18 Haziran 2010 Cuma

Askerin İnancı Kırılıyor mu?

Savaşlarda propaganda ve moral faktörünün önemli bir yeri olduğu için çoğu zaman yanıltıcı bilgiler bilinçli bir şekilde kitlenin içine servis edilir. Bunun ile muharebe meydanındaki askerin olduğu kadar, muharebe meydanını besleyen kitlenin de morali ve desteği güçlü tutulmaya çalışılır. Kimi zaman bu doğru olmayan bilgilerle yapılır. Tıpkı Irak müdahalesi döneminde ABD güçleri Saddam’ın sarayları dahi ele geçirdiği halde, Saddam hükümeti enformasyon bakanının hala ABD askerlerini püskürttüklerini ve Bağdat’tın denetiminin ellerinde olduğunu propaganda etmesinde olduğu gibi.
PKK’nin tek taraflı eylemsizlik kararını son erdirdiğini ilan ettiği 1 Haziran tarihinden sonra artan çatışmalara ilişkin de basına yansıyan bir takım açıklamalar benzer durumları anımsatıyor. En basit örneği 1 Haziran günü Hakkari’nin Çukurca ilçesi kırsalında meydana gelen bir çatışmada yaşandı. Bilican karakolu civarında yaşanan çatışmaya ilişkin Genelkurmaylık 1 askerin öldüğü ve 3 askerin yaralandığı açıklamasını yapmıştı. Oysa aynı çatışmaya ilişkin HPG kaynaklarıysa 23 askerin öldürüldüğünü açıklamıştı. Üstelik bu askerlere ait 9 adet melez türü silahı da ele geçirdiklerini kaydetmişti.
Şimdi aynı olay, ama iki ayrı açıklama. Üstelik aralarında dağlar kadar fark var. Ölen asker sayısındaki bu farkın nedeni tarafların propaganda istemlerine bağlanabilir. Kimin hangi rakama inanacağına ise haberi okuyanın bulunduğu taraf ve baktığı açı belirleyici olabilir. Ama ölen asker sayısından ziyade, çatışmada HPG gerillalarının askerler ait 9 adet silahı ele geçirmiş olmaları çok daha farklı hususlara dikkat çekiyor. 
Çünkü muharebe meydanında bir askerin silahı ya öldüğünde ya esir düştüğünde yada bırakıp kaçtığında elinden alınabilir. Bu ihtimallerin dışında askerin silahı elinden alınamaz. Çukurca’daki çatışmada da askerlere ait 9 adet silah HPG gerillalarının eline geçtiğine göre bu ihtimaller değerlendirilmek zorunda. Hadi öldürülen 23 asker sayısı yalan olsun, ama bu ele geçirilen 9 silah nasıl açıklanabilir? Ortada esir düşen asker olmadığına göre ya Genelkurmaylığın açıkladığı 1 askerin öldüğü bilgisine yalan denilecek, yada askerlerin silahlarını bırakıp kaçtıklarına inanılacak.  Genelkurmaylık eğer yalan söylememiş ise o zaman ikinci şık geçerli.
Bir orduda moral ve inanç faktörü zayıfladığı zaman muharebe meydanından da kaçışlar başlar. Öyle durumlarda asker ölmektense kaçmayı tercih eder. Yeri geldiğinde silahını bırakır, yeri geldiğinde de arkadaşını. Eğer silahlar bırakıldığı için HPG gerillalarının eline geçmişse, bu Türk ordusundaki inanç ve moral unsurunun zayıfladığını gösterir. Bu da muhtemeldir.
Çünkü PKK’ye karşı yıllarca en aktif şekilde savaştırılanlar Ergenekon soruşturmasıyla birlikte yargılanır hale getirilince askerin içinde savaşa ve onu savaşa süren siyasilere karşı güvensizleştiler. Üstelik, PKK’ye ve ‘terör’e karşı savaş adına en zor koşullarda çarpıştırılan ve en kötü işlere bulaştırılanlar Ergenekon soruşturması sırasında gördüler ki yapayalnızlar. Oysa yaptıkları her şeyi devlet adına ve devlet için talimatla yapmışlardı. Bu durum astın üste, askerin siyasiye olan güvenini kırmaya başladı. Çünkü AKP hükümetinin bugün Ergenekoncu diye yargıladıklarının hepsi Tansu Çiller-Doğan Güreş ekibi döneminde en büyük vatanseverler olarak gösteriliyordu. Ve yaptıkları bütün işler de onayı hem siyasi kanattan hem de üstlerinden alınmıştı. Fakat şimdi yıllarca teröre karşı savaştığını sananların hepsi terör örgütü üyesi olmaktan ya yargılanıyor, yada yargılanmayı bekliyor. İşte askerdeki inanç kırılmasının bir kaynağı da buradan kaynaklanıyor. 
Öte yandan strateji veya siyasal çizgi değişikliğine gidilmek istendiğinde de düzeltmeye taktik uygulamaların mahkumiyetiyle başlanacağına, çizginin hizmetinde maşa olarak kullanılanların yargılanmasıyla başlanması inançsızlığın bir diğer önemli nedenidir. Bunda da en önemli kırılmayı da asker yaşıyor. Çünkü dün ‘devlet adına’ ve ‘vatan için’ arkadaşlarına yaptırılanlardan dolayı arkadaşlarının bugün yargılandıklarını gördükçe, bugün yapacaklarından dolayı yarın yargılanmayacağının garantisini göremiyorlar. Bu yüzden de siyasal erke ve hükümete eskisi kadar güvensizleşiyorlar.
Askerde inançsızlığın gelişmesine neden olan en önemli faktörlerden biriyse, daha düne kadar ‘Kürt diye bir şey yok, dağ Türkleridir, Kürt var diye vatanı bölmek isteyenler Ermeni uşağıdır, teröristlerdir’ diye ajite edilip savaş sürülenler, bugün bakıyorlar meğer Kürt diye bir şey varmış. Üstelik bunu devletin en yetkili ağzı ve en üst komutanı söylüyor. Bununla birlikte asıl sorun Kürtlük diye kafasında oluşturulan dış tehdit algısının yıkımıyla oluşuyor. Çünkü bakıyor, bu ne İngiliz nede Ermeni oyunu. Bu farkındalık, herkeste devletin kendilerini yıllarca kandırdığı hissini ve sorgulamasını başlatıyor. Öte yandan kitleler üzerindeki dış tehdit korkutmasının da kalkmasına neden oluyor. Bu da her türlü dış tehdit karşısında istem dışı oluşan direniş hissiyatını kırdı. Şimdi herkes yavaş yavaşta olsa kendi içinde diyalogla halledilebilecek bir soruna neden şiddetin bulaştırıldığını sorgular hale geldi. Bu durum askerin de sivilinde savaşın gerekliliğine olan inancını kırdı.
Kısacası; HPG gerillalarının eline geçen askere ait 9 adet silah, yeni dönem Türk ordusunun birçok boyutunu yansıtıyor. 

Ali Gündoğdu

Hiç yorum yok: