28 Haziran 2010 Pazartesi

Yardım gemilerine İsrail’in askeri operasyonu

İsrail’in bugün kendi toprakları olarak gördüğü yerlerin önemli bir kesimi Filistinlilere aittir. İlhakçı bir güç olarak varlık nedenini, Filistin topraklarındaki işgalci konumu sürdürmek ve uluslararası alanda meşru göstermek istiyor. ABD ve İngiltere’nin desteğini alarak, bu pozisyonunu uzun yıllır sürdürdü. Filistinlilere yönelik hemen her dönem katliam uyguladı.

Son yıllarda Filistin’de Hamas ile Lübnan’da Hizbullah ile girmiş olduğu savaşta her yeri yıkmasına rağmen fiilen kaybetti. Politik etki gücünde önemli oranda bir kırılma yaşandı. Kriz yaratan bir ülke olarak, Ortadoğu’nun uslanmaz çocuğu rolü, artık tersten etki yaratıyor. Küresel güçlerin Ortadoğu stratejisinde bir kısım değişiklikler kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Bölgenin ekonomik, politik ve askeri olarak denetlenmesi ve küresel sermaye için güvenlikli bir merkez haline getirilmesi için güç ilişkilerinin yeniden planlanması bir bakıma zorunlu ve kaçınılmaz hale gelmiş bulunuyor.

İsrail barbarlığını uluslararası alanda tereddütsüz destekleyen ABD ve İngiltere, bu ülkenin mevcut politikalarına yönelik eleştirilerini daha yüksek bir sesle dillendirmeye başladılar. İsrail’in bölgede izlediği askeri politikaların ABD’nin bölgesel çıkarlarına zarar verdiğine dair yapılan değerlendirmeler ABD iç politikasında çok daha fazla eleştiri konusu oldu.

ABD, Ortadoğu merkezinde ve çevre bölgesinde içine düştüğü bataktan çıkmaya çalışıyor. Bunun için bölgede İsrail eksenli yeni sorunların çıkmasından yana değil. Obama yönetimi Filistin sorununda daha somut bir adım atarak Arap dünyası ile ilişkilerini yeniden tamir etmenin yollarını ararken, İsrail’in ters yönde gelişen politikalarından da rahatsızdır.

İsrail, bölgede bir bakıma yalnızlık psikolojisi içine girmiş bulunuyor. En yakın müttefiki durumunda olan Türkiye ile ilişkiler en kötü ve kritik evresini yaşıyor. Stratejik düşman gördüğü İran ile Türkiye’nin bölgesel ilişkilerinin ciddi oranda gelişmesi, Suriye ile karşılıklı olarak vizelerin kaldırılması düzeyine gelmiş olması, İsrail’i önemli oranda telaşlandırıyor. Ayrıca İslamcı AKP Hükümeti, Hizbullah ve Hamas’ı dini kimliği nedeniyle meşru görüp desteklemesi İsrail’in hiçbir biçimde kabul etmediği bir durumdur. En son, Türkiye-İran-Brezilya üçlüsünün imzaladığı, İran’ın nükleer zenginleştirme faaliyetlerinin Türkiye üzerinde değişiminin kabul edilmesi, İsrail’e vurulmuş önemli politik bir darbedir.

ABD ve AB her ne kadar İran’ın nükleer bomba yapma kaygılarını ciddi oranda taşısalar da, İran’a yönelik askeri bir operasyon gündemlerinde bulunmuyor. Düşünülen askeri ve ticari ambargo da, Türkiye’nin tutumu nedeniyle pek başarılı olmayacağı biliniyor. Üçlü ülkenin imzalamış olduğu protokol, İran’ın elini nispeten güçlendirirken, aynı zamanda yaptırıma pek sıcak bakmayan Rusya ve özellikle Çin’e önemli bir manevra alanı sağladı, İsrail’i de telaşlandırdı.

İran’a yönelik bir askeri harekatı düşünmeyen ABD, aynı zamanda İsrail’in de, böylesi bir yönelim içerisinde olmasından yana değil. İran’a yönelik bir askeri saldırının, bölgede yaratacağı politik krizin çok daha derin ve karmaşık olacağını hemen herkes farkındadır. Bu nedenle, İsrail tam bir açmaz içerisindedir.

Bölgede ve uluslararası alanda yalnızlaşan İsrail, sertlik politikasını kesintisizce uygulayacağına dair mesajını, yardım gemilerine yönelik yaptığı operasyonla bir kez daha göstermiş oldu.

Söz konusu gemiler içerisinde özellikle Türk bandıralı gemiye yönelik silahlı bir operasyonun yapılmış olması, Türkiye’nin Ortadoğu politikasına yönelik bir uyarısıdır.

Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak İslam dünyası üzerinde bir etkinlik kurma istediğinin farkında olan İsrail, özellikle Doğu Akdeniz’de bir güç olmasını istemiyor. Türkiye’nin bu konudaki yönelimlerine karşı net tutum alıyor.

İç politikada ve bölgesel ilişkilerde ciddi bir süreçle karşı karşıya olan İslamcı AKP hükümeti, İsrail karşıtı politikayı, ülke içinde bir avantaja dönüştürmek isterken, esasen bölgesel bir güç olmanın aracı haline getirmek için çok yönlü kullanacaktır. Kendisini bir bakıma İslam dünyasının lideri ilan eden Türkiye, İsrail’in bu vahşetini, uluslararası kamuoyunda çok daha fazla kullanıp, bölge halkları gözünde lider ülke olma pozisyonunu güçlendirmeye çalışacaktır. Özellikle Ortadoğu Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinde bir sıçrama tahtası olarak değerlendirmek istiyor.

Türkiye, İsrail-Filistin ilişkisinin tam bir benzerini ve çok daha kötü bir şekilde Kürtlerle yaşarken, Filistin halkını destekleme çağrısı yapması tam bir çelişki oluşturuyor. Erdoğan, İsrail’in yaptığının adına ‘devlet terörü’ dedi. Peki, İslamcı AKP hükümetinin Kürtlere yaptığına ne isim vermek gerekiyor.

Türkiye’de savaşın derinleşmesi ve kapsamlı yayılma tehlikesi çok güçlü bir olasılık. Asker ve gerilla ölümleri arttıkça, iç politik kaos çok daha derinleşecek. İç politikada iflas eden bir AKP’nin bölgede uzun erimli etkili olma şansı hiç yoktur.

İsrail’de Netanyahu, Türkiye’de Erdoğan aynı yolda yürüyorlar. İkisinin de akıbeti birbirine benzeyecek gibi. Süreci birlikte izleyeceğiz.

gokyuzu9@aol.com

Hiç yorum yok: