20 Mayıs 2010 Perşembe

Lazlar Hakkinda Ne Biliyoruz?

Lazika (Lazistan) tam 460 yıl, Osmanlı işgalinde kaldı. Bu süre zarfında, uygulanan asimilasyon, göç ve sürgün politikaları sonucunda, ülkenin demografik yapısı büyük ölçüde değiştirildi. Laz dili ve kültürü yok olmayla yüz yüze geldi. 

1810 yılına ait istatistiklere göre Lazların dünyadaki genel nüfusu, 600 000 idi. İstila, göç ve mecburi iskan dolayısiyle bu nüfusun 400 000i, ülke dışında yaşıyordu.
1873 yılında yapılan bir istatistiğe göre ise, Lazistan’ın Osmanlı egemenliği altındaki coğrafyada yaşayan Lazların toplam nüfusu, 55.350 idi. Türkiye’de şu anda yaşayan Laz nüfusunu bilmiyoruz. Zira bu tür istatistiki çalışmalar yapmak yasaktır. 

Lazlar, bazılarının söylediği gibi, Gürcü, Rum (Pontus) veya Ermeni değil, bunlardan tamamen bağımsız bir halktır. Lazların, Megrel’lere yakın, Gürcülere ise uzak bir akrabalığı söz konusudur. Lazcayla Gürcüce, tıpkı Kürtçeyle Farsca gibi, bir birlerine akraba olan iki dildir. Lazlar, Gürcü alfabesini kullanmaktadırlar. 

Osmanlının yıkılan enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, Lazlara yönelik yasak, baskı ve asimilasyon politikası, daha sistematik bir hale getirildi. Bu politika sonucunda, Lazların ulusal iradesi ve özgüveni tamamen yok oldu. 

Şu anda Türkiye’de “Ben Lazım” diyen insanlara rastlamak oldukça zordur. Uygulanan sömürgecilik politikaları sonucunda Lazlar, kimliğinden utanır hale gelmiş bulunuyor ve bu yüzden de, ulusal kimliğine sahip çıkmıyorlar. Sinoplu Samsunluya, Samsunlu Trabzonluya, Trabzonlu Rizeliye, Rizeli ise Hopalıya Laz diyor. Her il, topu başkasına atıyor. 

Lazlar öylesine asimle olup dilini unutmuş ki, Türkçe’nin yardımı olmadan, bir birleriyle konuşamıyorlar. Öylesine korkutulup sindirilmişler ki, dilini ve kültürünü koruyup yaşatmak için seslerini çıkarmıyor, hiçbir istekte bulunmuyorlar. 

Tüm yasaklara karşın, üç Laz şivesi, hala varlığını korumaya devam ediyor. Bunlar, Hopa, Arhavi ve Atina şiveleridir. Atina şivesi, Pontus egemenliği dolayısiyle içinde çok Yunanca kelime taşıyan bir şivedir. 

1925 yılına kadar, Trabzon’dan Hopa’ya kadar olan doğu Kara Deniz sahiline Lazistan, buradan seçilen mebuslara da Lazistan mebusu deniliyordu. 1925 Kürt ulusal başkaldırısının ezilmesinden sonra, bu söz de Kemalistlerce yasak kapsamına alındı. 

1925 Kürt ulusal başkaldırısının bastırılmasından sonra, Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan bakanlar kurulu bir dizi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik kararlar aldı. Bu kararlarla Kürtler, Lazlar, sosyalistler ve aydınların hareket alanı daha da daraltıldı ve kontrol altına alındı. Kürdistan ve Lazistan kelimeleri yasaklandı, Kürt ve Laz varlığı yok sayıldı ve yok etmek için projeler hazırlandı.
Türkler, göçebe olarak bölgeye geldiklerinde, Anatoliya’da Bizanslılar, Laziztan’da Lazlar, Kürdistan’da da Kürtler oturuyordu. Yani bu üç halk, yörenin en eski sakinleri idi. Türkler, dağdan gelip bağdakilerini kovdular. 

Görüldüğü gibi, Kürtlerle Lazların kaderi bir birine tıpa tıp benziyor. Her iki halkın ülkesi aç gözlü sömürgeci devletler tarafından işgal edildi, ülkeleri yakılıp yıkıldı, talan edildi, coğrafi isimleri değiştirildi. İki halk, ülkelerinden başka yerlere sürüldü. İki halkın dili ve kültürü yasaklandı, varlığı yok sayıldı ve yok edilmeye çalışıldı. 

Kürt Halkı 200 yıldan beri, bu sömürgeci zulme baş kaldırıyor ve gerektiğinde savaşıyor. Ama ne yazık ki Lazlar, buna benzer bir irade ve direnç göstermiyorlar. Bu coğrafyanın en eski halklarından biri olan Lazlar, insani ve ulusal hakları için bir irade beyanında bulunmuyor ve mücadele etmiyorlar. Bu yüzden, Anadolu’da yaşayan, insani ve ulusal hakları ayaklar altına alınan tüm halk ve etnik azınlıkların yükü, Kürt halkının sırtına binmiş bulunuyor. 

Lazlar, insani ve ulusal hakları için harekete geçmeleri halinde, Kürt halkının onlara yardım için koşacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır. Zira iki halkın kaderi bir birine çok benzemektedir. Belki de bu yüzden dolayı “Kürt Lazın dağa çıkmışı, Laz da Kürdün deniz görmüşüdür.” diyorlar.

İstanbul Indymedia

Hiç yorum yok: