10 Temmuz 2010 Cumartesi

Askeri Demokrasi ya da Faşizm!

Türkiye 60 seneyi geçen çok partili siyasi yaşam tecrübesine rağmen “askeri demokrasi” sınırlarını aşamamıştır. Oysa asgari demokrasi ölçüleri bile bu “askeri demokrasi”yi kabul etmez. Siyasi partilerin, meclislerin, seçilmiş yöneticilerin göstermelik; askeri iradenin esas olduğu bir rejime de demokrasi denemez. Başbuğ’un son açıklamaları bu gerçeğin açıkça ilanından başka bir şey değildir. BDP milletvekillerine dağın yolunu gösteren, medyaya neyi yazıp yazmayacağını-neyi konuşup konuşmayacağını emreden, Kürt sorununu nasıl bastırıp ezeceğini anlatan bir genelkurmay başkanı... İşin garibi ne hükümetten ne muhalefet partilerinden ne de bazen bir pire için yorgan yakan medya baronlarından çıt çıkmıyor. Hepsi de “emret komutanım” deyip verilen görevlerini gayretkeşlikle yerine getiriyorlar.

Hiç birisinden “Arkadaş, dur bakalım. ONE MİNUTE! Bu memlekette anayasa var, meclis var, hükümet var. Sen bunların üzerine çıkıp kafana göre esip savuramazsın” diye bir ses çıkmıyor. Bu durumda ordunun açık bir darbe yapmasına gerek var mı?

Başbakan “KCK operasyonunu ben mi yaptım? DTP’yi ben mi kapattım?” diye sorup dert yanıyor. Erdoğan gene takiyye yapıyorsa durum kötü demektir. Ama doğru söylüyorsa durum daha da kötü demektir. Tek parti iktidarı olduğu halde ülkenin temel sorunlarında seyirci durumunda ise bunu halka açıklamalıdır. O zaman dert yanacağına, askeri rejime incir yaprağı olacağına, hiç bir derde deva olmayacak olan anayasa referandumuyla uğraşacağına, en kısa sürede barajı kaldırıp gerekli şartlarını oluşturarak demokratik bir seçime gitmelidir. Bütün demokrasi güçlerini de yardıma çağırmalıdır.

Ama Erdoğan bunu yapmıyor. Tersine askeri dikta ile işbirliği yapıyor. Bu kirli işbirliği Kürt halkının özgürlük istemlerinin bastırılması ve imhası amacıyla her yolu mubah gören, hiç bir kural tanımayan, yasa-anayasa-din- ahlak dışı bir suç ortaklığıdır. Erdoğan bu suç ortaklığını sürdürmek için üzerine düşeni yapıyor. Kürt halkının özgürlük özlemlerini, bunun uğruna ödediği ve ödemeyi göze aldığı bedelleri görmek yerine PKK’yi taşeron örgüt ilan ederek imhası için uğraşıyor. AKP’lilerin çoğu belediye ve devlet ihalelerinden palazlanmış ve hala da oralardan beslenen müteahhit takımı olduğu için bütün dünyayı ihale-müteahhit firma ve taşeron firma gözüyle görüyorlar. Yap-sat, al-kaç, vur-kaç taktiğiyle çalışıyorlar. Yani “ihaleye fesat karıştırmak” karakterleridir. Kürt halkına karşı da aldıkları tasfiye ihalesi böyledir.

Bu arada kirli savaş uzmanı genelkurmay sanki yönetime el koymuş gibi. MİT bölgelerinin ellerindeki istihbaratı merkeze göndermeden önce bölgelerindeki askeri yetkililere göndermeleri kararlaştırılmış. MİT sivilleşti diye bayram edenler, bütün cuntalara karşıyız diyenler bunlara ne der bilmiyorum. Ama adım adım her gün siyasetin devreden çıkarılıp askeri güdümün arttığı görülüyor. Böylece siyasetçiler iyice göstermelik hale geliyorlar. Bu duruma da ne iktidar ne muhalefet ne de başka bir kimse itiraz ediyor. Bu durumda kendi kanlı iktidarlarını korumak için bütün memleketi ateşe atmaktan çekinmeyecek kadar gözü kararmış olan asker-sivil çetelere gün doğuyor. 50 senedir kendi gençleri vurup kırıp asmaktan, birbirine kırdırmaktan bıkmayan Türkiye egemenleri bir daha aynı rotaya girmiş bulunuyorlar. Bu tavrın sonucu Kürtleri tahrik etmek ve savaşı tırmandırmaktır. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Kürtler ilk defa bu süreçte kitlesel olarak İNTİKAM sloganları atıyorlar.

Kirli savaş çetesi ne yapabilir ki? Bugüne kadar yaptıklarını daha şiddetli olarak tekrar etmekle bir netice alamayacağı ortada. İşi daha da zıvanadan çıkarıp Hitler ve Saddam gibi kitlesel kırım yapabilirler mi? Yani Kürtleri fırınlara atıp yakabilirler mi? Ya da kimyasal silahlarla yok edebilirler mi? Birincisi bunun için dünya şartları uygun değil. İkincisi buna teşebbüs ederlerse sonları Hitler ve Saddam’dan bile daha kötü olur. Bu arada ölüp gidecek gençlerimize de yazık olur. Bu saldırgan çeteyi durdurmanın tek yolu bütün özgürlük, demokrasi ve barıştan yana olan güçlerin bu gidişata dur demesidir.
Bu gün değilse ne zaman DUR diyeceğiz?

suatbozkus@hotmail.com

Hiç yorum yok: