28 Haziran 2010 Pazartesi

Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri

Bu bakımdan türk ulusal kimliği denen şey, tamamen yapay olarak geliştirilmiş bir kimliktir. Bundan dolayıda bunalımlıdır. Bu bunalımdan, dışa dönük olmasa da içe dönük saldırgandır. Özellilkle Kürtlere yapılan saldırganlığı bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Çünkü kendisiyle barışık bir kimlik değildir.
Milliyetçilik fransız devriminden sonra ortaya çıkmış siyasi bir ideolojidir. Bir ideoloji olarak ortaya çıktığı zaman diliminde düşünürler tarafından farklı şekillerde formule elilmiş ve yorumlanmıştır.
Mesela kültürel, barışçı, ırkçı, şoven ve yayılmacı türünden farklı yorumlanan milliyetçilikler vardır. Dolayısıyla tek bir milliyetçilik yoktur, milliyetçilikler vardır. Genellikle günümüzdeki devletlerin siyasi yapısı da farklı yorumlanan bu milliyetçilikler üzerine kuruludur.
Tarihte iki önemli milliyetçilik modelini görürüz. Biri Alman diğeri ise Fransız modelidir.
Alman modeli, daha çok kültürel ve kana bağlı tarif edilen objektif kriterlere bağlı olan milliyetçiliktir.
Buna karşı Fransız modelinin, milliyetçiliği subjektif kriterlere dayandırdığını görürüz. Yani ulusu kan ve kültüre değil, aksine ortak irade ile birbirine bağlı olan bir topluluğa bağlı kılar ve ırk, renk, dil, din gibi kıstaslardan bağımsız, bütün yurttaşları aynı devlet sınırları içinde eşit kabul eder ve haklarını anayasada garanti altına alır. Fakat bu model, her şeyi teklik üzerine kurar.
Yani tek dil, tek ulus, tek devlet, tek bayrak gibi anlayış fransız ulus-devlet modelidir.
Türk ulus-devleti kuruluş aşamasında fransız ulus- devletini model olarak benimsemiş ve olduğu gibi kopya etmiştir.
Türk anayasasında garanti alınan milliyetçilik ilkesine göre Türkiye’de tek ulus, tek devlet, tek bayrak ve tek dil vardır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezlik tezi tamamen fransız devlet modelinin eseridir ve Türk anayasasında olduğu gibi Fransız anayasasında da yer almaktadır.
Bu modele göre, demorasinin vazgeçilmez ilkesi olan pluralizm, yani çoğulculuk veya federalizm sakıncalı şeylerdir.
Teklik üzerine inşa edilen ulus-devlet modeli günümüzde sosyal, siyasal, ekonomik sorunların çözümünde yetersiz kalmaktadır, hatta sorunların çözümüne engel olmaktadır. Bu bakımdan geleceği olmayan bir devlet modelidir.
Osmanlı’da en son ortaya çıkan milliyetçilik türk milliyetçiliğidir. Osmanlı devlet adamları ve aydınları arasında devleti türk milli kimliği üzerine inşa etme düşüncesi en son çare olarak ortaya çıkmıştır. Yani tamamen mecburiyetten kaynaklanmıştır. Osmanlının son ana kadar umudu, devleti osmanlı ulusal kimliği üstüne kurmak olmuştur. Fakat bu gerçekleşmeyince milleti ve devleti Türklük üstüne inşa etme süreci hız kazanmıştır.
Osmanlı’da horlanan, aşağılanan eğitimsiz ve aptal olarak görülen ve aynı zamanda dışarıdan, yani batılılar tarafından barbar olarak ifade edilen Türkler, Osmanlı’nın mirasına layık görüldüler. Buda şu anlama geliyordu, kurulacak yeni devlete bir millet gerekiyordu. Bu milletin adı da Türk milletiydi. Yani devlet için sıfırdan, olmayan yapay bir millet yarattılar. Ve bu şekilde devletin bir milleti oldu.
Bu bakımdan türk ulusal kimliği denen şey, tamamen yapay olarak geliştirilmiş bir kimliktir. Bundan dolayıda bunalımlıdır. Bu bunalımdan, dışa dönük olmasa da içe dönük saldırgandır. Özellilkle Kürtlere yapılan saldırganlığı bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Çünkü kendisiyle barışık bir kimlik değildir.
Fakat bugün kendisini ırkçı ve şöven olarak dayatan türk milliyetçiliğini anlamak için oluşum yıllarına, yani Osmanlı’nın en az son otuz yılına geri gitmek gerekir. Çünkü türk ulusal kimliği bu yıllarda teorik olarak formule edildi.
İlginçtir, türk ulusal kimliğinin oluşmasına en büyük katkıyı Rusya’dan kaçan türk asıllı milliyetçiler yapmıştır. Bu akımın önde gelen isimleri Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu’dur. Osmalı’da Türklük fikri bu milliyetçi ideologlar tarafından yayılmıştır. Belirtilen bu isimler bir akımın öncüleridirler. Türk ulusal kimliğini etnik temelde tanımlamışlardır.
Bundan dolayıda Cumhuriyet’ın kuruluşundan sonra geliştirilen ‘Türk Tarih Tezi’ ve Güneş Dil Teorisi’ gibi ırkçı teorilerin başlıca mimarlarıdırlar.
Fakat Türk milliyetçiliğinin temellerini sistematik bir şekilde atan kişi Ziya Gökalp’tir. Sadece Türk milliyetçiliğinin temellerini değil, aynı zamanda türk devletinin de teorik, felsefik temellerini atan kişidir. Günümüzde Kemalizm ilkeleri olarak kabul edilen ve 1937 yılından itibaren anayasada yer alan cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, inkılapçılık, halkçılık ve devletçilik Ziya Gökalp tarafından sistematik bir şekilde formule edilmiştir.
Burada ilginç olan şey, Ziya Gökalp’in milliyetçilik anlayışıdır. Gökalp’ın en çok tartışılan yanı da budur. Oysa bu, onun sadece düşüncesinin bir boyutudur. Asıl olan önemli olan onun ‘Genel Siyaset Teorisidir’. Fakat yukarıda belirtilen Rus kökenli aydınların aksine, Gökalp milliyetçiliği etnik temel üzerine kurmamıştır. Milliyetçiliğin ırkçı yönüne devamlı karşı çıkmıştır.
Gökalp’ın türk milliyetçiliğini tamamen kültürel milliyetçilik üzerine kurmaya çalışmıştır. Gökalp’ın millet tanımı subjektif kriterlere dayanır ve bunu da büyük ölçüde Ernest Renan’dan ödünç almıştır. Renan’ın millet teorisini bundan önceki her iki yazımızda ele almıştık.
Fakat Gökalp’in ölümünden sonra (1924) türk milliyetçiliğinin Yusuf Akçura’ tanımladığı etnik temeller yönünde geliştiğini görürüz. Bu süreçin en azından tek-parti döneminin sonuna kadar devam ettiğini söyleyebiliriz.
Kısacası, Türk milliyetçiliğinin oluşum sürecine baktığımız zaman, yukarıda belirtilen iki farklı akımla karşılaşırız, ki bunlar günümüzde hem sosyal hem de siyasal alanda varlıklarını devam ettirmektedirler. Yani, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp ekolü. Yusuf Akçura ekolü etnik, Ziya Gökalp ekolüyse kültürel milliyetçilk üzerine kuruludur.
Sebahattin Topçuoğlu
topcuoglu@aktuelbakis.com

Hiç yorum yok: