30 Haziran 2010 Çarşamba

Kürdistan’da Aşiret Yapılanmasının Kadın Özgürlük Sorununa Yansıması

Erkeğin bu yapılanma içindeki rolünün belirginleşmesi, savunma ihtiyacının bu role dayalı olarak giderilmesi ve gelişen uygarlığın etkileri aşiret yapısı içinde kadın etkinliğini ve kadın karakterini yavaş yavaş silmeye, tali ...


Ortadoğu’nun toplumsal yapısı çözümlendiğinde en çok ele alınması gereken olgulardan biri de aşiretçiliktir. Evrensel, toplumsal bir form olan aşiret olgusu toplumsallaşmanın ileri bir aşamasını ifade eder. Klandan kabileye geçen toplumsal organizasyonun kabileden aşirete geçmesinin, siyasal, askeri, ekonomik ve biyolojik nedenleri vardır. Dıştan gelen, çoban kabilelerin saldırılarına karşı birlikte savunma yapma ihtiyacı, giderek gelişen üretim imkânlarına bağlı olarak ürünlerin çeşitlileşmesi ve özellikle zanaatçılığın gelişimi, kabileler arası ilişkileri arttırır. Bunların zorunlu ihtiyaç haline gelmesi birliği şart kılar. Ayrıca nüfusun artması, yani kabilenin biyolojik olarak büyümesi de aşireti oluşturan temel sebeplerden biridir. Kolektif çalışma, savunma, dil ve kültür ortaklığı aşiret üyelerini birleştiren temel alanlardır. Aşiret, esasta kan bağına dayalı bir organizasyondur. Kan bağına dayalı toplumsal formlar sırayla aile, klan, kabile ve aşirettir.
Ortadoğu kabile düzenlerinde tarım ve hayvancılığın geliştiği dönemlerin ardından kurumlaşma ve aşiret düzenine geçiş dönemi yaşanmıştır. Göçebe ya da yerleşik olarak yaşayan aşiretler ortak kan bağıyla bağlı olduklarına inanırlar. Kan bağıyla ortaya çıkan kurumlaşmanın ardından uygarlığın şekillendiği dönem gelir ki bu dönem aşiret bilincinin geliştiği, Ortadoğu insanının kendini aşiretiyle ifade ettiği, onunla var ettiği, onunla kendini güvende hissettiği dönemdir.
Toplum içinde yaratıcı düşüncenin geliştiği, buna bağlı olarak her bireyin kendini özgürce ifade edebildiği doğal toplum yaşam biçimi, kadın merkezli yaşamın en güçlü ifadesidir. Bu dönem kadının büyüyen kabile içinde belirgin bir öncülüğünün olduğu ve aşiretin karakter şekillenmesinde birleştiren, bütünleştiren, bazı yasalarla, tabularla topluluğa biçim veren, yaratıcı kılan, hoşgörüyü, sevgiyi geliştiren rolünün bir bütün açığa çıktığı ve topluma maledildiği dönemdir. Bu dönemin ardından, yaratılan değerler üzerinden uygarlık geliştirilir. Aşiret bilincinin gelişmeye başladığı zaman, aşiret olgusunun uygarlıkla birlikte gelişen toplumsal yapıya ve ortaya çıkan sınıflara karşı bir direniş göstermeye başladığı zamandır.
Uygarlığın gelişimi karşısında direnişe geçen aşiretler, direnmenin güçlü koşullarını oluştururlar. Her aşiret kendi içinde askeri yönünü güçlü geliştirir ve varlığını korumak için bu yöne ağırlık verir. Aşiret reisi olgusu aynı zamanda aşiretin korunmasında öncülük yapabilecek olan askeri liderdir. Yeni görevlerin ilişkileri daha da ayrıntılandırarak karmaşıklaştırdığı, akabinde gelişen iç düzenlemenin ilişkileri bürokratize ettiği söylenebilir. Önderliğimizin etnisite için “Ortadoğu’da halen ağırlığını eskisi kadar olmasa da koruyan bir gerçekliktir. Kırsal alanda daha güçlüdür. Kentlerde yerini tarikat vb. cemaatlere bırakmaktadır. Tam yurttaşlık ve demokrasi yaşanmadığından, herkesin hemen bir etnisite ve cemaat aidiyeti vardır. Devletler, aileler kadar etnisitenin diğer varlıklarını da gözetirler. Aşiretlerin gücünü hesaba katmadan politikanın başarılı olması zordur. Ne sınıflaşma ne de uluslaşma içinde tam erimediğinden toplumsal kargaşayı artırmaktadır. Fakat tarihsel direniş öğesi olarak soy kültürünü taşımaları açısından önemlidir. Kuru bir retçilik gerçekçi ve yararlı değildir. Etnik bağlara özen göstermek ve doğru çözümleme gereğini etnisiteyi temel alan mikro milliyetçi ve dar politikacılığa düşme eğilimlerinden ayırmak önemlidir. İlki ne kadar doğru sonuçlara götürürse, ikinci o denli yanlış sonuçlara götürebilir.” belirlemesi, aşiret olgusunun tarihsel ve güncel önemini anlatır.
Aşiret organizasyonu, Bereketli Hilal’de Tel Khalaf kültürü içerisinde M.Ö.6000-M.Ö.4000 yıllarında uygarlığın oluşmaya başladığı süreçte gelişir. Aşiret bilincinin gelişmeye başladığı M.Ö.4000 yılları, dıştan gelen saldırılar karşısında güçlü direnişlerin sergilendiği ve Ortadoğu etnik yapısının gücünün ortaya çıktığı yıllardır. Ve etnisite köleci sistemin çöküşüne, dağılışına kadar sistemle savaş halindedir.
Ortadoğu’da aşiretlerin büyümesi, yeni formlar oluşturması süreci zorlu bir süreçtir. Aşiret olmanın üst sınırını aşmak, kavim olmaktır ki bu kolay gelişmez. Araplarda bu, İslam diniyle kılıç zoruyla yapılmaya çalışılmışsa da toplumsal temeli güçlü oluşturulamamıştır. Ki Arap halkının bugünkü devletlere bölünmüşlüğü dışında her Arap devletinin kendi içindeki parçalılığı, asla bir araya gelemeyen parçaların yan yana yaşaması durumu bunu gösterir. Araplardaki güçlü aşiret şovenizmi aşılmamış bugün daha da gelişerek milliyetçiliği oluşturmuştur. Kavim olamayan aşiretlerin konfederasyon oluşturma durumları vardır. Kürtlerin tarihlerinde bunun örneği mevcuttur. Bu konfederasyon daha da merkezileşirse devletleşir, başarılı olamazsa dağılır ve yine aşiretler halinde çöllerde, dağlarda yaşar ya da merkezileşen güçlü bir devlet yapılanması içinde eriyerek ona tabi olur.
Kürt aşiretleri, binlerce yıl dışa kapalı ve kendi içlerinde tekmil bir dünya kurarak yaşadıkları için geleneksel yapılanma çok güçlüdür. Oluşum ve ardından gelen bilinçlenme aşamasında geliştirilen güçlü gerekçeler, bir yandan Ortadoğu insanını yaşatan, direnişiyle bugüne getiren bir olguyken diğer yandan da oluşumdaki öğelerin karakter halini alması, kendinde müthiş ısrarı, katiyen dışa açılmama ve dıştan almamayı, bu durum da sarsılmaz bir dogmatizmi getirmiştir. Koşullara bağlı olarak yenilenemediğinden ve ilk zihniyetle süregiden bir tarih yaşandığından dolayı varlığın gerekçeleri yokoluşa gidişin gerekçeleri olmaya başlamıştır. Önderliğimiz Kürdistan’da İşbirlikçilik, İhanet ve Devrimci Direniş adlı kitabında “Bu durum, sosyal sınıfların güdük kalmasının da en başta gelen nedenidir. Buna bir de yabancı egemenlerin bu bölünmüşlüğü kendi aralarındaki çekişmeler dolayısıyla bir malzeme olarak kullanmaları da eklenince, içe büzülme olayı tam bir kısır döngüye dönüşmüştür. Tamamen gelişmenin dışına itilmiş olan bu aşiret ve kabile toplulukları, en basit ekonomik ve toplumsal nedenlerden ötürü birbirleriyle yüzyıllar süren kavgalara girişmiş, bu durum onları daha da anlamsızlaştırmıştır.” sözleriyle Kürt aşiretlerinin durumuna açıklık getirir.
Yoğun saldırılar Kürt aşiretlerini toplumsallık dışında askeri hiyerarşi ile tanıştırır ve askeri hiyerarşinin güçlü oluşturulması ilişkilere de yansır ve siyasallaşma gelişir. Savunma ihtiyacının ön planda olması ataerkil karakteri güçlendirir. Dışa kapalı olan aşiret kendi içinde, kendi dünyasındadır ve bu dünyanın yönetimi esasta aşiretin liderine, aşiret reisine bağlıdır. Bu kendi içinde yaşam, diğer aşiretlerle ortaklaşmanın ve birlikte örgütlenmenin de engelidir. Erkeğin bu yapılanma içindeki rolünün belirginleşmesi, savunma ihtiyacının bu role dayalı olarak giderilmesi ve gelişen uygarlığın etkileri aşiret yapısı içinde kadın etkinliğini ve kadın karakterini yavaş yavaş silmeye, tali kılmaya başlamıştır. Ortadoğu’da, Kürt aşiretlerinde bu öz kısmen korunmuş olsa da ağırlıklı olarak, yaratılan kültürel kırılmanın etkileri yaşanmaktadır. Semitik Araplarda ise tam bir eril hâkimiyet yaşanmaktadır.
Aşiret reisleri erkektir ve yerine reisin oğlu geçer. Toplumsal ahlak kuralları, kadının namusunu sözde korumaya endekslenmiş görünmekle birlikte özünde kadını tam denetime almaktadır. Kadının toplumsallaşmanın ilk oluştuğu klanlardaki rolü silinmiş, sesi kısılmış, varlığı gölge haline getirilmiştir. Aşiretlerde uygarlık gelişiminden sonra kalan kimi özgür, doğal özellikler dini baskıların altında can vermiştir. Ortadoğu’da İslam dininin yayılmasıyla birlikte aşiret gelenekleri kadın için tam bir cendereye dönüşmüştür. Müslümanlığı kabul eden aşiretlerin dar dünyasının kalıplarını kırmaya artık kimse cesaret edememekte, kimsenin gücü de buna yetmemektedir. Kadının bu dar dünyadaki yeri tüm aşiret üyelerinden daha geri, zayıf ve denetime tabi bir düzeydedir. Geleneksel yapı içerisindeki kadına, aşiretin, aşiret reisinin, törelerin baskısının varlığı her an hissettirilerek kadın iradesi felç edilmektedir.
Bugün aşiretlerin direniş formu olmaktan çıktığı, hatta kendi insanına karşı kullanılan bir parçalılık durumunu yaşadığı, eğer varsa direnişin sadece gelişim ve zihniyet değişimi karşısında olduğu açık bir gerçektir. Aşiret içerisinde aşiret reisinin –ve onun şahsında erkeklik olgusunun- kadına uyguladığı her muameleyi aşiret dışında egemen merkezi yapı karşısında yaşayan bir birey, on aşirete de reislik yapsa özgür bir insana yoldaşlık edemeyecektir. Kadın iradesini felç ettiği kadar kendi iradesi de felç olmaktadır ve bu çok yüzlülüğü yaşadıkça özgür iradeyi geliştiremeyeceğini görmemektedir. Erkek reis, bunun bilincine varmasa da bunu sezinlemektedir.
Aşiret yapısı Ortadoğu’da kadın özgürlüğünün kördüğümlerinden biridir. Kölelik, ezilmişlik ve kendi olamamanın derinliğine rağmen erkeğin kadın üzerindeki sahiplik, güç, otorite iddiaları kadının sıkıştırıldığı cenderenin erkek tarafından tutkuyla korunmasını getirmektedir. Aşiretin iç dünyasının tarihsel gücü, dayanıklılığı ve toplumsal şekillenme yanında geleneklerin dini öğelerle yoğrulması, aşiret bireyinde, özellikle kadında onu aşacak anlayışın ve gücün oluşmasını engellemektedir. Töreler aşılmaz, çiğnenmez, onlara karşı gelinmez. Kadın özgürlük sorununun derinliğine rağmen kadının aktif olamaması ve kendini özgürce var edememesi özünde kadının bilinçlendirilmemesi, özellikle geri düşünsel konumda tutulması ve zihinsel bir uyanışı yaşayamamasıyla bağlantılıdır. Aşiret kendi dünyasında kararlar almaktadır demiştik. Örneğin, başka bir aşiretten biriyle ilişkilenen kadın hakkında ölüm cezası kararı alınmakta, bunu kimin, ne zaman uygulayacağı belirlenmekte ve karar uygulanmaktadır. Ne hukuk devletinin, ne üniter, ne laik, ne sosyal devletin buna bir karşı koyuşu, çözümleyici bir gücü gelişmemiştir ve gelişmesi de mevcut zihniyetle mümkün değildir. Yüzyıllar süren aşiret kavgaları ve kan davaları güçlü bir toplumsal analizden ve çözüm yaklaşımından uzaktır. Günümüzün yüksek lisanslı sosyal bilimcilerinin aşiretlerle, törelerle ilgili sorunları ekonomiyle açıklamaları ve maddi durum iyileştirmesinin sorunları çözeceğine dair fetvaları tam bir yüzeysellik örneğidir. Toplumu anlamaktan uzak olmanın ve çözüm gücü olamayacağının göstergesidir. Zengin aşiret kızlarının törelerin yaptırımlarından muaf tutulduğuna dair pek bir örnek yoktur. Sorun zengin-yoksul olmak da değildir. Sorun olan kadın olmaktır. Bugün sosyal bilimler aşiret formundaki cinsiyetçi bakışı göremedikçe ve bunun zihniyetle bağıntısını çözümleyemedikçe çözüm gücü de olamayacaklardır. Araplarda dıştan müdahalelerle toplumsal iç dinamik belli oranda sarsılsa da İslam dininin güçlü etkileri aşiret kalıplarını sağlamlaştırmakta, dıştan alınan Batı kaynaklı toplumsal öğeler de ya basit birer karikatür olmakta ya da çiğnenip yutulamayan bir lokma gibi geri atılmaktadır. Kürtlerde ise aşiret formunu aştıran ve 20. yüzyılda başlayan Kurmanclaşma hareketi PKK ile zirveleşmiş, aşiretlerin gelenekleri bu çıkıştan itibaren sarsılmaya başlamış, yeni zihniyet oluşturuldukça kadına karşı aşiret formundaki bakış açısı değişmeye başlamıştır. Kurmanclaşma, aşiret bilincine oranla daha ileri sosyal bir düzeyi ifade eder ve parçalılığı bütünlüğe dönüştürür. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kuruluşundan bu yana yüzyıllardır kavgalı birçok aşiretin bir araya gelerek davalarını kansız çözmeleri bu konudaki ilerlemeyi göstermektedir. Aşiret formunun aşılması, gelişkin iç dinamikleri taşıyamayan kabuğun kırılmasıdır. Ortadoğu’daki tüm gelişmeler gibi bu konudaki aydınlanma da dipten, yavaş ve derinden olacaktır. Ve Kürt kadını Ortadoğu’daki en güçlü dinamiklerden biri olduğunu tarih içinde gösterecektir.

Hiç yorum yok: