27 Haziran 2010 Pazar

“Vur Kurtul“dan, „Çöz Kurtul“ veya „Ver Kurtul“a

TC kuruluşundan bu yana "Vur kurtul"la Kürt sorununda yol almaya çalıştı. Koçgıri’de vurdu, Amed ve Piran’la, Genç ve Palu ile karşılaştı. Amed ve Piran’ı vurdu Agıri ile karşılaştı. Agıri’yi vurdu, Dersim’le karşılaştı. TC, Demirel’in çetelesini tuttuğu 28 Kürt direniş ve isyanını bu yöntemle kanla bastırdı. Ne var ki bu, sorunu çözmedi, tersine Kürtlerde derin nefret duyguları oluşturdu. Ve sonuçta Koçgıri, Amed ve Piran, Ağrı ve Dersim’de gerçekleşen katliamların ağıtlarıyla boy veren yeni bir nesil Kürt mücadelesini omuzladı ve bugüne getirdi.
İsterseniz şimdi işgal edilmiş Kürdistan’ı da içeren Türkiye haritasını önünüze serin. Ve dünle bugünü karşılatırın. Dün Koçgıri, Amed ve Piran, Ağrı ve Dersim direnişleri lokal kaldıkları, belli bir bölgeyle sınırlı kaldıkları için kan ve katliamla bastırıldılar. Bunda birlik olamamanın, aşiret kültürünün, farklı inançtan olmanın rolü belirleyici oldu. 1984’te başlayan ve salt bir bölge ile sınırlı kalmayan, farklı dini inançtan, farklı sınıf ve katmanlardan insanları çatısı altında toparlayan ve ortak bir amaç için seferber eden 29. Kürt direnişi ikiyüzbin kilometrekarelik bir alanda aralıksız sürmeye devam ediyor.
Hem de bu, öyle bir direniş ki Türk devletinin dev savaş aygıtına, yüzlerce, binlerce savaş uçağı ve helikopterine, F 16, Heron, Skorsky ve Kobra’lara, tank ve topuna, bir milyonluk ordusu, yarım milyona varan polis ve jandarmasına, yetmiş binlik korucuya, NATO, Amerika ve Avrupa devletlerinin her türlü desteğine, İran, Irak ve Suriye ile girilen kirli ittifaklara rağmen aralıksız süren destansı bir direniş.
Bu gerçeğin kendisi bile bir zaferdir, bir devrimdir!
Evet, açın haritayı önünüze ve bakın! İşaret parmaklarınızdan birini Şemdinli’nin, diğerini Koçgıri’nin üzerine koyun. Yine parmaklarınızdan birini Agıri’nin, diğerini Maraş’ın üzerinde gezdirin. „Wan nere, Palu nere" diye, bir düşünün.
Hatta bununla da yetinmeyerek isterseniz Akdeniz kıyısındaki İskenderun’a kadar uzanın, oradan Karadeniz kıyılarına bir çıkın ve Amasya ile Tokat’a, Giresun’la Gümüşhane’ye bir göz atın. Bunlar da bir şey ifade etmiyorsa İstanbul’a sefere çıkın.
Haritayı tam ortasından, Samsun-Adana hattına denk gelecek şekilde katlayıp cebinize koyun. Beyoğlu’nda karşılaşacağınız devletin akıldanelerine katladığınız haritanın „Doğu" yakasını gösterin ve „bu nedir" diye sorun. „Şemdinli ile Tokat, İskenderun’la Giresun arası kaç kilometredir" diye sorarak bir de test edin. Hatta bununla da yetinmeyerek 1000-1500 kilometrelik bir yolun ne kadar zamanda alınabileceğini öğrenmeye çalışın. „Uçak’la bir, otobüsle 15-20 saat" yanıtını alırsanız soruyu bir de şöyle yöneltin. „Bir insan, sırtında çanta ve cephanelik ile onlarca, yüzlerce pusunun kurulduğu, dağ silsileleri ve vadilerle bezeli bir coğrafyada gündüz gizlenerek, gece yol alarak durup dinlenmeden, yaralarını sarmadan ve soluklanmadan ne kadar zamanda bu mesafeyi katedebilir" diye sorun. Bir ay mı, üç ay mı, beş ay mı?
Ve aldığınız yanıtı yüksek sesle 25 kere tekrarlayın, zira bu insanlar 25 yıldır açlığa, yorgunluğa, kışın dondurucu ve el ayak koparan ayazına, yazın kavurucu sıcağına rağmen hep yollardalar.
„Bunlar ajandır, bunlar maşadır, bunlar taaşerondur" diyenlerin yüzüne tükürün ve soruyu bu kez de şöyle yöneltin: „Hangi ajan, hangi maşa, hangi taşeron 25 yıl bu koşullara dayanır, ölümü, işkenceyi göze alır?"
„Vur kurtul"la Kürt sorunu lokallikten tüm Kürdistan sathına yayıldı. Dün birkaç bin olan direnişçi sayısı bugün onbinlere ulaştı. Dün bu haklı davaya destek olan, gönül verenlerin sayısı binlerle ifade edilirken, bu sayı bugün milyonlara vardı. Ve katledilen her Kürt’le, tutuklanan her çocukla bu sayı katlanarak yeni kesimleri bünyesine almaya devam etti.
Türk tarafı „Vur kurtul"la yol alamayacağını artık görmeli. Bu ise sadece ve sadece yüzüne tükürüleceklerin sayısının azalmasıyla sağlanır.
Kürt tarafı uzun bir süredir „çöz kurtul" politikasıyla sonuca ulaşmaya çalıştı. „Çöz kurtul" formülü kapsamında attığı her iyi niyet adımı, her ateşkeş ve girişim ne yazık ki güçsüzlük ve çözümsüzlük olarak algılandı. Kürtler sustukça bu, barış ortamının oluştuğuna, Kürt sorununun çözüldüğüne yorumlandı.
Kürdistan’daki yangının kıvılcımları zaman zaman Karadeniz ve Akdeniz’e sıçradığında „bu da nereden çıktı" diye yaygara koparanlar, en başta Ankara’ya bakmalılar. İkiyüzbin kilometrekarelik bir alanı ateşe verenler Ankara’dakilerdir. Komşu evini ateşe verenler, bu ateşten kıvılcımların kendi evlerine de sirayet edebileceğini hesaba katmak zorundadırlar.
„Çöz kurtul" olursa şimdi olur. Bunun da adresi Kürdistan’da doksan yıldır süren yangını söndürmeye çalışan PKK’dir. Ya PKK ile oturulup bu yangının sönmesine, bu kanın durmasına, bu sorunun çözümüne çalışılır, ya da katlayıp cebinize koyduğunuz haritanın Samsun Adana hattı masaya konur. Bu da „Ver kurtul" anlamına gelir.
msahin1@web.de

Hiç yorum yok: