20 Mayıs 2010 Perşembe

BDP'li Belediyeler-5

Güvenlik güçlerine 'çocuk da olsa, kadın da olsa' diye yol gösteren, ardından Hakkari'de 'tek dil, tek millet, tek bayrak' diye bağırarak bunu beğenmeyelere de kapıyı gösteren Başbakan, Kürt halkının buna siyaseten tepki göstereceğini anlamış olacak ki, yerel seçim kampanyasında 'hizmet' deyip durdu. 'Çöp' dedi, 'çamur' dedi. Partililerine 'Diyarbakır'ı istiyorum', halka da 'hizmete oy verin' dedi.

AKP'li belediyelerde hizmet diye bir şey yoktu ama Diyarbakır BDP'nin ikinci görev döneminin sonunda neredeyse bütün alt yapı sorunlarını çözmüş, kent konseylerini, meclislerini kurarak, kültür alanında önemli çalışmalar yaparak, tarihine sahip çıkarak Bölge'de pekçok ilki gerçekleştirerek 'hizmet'in çok ötesine de geçmişti.

AKP'nin yereldeki yöneticileri de bu yüzden 'hizmete oy verin' sözlerinin kendilerini vuracağını biliyordu.

Bu yüzden, Diyarbakır'a gelen PKK'li cenazelerinden sonra yaşanan birkaç günlük halk ayaklanması, esnafın protesto için kepenk kapatması AKP'liler tarafından 'DTP'yi seçerseniz burası da Diyarbakır gibi olur' diye kullanılıyordu.

Diyarbakır, 29 Mart'ta Bölge'deki her ilde seçime girdi adeta.

Herkes görmek istediğini görür. Medya 'kan' görmek istediği için Diyarbakır'da 'kan' görüyordu. Başbakan 'pislik' görmek istediği için Diyarbakır'da 'pislik' görüyordu.

Bölge halkı ise Diyarbakır'a baktığında umutla, heyecanla, coşkuyla başka bir şey görüyordu... Dengbejlerden yeniden dirilen geleneklerini, Sur diplerinde yeşeren çimenlerle çiçekleri, uçak sesleriyle, panzer sirenleriyle uykularında bile ağlayan çocukların şen sesleriyle çocuk korolarından yükselen güzel seslerini, otuz yıldır 'kanlı ve kirli bir korku filmi' seyreden halka sunulan Kürt sinemasının iyimserlik aşılayan yapıtlarını görüyordu.

Çamaşırhanelerde dinlenen, parklarda dolaşan kadınları, kan davalarındaki kan bedellerinin sağlık ocaklarına dönüşmesini, kararların birlikte alınmasını gördü. Bu dönüşümün arkasındaki halk gücünü ve politik önderliği gördü.

Bölge halkı hem Diyarbakır gibi bir kent istedi. Hem de Diyarbakır halkı kadar onurlu bir duruşa sahip olmak, Diyarbakır kadar kendi siyasi iradesini bağrına basmak istedi. Nitekim seçim sonuçlarından da bu belli oldu. Bölge'de de, Diyarbakır'da da hem hizmet kazandı, hem siyaset...

DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI OSMAN BAYDEMİR:

Diyarbakır başardı, başarmaya devam ediyor

Diyarbakır üç dönemdir BDP geleneğinden partilerce yönetiliyor. Nasıl bir Diyarbakır devralındı, şimdi nasıl bir Diyarbakır var?

Doğrusu yerel yönetimler bir kentte ayak bastığınız her yerde, aldığınız nefeste, içtiğiniz her yudum suda etkisi olan, kısacası bütün olarak yaşama dokunan bir mekanizmadır. Diyarbakır bütün olumsuzluklar ve kıt koşullara rağmen başardı, başarmaya devam ediyor.

Çamur olmasın diye pantolon paçalarının çorap içine konulduğu bir Diyarbakır vardı. Yine çocukların sıtmadan yaşamını yitirdiği bir Diyarbakır vardı. İnsanların bidonlarla su kuyruğunda olduğu bir Diyarbakır vardı. Trafiğin keşmekeş olduğu, yolcuların sıkıntı yaşadığı bir Diyarbakır vardı. Kadınların, çocukların ihtiyaçlarını dikkate almayan bir Diyarbakır vardı. Kentimiz Diyarbakır bunun gibi pekçok olumsuzlukla anılıyordu.

Şimdi bu tablo değişti mi?

Bu tablo tamamen değişti. Asfaltın girmediği cadde ve sokak kalmadı. Türkiye'nin en ucuz ve musluktan içilebilir suyunu kente veriyoruz. Sıtma, tifo gibi hastalıklar geçmişteki ağıtlarımızda kaldı. Kamu eliyle yapılan toplu taşıma sistemine geçiş yaptık. Gittikçe kadınlarla barışan bir kent için çaba gösterdik. Ailesine, yakınlarına rant sağlama, yolsuzluk gibi neredeyse belediyelerle özdeşleştirilmiş davranış şekillerini tarihe gömdük.

Bunu kentin tüm dinamiklerini sürecin içine katarak başardık. Bu anlamda katılımcılık, şeffaflık ve hesap verebilirliği temel ilke edindik.

BDP bunun da ötesini hedefliyor. Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü yerel yönetimler anlayışı Diyarbakır'da hayata geçebiliyor mu?

Eğer bir hayat felsefeniz yoksa, bir çalışma ilkeniz ve stratejiniz yoksa yaptığınız çalışmalar bir bütünlük arzetmez, birbirini tamamlamaz. Bir sokakta küçük bir değişiklik yaparken de, kentin bütününe sirayet edecek bir çalışma, proje geliştirirken de en önemli ilkemiz konuyla ilgili aktörleri, olumlu ve olumsuz etkilenen kesimleri ve nihayetinde halkın kendisini sürecin içine katıyoruz. Halka, yurttaşa rağmen değil, onunla birlikte yapmayı temel ilke edindik. Doğrusu bunun zahmetli tarafları da yok değil. Kısa sürede yapacağınız iş uzun sürüyor. Sürekli bir müzakere süreci içinde oluyoruz. Ama emin olun sonunda sağlam oluyor yapılan iş. Ve de herkesin içine siniyor. Attığımız her adımın, aldığımız her kararın demokratik olup olmadığını sorguluyoruz. Evet yurttaşlar seçimlerde bizleri tercih etmiş olabilirler. Ama bizlerler yurttaştan aldığımız bu yetkiyi her kullanışımızda yine dönüp o çalışma için yurttaşa soruyoruz, sivil toplum örgütlerine, meslek örgütlerine soruyoruz.

Diyarbakır'da Kent Konseyi de var, değil mi?<

Evet, Kent Konseyi'nde 360'ın üzerinde kurum, kuruluş temsil ediliyor. Biz Kent Konseyi'nden geçmeyen bir vizyon projeyi hayata geçirmiyoruz. Engellilerle ilgili bir şey yapıyorsak mutlak surette tüm engellilerin örgütlü bulunduğu meclis ve platformlarla, kadınlarla ilgili bir şey yapıyorsak yine kadın kurum ve kuruluşlarıyla birlikte yapıyoruz. 2014'e kadar uygulayacağımız Stratejik Plan'da ise bu katılım biçimini ihtiyari olmaktan çıkarıp kurumsal bir işleyiş haline dönüştüreceğiz.

Engelliler için neler yapılıyor?

Tüm engelli örgütlerini biraraya gelip Diyarbakır Engelliler Platformu'nun oluşumuna öncülük ettik. Bu Türkiye'de ilk defa uygulanan bir projedir. Şimdi Diyarbakırla ilgili kararlara onlar da katılıyor. Kentin sokaklarını, caddelerini öyle düzenledik ki engelliler ilk kez kimseden destek almadan kendi başlarına dolaşabiliyorlar. Aldığımız iki araçla tekerlekli sandalye ile yaşamını sürdürmek zorunda olan engellileri evlerinden alıp nereye gitmek istiyorlarsa oraya götüren servis hizmeti yürütüyoruz.

Peki kadınlara yönelik çalışmalar...

Doğrusu başlangıçta kadına yönelik çalışmalarımız özellikle de zorunlu göçün ağır sonuçları nedeniyle 'sosyal hizmet' bağlamındaydı. Bu kapsamda dört ayrı mahallede çamaşır evleri kurduk. Bu çamaşır evleri ile kadınların yaşamlarını kolaylaştırmaya çalıştık. Çamaşır evlerimiz bir yönüyle de sosyal ve toplumsal dönüşüm merkezi rolünü üstlendiler. 300'ün üzerinde eğitim seminerleri, farkındalık çalışmaları yürütüldü. Yine Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezimiz olan DİKASUM sürekli olarak kadınlara danışmanlık hizmeti, hukuki ve psikolojik destek çalışması yürüttü. Şiddet gören kadınlar için Kadın Sığınma Evi oluşturduk. Bilindiği gibi Türkiye'de bu tür çalışmalar genelde İl Sosyal Hizmetler Müdürlükleri tarafından yapılır. Kadın Sığınma Evi açan Türkiye'nin bir kaç, bölgenin de tek belediyesiyiz. Aynı şekilde Sümerpark Ortak Yaşam Alanı'nda Kadın Müdürlüğümüz'ün koordine ettiği Kadın Destek Merkezi bulunuyor. Burada kadınlar her konuda destek görebildiği gibi, meslek öğreniyor, spor yapabiliyor, kültürel ve sanatsal aktiviteler içinde yer alabiliyorlar.

Kadın çalışmaları giderek gelişiyor ve dönüşüyor.

Evet, dünden bu güne değişen birçok şeyin olduğunu görüyoruz. Temel olarak ihtiyaçlarımız hedeflerimizi belirledi. Daha sonra hedeflerimiz kendi koşulları içinde gerçekleşme imkanı buldu. Özetle kadın çalışmalarımızda zamanla stratejik bir gelişme yaşandı. Sosyal hizmet bağlamından çıkıp kadın bakış açısını hakim kılmaya çalışıyoruz. Bugün bütün olarak kadınla barışık bir kenti kurguluyoruz ve hayata geçirmenin çabası içindeyiz. Örneğin bir parkı yaparken, bir yolu, kaldırımı dizayn ederken mutlak surette kadını dikkate alarak yapıyoruz. Az önce ifade ettiğim gibi 2014'e kadar uygulayacağımız Stratejik Planda, kadının kentsel yönetim mekanizmasına katılımı kurumsallaştırıyoruz. Kadına özgü bütçe çalışmaları sürüyor.

BDP'nin yerel yönetim yaklaşımında ekolojiye çok vurgu yapılıyor, bu sizin çalışmalarınıza yansıyabiliyor mu?

Tüm çalışmalarımızda tarihi ve doğal varlıkları birer canlı değer olarak görüyoruz. İnsanların onlara hükmeden, tüketen değil; onlarla barışık yaşamayı hedefleyen bir yönetsel pratik çabası içindeyiz. Bu bağlamda kenti daha yaşanılır kılmak için yeşil bir Diyarbakır oluşturmada çok önemli mesafeler kat ettik. Kentliyi yeşil ile buluşturduk, barıştırdık. Toplumsal ekolojide var olan ama görünmeyen kesimleri kültür ve sanat aktivitelerinde görünür kılmaya çalıştık. Diyarbakır'da yaşayan ancak geniş kesimlerce bilinmeyen Domlar ilk defa kültürel platformlarımızda yer almaya başladılar. Kanımca bu konularda Diyarbakır önemli bir performans sergiledi. Yanı sıra kaybolmaya yüz tutmuş olan dengbejlik geleneğini yeniden canlandırmak ve ilgiyi arttırmak için çalışmalar yürüttük. Toplumsal ekoloji konusunda kanımca en önemli çalışma yurttaşlarımızın anadilinde hizmete ulaşmasıdır.

Diyarbakır 2000 yılından bu yana kültür ve sanat alanında da sesini duyurur oldu. Yoksulluğun bu kadar yoğun olduğu bir kentte bu çalışmalar nasıl bir etki yaratıyor?

Öncelikle şunu belirtmek isterim. Kültür ve sanat alanında yaptığımız tüm çalışmalar hem toplumsal ekolojimizin bir parçasıdır, hem de travmatik bir dönemden geçen kent için bir nevi merhemdir. Toplumsal ekolojinin bir parçasıdır çünkü hepimizin bildiği gibi bastırılan, yok sayılan bir kültür vardı; bu açığa çıkıyor. Yaramızın merhemidir çünkü, aynı zamanda insanlarımız hem anadiliyle, hem de kültürün ve sanatın o iyileştirici diliyle kendini bulma imkanına kavuşmuş oldu. Düşünün hayatında hiç tiyatroya gitmemiş geniş kesimleri tiyatro salonunda görüyoruz. Bugün sinemada, tiyatroda, müzikte yapılan çalışmalar, atılan adımlar gelecek nesiller için çok önemli altyapılar olacaktır. Gelecekte yapılacak çalışmalar mutlaka ve mutlaka gücünü bugün yapılan çalışmalardan alacaktır.

Kan bedeli sağlık ocağına dönüştü

Sadece hizmet değil, değeştirmek, dönüştürmek de çok önemli. Kan davası gibi can üstüne can alan kötü bir gelenek bugün can veren haline dönüştürülmüş. İki aile arasındaki kan davası nedeniyle 2004 yılında İbrahim Halil Kaya öldürülür. Kan davasının sürmemesi için Baydemir ve partili arkadaşları devreye girerler. Polat ailesi, belediyenin verdiği arsa üzerine İbrahim Halil Kaya Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezi'ni yaptırır. 2008 yılında yapılan açılışa her iki aile de gelir. Diğer aile de ambulans alır.

Sağlık Ocağı 30 bin kişinin yaşadığı yoksul bir mahalle olan Şehitlik Mahallesi'nde. O mahalleye tam bir hizmet verecek kapasitede. Ayrıca köylerden gelen insanların rahatla ulaşabileceği İlçe Otogarı'nın yanında. Bütün Diyarbakır'ın hizmetine açık. Günde 100-120 kişi yararlanıyor. Ayrıca evlere sağlık hizmetinin yanı sıra, bireysel hijyen, emzirme, beslenme, ana-çocuk sağlığı konularında eğitim ve destek veriliyor

Hazırlayan: Filiz KOÇALİ

Yarın: BDP Eşbaşkan Yardımcısı Demir Çelik BDP'li Belediyeleri anlatıyor

Hiç yorum yok: