüyoruz.

LİBERALLAR VE DEMOKRATLARIN YAKLAŞIMI EKSİK

* Sizin bahsettiğiniz Kürtlerin demokratik özerkliği eşittir Türkiye’nin demokratikleşmesi mi?


- Kuşkusuz. Eğer Türkiye demokratikleşmezse Kürdistan’da demokratik özerklik olmaz. Bu demokratik özerklik formülümüz Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngören bir çözüm formülüdür. Bu açıdan benim Türkiye’de kendisine liberal, sosyalist, devrimci ve demokratım diyenlere eleştirilerim var; bu konuda çok sessiz kalmaları, arka çıkmamaları bir eleştiri konusudur. Demokratik özerklik Sadece Kürtlerin bir çözüm formülü değil, Türkiye’nin de demokratikleştirilmesi formülüdür. Bir de buna doğru yaklaşım çözümü hızlandırır. Demokratik özerklik devletle çözüm arayışını eksen alan bir formüldür. Devlet+demokrasi formülü ile Kürtler ve devlet arasında bir çözüm formülü ve arayışıdır. Eğer devlet buna gelmezse o zaman Kürtler kendi demokratik sistemini, kendi öz iradesi ve gücüyle kendi başına inşa etmek ve ilan etmek zorunda kalır.

* Peki Demokratik Özerkliği nasıl yaşamsallaştırmayı düşünüyorsunuz?


- Demokratik konfederalizm sistemi mutlaka devletin yanı başında yaşanabilecek bir sistem değildir. Tersine demokratik konfederal sistem beş bin yıllık devlet geleneğine alternatif bir sistemdir. Devlet olmadan da toplumların kendini savunabildiği, kendini özgürce yaşatabildiği, ekonomisiyle, yaşamıyla, sosyalitesiyle gelişmeyi yaşayabildiği bir sistemdir. Eğer devlet bizimle çözüme gelmez, demokratik özerkliği reddederse bu devlet açısından tehlikelidir. O zaman biz de demokratik konfederal sistemi kendi öz gücümüzle Kürt halkı olarak inşa etmek zorunda kalırız.

Ama bu bizim öncelikli tercihimiz değildir. Öncelikli tercihimiz, temel seçeneğimiz demokratik özerklik temelinde çözümün gelişmesidir. Bu artık bir seçenek meselesidir. Birinci seçeneğimiz demokratik özerkliktir. Buna gelinmezse ve bunun üzerine gidilirse o zaman biz demokratik konfederal sistemi bağımsız bir biçimde ilan etmek durumuyla karşı karşıya kalırız. Umarım devlet aklı bunu doğru anlar. Doğru ele alırsa o zaman kalıcı barış gerçekleşir.

Bazıları “terör bitmez, çözüm olursa terör biter mi” diyorlar. Çözüm gelişirse niye bitmesin ki? O kavramla kastettikleri çatışmadır, çatışma neden bitmesin ki? Bir sorun var, eğer sorun olmasaydı siz yirmi altı yıldır tasfiye ederdiniz. Ama dayandığı bir kitlesi olduğu için siz tasfiye edemezsiniz. Çünkü dayandığı haklı bir temel var. Halkın sinesinden gelen bir çıkıştır. Bugün ben burada ne söylüyorsam dağdaki çoban da aynı şeyi söylüyor, şehirdeki esnaf da aynı şeyi söylüyor, merkezlerdeki Kürt akademisyen de aydını da aynı şeyi söyler.

Gerçekleri artık görelim, başımızı kuma gömmekten artık vazgeçelim. Böyle yaparsanız Türkiye’yi mahfedersiniz. Fakat çağ dışı bir anlayışla biz bastıracağız, diyerek olmaz. Ana dil parçalanmaya götürür, deniliyor. Bu hangi ülkede görülmüştür? Bir sürü topluluk, her kültür kendi ana diliyle eğitim görmektedir. Onlar parçalanmış mıdır? Peki o zaman neden bu retorik tekrar tekrar topluma empoze ediliyor? AKP çevreleri biz tek değiliz, diyorlar. MHP, CHP’si, ordusu var, diyorlar. Sen bu ülkenin başbakanıysan, kalkıp hamaset siyasetini yürütmezsin. Gerçekleri halka anlat, durum budur, dersen o zaman insanlar anlar. Ama kalkıp da MHP ile yarışırcasına “siz niye idam etmediniz” deyip daha fazla milliyetçi damarlara dokunursan sen sorunu çözemezsin. Sen sorunu Türkiye halkına doğru anlatarak çözebilirsin.

‘DEMOKRATİK ÖZERKLİK OLMAZSA DİRENİŞİMİZ BÜYÜR’

* Devlet Demokratik Özerklik çözümünü kabul etmezse kendi direnişini nasıl örgütler? Bundan sonra ne olur?


- Demokratik özerklik formülü, çözüm perspektifi sadece KCK’ye ait bir formül değil. Bizim esas aldığımız bir formüldür. Ama aynı zamanda Kürdistan’da çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da esas aldığı bir şeydir. Yine siyasi partilerin savunduğu bir şeydir. Sanırım BDP’nin de programında var. Yani bu Kürt halkının ulusal bir çözüm formülüdür. Demokratik özerkliğin inşa süreci gelişiyor. Bunu giderek vücut bulması ve kendini ilan etmesi konusunun tartışılması gerektiğini belirtiyoruz. Halkımız, sivil toplum kuruluşları siyasal partiler tartışmalı, biz de tartışıyoruz. Bu sadece bizim ilan edeceğimiz bir şey değil, toplumun önde gelen ulusal demokratik kurum ve kuruluşlarının bütünlüklü bir biçimde kabul gördüğü bir formülasyon olduğuna göre herkesin bir ilanı biçiminde gündeme gelecektir. Dolayısıyla ulus ve toplum tarafından tartışılması gereken bir husustur. Yaklaşımın bu biçimde somutlaştırılması gerekmektedir.

Öyle Türkiye’yi zorlayan, parçalayan bir şey değildir. Buna rağmen Türkiye kabul etmez, imhacı yaklaşırsa bunun dışında başka bir çözüm formülü olamaz. Varsa söylesinler. Ama bunun dışındaki çözüm formülü teslim alma ve asimile etmedir. Köleleştirmedir, biz de bunu kabul etmeyiz. Bu temelde devletin demokratik özerklik formülünü hedeflemesi beraberinde tehlike getirir, bu bizim için direniş sürecinin daha da kapsamlılaştırılmasını beraberinde getirecektir. Biz en mütevazi, en makul bir çözüm formülünü geliştirmek istiyoruz. Devlet buna rağmen imha etmek ve özgürlük dinamiklerini hedeflerse o zaman Kürt halkı da her biçimde kendini savunmaya çalışacaktır. Direniş boyutlanacaktır. Bunun dinamikleri Kürt halkında vardır, Kürt halkının tecrübesi vardır. Hiç kimse şunu beklemesin, filan falan devlet destekler mi, diye kimse bir beklentiye girmesin. Biz bölge devletleriyle sıfır problem temelinde sorunlarımızı çözdük, diyorlar. Sıfır problem formülü esas olarak Kürt özgürlük davasını yalnızlaştırma ve tasfiye etmedir. Belki bu öne çıkarılmıyor ama esası budur.

Onlar komşu devletlerle ittifak yapabilir, uluslar arası sermaye güçleriyle ittifak yapabilirler. Biz de halkımızla, dağlarımızla ittifak yapıyoruz. Dağlarımızda daha fazla derinleşiyoruz. Kürdistan’ın muazzam zirvelerinde daha fazla kökleşiyoruz, halkımızla daha fazla kucaklaşıyoruz. Dolayısıyla onlar dış güçlerle ne kadar ittifak yaparlarsa yapsınlar bizi yenemezler. Biz kendi öz gücümüze dayanacağız. Elbette ki bizim de diplomasimiz var. Kendileri bir devletten destek almak için kırk dereden bu getiriyorlar ama yazar aydın takımı kimse buna bir şey demiyor. Ama PKK’nin bir ilişkisi olduğunda “taşeron” oldu deniliyor. Bizim bağımsız öz gücümüze dayanma temelinde dış ilişkilerimiz olacak. Diplomasi çalışmalarını yürüten kadrolarımız vardır. Onlar hamle yapıyor da biz yapamaz mıyız?

Onların konseptinde İran ile, Suriye ile ortak bize karşı boğucu bir saldırıyı geliştirmekti. Ama bizim de çabalarımız vardır. Devletin o politikaları tuttu mu? Hayır.

AKP, SURİYE İRAN I DA ÖZEL SAVAŞA DAHİL ETMEK İSTİYOR

Nedir Suriye’deki durum?


Anadolu ajansı her gün haber üretiyor, “Suriye’de on bir PKK’li öldü” diye. Bunu her gün soruyoruz, böyle bir şey yok. Yine İran’da bu kadar PJAK’lı öldürüldü, diye. Soruyoruz, öyle bir şey yok. Suriye dört ana merkezde 400 PKK’liyi yakalamış, kapsamlı bir operasyon olmuş, deniliyor. Ama biz soruyoruz, soruşturuyoruz böyle bir şey yok. Yani belli ki Anadolu Haber Ajansı, Türk halkına hep yalan söylüyordu ama şimdi onunla yetinmeyip, artık dünyaya da yalan üretiyor. Arap basını da uluslar arası basın da bunu yazdı. Bu haberin aslı astarı yoktur. Öyle bir şey yok. Bu bir özel savaş politikasıdır. Kendi toplumunu hazırlama siyaseti çerçevesinde yürütülen yalana dayalı bir propagandadır.

İşte biz PKK’ye karşı mücadele ediyoruz ama biz tek değiliz, Suriye de var, İran da var, Amerika da var, demeye getiriyorlar. Türkiye’nin bu devletlerle yürüttüğü bir ittifak var ama bu ittifak ne kadar yürür onu zaman gösterecektir.

‘İMHADA ISRAR EDİLİRSE AKTİF SAVUNMADAN TOPYEKÜN DİRENİŞE GEÇERSİZ’

* Kandil’i işgal tartışmaları var. Sınırı ovalara çekelim diyorlar…


Bunlar boş şeyledir. Sen Munzur dağlarını temizlememişsin ki. Sen Gabar’ı temizlememişsin ki, sen Herekola girmemişisin ki. Sen gelip, sınırı tampon bölge yapacakmışsın da öyle şey edeceksin. Sorun dıştan değil. Bunların hepsi birer safsatadır. Sorun içtedir. Bunlar yanlıştır. Bugün Botan karargahı bütün o sahayı yönetiyor. Onlar oradaki karargahı aşamıyorlarsa o karargah yıllarca kendi kendine yetebilir. Dersim karargahı ha keza. Bir düzey söz konusudur, bir güç vardır. Bu tür şeylerle çözüm bulmaları mümkün değil. Bunlar bilmiyorlar mı diye düşünüyorum ama daha sonra herhalde toplumu biraz moralize etmek için bunları söylüyorlar.

Sadece dağlar değil, sadece Kandil değil, peki Amed’in merkezine ne diyecekler, peki Şırnak, Hakkari ve Gever’in merkezine, Dersim’in merkezine ne diyecekler? Bu davaya her yerde sahip çıkacak bu halkın kızları ve oğulları vardır. Serhildan hareketi de niteliksel bir gelişmeyi yaşayarak, büyüyecektir. Bu adım adım gelişir. Eğer devlet kendisinde ısrar ederse giderek toplumsal hareketin değişik biçimlerde gelişmesi de gündeme gelecektir.

Bu konuda tüm demokratik kurum kuruluşlar, halkımız sorumlu yaklaşmayı esas almalı. Sivil toplum kuruluşları var, yurtsever kesimler var. Bu topyekun halkımızın bir istemidir. Biz henüz aktif savunma aşamasındayız. Onlar topyekun savaşı bize dayatır, demokratik özerklik formülasyonunu da reddederlerse o zaman biz de topyekun bir direniş dönemine geçeriz, bu bize kalır. Dolayısıyla henüz o aşamaya gelmiş değiliz. Tüm gücümüzü, enerjimizi sarf etmiş durumda değiliz. Çok sakin yaklaşıyoruz. Biz burada blöf yapmıyoruz. Ben Türkiye’deki tüm sorunları da tarihle yüz yüze duruşa çağırıyorum, elini vicdanına koymaya çağırıyorum. Kürt halkının iradesini yok saymakla hiçbir yere varamazsınız. Kürt halkının Önderliğini yok sayarak hiçbir yere varamazsınız.

KÜRTLER BİRLİK OLMAKTAN KORKMAMALI

* Son olarak ulusal birlik politikasına ilişkin görüşlerinizi alalım…


- Türk devleti ve AKP hükümetinin demokratik açılım adı altında hareketimize karşı geliştirdiği imha planı sadece hareketimize karşı değil, tüm Kürt kazanımlarına yönelik bir saldırıdır. Bu açıdan şunu söylüyoruz, bugün Kürdistan üzerindeki egemen güçler sadece bizi hedefliyor ama bizi zayıflattıktan sonra kesinlikle tüm Kürt kazanımlarına yönelecekleri açıktır.

İlk başta Güney Kürdistan’a yönelecekleri kesindir. Bu çerçeveden hareketle biz bu dönemde iki şeye ihtiyaç olduğunu ısrarla vurguluyoruz, birincisi hamlesel bir çıkış –ki onu başlatmış bulunuyoruz- ikincisi ulusal birliktir. Ulusal demokratik birlik bugün her şeyden önce gelir. Eğer biz bunu geliştirmezsek karşıt güçler bundan yararlanıyor. Son dönemde sayın Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti oldu, geri döndü. Yine Türkiye’nin Güney üzerinde çokça hesapları var. Biz doğru temellerde ilişkilere karşı değiliz ama Türk devletinin niyetini çok iyi biliyoruz. Onlar Kürtler arası çatışma yaratmak istiyor, böylece Kürt özgürlük hareketini boşa çıkarmak istiyorlar. Bunun için ulusal birlik adımlarını gündemleştirmemiz gerekmektedir.

Bu konuda benim çağrım; Kürdistan’daki tüm ulusal demokratik güçlere bu stratejik aşamada her şeyden önce ulusal birliğe ihtiyaç vardır, demokratik birlik duruşunu güçlendirmemiz gerekmektedir. Biz hareket olarak bu konuda üstümüze düşen sorumlulukların gereğini her zamankinden fazla yerine getirmek durumundayız. Bunun kararlılığının bilinmesinde fayda var. Başta Güney Kürdistandaki liderliklere ve diğer Kürdistan parçalarındaki tüm siyasal demokratik kurum kuruluşlara bu tarihi süreci ulusal demokratik birlikle taçlandıralım, bunun koşulları vardır. Bunun zemini olgunlaşmıştır. Biz kendi birliğimizi kurmaktan korkmayalım. Çünkü bazıları korkuyor. Biz birliğimizi kuralım. Birliğimiz sadece dış güçlere karşı olmayacaktır. Her şeyden önce ortak değerlerimizi paylaşmak için, ulusal kültürümüzü ortakça yaşamak için siyasal iddialarımızı paylaşmak, bu halkın bu bölgede iradi bir güç olabilmesi için kesinlikle bu gereklidir, diyorum. Bu tartışma götürmez bir husustur. Bu konuda bizim tüm Kürdistani güçlere çağrımız bu önemli sürecin mutlaka ulusal birlik duruşuyla cevaplanması, sorumlu yaklaşımın geliştirilmesi temelinde halkımızın yıllardan beri özlem duyduğu ulusal birlik kurumlaşmasının sağlanmasıdır. Biz bunun için yoğun bir çaba içerisinde olacağız.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: